6 Şubat depremlerinden etkilenen nüfusun özellikleri – 2

Aynı başlık altındaki ilk yazımda 6 Şubat depremlerinden en çok etkilenen iki bölgeye odaklanmış, burada yaşayan nüfusun temel özelliklerini idari kayıtlar üzerinden Türkiye ortalamalarıyla karşılaştırmak suretiyle medyaya yansıyan yıkımdan etkilenenlerin kim olduğunu kavramamıza yarayacak istatistiklere yer vermiştim.  Depremi en ağır şekilde yaşayan illerde çocuk nüfusun hatırı sayılır ağırlığı olduğunu gözlemiş, çalışma yaşındakilere bağımlı olan çocuk ve yaşlı nüfusun payının ortalamanın epey üstünde olmasından yola çıkarak, bölgenin kendi insan kaynaklarına dayanarak ayağa kalkmasının zor olacağına işaret etmiştim.

İkinci yazımda TÜİK hanehalkı anketlerinden derlenen mikro-verileri kullanarak bölge nüfusunun beşerî sermaye bileşenlerine ve istihdam yapısına odaklandım. Gerek bölgenin acil gereksinimlerini belirlerken, gerekse yeniden inşası için kaynak ayırırken, giderek önümüzdeki yıllarda bölgedeki gelişmeleri izlerken bu tablonun faydalı olacağını düşünüyorum. Bu yazının ortaya çıkan örüntüleri içeren bir özetini aşağıda görebilirsiniz, yazının tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Deprem bölgesi tanımı:  İlk yazıdan devamla bu yazıdaki analizleri de depremden en çok etkilenen iller ile sınırlayacağım.  Veri kaynağım il düzeyinde analizlere izin vermediği için illeri TÜİK’in İstatistik Bazlı Bölge Sınıflamasını kullanarak iki grupta toplayacağım.  Bunlardan ilki coğrafi sınıflamada TR63 olarak anılan, Hatay, Kahramanmaraş ve Osmaniye’den oluşan ve 2022 ADNKS kayıtlarına göre 3,5 milyon kişi barındıran bölge. İkincisi ise TRC1 olarak anılan, Gaziantep, Adıyaman ve Kilis illeri. Bu illerin toplam nüfusu 3 milyon civarında. İki bölge birlikte deprem sırasında Türkiye nüfusunun kabaca %7,5’ini barındırmaktaydı.

Veri kaynağı: İlk yazıda kullandığım Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ülkemizde 2022 yıl sonu itibariyle yaşayan nüfusun neredeyse tamamına ilişkin, hane bazında ama çok sınırlı bilgiler içeriyor. Bu yazının kaynağı olan Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) ise Türkiye’yi temsil özelliği olan bir örneklem üzerinden oluşturulmuş, temelde işgücü piyasasındaki gelişmeleri takip etmeye yönelik zengin bir mikro-veri tabanı. Elimizdeki en güncel bilgiler 2021 yılından.

İlk yazımda nüfusu üç adet yaş grubuna ayırmış ve aralarındaki bağımlılık ilişkilerine odaklanmıştım.  Burada da benzer bir gruplamaya gidecek, ancak ilkokul öncesi (0-5 yaş) kitleyi dışarıda bırakacağım. Eğitim (6-19), çalışma (20-59) ve emeklilik (60 yaş ve üstü) çağındaki nüfusun özelliklerine odaklanmak suretiyle depremden etkilenen kitleyi ve deprem öncesinde onları ayakta tutan ekonomik yapıyı daha görünür kılmayı hedefliyorum.  

Eğitim çağındaki (6-19) nüfus

Deprem bölgesi olarak tanımladığımız illerde zorunlu eğitim çağında olan 800bin dolayında çocuk var. Türkiye’de zorunlu eğitim çağında olan 100 öğrenciden 9’u bu iki bölgede.  TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA)’daki bilgiler örneklemdekileri eğitimde olanlar/olmayanlar şeklinde iki grup üzerinden analiz etmemize izin veriyor. Tablo 1’de bu yaş grubunu okul kademelerine denk düşecek şekilde üç alt gruba bölüp, cinsiyete göre ayrıştırdım.  Tablodaki sayılar çağ nüfusunu, parantez içindeki değerler eğitimine devam edenlerin payını veriyor.

En küçük yaş grubunda (6-10) eğitimde olanların oranı bütün satırlarda hemen hemen aynı ve bir sonraki yaş grubuna (11-14) göre daha düşük. Anket ziyaretlerinin yılın 52 haftasına yayılması nedeniyle 6 yaşındakiler arasında ilkokula başlamayanlar bulunuyor ve ortalamayı düşürüyor. Ortaokul düzeyinde gözlenen değerler eğitime devamda TRC1 bölgesindeki çağ nüfusunun TR63’tekilerin ve Türkiye ortalamasının gerisinde kaldığını gösteriyor. Lise yıllarına denk düşen 15-19 yaş grubunda bu fark daha da açılıyor. TRC1 bölgesinde 15-19 yaş grubundaki 100 erkekten 36’sı, 100 kadından 37’si eğitimden ayrılmış. TR63 bölgesi erkeklerde (29) Türkiye ortalamasının altında (32), kadınlarda aynı düzeyde (31).

Tablo 1. Yaşa ve cinsiyete göre zorunlu eğitim çağındaki nüfus ve okula devam edenlerin payı (parantez içinde %). Kaynak: HİA 2021.

Eğitimden ayrılanları bitirdikleri son okula göre sınıflandırdığımızda Türkiye genelinde 100 erkekten 52’sinin, 100 kadından 49’unun lise altı eğitime sahip olduğunu görüyoruz. Ortalamalar son reformun üstünden dokuz yıl geçmesine rağmen 12 yıllık zorunlu eğitim hedefine ulaşılamadığını belgeliyor. TRC1’de eğitimden ayrılanlar arasında lise altı eğitime sahip olanların oranı ortalamanın epey üstünde (E 64/100, K 62/100).

Bardağın dolu tarafına yönelip eğitimini sürdürenleri devam ettikleri okula göre sınıflandırdığımızda deprem bölgesinde liseye devam edenlerin payının Türkiye ortalamasından daha yüksek, üniversite ve yüksekokula devam edenlerin payının düşük olduğunu belirledim..  Bu fark bölgedeki çağ nüfusunun okula geç başlama veya sınıf tekrarı gibi olumsuzluklardan daha fazla etkilendiğini düşündürüyor.

Her ne kadar öncelik eğitimde olsa da 15-19 yaş grubundakilerin çalışmaya yönelmesinin önünde bir yasal engel yok. Eğitimden kopma riski altında olanlar Tablo 1’de 15-19 yaş aralığında olanlar. Aralarında çalışanlar olduğu gibi, istihdama daha donanımlı girmelerini sağlayacak bir kursa ya da çıraklık eğitimine devam edenler de var. Bu saptamalar ışığında yazında kısaca NİNE olarak anılan “ne eğitimde, ne istihdamda” olanlara bakınca Tablo 2’deki paylara ulaşıyoruz. Deprem bölgesinde bu sayılar 250-255 bin arasında.  Erkekler için bölgelere göre hesapladığımız NİNE oranları Türkiye ortalamasına eşit (%13) veya daha düşük (TR63: %11).  Kadınlar arasında NİNE payı her satırda daha yüksek. Deprem bölgesinde erkeklerde gözlenen değerin iki katı.

Tablo 2. 15-19 yaş grubundaki nüfus ve ne (örgün veya yaygın) eğitimde, ne istihdamda (NİNE) olanların payı (parantez içinde %). Kaynak: HİA 2021.

Bu yaş grubunda olup çalışmak isteyen erkekler “askerliklerini yapmadıkları için” iş bulmakta zorlanırlar. Kadınlar için böyle bir dolaylı engel yok. Engel ya ailenin kız çocukların çalışmasına ilişkin tavrı ya da iş piyasasındaki kısıtlar. Öyle ya da böyle, deprem bölgesinde yaşayan, yarının eş ve anne adayları olanlar arasında kendi annelerini işgücüne girmekten alıkoyan kıskaçları kırmakta zorlanacak hatırı sayılır bir kitle var. Bu handikap Türkiye genelinde de gözleniyor, ama deprem bölgesinde daha belirgin.

 Üretken çağdaki (20-59) nüfus

İlk yazıda çocuklar (0-19 yaş) ve yaşlılar (60 yaş ve üstü) olarak ayırdığımız nüfusun üretken çağ nüfusuna bölünmesiyle elde edilen Çocuk Bağımlılık Oranı ve Yaşlı Bağımlılık Oranı üzerinde durmuştuk. Bu iki oranın toplamı olan Toplam Bağımlılık Oranının deprem bölgesinde daha yüksek olduğunu, farklı şekilde tekrarlayacak olursak üretken çağdakilerin sırtındaki ekonomik yükün daha yüksek olduğunu belirtmiştik. HİA üzerinden baktığımızda Türkiye genelinde %55,5 olan üretken nüfus payının deprem bölgesinde %50’yi ancak geçtiğini görüyoruz. Kaldı ki çağ nüfusunda olup çalış(a)mayanlar da var.

Tablo 3’te üretken çağ nüfusu için hesapladığım işgücü göstergeleri var.. TR63 bölgesi gerek erkekler için hesaplanan istihdam ve işgücüne katılım oranlarının düşüklüğü, gerekse işsizlik oranının yüksekliği ile (TRC1’den ve) Türkiye genelinden ayrışıyor. Kadınlar için hesaplanan oranlar da olumsuz yönde ayrışıyor.

Tablo 3. Üretken çağdaki (20-59 yaş) nüfus için hesaplanan işgücü göstergeleri. Kaynak: HİA 2021

İlk yazıda deprem öncesindeki yaş piramidi üzerinden yaptığımız değerlendirmede TR63 bölgesinde 20-39 yaş aralığındaki nüfusun bir kesiminin bölge dışına göç ettiği çıkarımını yapmıştık. Tablo 3’teki göstergeler bunun bölgenin yeterince istihdam yaratamaması ile alakalı olduğunu düşündürüyor.  TRC1’de erkekler için raporlanan değerler olumlu bir tablo çizerken kadınlar için hesaplanan istihdam ve katılım oranlarının düşüklüğü bölgede kadınlar için sınırlı iş fırsatları bulunduğunu gösteriyor.

Bağımlı nüfus temasına geri dönecek olursak, deprem bölgesinde göreli yüksek olduğunu gözlediğimiz demografik bağımlılık oranının yanı sıra, çalışan başına düşen yük çok daha yüksek. 

Ayrışmaları daha net görebilmek için uzun yazımda istihdamın bileşenlerini inceledim. Türkiye genelinde olduğu gibi deprem bölgesinde de en yüksek pay hizmetlerde, sektör payları Türkiye ortalamasına yakın, TR63’de üstünde.  Ticaret sektöründe paylar Türkiye genelinden biraz düşük, tarımda ise çok daha yüksek.

İşgücü piyasası dendiğinde ilk elden ücret-maaş-yevmiye (ÜMY) karşılığı çalışmak isteyenlerle işverenlerin bir araya geldiği piyasa akla geliyor.  Çalışmanın bu piyasa dışında şekillenen biçimleri de var: Kendi hesabına çalışmak veya ücretsiz aile işçisi olmak. Bu sonuncu grup bir aile işletmesinde çalışan ama ücret almayanlar. İstihdam rakamları bu seçenekleri de kapsıyor, çünkü bu farklı biçimler Türkiye genelinde %70’e yakın pay sahibi olan ÜMY karşılığı çalışmaya alternatif oluşturuyor. İstihdamın yapısına bu perspektiften baktığımızda deprem bölgesinde kendi hesabına çalışanlarla ücretsiz aile işçilerinin payının görece yüksek olduğu gözleniyor. Bu bölgede tarımın istihdam payının yüksek olmasıyla alakalı.

Burada işgücü piyasasında ÜMY karşılığı çalışanlara odaklandım. İstihdam edilebilirlikle eğitim arasında kuvvetli bir bağ olduğunu biliyoruz. Bölgedeki üretken çağ nüfusuna bu gözle bakıp Türkiye ortalaması ile karşılaştırmak suretiyle farkların eğitimle ilişkisini ortaya koymaya çalışacağız.

Tablo 4’te öncekilerden farklı olarak her üç bölge ve Türkiye geneli için üçer satır var.  Her satırda cinsiyete göre ayrıştırdığımız nüfusun bitirilen son okula göre paylarını raporladık.  İlk satırda üretken çağ nüfusunu inceliyoruz. Ardından ücret, maaş veya yevmiye karşılığında çalışan nüfusu özel (2. satır) ve kamu (3. satır) olarak ayırıp, yine bitirilen son okula göre paylara bakıyoruz.

İncelememize Türkiye genelinden başlayacağız.  Üretken çağda 23 milyon dolayında erkek, bir o kadar da kadın var.  Üniversite eğitimi alanların payı hemen hemen aynı, her dört kişiden biri bu grupta. Erkek nüfusta lise eğitimine sahip olanların payı (%26,8) kadınlardakinden (%19,9) yüksek. Lise altında durum tam tersi. Erkeklerin yarıya yakını (%48,7) 2012 reformu ile yükseltilen zorunlu eğitim eşiğinin altında. Kadınlarda bu oran %56,5.[1]Bu gruptaki erkekler ortalama 5,9 yıl, kadınlarsa 4,7 yıl süreyle eğitimde kalmışlar. Özetle Türkiye’de üretken çağdaki nüfusunun beşerî sermayesi hayli düşük.

Tablo 4. Üretken çağdaki (20-59 yaş) nüfusun bitirilen son okula göre dağılımı, ve ücret, maaş, yevmiye karşılığı çalışanların (ÜMY) özel/kamu kırılımında bitirilen son okula göre dağılımı (%). Kaynak: HİA 2021.

Sonraki iki satıra göz attığımızda kamu sektörünün özel sektöre göre daha eğitimli bir çalışan kadrosuna sahip olduğunu görüyoruz. Kamuyu bürokrasi olarak düşünecek olursak bu şaşırtıcı değil. İlginç olan ÜMY karşılığı özel sektörde çalışan erkekler arasında üniversite mezunu olanların payının (%21,4) çağ nüfusundaki oranın (%24,5) altında kalması. Özel sektörde çalışan kadınlarda üniversite mezunu payı (%36,2) çağ nüfusunda gözlenenden (%23,5) yüksek.

Türkiye genelinde özel sektörde ÜMY karşılığı çalışan erkeklerin yarısı lise altı eğitime sahip.  Eğitim düzeyi yükseldikçe çalışanlar arasındaki payı düşüyor.  Kadınlarda iki tepeli bir dağılım var. İlk tepe lise altı eğitimi olanlar (%40). İkincisi üniversite mezunları (%36).  Lise mezunu olanların payı %24.

Bu geri plana deprem bölgesindeki illeri oturtacak olursak, kamuda çalışan kadın ve erkeklerin eğitime göre dağılımlarının Türkiye genelindeki tablo ile uyumlu olduğunu görüyoruz.  Özel sektörde durum farklı.  Erkeklerde ezici çoğunluk lise altı eğitime sahip (TR63’de %57, TRC1’de %67). Kadınlarda da lise altı eğitime sahip olanların oranı Türkiye ortalamasının çok üstünde (%47 dolayında).  Özel sektörde ÜMY karşılığı çalışan erkeklerde üniversite mezunlarının payı TR63’de %18, TRC1’de %12 ile ortalamanın (%21) çok gerisinde.  Kadın çalışanlar arasında üniversite mezunlarının payı çok daha yüksek (TR63’de %32, TRC1’de %30) ancak yine ortalamanın (%36) gerisinde.

İşgücü piyasasında gözlenen bir diğer ayrışma istihdamdakilerin yasal hakları üzerinden oluşuyor.  Sosyal Güvenlik Sitemine kayıtlı olanlar yasanın güvencesi altında asgari ücret, işsizlik sigortası ve emeklilik maaşı kapsamında çalışırken, kayıt dışı kesim bu tür korumalardan mahrum.  Deprem bölgesinde ÜMY karşılığında özel sektörde iş tutanlar arasında kayıt dışı çalışanların payı Türkiye ortalamasının üstünde. Bu eğitim donanımları bakımından Türkiye ortalamasının gerisinde olmalarının yanı sıra bölgedeki sığınmacı nüfus yoğunluğuyla bağlantılı.

Üretken çağdakilere ilişkin saptamalarımızı özetleyecek olursak, deprem bölgesindeki nüfus ve işgücü eğitim donanımı bakımından Türkiye ortalamalarının gerisinde. Bu üretken çağında bulunanların özel sektörde ÜMY karşılığı güvenceli çalışma fırsatlarını ve çalışmadan elde ettikleri kazançları azaltan bir faktör. Bulgularımız bağımlı nüfusu sırtında taşıyan ve deprem bölgesinde görece küçük olan kitlenin işgücü piyasasındaki handikaplarını netleştiriyor.  

Emeklilik çağındaki (60 yaş ve üstü) nüfus

İlk yazıda ekonomik olarak üretken çağdakilere bağımlı yaşlı kuşakların payını belirlerken, bu kesim içinde çalışanlar ve emeklilik geliri olanlar bulunabileceğini göz ardı ettik.  HİA mikro-veri içeriği bize istihdamda olanların yanı sıra işgücüne katılmayan, ve katılmama nedeni olarak emekli olduğunu beyan edenleri ayrıştırma imkanını veriyor. Tablo 5’te bölgelerde emeklilik çağında olan nüfusu eğitime göre ayırdık ve eksiklerimizi tamamlamaya yöneldik. Bu tabloda her bölge için dört satır var. İlk satırda “toplam” altında çağ nüfuslarının büyüklüğünü, öncesinde bitirilen eğitim düzeyine göre payları listeledik. Sonra eğitim ve cinsiyet kırılımında oluşturduğumuz kutular içinde sırasıyla istihdamdakilerin (yeşil satır), emekli olduğu için işgücüne katılmayanların (mavi satır) ve bu iki konum dışında kalanların (kırmızı satır) oranlarını gösterdik.

Türkiye genelinde çağ nüfusu 5,3 milyon erkek ve 6,3 milyon kadından oluşuyor. Yaşlı kuşakların eğitim donanımı çok düşük. Erkeklerin %77’si, kadınların %90’ı lise altı eğitime sahip.  Erkeklerin okulda geçirdikleri ortalama süre sadece 4,5 yıl, ilkokul düzeyinin altında.  Kadınlar arasında hatırı sayılır bir okuma-yazma bilmeyen kesim bulunduğu için ortalama süre daha da kısa, 2,6 yıl.

Tablo 5.  Emeklilik çağındaki (60 yaş ve üstü) nüfusun bitirilen son okula göre dağılımı, istihdamdakilerin, emekli olanların ve bu iki konum dışında kalanların payı (%). Kaynak:  HİA 2021.

Türkiye genelinde erkeklerin %26’sı çalışıyor.  Eğitime göre farklar çok küçük. Lise ve üstü eğitime sahip olanların %59’u, lise altındaki kesimin %51’i emekli. Ne istihdamda ne de emekli olanların (NisNem) payı en düşük eğitim grubunda %24, lise mezunları arasında %16, üniversite mezunlarında %12. Kadınlar arasında istihdamdakilerin payı sadece %8.  Eğitim düzeyine göre bakıldığında %6-10 aralığında. Emeklilerin payı eğitim düzeyiyle daha da keskin bir şekilde farklılaşıyor:  Lise altındakiler arasında %7,5 iken lise mezunlarında %50’ye, üniversite mezunlarında %72’ye çıkıyor.

Çağ nüfusundaki 100 erkekten 22’si, 100 kadından 79’u çalışma veya emeklilik geliri desteğinden yoksun.  Dikkatli bir okur bu rakamlar ışığında ilk yazıda kuşak büyüklükleri üzerinden Türkiye geneli için hesapladığımız yaşlı bağımlılık oranının abartılı olduğu düşünülebilir.  Buna cevaben 60 yaş ve üstündekilerin %77’sinin lise altı eğitime sahip olduğunu, ve bu düşük eğitimli kesimin emeklilik maaşı ve çalışma karşılığı gelirinin üretken çağ nüfusunun desteğine gereksinim duymadan yaşamak için yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Emeklilik maaşı desteğinden yoksun kadınların oranının yüksekliği, kadınların erkeklerden daha uzun olan ortalama yaşam sürelerinin hatırı sayılır bir bölümünde ekonomik olarak bağımlı yaşadıklarını ortaya koyuyor.

Genelden özele geçip bölgelere baktığımızda deprem bölgesindeki yaşlı nüfusun eğitimlerinin daha da düşük olduğunu görüyoruz. Eğitim düzeyi ile ölçülen donanım handikapı ne istihdamda olan, ne de emeklilik geliri sahibi olan kesimin Türkiye ortalamasının hayli üzerine çıkmasına yol açıyor (erkek ve kadınlar için NisNem oranları TR63’de %36,7 ve %90,7; TRC1’de %27,8 ve %87,8; Türkiye ortalaması %21,7 ve %79). Bu da çalışanlar üzerindeki yükü arttıran bir başka faktör.

Yeniden inşa süreci

6 Şubat depremlerinin tahribatı giderek netleşti, hemen her boyutuyla bizi bekleyen sorunların büyüklüğünü hatırlatıyor. İçinde bulunduğumuz evrede bir yandan barınma sorunlarını giderirken, diğer yandan bölgede yaşayanlara normal yaşama geçiş sürecinde verilmesi gereken destekleri gecikmeden devreye almak gerekiyor. Yeniden inşa sürecinde bölgenin çok uzak olmayan bir tarihte kendine yeterliliğinin hedeflenmesi beklenir. Bu hedefe ulaşabilmek için deprem öncesinde bölge insanının bir arada tutan ekonomik yapının artılarıyla ve eksileriyle irdelenmesi faydalı olacaktır. Yazılarıma bu öngörü yön verdi.

İhtiyaçlar bölgedeki nüfusun yapısıyla belirleniyor. İlk yazıda yaşamı çocukluk, çalışma ve emeklilik evrelerine ayırıp çağ nüfuslarının payları üzerinden deprem bölgesinde çocukların payının yüksek olmasına dikkat çektim. Çocukluk dönemi sonraki aşamalarda kullanılacak eğitim yatırımların yapıldığı dönem. Deprem bölgesinde zorunlu eğitimini tamamlamayanların Türkiye ortalamasının üstünde olması aile kaynaklarının sınırlılığının, ve bunları ikame edecek kamusal kaynakların yetersizliğinin göstergesi. Dahası depremin kırılganlıkları arttırması, günü kurtarmanın öncelik haline gelmesiyle ileriye dönük eğitim yatırımların dibe vurması söz konusu. Acilen yapılması gereken lise ve altı seviyede olanların eğitimlerine devamını sağlayacak alt yapının oluşturulması, yerleşkelerde beslenme ve sağlık gereksinimlerinin karşılanması.

Çocuk yaşta çalışanlar ve aileleri üzerine yapılan çalışmalar bu olgunun anne-babanın beşerî sermayesi düşük (dolayısıyla istihdam fırsatları kısıtlı), çocuk sayısının yüksek olduğu ailelerde yoğunlaştığı, çok düşük ücretler karşılığında kötü koşullarda çalışmanın bir mecburiyet halini aldığı gözleniyor. Deprem bölgesinde üretken çağındaki nüfusa göz attığımızda ilk elden eğitim donanımlarının ve istihdam-nüfus oranlarının göreli düşüklüğü, ardından ücretli çalışma olanaklarına ulaşmakta zorlandıkları ortaya çıkıyor. Acil sorunların çözümüne katkı sağlayacak insan gücünün bölge sakinleri arasından seçilmesi, donanım eksikliklerinin işbaşı eğitimlerle giderilmesi, bölgede yaşam biçimleri tekrardan kurgulanırken verilecek kararlara katılımlarının sağlanmasıyla kırılganlığı daha düşük bir toplumsal doku oluşturmak mümkün.     

İlk yazımda Türkiye nüfusunun yaşlanma sürecine girdiğine değinmiştim. Nasıl ki daha iyi eğitilen çocuklar üretken çağlarına daha iyi hazırlanırlar, üretken çağalarında çalışma fırsatı bularak bağımlı nüfusu sırtlarında taşıyanlar da emeklilik çağlarına daha güvenceli girerler, nüfusun yaşlanmasıyla ortaya çıkan sorunları göğüsleyebilirler. Politika yapıcıların görevi bu süreci demokratik çözümler üreterek yönlendirmek, yeri geldiğinde eşitliği sağlamak için kaynak transferlerine başvurmak. Ve de konunun uzmanlarından sık sık görüş almak.

İnsan Tunalı
Koç Üniversitesi Emeritus Öğretim Üyesi

Yazının uzun sürümünü taslak halindeyken okuyup görüşlerini benimle paylaşan Seyfettin Gürsel, Şevket Pamuk ve Semih Tümen’e katkıları için teşekkür ediyorum.

6 Şubat depremlerinden etkilenen nüfusun özellikleri – 1


Creative Commons LisansıBu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.


Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Bu gruptaki erkekler ortalama 5,9 yıl, kadınlarsa 4,7 yıl süreyle eğitimde kalmışlar.
Önceki İçerikMoore Yasası ve sonrası: Endişelenmeli mi yoksa heyecanlanmalı mıyız?
Sonraki İçerikYusuf Yağcı
İnsan Tunalı

Koç Üniversitesi’nde Emeritus (emekli) Doç. Dr. olan İnsan Tunalı lisans ve yüksek lisans derecelerini Endüstri Mühendisliği alanında (sırasıyla ODTÜ, 1973 ve University of California – Berkeley 1975) yapmış, doktora derecesini ise Ekonomi alanında University of Wisconsin’de almıştır (1985). Halen yarı-zamanlı olarak Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünde ders vermektedir.

Uygulamalı Ekonometri, Çalışma Ekonomisi ve Demografi alanlarında yoğunlaşan Dr. Tunalı doktora öncesinde ODTÜ, sonrasında Cornell ve Tulane Üniversitelerinde çalışmış, Türkiye’ye dönüp Koç Üniversitesine katıldıktan sonra California Üniversitesi-Los Angeles (UCLA) ve Michigan Üniversitelerinde misafir araştırmacı/öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Avrupa Bilim Kurumu (ESF) bünyesindeki Sosyal Bilimler Kurulunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstihdam Danışma Kurulunda görev almıştır. Yakın dönemdeki özgün araştırmaları işgücü piyasası dinamikleri ve kurumların etkileri (işsizlik sigortası, asgari ücret) üzerinedir.