Bilim ve büyü

Çok eski çağlarda hastalıklar bir günahla ilgili ve çoğunlukla da cinlerin işi olarak görülüyordu. Bu yüzden de “ermiş” kimseler aracılığıyla ya da kutsal nesnelere başvurarak, dualarla ve dinsel ziyaretlerle, eğer cin işi olarak görülüyorsa bu durumda da hastalık cin kovma işlemleriyle geçirilmeye çalışılıyordu.

Kutsal nesnelerin etkilerinin gücüne olan inanç, özellikle de ortaçağ boyunca yayılmıştı. Ortaçağda çok sık görülen veba salgınları bazen cinlere, bazen de Tanrı’nın öfkesine bağlanıyordu. 1348’deki Kara Ölüm sırasında Tanrı’nın öfkesini yatıştırmak için en çok başvurulan yollardan biri de Yahudileri yok etmekti. Bu yıl içerisinde bu gerekçeyle binlerce Yahudi öldürülmüştü. Hastalıktan sorumlu görülen eğer cin ise, bu durumda hasta ancak kutsal bir nesneye dokunmakla ya da “ermiş” (kutsal) bir kişinin, cine hastanın vücudundan çıkmasını emretmesiyle “iyileşebiliyordu”. Bu yollarla hasta iyileşmezse, vücuttan kovmak için cine (bu durumda elbette onu “taşıyan” hastaya) işkence yapılıyordu.

Büyücülük ve Cadılık

Büyüde, doğaüstü güçlerin bazı insan davranışları aracılığıyla etkilenebileceği inancı vardır. (Bu nedenle de büyücülük dinen yasak ve suç sayılıyordu).

Karşılaşılan kötülüğü yok etmek için baş vurulan büyücülük, ortaçağda dinsel bir suç olarak görülüyor ve sert bir şekilde cezalandırılıyordu.  15. yüzyıla kadar kadın veya erkek büyücüler arasında bir fark göze çarpmıyor. Fakat bu yüzyıldan başlayarak yaklaşık iki asırdan fazla bir süre boyunca büyücülük adeta kadınlara özgü bir suç haline getirildi ve cadı kavramı ortaya çıktı. Kadın yüreğinin doğuştan kötülüğe eğilimli olduğu ve bu yüzden de büyücülüğe daha uygun olduğu ileri sürülüyordu. Bu asırlarda (15. asırdan 17. asrın sonlarına kadar) cadıların en çok suçlandıkları şey, havaları bozmaktı. Sadece Almanya’da 1450 ile 1550 yılları arasında 100 bin “cadı”nın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Denizlerdeki fırtınaların bile cadıların işi olduğu ileri sürülüyordu.

Büyücülük suçlamasıyla bir kişinin son olarak öldürüldüğü tarih, İngiltere için 1682 yılıdır. Büyücülüğü suç sayan yasa İngiltere’de ve İskoçya’da 1736 yılında kaldırıldı. Bunun anlamı, büyücülüğün artık toplumsal öneminin azalmış olmasıydı. Fransa’da en son 1718’de, İspanya’da ise 1780’de bir büyücü yakıldı. İrlanda’da büyücülüğe karşı olan yasa 1821’e kadar yürürlükte kaldı.

Büyücülük günümüzde de tamamen yok olmuş değildir. Fakat toplumsal etkisi ve önemi artık çok düşük düzeydedir.

Büyünün etkisini kaybetmesi

Büyücülüğün etkisi, bilimsel düşüncenin ve bilginin gelişmesiyle gerilemiştir.

İnsan vücudunun, organlarının, dokularının yapısı ve çalışma biçimi bilinmeden hastalıklarla ilgili bilimsel tedavi yollarının bulunması mümkün değildi. Ancak  vücut yapısının bilimsel bir incelenmesi ilk kez 1543’te Vesalius tarafından yapılabildi. Üstelik o da ölüm cezasından güçlükle canını kurtarabilmişti. (Vesalius’un bilime katkıları hakkındaki yazımız için tıklayınız).

Çiçek hastalığına karşı aşı geliştirildiğinde din adamları bu uygulamaya sert bir şekilde karşı çıktılar. Sorbonne Üniversitesi, çiçek aşısı uygulamasının tanrıbilime aykırı olduğunu açıkladı. Ancak aşılama yoluyla çiçekten ölenlerin sayısında o kadar çarpıcı miktarda azalma oldu ki, teologların aşıya karşı saldıkları korku etkisini yitirdi.

Meteoroloji alanında elde edilen yeni bilgiler, fırtınaların ortaya çıkışında bastonlu kocakarıların payını artık yok derecesine indirmişti. Paratonerin kullanımı konusunda da benzeri bir durum yaşandı. Paratoner kullanan “günahkar” insanlar ölmezken, kullanmayan “masumların” ölmesi, paratonere olan güveni ve bu aygıtın yayılmasını sağladı.

Büyücülük 18. yüzyılın sonlarında artık Avrupa’da önemini yitirmişti. Bu dönem bilimsel düşüncenin artık kıta çapında etkili olmaya başladığı bir çağdır.

Büyücülük, kendi ritüellerinin geçerliliğinin çürütülmesinden ziyade, artık ciddiye alınacak bir ritüel olmaktan çıkması nedeniyle önemini yitirdi.

Bilimsel düşüncenin gelişmesi ve dolayısıyla doğa ve dünya hakkında geçerli bilgiler edinilmesiyle, mucizelere olan inanç da giderek zayıfladı. Büyü işlemlerinin doğanın akışını değiştirebileceğine olan inanç ölünce, büyücülük de ölmüş oldu.

Osman Bahadır

Bu yazı Osman Bahadır’ın Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (Evrim Yayınları, 2017) başlıklı kitabından alınmıştır.

Önceki İçerikBaştan Başlamak
Sonraki İçerikYıldız Nedir?
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).