Üniversitelerde rant kollama

Rant kollama, “devletten üretken bir hizmet karşılığı olmaksızın bir ekonomik transfer elde etmek için girişilen faaliyetler” olarak tanımlanır.[1]C.C. Aktan’dan aktaran: Şahin, M. (2021). Kamu ekonomisi yönünden sivil toplum kuruluşları. Çanakkale: Rating Yayınları. s. 137. Rant kollama kuramını ortaya atan Gordon Tullock’a göre, üretilen değeri maksimize etmeye yönelik bireysel çabalar rant kollanan kurumlarda toplumsal artı değer yaratmaktan çok toplumsal israf (atık) yaratır. Rant kollayan bireyler ya da gruplar net toplum refahına negatif katkı yaparlar.[2]Latkov, A. (2014). Trends of rent-seeking theory. Munich Personal RePEc Archive. s. 2-3. Herhangi bir artı değer üretmeden kazanç sağlayan bireyler bir toplumdaki gelir eşitsizliğini daha da derinleştirirler. Rant kollama, kaynakların yanlış yerlere harcanmasından dolayı ekonomik verimliliğin ve zenginliğin azalması, devletin vergi kaybı, gelir dağılımında eşitsizlik ve potansiyel bir ulusal gerileme ile sonuçlanır.[3]Örneğin, Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz rant kollamanın ABD’de gelir eşitsizliğini önemli ölçüde körüklediğini, zenginlerin çaba harcamadan sadece hükümet politikalarıyla ilgili lobicilik yaparak başkaları tarafından yaratılan zenginlikten (servet) daha büyük bir pay gasp ettiklerini söylüyor. 1988’de ABD’de rant kollamanın yol açtığı toplam gelir kaybı %45 olarak tahmin edilmiştir. Bkz. Rent-seeking. (2022). Wikipedia.

Aslında rant, tıpkı emek ve sermaye gibi, ekonomide temel üretim faktörlerinden birisidir, yani rant sahipleri ulusal gelirden belli bir pay alırlar. Ama kurumları güçlü olmayan ülkelerde rant kollayanlar, yağmacılar ve gaspçılar yaratılan toplam zenginlikten daha çok pay alırlar ve bu nedenle söz konusu ülkeler gelişemez. Kurumları güçlü olan ülkelerde ise üreticiler zenginlikten daha çok pay alırlar. Çünkü kurumları güçlü olan ülkelerde rantiyecilik ve üretim birbirini tamamlayan, güçlü olmayan ülkelerde ise birbirine rakip etkinliklerdir.[4]Mehlum, H., Moene, K., & Torvik, R. (2006). Institutions and the Resource Curse. In The Economic Journal (Vol. 116, Issue 508, pp. 1–20). Oxford University Press (OUP). https://doi.org/10.1111/j.1468-0297.2006.01045.x

Gordon Tullock, “bilim insanlarının da diğer insanlardan farklı olmadığını, onların da emek ve gayretlerinin karşılığı olan maaş ve ücretler dışında muhtelif haksız kazançlar (rantlar) elde etme gayreti içerisinde olabileceklerini” öne sürüyor.[5]Aktan, C.C. (2021, Eylül). Akademik rant kollama: Yükseköğretim kurumlarında rant yaratma, rant dağıtma ve rant kollama faaliyetleri. s. 3  Rant kollama kuramına göre kavramsallaştırıldığında akademisyenleri desteklemek için verilen fonlar, yayın ve atıf teşvikleri ve üniversite sıralamaları akademisyenlerin rant kollama davranışlarını tetikliyor.[6]Muller, S.M. (2017). Academics as rent seekers: Distorted incentives in higher education, with reference to the South African case. International Journal of Education Development, 52, 58-67. doi: https://doi.org/10.1016/j.ijedudev.2016.11.004  Bunlara ek ders, ikinci öğretim ve danışmanlık ücretleri de dâhil.[7]Aktan, C.C. (2021, Eylül). Akademik rant kollama: Yükseköğretim kurumlarında rant yaratma, rant dağıtma ve rant kollama faaliyetleri.[8]Faria, J.R. (2001). Rent seeking in academia: The consultancy disease. The American Economist, 45(2), 69-74.  https://doi.org/10.1177/056943450104500208

Akademik teşvikler rant kollamayı mı teşvik ediyor?

Performansa dayalı teşvik sistemlerinin temel varsayımı yüksek performans gösteren kişi ve kurumlara teşvik verilirse, daha düşük performans gösterenlerin teşvik alabilmek için daha çok çaba harcayacakları ve zamanla kendilerini geliştirecekleridir.[9]Herbst, M. (2007). Financing public universities: The case of performance funding. Springer. Ancak ilk bakışta çok makul görünen bu varsayım teşvik alamayanları teşvik alabilmek için “yan yollara” sapmak için cesaretlendirme riski içerir. Çünkü, istihdam ilişkilerinde teşviklerle ilgili bir ekonomik modele göre, “çalışanlar, eylemlerinin sonuçlarını öngören ve algılanan marjinal fayda marjinal maliyeti aştığında işten kaytaran ‘rasyonel hilebazlar’dır. Yöneticiler işten kaytarmanın cazibesini azaltmak için bu karara gözetim ve teşvik ödeme uygulamalarıyla yanıt verirler”.[10]Nagin, D.S., Rebitzer, J. B., Sanders, S. ve Lowell J. T. (2002). Monitoring, motivation, and management: The determinants of opportunistic behavior in a field experiment. American Economic Review, 92(4), 850-873.  https://doi.org/10.1257/00028280260344498

Genellikle saymaya dayanan performans ölçümleri “kerameti kendinden menkul”, kendi kendini doğrulayacağı bilinen kehanetlerdir (self-fulfilling prophecies by design).[11]Pardo Guerra, J.P. (yayımlanacak). The quantified scholar: How research evaluations transformed the British social sciences. Columbia University Press. (Kitabın ilk bölümü -Chains of Knowledge- için bkz. https://pardoguerra.org/chapter-1-chains-of-knowledge/ “Orijinalinde yanlış bir beklentinin kendi kendisini gerçekleştirme süreci” olarak tanımlanan bu tür bir kehanetle karşı karşıya kalan kişi ve kurumlar genellikle beklentileri (kehaneti) doğrulayacak şekilde hareket ederler.[12]Self-fulfilling prophecy. (2022). Britannica. Kişiler beklentileri karşılamak için kendi davranışlarını değiştirir ve zamanla rant kollama eğilimleri geliştirirler. Performans ölçmek için kullanılan araçlar da davranış değişikliklerini bir ölçüde kolaylaştırır. Normalde ölçme araçları ölçülen şeylerin doğasını değiştirmemelidir. Fakat bir arsanın kaç metrekare olduğunu ölçmekle, örneğin, akademisyenlerin üretkenliğini ve kalitesini ölçmek aynı şey değildir.[13]Pardo Guerra, J.P. (yayımlanacak). The quantified scholar: How research evaluations transformed the British social sciences. Columbia University Press. (Kitabın ilk bölümü -Chains of Knowledge- için bkz. https://pardoguerra.org/chapter-1-chains-of-knowledge/  Akademisyenlerin çalışmalarını nicel olarak ölçmek onların davranışlarını, ilgi alanlarını, yayın yapma sıklıklarını, yayın yaptıkları mecraları vs. değiştirmelerine yol açar.

Önemli olan, bilime yapılan katkılar nedeniyle yayınların “kullanım değerinin” öne çıkarılmasıdır. Ama akademisyenlere yayın teşviki verilmesi yayınların “değişim değerini” öne çıkaran bir anlayıştır. Yayınların “değişim değeri”ni dikkate alan akademisyenler yeni bilgi üretmek ya da bir bilimsel disipline katkıda bulunmak için yayın yapmak (kullanım değeri) yerine, akademik yükselme, mesleki statü gibi daha doğrudan ve kişisel nedenlerle yayın yaparlar.  Sorun “akademide yükselmek ya da doğrudan teşvik almak için isabetsiz kararlar veren akademisyenleri suçlayarak ya da doğrudan teşvik politikaları geliştiren üniversiteleri eleştirerek değil, sistem düzeyinde değişimle” çözülebilir.[14]Muthama, E.ve McKenna, S(2020, Ağustos). The unintended consequences of using direct incentives to drive the complex task of research dissemination. Education As Change24. https://doi.org/10.25159/1947-9417/6688

Yıllardır akademik teşviklerin yarattığı yan etkilerle ilgili araştırmalar yayımlanıyor.[15]Muller, S.M. (2017). Academics as rent seekers: Distorted incentives in higher education, with reference to the South African case. International Journal of Education Development, 52, 58-67. doi: https://doi.org/10.1016/j.ijedudev.2016.11.004[16]Faria, J.R. (2001). Rent seeking in academia: The consultancy disease. The American Economist, 45(2), 69-74.  https://doi.org/10.1177/056943450104500208[17]Nagin, D.S., Rebitzer, J. B., Sanders, S. ve Lowell J. T. (2002). Monitoring, motivation, and management: The determinants of opportunistic behavior in a field experiment. American Economic Review, 92(4), 850-873.  https://doi.org/10.1257/00028280260344498[18]Pardo Guerra, J.P. (yayımlanacak). The quantified scholar: How research evaluations transformed the British social sciences. Columbia University Press. (Kitabın ilk bölümü -Chains of Knowledge- için bkz. https://pardoguerra.org/chapter-1-chains-of-knowledge/ [19]Muthama, E.ve McKenna, S(2020, Ağustos). The unintended consequences of using direct incentives to drive the complex task of research dissemination. Education As Change24. https://doi.org/10.25159/1947-9417/6688[20]Öztürk, K. (2012). Şişme dergiler ve yayın etiği ihlalleri. Matematik Dünyası, 2, 69-75.[21]Ercan, Z. (2016, 1 Haziran). Yozlaştırılan akademi: Teşvik. Bilim ve Gelecek, 148[22]Tomaselli, K. G. (2018). Perverse incentives and the political economy of South African academic journal publishing. South African Journal of Science, 114(11–12), 4341. https://doi.org/10.17159/sajs.2018/4341[23]Hillman, A.L. ve Long, N.V. (2018). Rent seeking: The social cost of contestable benefits. Congleton, R.D. ve diğerleri (ed.). The Oxford Handbook of Public Choice Volume 1 içinde (s. 489-517). Oxford University Press.[24]Tonta, Y. ve Akbulut, M. (2020). Does monetary support increase citation impact of scholarly papers? Scientometrics, 125(2), 1617–1641.[25]Civera, A., Lehmann, E.E., Paleari, S. ve Stockinger, S.A.E. (2020). Higher education policy: Why hope for quality when rewarding quantity? Research Policy, 49(8).  https://doi.org/10.1016/j.respol.2020.104083[26]Abramo, G., D’Angelo, C.A. ve Grilli, L. (2021). The effects of citation-based research evaluation schemes on self-citation behavior. Journal of Informetrics, 15(4), 101204. Bu yayınların bir kısmı akademik teşviklerin parayla tez/makale yazdırma, yağmacı dergilerde yayın yapma, atıf çeteleri kurma, intihal vb. gibi etik dışı davranışları tetiklediğini, bir kısmı ise akademisyenlerin çözümü daha uzun zaman alacak problemler üzerinde çalışmak yerine nispeten daha kolay ve kısa sürede yayın yapabilecekleri alanlara yöneldiklerini, giderek etki değeri daha düşük ve şaibeli dergilerde yayın yapmaya başladıklarını gösteriyor. Örneğin, bir çalışmada bu tür dergilerde yayımlanan makalelerin %72’sinde intihal yapıldığı saptandı.[27]Abalkina, A. (2021). Do hijacked journals attract dishonest authors? Glaenzel, W. ve diğerleri (ed.). 18th International Conference on Scientometrics & Informetrics ISSI2021 12-15 July 2021 KU Leuven, Belgium Proceedings içinde (s. 1-5). ISSI. Özbekistan’da yağmacı dergilerde yayın yapma oranı 2010 yılından sonra hızla arttı ve 2018’de %98’e ulaştı.[28]Eshchanov, B.Abduraimov, K.Ibragimova, M. ve Eshchanov, R. (2021). Efficiency of “publish or perish” policy—Some considerations based on the Uzbekistan experience. Publications, 9, 33. https://doi.org/10.3390/publications9030033 Akademik teşvikler üniversitelerde sırf rant kollamak için yayın yapan bir “asalak sınıf” (parasitic caste) ortaya çıkmasına neden oluyor.[29]Fernández-Cano, A. (2021). Letter to the editor: Publish, publish . . . cursed! Scientometrics, 126, 3673-3682.  https://doi.org/10.1007/s11192-020-03833-7 Aslında “yağmacı” olan dergiler değil, akademisyenlerdir.[30]Tonta, Y. ve Madran, O. (2022, 28 Ocak). Yağmacı dergiler (video). Akademiden Notlar, 63. https://youtu.be/cpi1G8n3Y6k?t=965  Rant kollayan akademisyenler olmasa onlara “hizmet vermek” için yağmacı dergi çıkaran yayıncılar da olmazdı. Sonuçta bu durum bilimsel literatürün kirlenmesine ve bilginin “kullanım değeri”nin azalmasına yol açıyor.

Sayılara dayanan performans ölçümlerinin yan etkileri sadece akademisyenlerin rant kollama yönünde değişmeleriyle sınırlı değil. Saymak ya da “nicelleştirmek” bildiklerimizi ve bilimsel disiplinleri de uzun dönemde değiştiriyor.

Büyük Britanya’da 1986 yılından beri uygulanan performans değerlendirme programının (Research Excellence Framework, REF) uzun dönemli etkilerini araştırmak için 44 bin sosyal bilimler araştırmacısının kariyerleri ve yayınları incelenmiş. Araştırma sonucunda nicelleştirmenin konusal ve organizasyonel çeşitliliği azaltarak bilimsel disiplinlerin homojenleşmesine ve “epistemik karakter”lerinin değişmesine yol açtığı ve teşviklerin “Britanya sosyal bilimlerini özünde değiştirdiği” ortaya çıkmış.[31]Pardo Guerra, J.P. (2020, 27 Ocak). Research metrics, labor markets, and epistemic change: evidence from Britain 1970-2018. s. 4.

Büyük Britanya gibi yüksek gelir grubunda olan ülkelerde teşvikler ya da rantlar genellikle (yayın ya da atıf başına ödeme şeklinde) doğrudan akademisyenlere verilmiyor. Bunun yerine, teşvikler üniversitelerin ya da bölümlerin performanslarına göre birkaç yıllık araştırma bütçelerine ekleniyor.

Yüksek gelir grubunda olmayan, bilim kurumları ve bilim kültürü nispeten daha zayıf olan Türkiye gibi ülkelerde ise rant kollama doğrudan paranın el değiştirmesi şeklinde gerçekleşiyor. Örneğin, Sivas’ta 2003’ten beri faaliyette olan ve parayla tez yazan bir şirketin yöneticisiyle yapılan bir görüşmede şirketin tez yazdırmak için iletişimde olduğu 500 akademisyenin bulunduğu, tezlerin uzmanlık alanlarına göre akademisyenlere yönlendirildiği ve yazılan tez karşılığı alınan ücretin tezi yazan akademisyenle şirket arasında yarı yarıya paylaşıldığı kaydediliyor.[32]Bayraktar, Ç. (2021, 19-25 Şubat). Türkiye’deki üniversitelerin kanayan yarası: Tezlerin üçte biri parayla yazılıyor. Oksijen, (6), 4. Resmi teşvik programlarında (TÜBİTAK uluslararası bilimsel yayın ve YÖK akademik teşvikleri) da akademisyenlere ya doğrudan nakit ödeme yapılıyor ya da yıllık teşvik miktarı her ay akademisyenlerin maaşlarına ekleniyor.[33]TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) Programı Uygulama Usul ve Esasları. (2021, 8 Temmuz).[34]Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği. (2018, 27 Haziran). Resmî Gazete, no. 30461.  Maalesef teşvik politikalarının beklenenin tam tersi sonuçlar verdiğini, birçok akademisyeni parayla tez ve makale yazdırma, çakma konferanslarda çakma bildiriler sunma ve yağmacı dergilerde yayın yapmaya teşvik ederek etik kültürün altını oyduğunu ve Türkiye’yi dünyada yağmacı dergilerde en çok yayın yapan üçüncü ülke konumuna yükselttiğini görüyoruz.[35]Tonta, Y. ve Akbulut, M. (2020, 23 Eylül). Performansa dayalı akademik teşvik sistemleri üzerine. Sarkaç.

Örnek Olay: The Anthropologist 

Daha önceki bir çalışmamızda[36]Tonta, Y. (2017). TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) programının değerlendirilmesi. TÜBİTAK ULAKBİM. Hindistan’da yayımlanan ve yağmacı dergi olduğu için 2016 yılında Web of Science’tan (WoS) çıkartılan The Anthropologist dergisinde 2012 yılına kadar hiç Türkiye (TR) adresli makale yayımlanmamışken, üç yıl içinde bu sayının hızla arttığını, 2015 yılına gelindiğinde bu dergide yayımlanan makalelerin %75’inin TR adresli olduğunu, buna paralel olarak daha önce yılda dört sayı ve ortalama 300 sayfa olarak yayımlanan derginin 2015’te yılda 18 sayı ve toplam 4000 sayfa olarak yayımlandığını farketmiştik. 2015 yılında TR adresli makalelerin 127’si TÜBİTAK Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) programı tarafından desteklenmiş ve o yıl antropoloji alanından verilen toplam UBYT desteğinin %82’si bu dergide yayımlanan makalelerin yazarlarına ödenmişti. Etki faktörü son derece düşük olan bu dergide (alanındaki 84 dergiden 80. sırada) çok sayıda TR adresli makale yayımlanması Türkiye’de antropoloji konusunda bir yıl içinde aynı dergide bu kadar yüksek sayıda makale yayımlayacak araştırmacı olmadığı için dikkatimizi çekmişti. Kısa bir inceleme sonucunda bu dergide yayımlanan TR adresli makalelerin büyük bir çoğunluğunun antropolojiyle hiç ilgisi olmadığını gördük. Belli ki, Türkiye’deki araştırmacıların önemli bir kısmı bu dergi o zaman WoS’ta dizinlendiği için dergide makale yayımlamayı tercih etmişlerdi. Çünkü burada yayımlanan makaleler hem doçentliğe yükseltme ölçütlerini karşılıyordu hem de UBYT tarafından destekleniyordu. Derginin 2016 yılında WoS’tan çıkarılmasıyla birlikte dergide yayımlanan toplam makale sayısı 315’ten 36’ya, TR adresli makale sayısı ise 235’ten 17’ye düştü.

2015 yılında The Anthropologist dergisinde yayın yapan ve UBYT tarafından desteklenen 127 makalenin yazarlarını Türkiye’de akademisyenlerin rant kollama davranışlarını gözleyebilmek için daha yakından inceledik. Söz konusu 127 makalenin toplam tekil yazar sayısı 157 idi. TR adresli ve yabancı uyruklu olmayan toplam 155 yazar 2021 yılı itibariyle WoS’ta dizinlenen 184 farklı dergide toplam 564 yayın yapmışlardı. The Anthropologist dergisinde makaleleri yayımlandığında 155 yazarın yaklaşık yarısı (%48) yardımcı doçent, %29’u ise doçent idi. 2021 yılında bu yazarların 73’ünün doçent olduğunu, doçent olanların 40’ının (%55) ilk, 21’inin (%29) ise ilk ve tek makalelerini bu dergide yayımladıklarını saptadık. Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) sınıflamasına göre 73 doçentin %82’si doçentliklerini “eğitim bilimleri” ile “spor bilimleri” temel alanlarından almışlardı (“antropoloji” değil). Bu iki alanda 2016 Nisan ayına kadar uzunca bir dönem doçentliğe başvurabilmek için “SSCI, SCI-Expanded, AHCI veya eğitimle ilgili uluslararası alan indeksleri kapsamındaki hakemli dergilerde tek yazarlı bir özgün makale . . . yayımlamış olmak” başvuru ölçütlerinin ilk sırasında yer alıyordu.[37]ÜAK. (2020). 2016 Nisan ve öncesi dönemler doçentlik başvuru şartları. Başka bir deyişle, bu dergide yayımlanan sadece bir makaleyle doçentlik unvanı almak mümkündü. Nitekim doçentlik unvanını alan 21 kişinin, ilk ve tek yayınlarını The Anthropologist dergisinde yapmış olmaları bu durumu bir dereceye kadar doğruluyor.

2015 yılında The Anthropologist dergisinde yayın yapan ve UBYT desteği alan 155 yazarın diğer dergilerde yayımladıkları makaleleri de inceledik. Bu makalelerin yarısından fazlasının daha sonra çeşitli usulsüzlükler nedeniyle WoS’un temel dizinlerinden çıkartılan 30 dergide yayımlandığını gördük. Yazarların on ve üzerinde makale yayımladıkları sekiz derginin altısı daha sonra WoS’tan çıkartılmıştı. Bu dergilerin beşi Türkiye’de yayımlanıyordu ve dergi etki faktörleri çok düşük olan Q4 dergileriydi.[38]Bkz. Tonta, Y. (2014, 11 Temmuz). Akademik performans, öğretim üyeliğine yükseltme ve yayın destekleme ölçütleriyle ilgili bir değerlendirme.

Etki faktörü bir dergide yayımlanan makalelere belli bir sürede (genellikle iki yıl) ortalama kaç kez atıf yapıldığının bir göstergesidir. Belli bir alandaki dergiler etki faktörlerine göre sıralanır. Sıralamada etki faktörü en yüksek olan ve ilk %25’lik dilimde yer alan dergiler Q1 dergileri, ikinci %25’lik dilimde yer alanlar Q2 dergileri vs. olarak adlandırılır. Q4 dergileri etki faktörü en düşük olan son %25’lik dilimdeki dergilerdir.

Özet olarak, bazı akademisyenler The Anthropologist ve benzeri şaibeli dergileri “kolay hedef” olarak seçerek hakem denetiminden geçmeyen içi boş, bilime herhangi bir katkısı olmayan makalelerini çok kısa sürede para ödeyerek yayımlatıyor ve bu makaleleri akademik yükselme amacıyla kullanıyor. Hatta bazıları sadece bir makaleyle doçent olmanın yanı sıra aynı zamanda YÖK’ün akademik teşvik ve TÜBİTAK’ın UBYT desteğinden yararlanıyor, kendi üniversiteleri tarafından da ayrıca ödüllendiriliyorlar (para ödülü, konferans/kongre katılım desteği vd.).

Üniversiteler nereye gidiyor?

The Anthropologist dergisinin bir istisna olduğu ve genelleme yapmanın pek doğru olmayacağı öne sürülebilir. Bunun gerçekten böyle olmasını çok arzu ederdik. Fakat ne yazık ki bu bir istisna değil. Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye dünyada yağmacı dergilerde en çok yayın yapan üçüncü ülke durumunda. Akademisyenler, The Anthropologist dergisi örneğinde olduğu gibi, yabancı yağmacı dergilerde yayın yapmalarının yanı sıra kendileri de yağmacı dergiler çıkarıyorlar. 2005-2015 yılları arasında Türkiye’de yayımlanan ve WoS’ta dizinlenen toplam 14 dergi daha sonra çeşitli nedenlerle (örneğin, yüksek kendine atıf oranları) WoS’tan çıkartıldı.[39]Doğan, G., Dhyi, S.M.M.A ve Al, U. (2018). Web of Science’tan çıkarılan Türkiye adresli dergiler üzerine bir araştırma. Türk Kütüphaneciliği, 31(3), 151-162. Parayla yazdırılan tezler ve buna dayanarak elde edilen akademik unvanlar, aslında hiç düzenlenmemiş konferanslarda hiç sunulmamış bildiriler için destek alan akademisyenler maalesef Türkiye’nin bir gerçeği. Nispeten küçük bir ildeki bir paralı tez yazdırma şirketi bu işi yapmayı kabul eden yüzlerce akademisyen bulabiliyorsa, milyonlarca öğrencinin ve binlerce akademisyenin olduğu İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde parayla tez yazmanın hangi aşamada olduğunu insan ister istemez merak ediyor. Daha da önemlisi, şirket yöneticisi Türkiye’de yapılan bütün tezlerin üçte birinin parayla yazdırıldığını ve parayla tez yazdırıp üniversitelerde akademisyen olarak çalışanlar olduğunu söylüyor.[40]Bayraktar, Ç. (2021, 19-25 Şubat). Türkiye’deki üniversitelerin kanayan yarası: Tezlerin üçte biri parayla yazılıyor. Oksijen, (6), 4.

Yaklaşık 30 yıldır uygulanan akademik yükseltme ölçütlerinde uluslararası indeksli dergilerde yayın yapma zorunluluğu, akademik teşvikler ve UBYT destekleri Türkiye üniversitelerinde yayın sayılarının artışı dışında istenen olumlu etkiyi yaratmadı. Tam tersine, TR adresli makalelerin etki değeri düşük ya da yağmacı dergilerde yayımlanması ve hiç atıf yapılmayan yayın sayısının artmasıyla sonuçlandı. İzlenen politikalar ranttan yararlanmak isteyen akademisyenler için parayla tez ve makale yazdırma, intihal, olmayan diplomaları varmış gibi gösterme vb. gibi çeşitli “hîle-i akademiyye”leri[41]Dönmez, R. (2020, 28 Şubat). Hîle-i akademiyye. (blog yazısı). Eski Şehir Günlüğü. çekici hale getirdi. Üniversitelerde parayla tez yazdırmanın, yağmacı dergilerde yayın yapmanın ve intihalin intiharla eş anlamlı olduğunu görmezden geldik. Performans değerlendirmeyi neredeyse tamamen yayın sayısı, dergilerin atıf etkisi, h indeksi gibi sayılara indirgedik.[42]Bkz. Tonta, Y. (2014, 11 Temmuz). Akademik performans, öğretim üyeliğine yükseltme ve yayın destekleme ölçütleriyle ilgili bir değerlendirme.

Etki faktörü bir dergide yayımlanan makalelere belli bir sürede (genellikle iki yıl) ortalama kaç kez atıf yapıldığının bir göstergesidir. Belli bir alandaki dergiler etki faktörlerine göre sıralanır. Sıralamada etki faktörü en yüksek olan ve ilk %25’lik dilimde yer alan dergiler Q1 dergileri, ikinci %25’lik dilimde yer alanlar Q2 dergileri vs. olarak adlandırılır. Q4 dergileri etki faktörü en düşük olan son %25’lik dilimdeki dergilerdir.

Minimum doçentlik başvuru koşullarını sağlayıp  çalışmaları özgün olmadığı için ilgili komisyonlar tarafından başvuruları reddedilen adaylar mahkemeye başvurdukları zaman mahkemelerimiz komisyonları değil, adayları haklı buldu.[43]Demircioğlu, M.Y. (2013). Doçentlik sınavında idari süreç. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (109), 141-176. Akran değerlendirmesini önemsizleştirdik. Son olarak doçentlik unvanını alabilmek için yapılan sözlü sınavları tamamen kaldırdık. Saymanın performans değerlendirme olmadığını, niceliği ölçerek kaliteyi artıramayacağımızı[44]Civera, A., Lehmann, E.E., Paleari, S. ve Stockinger, S.A.E. (2020). Higher education policy: Why hope for quality when rewarding quantity? Research Policy, 49(8).  https://doi.org/10.1016/j.respol.2020.104083 bir türlü kabul edemedik. Doğru dürüst bir bilimsel yayını bile olmayan ya da yayınları hiçbir etki yaratmamış birçok profesörü üniversite rektörü olarak görevlendirdik.[45]Karadağ, E. (2021). Academic (dis)qualifications of Turkish rectors: their career paths, H-index, and the number of articles and citations. Higher Education81, 301-323https://doi.org/10.1007/s10734-020-00542-1 Araştırmaya sadece %0,13 pay ayıran bir üniversitenin rektörünü %16,07 pay ayıran bir araştırma üniversitesine rektör olarak atadık.[46]YÖK, 2020 yılı üniversite izleme ve değerlendirme raporları. (2022). (Bütçesi ne kadar yüksek olursa olsun bütçesinin sadece binde birini Ar-Ge’ye ayıran bir kuruma “üniversite” denilip denilemeyeceği ise ayrı bir tartışma konusu.) Bütün bunların sonucu olarak üniversitelerde kötü bilim iyi bilimi kovmaya başladı ve Türkiye, makalelere yapılan ortalama atıf sayısıyla en çok atıf alan üst %1’lik dilime giren makale yüzdesinin birleşiminden oluşan Yüksek Kalite Bilim Endeksinde 97 ülke arasında sondan dördüncü (94) sıraya düştü.[47]Allik, J., Lauk, K. ve Realo, A. (2020). Factors predicting the scientific wealth of nations. Cross-Cultural Research, 54(4), 364-397, s. 376, https://doi.org/10.1177/1069397120910982

Bu sorunlar yüksek öğretim politikalarını oluşturan kurumların ajandalarında en üst sırada yer alması gerekirken, maalesef hâlâ “-mış gibi yapılarak” sorunlara sözde çözümler bulunmaya çalışılıyor. Örneğin, parayla tez yazdırma sorunu uzun yıllardır herkesin bildiği bir “sır”. Ama YÖK ancak Ocak 2021’de parayla tez yazan ve yazdıranlar hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu (“Ba’de harab’il Basra” –Basra harap olduktan sonra). Bu suçu işleyenlerin tezlerinin iptal edilmesinin yanı sıra nitelikli dolandırıcılıktan 10 yıla kadar hapis cezası almaları söz konusu. Ama anlaşılan bu adım pek etkili olmamış ki, bu “hizmet”i sağlayan şirketler danışmanlık adı altında aynı hizmeti açık açık vermeye devam ediyor.[48]YÖK suç duyurusunda bulunmuştu ama: Tez sahtekârlığı tüm hızıyla devam ediyor (2021, 7 Eylül) En Politik.

Bir başka “-mış gibi yaparak” sorun çözme örneği yağmacı dergilerde yayın yapanların akademik unvanlarının geri alınmasıyla ilgili. Birkaç yıl önce (2019) YÖK yetersiz de olsa bu konuda bir girişimde bulundu. Ama, bir Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) yetkilisine göre, yağmacı dergilerde yayın yaptıkları ya da parayla tez yazdırdıkları için doçentlik başvuruları kabul edilmeyen adaylar ÜAK’ı mahkemeye verdiklerinde, mahkemeler ÜAK’a “şaibeli dergi listeniz yok, adaylar nereden bilebilirdi” diyerek adayları haklı buluyor. Dergi listesi yapıldığında da bu sefer Danıştay bu listeyi rekabete aykırı buluyor.[49]Şenbük, B. (2022, Ocak 11). ‘Tez borsası’ işte böyle çalışıyor. Hürriyet. Yükseköğretim Genel Kurulu’nun yağmacı dergilerle ilgili olarak aldığı son karar da maalesef bu sorunu çözmekten uzak gözüküyor.[50]Yağmacı/Şaibeli Dergiler Hakkında Duyuru. (2022, 25 Ocak).

“-mış gibi” yapmayı bırakıp gerçek çözümler aramalıyız

Türkiye’de 200’ü aşkın üniversite olmasına karşın, yetersiz bütçeler, kapasitelerinin çok üzerindeki öğrenci sayıları, öğretim elemanı ve altyapı eksiklikleri bu üniversitelerin çoğunun temel misyonlarını (araştırma, eğitim ve topluma hizmet) yerine getirmelerini engelliyor. Ülkede yaşayan yaklaşık her 10 kişiden birisi üniversite öğrencisi. Üniversitelerin önemli bir kısmı ülkedeki yüksek genç işsizlik oranını (geçici bir süre için de olsa) kamufle etme işlevini yerine getiriyor. Dahası, öğrenciler mezun olduklarında da gene işsizlikle karşı karşıya kalıyor. Avrupa ülkelerinde eğitim düzeyi arttıkça işsizlik oranı düşerken, Türkiye’de durum böyle değil. Üniversite mezunlarının üçte biri işsiz (ki Avrupa’daki en yüksek oran) ve iş bulanların da yarısından fazlası asgari ücretle çalışıyor.[51]Çelik, A. (2021, 4 Ekim). Asgari ücretli ve işsiz üniversite mezunları. BirGün

Bu sonuca yol açan temel nedenler üniversitelerde bilim yapmanın olmazsa olmaz ilkeleri olan “liyakat, özgürlük ve dürüstlük”ten[52]Yurtsever, E. (2021, 10 Haziran). Akademik dünyada liyakat, özgürlük ve dürüstlük. Sarkaç. uzaklaşılması, akademinin değersizleştirilmesi[53]Gözler, K. (2019, 2 Aralık). Akademinin değersizleşmesi üzerine. (blog yazısı). Anayasa.gen.tr Türk Anayasa Hukuku Sitesi. ve “üniversite” kavramının içinin giderek boşaltılmasıdır. Aslında Türkiye’de yıllardır bunu yapabilmek için çaba harcandığını görmek hem düşündürücü hem de üzücüdür. Hitler döneminde Türkiye’ye gelen Alman profesörlerden ünlü felsefeci, mantıkçı, olasılık kuramına büyük katkılar yapan Prof. Hans Reichenbach’ın 87 yıl önce bir arkadaşına yazdığı mektubundaki şu cümleler aradan uzun yıllar geçmiş olsa da hâlâ aynı şeylerle uğraştığımızı gösteriyor ve insanın içini sızlatıyor:

Her zaman kuralların seviyesini azaltmaya ve üniversiteyi bir çeşit ortaokula dönüştürmeye itiliyoruz. İstediğimiz ve ilgi duyduğumuz hiçbir konu hakkında konuşamıyoruz ve bu beni bilimsel olarak yalnız hissettiriyor. Ülke beni[m] ilgilen[diğim] konular hakkında pek olgun değil; bilimsel felsefe konusundaki görüşlerim, daha yüksek bir bilimsel eğitim seviyesini gerektiriyor.[54]Uçar, S. (2016, Haziran). Hans Reichenbach ve Türk Felsefesi’ne katkıları. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, (30), 1001-1030, s. 1022-1023.

Nitekim Prof. Reichenbach İstanbul’da birkaç yıl görev yaptıktan sonra ABD’ye (UCLA) gitmiştir. Aslında o dönemde Türkiye’de görev yapan ve İstanbul Üniversitesini dünyadaki en iyi “Alman üniversitesi”[55]Furkan. (2022). En iyi Alman üniversitesi İstanbul Üniversitesidir. (blog yazısı). Bizim Tarih. düzeyine çıkaran Alman profesörlerin çoğu, kıymetlerini bilemediğimiz için daha sonra ABD’ye ve diğer ülkelere göç ettiler, bir kısmı da savaş sonrasında yeniden Almanya’ya döndüler. Şimdilerde ise kendi yarattığımız ve akademik özgürlüklerin giderek yok edildiği boğucu üniversite iklimi nedeniyle kendi profesörlerimizi başka ülkelere gitmek zorunda bırakıyoruz.

Üniversite kavramının içinin boşaltılmasında yıllardır uygulanan kerameti kendinden menkul ve niceliği artırmaya yönelik akademik teşvik politikaları da önemli rol oynuyor. Nitelik yerine niceliği ödüllendiren teşvik politikaları sonucu son 30 yılda rant kollamaya eğilimli, akademik dürüstlük ve araştırma etiğiyle arası pek hoş olmayan hatırı sayılır büyüklükte bir tufeyli akademisyen sınıfı yetiştirdiğimiz anlaşılıyor. Bu gruptaki akademisyenlerin sorunun en önemli parçası olduğunu görüp, onları çözümün bir parçası haline getiremedikçe üniversitelerin geleceğinin bugünkünden daha iyi olmasını bekleyemeyiz.

Söylemesi kolay yapılması zor olan bir şeyden söz ettiğimizin farkındayız. Ancak sorun çözmede belli başlı iki yaklaşım vardır: İlki, bardak çatlaksa, bırak kırılana kadar kullanalım, diğeriyse bardağı kıralım yaklaşımıdır. Üniversitelerimiz yıllardır çatlak olmasına karşın biz ısrarla “gittiği yere kadar gitsin” diyoruz. Aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuçlar elde etmeyi umuyoruz. Bu yaklaşımın çıkar yol olmadığı artık iyice belli oldu. Nitekim son zamanlarda basında bile “Üniversiteleri kapatın gitsin!…” diye yazılar çıkmaya başladı.[56]Kaluç, Ş. (2022, 19 Ocak). Üniversiteleri kapatın gitsin!Karar. “Basında bile” diyoruz, çünkü, işin ironik yanı, üniversiteler hemen hemen her konuda sessiz kaldıkları gibi kendi sorunları konusunda da sessiz kalmayı tercih ediyorlar. O zaman ister istemez Prof. Melissa Terras’ın bir Turing Konferansında Büyük Britanya’da uygulanan teşvik programıyla (REF-Research Excellence Framework) ilgili söyledikleri aklımıza geliyor. Prof. Terras, bu programın Margaret Thatcher hükümeti tarafından akademisyenleri meşgul ederek onları çevrede olup biteni eleştirmekten, tartışmalara katılmaktan alıkoymak için tasarlandığını ve çalışmadığını belirtiyor.[57]Terras, M. (2019, 7 Mart). Data science or data humanities? Turing Lecture, YouTube video Belki de akademik teşvik politikalarıyla Türkiye’de de yapılmak istenen tam da bu…

Yaşar Tonta, Umut Al (Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü)


Creative Commons LisansıBu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.


Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 C.C. Aktan’dan aktaran: Şahin, M. (2021). Kamu ekonomisi yönünden sivil toplum kuruluşları. Çanakkale: Rating Yayınları. s. 137.
2 Latkov, A. (2014). Trends of rent-seeking theory. Munich Personal RePEc Archive. s. 2-3.
3 Örneğin, Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz rant kollamanın ABD’de gelir eşitsizliğini önemli ölçüde körüklediğini, zenginlerin çaba harcamadan sadece hükümet politikalarıyla ilgili lobicilik yaparak başkaları tarafından yaratılan zenginlikten (servet) daha büyük bir pay gasp ettiklerini söylüyor. 1988’de ABD’de rant kollamanın yol açtığı toplam gelir kaybı %45 olarak tahmin edilmiştir. Bkz. Rent-seeking. (2022). Wikipedia.
4 Mehlum, H., Moene, K., & Torvik, R. (2006). Institutions and the Resource Curse. In The Economic Journal (Vol. 116, Issue 508, pp. 1–20). Oxford University Press (OUP). https://doi.org/10.1111/j.1468-0297.2006.01045.x
5 Aktan, C.C. (2021, Eylül). Akademik rant kollama: Yükseköğretim kurumlarında rant yaratma, rant dağıtma ve rant kollama faaliyetleri. s. 3
6, 15 Muller, S.M. (2017). Academics as rent seekers: Distorted incentives in higher education, with reference to the South African case. International Journal of Education Development, 52, 58-67. doi: https://doi.org/10.1016/j.ijedudev.2016.11.004
7 Aktan, C.C. (2021, Eylül). Akademik rant kollama: Yükseköğretim kurumlarında rant yaratma, rant dağıtma ve rant kollama faaliyetleri.
8, 16 Faria, J.R. (2001). Rent seeking in academia: The consultancy disease. The American Economist, 45(2), 69-74.  https://doi.org/10.1177/056943450104500208
9 Herbst, M. (2007). Financing public universities: The case of performance funding. Springer.
10, 17 Nagin, D.S., Rebitzer, J. B., Sanders, S. ve Lowell J. T. (2002). Monitoring, motivation, and management: The determinants of opportunistic behavior in a field experiment. American Economic Review, 92(4), 850-873.  https://doi.org/10.1257/00028280260344498
11, 13, 18 Pardo Guerra, J.P. (yayımlanacak). The quantified scholar: How research evaluations transformed the British social sciences. Columbia University Press. (Kitabın ilk bölümü -Chains of Knowledge- için bkz. https://pardoguerra.org/chapter-1-chains-of-knowledge/
12 Self-fulfilling prophecy. (2022). Britannica.
14, 19 Muthama, E.ve McKenna, S(2020, Ağustos). The unintended consequences of using direct incentives to drive the complex task of research dissemination. Education As Change24. https://doi.org/10.25159/1947-9417/6688
20 Öztürk, K. (2012). Şişme dergiler ve yayın etiği ihlalleri. Matematik Dünyası, 2, 69-75.
21 Ercan, Z. (2016, 1 Haziran). Yozlaştırılan akademi: Teşvik. Bilim ve Gelecek, 148
22 Tomaselli, K. G. (2018). Perverse incentives and the political economy of South African academic journal publishing. South African Journal of Science, 114(11–12), 4341. https://doi.org/10.17159/sajs.2018/4341
23 Hillman, A.L. ve Long, N.V. (2018). Rent seeking: The social cost of contestable benefits. Congleton, R.D. ve diğerleri (ed.). The Oxford Handbook of Public Choice Volume 1 içinde (s. 489-517). Oxford University Press.
24 Tonta, Y. ve Akbulut, M. (2020). Does monetary support increase citation impact of scholarly papers? Scientometrics, 125(2), 1617–1641.
25, 44 Civera, A., Lehmann, E.E., Paleari, S. ve Stockinger, S.A.E. (2020). Higher education policy: Why hope for quality when rewarding quantity? Research Policy, 49(8).  https://doi.org/10.1016/j.respol.2020.104083
26 Abramo, G., D’Angelo, C.A. ve Grilli, L. (2021). The effects of citation-based research evaluation schemes on self-citation behavior. Journal of Informetrics, 15(4), 101204.
27 Abalkina, A. (2021). Do hijacked journals attract dishonest authors? Glaenzel, W. ve diğerleri (ed.). 18th International Conference on Scientometrics & Informetrics ISSI2021 12-15 July 2021 KU Leuven, Belgium Proceedings içinde (s. 1-5). ISSI.
28 Eshchanov, B.Abduraimov, K.Ibragimova, M. ve Eshchanov, R. (2021). Efficiency of “publish or perish” policy—Some considerations based on the Uzbekistan experience. Publications, 9, 33. https://doi.org/10.3390/publications9030033
29 Fernández-Cano, A. (2021). Letter to the editor: Publish, publish . . . cursed! Scientometrics, 126, 3673-3682.  https://doi.org/10.1007/s11192-020-03833-7
30 Tonta, Y. ve Madran, O. (2022, 28 Ocak). Yağmacı dergiler (video). Akademiden Notlar, 63. https://youtu.be/cpi1G8n3Y6k?t=965 
31 Pardo Guerra, J.P. (2020, 27 Ocak). Research metrics, labor markets, and epistemic change: evidence from Britain 1970-2018. s. 4.
32, 40 Bayraktar, Ç. (2021, 19-25 Şubat). Türkiye’deki üniversitelerin kanayan yarası: Tezlerin üçte biri parayla yazılıyor. Oksijen, (6), 4.
33 TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) Programı Uygulama Usul ve Esasları. (2021, 8 Temmuz).
34 Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği. (2018, 27 Haziran). Resmî Gazete, no. 30461.
35 Tonta, Y. ve Akbulut, M. (2020, 23 Eylül). Performansa dayalı akademik teşvik sistemleri üzerine. Sarkaç.
36 Tonta, Y. (2017). TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) programının değerlendirilmesi. TÜBİTAK ULAKBİM.
37 ÜAK. (2020). 2016 Nisan ve öncesi dönemler doçentlik başvuru şartları.
38, 42 Bkz. Tonta, Y. (2014, 11 Temmuz). Akademik performans, öğretim üyeliğine yükseltme ve yayın destekleme ölçütleriyle ilgili bir değerlendirme.

Etki faktörü bir dergide yayımlanan makalelere belli bir sürede (genellikle iki yıl) ortalama kaç kez atıf yapıldığının bir göstergesidir. Belli bir alandaki dergiler etki faktörlerine göre sıralanır. Sıralamada etki faktörü en yüksek olan ve ilk %25’lik dilimde yer alan dergiler Q1 dergileri, ikinci %25’lik dilimde yer alanlar Q2 dergileri vs. olarak adlandırılır. Q4 dergileri etki faktörü en düşük olan son %25’lik dilimdeki dergilerdir.

39 Doğan, G., Dhyi, S.M.M.A ve Al, U. (2018). Web of Science’tan çıkarılan Türkiye adresli dergiler üzerine bir araştırma. Türk Kütüphaneciliği, 31(3), 151-162.
41 Dönmez, R. (2020, 28 Şubat). Hîle-i akademiyye. (blog yazısı). Eski Şehir Günlüğü.
43 Demircioğlu, M.Y. (2013). Doçentlik sınavında idari süreç. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (109), 141-176.
45 Karadağ, E. (2021). Academic (dis)qualifications of Turkish rectors: their career paths, H-index, and the number of articles and citations. Higher Education81, 301-323https://doi.org/10.1007/s10734-020-00542-1
46 YÖK, 2020 yılı üniversite izleme ve değerlendirme raporları. (2022).
47 Allik, J., Lauk, K. ve Realo, A. (2020). Factors predicting the scientific wealth of nations. Cross-Cultural Research, 54(4), 364-397, s. 376, https://doi.org/10.1177/1069397120910982
48 YÖK suç duyurusunda bulunmuştu ama: Tez sahtekârlığı tüm hızıyla devam ediyor (2021, 7 Eylül) En Politik.
49 Şenbük, B. (2022, Ocak 11). ‘Tez borsası’ işte böyle çalışıyor. Hürriyet.
50 Yağmacı/Şaibeli Dergiler Hakkında Duyuru. (2022, 25 Ocak).
51 Çelik, A. (2021, 4 Ekim). Asgari ücretli ve işsiz üniversite mezunları. BirGün
52 Yurtsever, E. (2021, 10 Haziran). Akademik dünyada liyakat, özgürlük ve dürüstlük. Sarkaç.
53 Gözler, K. (2019, 2 Aralık). Akademinin değersizleşmesi üzerine. (blog yazısı). Anayasa.gen.tr Türk Anayasa Hukuku Sitesi.
54 Uçar, S. (2016, Haziran). Hans Reichenbach ve Türk Felsefesi’ne katkıları. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, (30), 1001-1030, s. 1022-1023.
55 Furkan. (2022). En iyi Alman üniversitesi İstanbul Üniversitesidir. (blog yazısı). Bizim Tarih.
56 Kaluç, Ş. (2022, 19 Ocak). Üniversiteleri kapatın gitsin!Karar.
57 Terras, M. (2019, 7 Mart). Data science or data humanities? Turing Lecture, YouTube video
Önceki İçerikBilime feminist eleştiri
Sonraki İçerikKadın haklarından toplumsal cinsiyete
Yaşar Tonta

Yaşar Tonta Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü öğretim üyesidir. İlgi alanları bilgi erişim kuramı, bilgi sistemleri tasarımı, dijital kütüphaneler, bilimsel iletişim, bibliyometri, araştırma değerlendirme, kültürel miras, açık bilim ve açık erişimdir.

Geçmişte Bölüm Başkanı, TÜBİTAK ULAKBİM’in kurucu müdürü ve Humboldt Üniversitesinde (Berlin) konuk profesör olarak görev yapmıştır. Avrupa Birliği ve TÜBİTAK destekli çeşitli projeler yürütmüştür.  Hacettepe Üniversitesi Bilim Ödülünü almıştır.

Hacettepe Üniversitesi (lisans ve yüksek lisans), Galler Üniversitesi (yüksek lisans) ve Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesinde (doktora) eğitim görmüştür.

Ayrıntılı bilgi için: http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/

 

Umut Al

Umut Al doktora derecesini Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nden 2008 yılında “Türkiye’nin Bilimsel Yayın Politikası: Atıf Dizinlerine Dayalı Bibliyometrik Bir Yaklaşım” başlıklı çalışmasıyla almıştır. 2011 yılında Üniversitelerarası Kurul’dan doçentlik unvanını alan Dr. Al, 2018 yılında da profesörlük kadrosuna atanmıştır. 2018-2020 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevini yürüten Dr. Al’ın araştırma konuları arasında bibliyometri, bilimsel iletişim ve araştırma değerlendirme gibi konular yer almaktadır. Lisans ve lisansüstü programlarda Akademik Yazma Becerileri, Araştırma Yöntemleri ve Yayın Etiği, Bilgi Danışmanlığı, Bilimsel İletişim gibi dersler vermektedir.

https://yunus.hacettepe.edu.tr/~umutal/