Kopernik’in Zenginliği

Kepler (1571-1630), kendisinden yaklaşık bir asır önce doğmuş olan Kopernik (1473-1543) için, “Kopernik ne kadar zengin olduğunun farkında değildi” demişti.

Kepler bu sözleriyle Kopernik’in sadece yaşamındaki başarılarına değil, yarattığı sistemin kendisinden sonraki kuşaklara sağladığı keşif potansiyeline de işaret ediyordu.

Gerçekten de Kopernik’in tezleri ve keşifleri, sisteminin gerçek potansiyelinin sadece bir bölümünü temsil ediyordu. Kopernik’in sistemini benimsemese Kepler eliptik gezegen yörüngelerini keşfedebilecek miydi? Kopernik sistemini temel almasa Newton evrensel çekim yasasını ortaya koyabilir miydi? Galilei bile serbest düşme yasasına ulaşırken büyük olasılıkla Kopernik’in dairesel hareket analizinden etkilenmişti.

Kopernik, hareketsiz  Yer’in merkezde olduğu kapalı ve sınırlı bir evren anlayışından, Yer’in kendisi ve Güneş etrafında döndüğü açık ve sınırsız bir evren anlayışına geçiş düşüncesini başlattı. Daha önce Aristarkos Yer’in Güneş etrafında döndüğünü söylemişti. Fakat o bu düşüncesini geliştiremedi.

Aristoteles (M.Ö. 384-322)’çiler  ve Batlamyus (100-170)’çular, Yer’in evrenin merkezinde hareketsiz durduğu konusunda birleşiyorlardı. Batlamyus, Aristoteles’in ortak yermerkezli küreler  sisteminin yüzyıllar içinde yapılan gözlemlerle çelişen yönlerini açıklayabilmek için, geometrik ve kinematik bir sistem geliştirmişti. Bu sisteme göre, gökcisimleri Yer’in etrafında varsayımsal merkezlere ve yörüngelere bağlı olarak hareket ediyorlardı. Batlamyus sistemi, özellikle gezegenlerin yerlerini belirlemede Aristoteles’in sisteminden çok daha başarılıydı, gezegenlerin gözlenen hareketlerinde ortaya çıkan düzensizlikleri, geriye dönüş hareketlerini açıklayabiliyor ve böylece Aristoteles’in ortak yermerkezli küreler sistemini sürdürülebilir kılmaya çalışıyordu. Fakat Yer merkeziyle çakışmayan varsayımsal yörünge merkezi düşüncesiyle,  gerçekte Aristoteles’in ortak yermerkezli küresel evren  sisteminden sapmış da oluyordu. Sadece geometrik ve kinematik bir sistem olan Batlamyus sisteminin fiziksel bir karşılığı ve temeli bulunmuyordu.

Kopernik, asıl hareket eden cismin hareketsiz görünen Yer, duran cismin ise hareket ettiği gözlenen Güneş olduğunu ileri sürdü. Böylece sistemini fiziksel bir temele oturtmuş olduğu için Batlamyus’un  ek hipotezlerine duyulan ihtiyaç da büyük ölçüde ortadan kalkmış oluyordu. Ancak yine de her sorun çözümlenmemişti. Çünkü Kopernik de Aristoteles ve Batlamyus gibi gezegenlerin sabit bir hızda ve düzgün dairesel biçimde hareket ettiklerini düşünüyordu. Bu yüzden gözlem sonuçlarını sistemine uydurabilmek için Kopernik, Güneş’in yörüngelerin tam merkezinde yer almadığını kabul etmek zorunda kaldı ve Batlamyus’unkine benzer araçları kendi sistemi  için uyguladı. Bu nedenle Kopernik’in kendi sistemine göre elde ettiği sonuçlar, Batlamyus’unkilerden biraz daha iyi olmanın ötesine geçemedi.

Kopernik’in Güneş’i merkeze alan evren şeması

Kopernik’in dairesel hareket düşüncesinden sıyrılamamış olmasının temel nedeninin, kendisinin Batlamyus’unkilerden daha hassas ve zengin gözlem verilerine dayanmamış olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Nitekim Kepler, Tycho Brahe (1546-1601)’nin daha hassas, sürekli  ve yeni gözlem verilerine Kopernik’in bakışını uygulayınca, gezegenlerin güneş etrafında elips biçimindeki yörüngelerde dolandığı sonucuna ulaşmıştı.

Kopernik, Güneş merkezli sistemiyle üç büyük güce karşı çıkmış oluyordu. Hala varlıklarını sürdüren Aristotelesçilere, Batlamyusçulara ve kilise otoritesine. Kopernik’in karşı koymada en fazla zorlandığı güç belki de üçüncüsüydü. Daha dev eseri De Revolutionibus orbium coelestium (1543) yayınlanmadan önce Martin Luther, Kutsal  Josue’nin  Güneş’e “dur” emrini verdiğini, oysa durmakta olan bir şeye “dur” denemeyeceğini söyleyerek Kopernik’in duran güneş fikrini  şiddetle eleştirmişti.

Kopernik, Güneş’i “durdurdu”. Böylece sadece Aristoteles’in ve Batlamyus’un dogmalarını kırarak büyük bilim devrimini başlatmakla kalmadı, kilisenin ve kutsal söylemlerin otoritelerini sarsarak büyük seküler çağın kapılarını da açtı.

Kepler, Kopernik için “ne kadar zengin olduğunun farkında değildi” derken şüphesiz gerçeğin önemli bir yanını dile getiriyordu. Ama şunu da eklemeliyiz ki, kuşaklar boyunca geliştirilen bir faaliyet olan bilimin büyük öncüleri, zaten zenginliklerinin sınırlarının farkında olabilirler mi?

Osman Bahadır

_________________________________________________________________

Görsel:  By Copernican_heliocentrism_diagram.jpg: Own work from Copernicus 1543derivative work: Professor marginalia (talk) – Copernican_heliocentrism_diagram.jpg, Public Domain, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=12353176

Ana Görsel: Kopernik heykeli, Varşova
By Bj.schoenmakers – Own work, CC0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=18931797

Önceki İçerikBilinç Nedir?
Sonraki İçerikSinemada Bilim İnsanları – Imitation Game-Enigma / Yapay Oyun
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).