“Üniversite özerkliği çok önemli bir kamu malıdır”

Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı, 13 üniversiteden 50 akademisyenin katılımıyla 30 Haziran- 1 Temmuz 2022’de gerçekleşti. Çalıştay’ın çıktıları 9 Aralık’taki basın toplantısında, Türkiye yükseköğretim alanını herhalde en iyi tanıyan kişilerden biri olan Üstün Ergüder ve bu çalışmanın hayata geçmesinde öncü rol üstlenen Taner Bilgiç sundu.

 

Bilgiç, raporu[1]Türkiye Yükseköğretim Alanının Yapılandırılması Çalıştayı Sonuç Raporu, 19 Kasım 2022, https://univ-forum.org/index.php?view=article&id=10:calistay-sonuc-raporu-19-11-2022 mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerle paylaştıklarını, altı siyasi partinin ortak yükseköğretim komisyonunun daveti üzerine komisyonla bir toplantı yaptıklarını ve çağrıldıkları takdirde diğer siyasi partilerle de bir araya gelebileceklerini vurguladı. Rapor ve konuyla ilgili diğer  çalışmalar bir websitesi üzerinden paylaşılıyor, herkes bu siteye üye olup yorum ve fikirleriyle katkıda bulunabilecek.

Türkiye henüz fikirsel düzeyde de olsa bir dönüşüm sürecinde ve artık kısa vadeli çözümlerin bizi kurtarmayacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.  Bu dönüşüm sürecinde üniversitelerin gerçekten ne olduğu ve ülkede yaşayan tüm vatandaşlar için ne ifade ettiği üzerine de kafa yormalıyız.

Üniversite özerkliği neden bu kadar konuşuluyor? Üniversite özerkliği neyin güvencesi? 

Bilgi üretmeleri, ileri teknolojilerin geliştirilmesinde kilit rol oynamaları ve ülkeyi ileri götürecek yeni nesilleri yetiştirmelerinin yanı sıra Yeşim Atamer’in tanımıyla üniversiteler demokrasinin turnusol kağıdı gibiler.[2]Yeşim Atamer’in çalıştaydaki konuşmasının videosu: https://youtu.be/g8mWBnE7vs4 İktidarın fikirleri ve eylemlerinin de masaya yatırıldığı yer üniversiteler. Üniversiteler politika yapanlara yol gösterecek bilgi üretir ama yapılanları da elbette sorgular, daha iyisinin nasıl yapılabileceği üzerine kafa yorar. Üniversiteler bunu iktidarla çatışmak için değil en doğru çözümü, en kesin bilgiyi aradığı için yapar.

Özerk olmayan bir üniversitede akademik özgürlükler tam anlamıyla korunamaz. Her konuda özgürce araştırma yapılamayan, araştırma sonuçlarının özgürce paylaşılamadığı ortamda hakikati arama eylemi sekteye uğramıştır, suya sabuna dokunmadan hakikat aranmaz, bu durumda üniversite işlevini sürdüremez. Demek ki üniversitelerin işlevlerini sürdürebilmesi için özgür olmaları, özgür olabilmeleri için de özerk olmaları şart.

9 Aralık’ta gerçekleşen basın toplantısında Üstün Ergüder “üniversite özerkliği çok önemli bir kamu malıdır” dediğinde bunu kastediyordu. Üniversite özerkliği hepimizi ilgilendiren ve korumamız gereken bir değer. Üniversiteler yalnız bilgi üreterek ve gençleri yetiştirerek ülkenin refahına doğrudan katkı yapmakla kalmıyor, hakikatin bekçileri olarak toplumu yanılgılardan, tuzaklardan, manipülasyonlardan korumaya da katkıda bulunuyor.  Bunu özgürce ve layıkıyla yapabilmeleri için üniversitelerin özerkliğini sahiden ve daimi olarak güvence altına alacak bir sistem kurmalıyız.

Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı Sonuç Raporu”nda işte böyle bir sistemi nasıl kurabileceğimiz sorgulanıyor ve ancak YÖK’ü sahiden kaldırarak, merkeziyetçi yönetimden sahiden vazgeçerek, yani akademik özerkliği güvence altına alarak, bilgi üreten ve yeni nesilleri dünya için, insanlık için çözümler üretebilecek nitelikte yetiştiren üniversitelere sahip olabileceğimiz gösteriliyor.  Raporda aynı zamanda akademik özerkliği sahiden sağlayabilecek bir sistemin ana unsurlarını da ortaya konuyor; akademik, mali ve idari özerklikteki durum değerlendiriliyor ve çözüm önerileri sunuluyor.

Burada mevcut durumu biraz bilen birçok kişinin aklına şunlar gelebilir: “Ya yeni açılmış ve gelişememiş/gelişmemiş, öğretim üyesi bile olmayan üniversiteler, ya hak etmeden alınmış akademik unvanlar? Etik ihlaller? Bütün üniversitelere özerklik veremeyiz, nasıl güveneceğiz? Kötü örnekleri bir merkezden kontrol etmeliyiz.”

Bu düşünce döngüsünden bir türlü çıkılamamasının ana nedeni yükseköğretim sistemini bir zincir ve üniversiteleri onun halkaları gibi düşünmek olabilir. Çürümüş, zayıf halkalar koparsa zincir de kopar korkusuyla tüm halkaları iyi kötü sağlam tutma eğilimindeyiz. Bunu da tepeden koyulan kurallar ve kısıtlarla yapmak ilk akla gelen yaklaşım. Oysa merkeziyetçilik tüm üniversiteleri vasatlığa itiyor. Üniversite zaten doğası gereği kendini sorgulayan, yaratıcı çözümler üreten ve iyileştirebilen bir kurum.

Üniversiteleri ortak değerler güçlendiriyor

Üniversiteler başka hiçbir kuruma benzemiyor çünkü bu kurumların insan kaynağının önemli bir kısmı aslında işleri bilim üretmek olan araştırmacılar. Bir araştırmacının “iyi” araştırmacı olabilmesi, “iyi” bilim yapabilmesi için ortak birtakım değerlerle hareket edebilmesi gerek. Bu değerler bilim topluluğunun işleyişinde anahtar rol oynuyor.  Bunların en başında etik değerler geliyor. Örneğin dürüstlük, bilim insanının yalnız başkalarına karşı değil kendine karşı da dürüst olması, hakikati arama sürecinin olmazsa olmazlarından. Olmazsa olmaz başka değerler de var, örneğin şeffaflık, iş birliği, eşitlik, kamu yararı, kapsayıcılık, bilginin müşterekliği, insan-toplum-doğa odağı vb. kavramlar da doğru bilginin edinilmesine doğrudan olumlu katkı yapıyor.

Bilim topluluğu bu değerleri içselleştirmekle kalmıyor, dünyada daha “iyi” bilim yapılabilmesi için bu kavramları ve pratiği nasıl iyileştirebileceğini de tartışıyor, bu kavramları geliştiriyor veya yeni kavramlar üretiyor.  Bu değerler bilginin güvenilirliğini sağladığı gibi bu bilginin bilim topluluğunun diğer üyeleri tarafından denetlenmesinin de önünü açıyor.

Uzun lafın kısası bilim topluluğu, bilimin doğası gereği kendini denetleyen, geliştiren ve  iyileştirebilen bir topluluk.

Üniversiteyi üniversite yapan değerler de bilim insanlarının ortak değerleriyle çoğunlukla örtüşüyor. Liyakat sahibi bilim insanlarının görev yaptığı üniversitelerin özerk olması işte bu değer birikiminin üniversite yönetimine de yansımasına ve kendini sorgulayan, denetleyen, iyileştiren bir sisteme dönüşmesine olanak sağlıyor.

Rapordaki 7. bölüm bu ortak akademik değerlere ayrılmış, ayrıca değerlerin geliştirilmesine dair öneriler var. Etik ve bilim felsefesi derslerinin müfredata zorunlu olarak eklenmesi; Türkiye üniversitelerinin dahil olabileceği bir Akademik Değerler Platformu kurulması ve Türkiye’deki akademisyenlerin oluşturacağı bir “Akademik Değerler ve İlkeler Belgesi” de bu öneriler arasında. Söz konusu belgenin akademik yöneticilerin imzaladığı yaşayan ortak bir metin olması düşünülüyor.

Akademik değerlerin öne çıkarılması ve gözetilmesi hem bu değerlere bağlılığı hem de bu değerlere bağlı olan araştırmacıları teşvik edecektir.

“Bırakalım üniversiteler nefes alsın ve rekabet etsinler.”

                                                                            – Üstün Ergüder

Üniversitelere kendilerini geliştirmeleri için alan açıldığında birbirleriyle ve dünyadaki diğer üniversitelerle rekabet edebilir; kendi tercih ve ihtiyaçlarına göre farklılaşabilirler. Bu süreçte iş birliği yaparak birbirlerinden de öğrenebilirler.  Ergüder, kamu üniversitelerinin Bilkent, Koç ve Sabancı Üniversitesi gibi yenilikçi özel üniversitelerin açılmasından son derece olumlu etkilendiğini anlatıyor ve ekliyor: “Üniversitelerin kendi akademik örgütlenmelerinde yapacakları yeniliklerin başka üniversitelere iyi örnek olma potansiyeli çok önemli.”

Bu rekabetin adil olmasını sağlayacak bir unsur, yeni bir Yüksek öğretim Yasası.

Yüksek öğretim yasası neyi düzenlemeli?

Raporun 8. Bölümü Yüksek öğretim yasasına ayrılmış. Bilim Akademisi üyesi Yeşim Atamer’in çalıştayda yaptığı aşağıdaki konuşmadan özetlenen bölümde mevcut durum değerlendiriliyor ve bir yasa yapımı sürecinde düşünülmesi gerekenler ortaya konuyor.

Türkiye’de bugün 209 üniversite var ve şüphesiz bu üniversiteler birçok açıdan birbirlerinden çok farklı. Atamer, tüm üniversiteleri aynı kefede değerlendirmenin doğru olmayacağını ve hazırlanacak yasal düzenlemede öncelikle üniversitelerin çeşitli gruplar (eğitim/araştırma üniversitesi, gelişmiş/gelişmekte olan üniversite veya üniversite/yüksekokul) altında toplanmasının düşünülebileceğini belirtiyor. Devletin kaynakları adil bir şekilde paylaştırabilmesi için mevcut durumun iyi değerlendirilmesi önemli.

Süreçte öncelikle yalın bir Çerçeve Yasanın hayata geçmesi gerektiği belirtiliyor.  Çerçeve Yasanın kapsaması gereken hususlar raporda listelenmiş.  Liste genel ilkeleri net olarak ortaya koyarak başlıyor.

  • Laik, demokratik, eşitlikçi, her türlü ayrımcılıktan uzak yapılanma; özerk, tüzel kişiliğe sahip üniversite ve fakülte; meslektaşlar arası karar alma süreçleri; hesap verebilirlik, saydam bütçe.

Yükseköğretimi izleyecek ve koordine edecek kurum/kuruluş önerileri şöyle:

  1. İcra gücü olmayan, diğer üst kurulları, TÜBİTAK ve Bilim Akademileri’ni bir araya getirip düzenli aralıklarla ülkenin bilim haritasını ortaya çıkaracak ve ismi tercihen YÖK olmayacak bir kurum.
  2. Yeniden yapılandırılmış Üniversitelerarası Kurul (ÜAK)
  3. Akreditasyon Kurulu: Bağımsız bir kurum olarak yapılandırılmalı ve üniversiteleri düzenli aralıklarla denetleyerek akredite etmeli.
  4. Mevcut kurumlar nezdinde veya bağımsız bir Etik Üst Kurulu

Bunlar dışında Çerçeve Yasanın, öğretim üyelerinin özlük hakları, asgari yükseltme kriterleri; üniversiteye öğrenci alımı ile ilgili temel ilkeler; üniversitenin zorunlu organları, işleyişleri ve görevleri; bütçenin oluşturulması, denetimi vb. hakkında mali hükümler; yeni üniversitelerin kurulma koşulları ve denetimi ve üniversitelerin ayrıştırılması söz konusu olacaksa bu konudaki kesin kriterleri içermesi öngörülüyor. Bu ortak hükümler dışında kalan, örneğin rektör, dekan gibi üst yönetici belirleme süreçlerinin veya öğretim üyelerine dair disiplin düzenlemelerinin tümüyle üniversitelere bırakılması öneriliyor.

Yasal düzenleme gerektirdiği belirtilen bir konu da eğitim, araştırma ve topluma hizmet faaliyetlerini yürütebilmesi için gerekli asgari kaynağın sürekli tahsisi. Bu kaynağın güvence altına alınması üniversitelerin uzun vadeli plan yapabilmeleri için son derece önemli. Akademik işlevler ve araştırma çıktılarına göre devlet üniversitelerine ek kaynak aktarımı hakkındaki hükümlerin de Çerçeve Yasa’da olması gerektiği belirtiliyor.

Niteliğe odaklanan değerlendirme süreçleri ve teşvik sistemleri

Raporda, üniversiteleri ve araştırma çıktılarını değerlendirirken sayısal ölçütlere bağlı değerlendirmelerden ziyade niteliği ölçecek ve teşvik edecek yöntemler benimsenmesinin önemi de vurgulanıyor. Bugünlerde dünyada akademik performans ve araştırmanın niteliğini değerlendirecek yeni sistemler hayata geçmekte ve Türkiye de bu yönde yaratıcı adımlar atmalı.[3]Sarkaç’ta Akademi/Üniversite kategorisi altında bu konuda birçok yazı var. En güncelleri:

Yurtsever, E. (Kasım 2022) Araştırma değerlendirmede “sayıların egemenliği”ne karşı yeni bir anlaşma, sarkac.org.

Tonta, Y. ve Al, U. (Nisan 2022) Yüksek öğretimde kaliteyi sayılarla ölçme yanılgısı, sarkac.org.
Bu sistem içinde teşvik programları da önemli rol oynayacak ve üniversitelere rekabet gücü verecek.[4]Özgün, nitelikli ve sürdürülebilir araştırmayı teşvik eden programların nasıl olması gerektiğini irdeleyen yazı dizisi:  Bilgiç, T. ve Erkip, N. (Ekim 2022) 1.Araştırma üniversitesi nedir? 2. Araştırma üniversiteleri için teşvik programları nasıl tasarlanmalı? 3. YÖK Araştırma Üniversiteleri Programı nedir?, 4. Önce üniversite olmak gerek!, sarkac.org.

YÖK’ün 40 yılında söz konusu rapora benzer birçok çalışma yapılmış, bazısı hızlıca unutulmuş; Cumhurbaşkanının dikkatine ulaşanlar da olmuş ama bir şey değişmemiş. YÖK gitgide daha merkezileşmiş.  Ergüder bu raporun diğerlerinden farkının YÖK’le beraber büyümüş öğretim üyelerinin elinden ve belki de ilk defa siyasal olarak olgunlaşmış bir ortamda çıkması olduğunu belirtiyor.

Türkiye’nin, hızla değişen dünya gerçeğinde yerel ve yaratıcı çözümler üretebilmesi için üniversitelerin işlevlerini özgürce yerine getirmelerine izin vermek zorundayız. Bu dönüşümü gerçekleştirecek insan kaynağımız ve birikimimiz var, yeter ki kanun koyucular ve uygulayıcılar bu işi sahiden çözmek istesinler.

Defne Üçer Şaylan (sarkac.org fen bilimleri editörü)


Creative Commons LisansıBu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.


Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Türkiye Yükseköğretim Alanının Yapılandırılması Çalıştayı Sonuç Raporu, 19 Kasım 2022, https://univ-forum.org/index.php?view=article&id=10:calistay-sonuc-raporu-19-11-2022
2 Yeşim Atamer’in çalıştaydaki konuşmasının videosu: https://youtu.be/g8mWBnE7vs4
3 Sarkaç’ta Akademi/Üniversite kategorisi altında bu konuda birçok yazı var. En güncelleri:

Yurtsever, E. (Kasım 2022) Araştırma değerlendirmede “sayıların egemenliği”ne karşı yeni bir anlaşma, sarkac.org.

Tonta, Y. ve Al, U. (Nisan 2022) Yüksek öğretimde kaliteyi sayılarla ölçme yanılgısı, sarkac.org.

4 Özgün, nitelikli ve sürdürülebilir araştırmayı teşvik eden programların nasıl olması gerektiğini irdeleyen yazı dizisi:  Bilgiç, T. ve Erkip, N. (Ekim 2022) 1.Araştırma üniversitesi nedir? 2. Araştırma üniversiteleri için teşvik programları nasıl tasarlanmalı? 3. YÖK Araştırma Üniversiteleri Programı nedir?, 4. Önce üniversite olmak gerek!, sarkac.org.
Önceki İçerikMeraklısına Bilim: Tarihsel bir kaynak olarak hatırat
Sonraki İçerikChatGPT ve GPT-3 dili ne kadar anlıyor?
Defne Üçer Şaylan

Defne Üçer Şaylan, ODTÜ Fizik Bölümü’nden 1996’da lisans, 1998’de yükseklisans derecelerini aldı. San Diego’daki Kalifornia Üniversitesi’nde yaptığı fizik doktorasını 2004 yılında tamamladı. 2004-2014 yılları arasında Sabancı Üniversitesi’nde Temel Geliştirme Programının koordinasyonunda çalıştı. Çeşitli bilim eğitimi programlarının tasarlanması, oluşturulması, yürütülmesinde yer aldı. Şubat 2017’den beri Sarkaç’ta editör. Email