Bilime feminist eleştiri

Medyascope/Bilim Akademisi işbirliğiyle Şükran Şençekiçer’in moderatörlüğünde Berna Zengin Arslan’la gerçekleştirilen “Bilime feminist eleştiri neden gereklidir?” başlıklı programdan uyarlanmıştır.


Bilime neden feminist bir eleştiri yapma ihtiyacı duyuyoruz?

Bilimin objektif olması beklenir. Öte yandan, bilim aslında kültürün bir parçası ve kendisinin de bir kültürü var. Bu nedenle bilim aslında kültürel birtakım eşitsizliklerin, mesela toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dışında kendini tutamıyor. Dolayısıyla çok farklı düzeylerde, farklı ayrıntılarda, toplumsal cinsiyete yönelik yargıların, algıların ve eşitsizliklerin bilim alanına yansımalarını görüyoruz.

Toplumsal cinsiyet nedir?

Toplumsal cinsiyet kavramı herkes için çok net olmayabilir. İngilizce’de “gender” olan kelimeyi biz toplumsal cinsiyet olarak çevirdik Türkçe’ye ve bu çeviri çok da güzel karşılıyor kelimeyi. Cinsiyet dediğimiz zaman erkek ve dişi olarak biyolojik farklılıklara referans veriyoruz; toplumsal cinsiyet bu biyolojik bedenler üzerine giydirilmiş toplumsal yargılar, değerler bütününü bize ifade ediyor. Yani, genel olarak kadınlığa ve erkekliğe yönelik her türlü pratik ve yargı, kadının ya da erkeğin ne olması gerektiğine dair bütün kalıp değerler, kültürün içine işlemiş ifadeler, deyimler, semboller ve bunların hepsi toplumsal cinsiyet yapısını oluşturuyor. Dolayısıyla toplumsal olarak oluşturulmuş, bizim dışımızda gerçekleşmiş, içine doğduğumuz bir yapıdan bahsediyoruz.[1]Arat, Y. (2020, 10 Şubat) Toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği nedir, ne değildir?, Sarkaç

Bu burada kritik olan şu: Biz bunları çocukluğumuzdan beri öğreniyoruz, ailemizden, çevremizden, okul arkadaşlarımızdan öğreniyoruz. Bütün sosyalleşme süreçlerimizin içinde gerçekleşiyor bu. Kullanılan deyimleri hatırlayın; “yarım akıllı” ya da “erkeğin işine elinin hamuruyla karışma” gibi deyimlerle öğreniyoruz. Bunları öyle içselleştiriyoruz ki artık bir süre sonra bunların bizim dışımızda oluşmuş olduğunu unutuyor, bunlar sanki kendi değerlerimiz, kendi fikirlerimiz, kendi davranışlarımızmışçasına yaşamaya başlıyoruz. Kendi karakterimizin, doğamızın bir parçasıymışçasına kabul ediyoruz. Bacağını ayırıp oturma, erkekler ağlamaz, kadın duygusaldır, kadın tamirat yapamaz, araba kullanamaz ama erkeğin eli tamire yatkındır, erkek rasyoneldir, erkek ağlamaz gibi… yorumları da düşünün. Bu örnekleri özellikle veriyorum çünkü bunlar bilimle ve teknolojiyle ilişkimize de etkiliyor, kadınların bilim ve teknolojiyle kurduğu ilişkiyi de belirliyor. Toplumsal cinsiyet kavramı bu yüzden önemli.

Mesela “kadın tamir yapamaz” örneğinde olan şu: Kadınların daha en baştan teknoloji alanına girme veya bilim yapma konusunda cesaretleri kırılıyor ve erkekler de bu konuda cesaretlendirilmiş oluyor. Genelde, “teknolojiden anlamama”nın geleneksel olarak kadınlığın bir parçası olarak algılandığını görüyoruz. Benzer şekilde, erkeklik de teknik işleri yapabilmekle özdeşleştiriliyor.[2]Wajcman, J. (1991) Feminism Confronts Technology, The Pennsylvania State University Press, USA.[3]Cockburn, C. (1988) Machinery of Dominance: Women, Men, and Technical Know-How, Northeastern University Press, Boston. Erkekler kendilerini belli bir makine, alet ya da gelişmiş teknolojik bir nesneyle birlikte ifade edebiliyorlar ya da teknoloji ve özellikle bilgisayarla ilgili konulara aşırı ilgiyi ve herkesin bilmediği bu dünyaya aidiyeti ifade eden geek kültüründe olduğu gibi bir kimlik olarak sahiplenebiliyorlar. Kadınlar da kendilerini teknolojik nesneler ya da bilgiyle pek ilişkilendirmiyor, bu konulardan uzak duruyor ya da korkuyor.[4]Benston, M. (1992) Women’s voices/men’s voices technology as language, in Inventing Women, Science, Technology and Gender (Kirkup, G. and Keller, L. S., eds) Open University Press, Great Britain.

Toplumsal cinsiyet ikili bir yapı, rasyonel-duygusal, karar verici-bakım verici, aktif-pasif gibi ikili karşıtlıklara dayanıyor. Sanki böyle karşıt özellikleri olan iki cinsten bahsetmek zorundayız gibi. Oysa erkeklik ve kadınlık içerisinde farklılıkların, dalgalanmaların, büyük spektrumların olduğu şeyler.

İkili yapıda, tarih boyunca kadının hep irrasyonel olduğu söylenegelmiştir, özellikle modern dönemlerde bu çok vurgulanır. Oysa tarihsel olarak kurgulanmıştır bu. Örneğin Fransa’da devrim sonrasında kadınların oy kullanmaması gerektiğini savunuyor cumhuriyetçiler, çünkü kadınlar din adamlarının çok etkisi altında kalıyorlar, irrasyoneller ve sağlıklı karar veremiyorlar diyorlar.[5]Scott, J.  (2017) “Secularism, Gender Inequality, and the French State” in Islam, Gender, and Democracy in Comparative Perspective Cesari, J. and J. Casanova (eds) Oxford University Press (pp. 63-810). Böyle bir argümanla kadınların oy vermesine karşı çıkılıyor.  Kadınların duygusal olduğu için sağlıklı karar veremeyeceğine dair bu yargı yönetim pozisyonlarında ve politikada erkek egemenliğini meşrulaştırmak için çok kullanılıyor. Aynı cinsiyetçi yaklaşım düşünsel aktivitenin önde olduğu bilim alanından kadınların dışlanmasında da karşımıza çıkıyor.

Feminist epistemoloji nedir?

Epistemoloji, felsefenin bilgiyle uğraşan bir alanı. Bilginin nasıl oluşturulduğu, nasıl meşrulaştırıldığı ve nasıl yapılandırıldığı üzerine sorular soran, onun inanç ve genel kanıdan nasıl farklılaştığı üzerine teoriler üreten bir alanı. “Feminist epistemoloji” de genel olarak bilgiyi feminist bir perspektiften sorgulayan bir alan. Bu alan, 1970’lerin başında canlanmaya başladı. Bir taraftan Rosalind Franklin,[6]Sayre, A. (1975) Rosalind Franklin and DNA[7]Fox Keller, E. (1983) A Feeling for the Organism: The Life and Work of Barbara McClintock genetik alanında 1983’te Nobel alan Barbara McClintock[8]Martin, E. (1987) The Woman in the Body. A Cultural Analysis of Reproduction. Boston, Massachusetts: Beacon Press. gibi önemli bilim kadınlarının biyografilerini yazarak, diğer yandan, cinsellik ve doğurganlık konularından yola çıkarak kadın bedeni üzerine üretilen bilginin eleştirisiyle işe başladılar.[9]Schiebinger, L. (1989) The Mind Has No Sex? Women in the Origins of Modern Science, London: Harvard University Press. Aydınlanma düşüncesinin ve modern bilimin kadınlarla beraber, kadınların etkin olduğu geleneksel iyileştirme biçimlerini dışlayarak geliştiğini söylediler.[10]Harding, S. (1986) The science question in feminism. New York: Cornell University Press. 1980’lerde bilimsel bilginin feminist eleştirisine odaklanan bir çok kitap yazıldı.(örneğin [11]Fox Keller, E. (1985) Reflections on Gender and Science. Connecticut: Yale University Press.[12]Merchant, C. (1980) The Death of Nature: Woman, Ecology and the Scientific Revolution. New York: Harper and Row.[13]Hartsock N.C.M. (1983) The Feminist Standpoint: Developing the Ground for a Specifically Feminist Historical Materialism. in: Harding S., Hintikka M.B. (eds) Discovering Reality. Synthese Library, vol. 161. Springer, Dordrecht.

Feminist epistemolojinin genel olarak ilgilendiği, modern bilimin bilgisinin nasıl oluşturulduğu, nasıl yorumlandığı, nasıl meşrulaştırıldığı ve bu biçimlerin aslında nasıl toplumsal cinsiyete göre şekillendiği. Bir yandan kadının bilgi alanından nasıl dışlandığına bakıyor ve kadınların bilgi üretimine katılımının cinsiyetçi kodlara uymalarıyla mümkün olduğunu söylüyorlar. Diğer yandan, nasıl o üretilen bilginin bir iktidar aracı haline gelerek eril bir iktidarın yerleşmesine hizmet ettiğini tartışıyorlar.

Bu bakış açısından baktığımızda bilimsel bilgi de aslında kendi içinde bir iktidarı olan ve erkeklerin tarih boyunca çok aktif ve egemen olduğu bir alan. Feminist epistemoloji bunun bir eşitsizlik olduğunu ve bu şekilde aslında doğru bilginin de üretilmediğini söylüyor. Bilimin hali hazırda var olan çalışma biçiminin, kadınları bilgi sahibi olarak çok tanımadığını belirtiyorlar. Bilim alanında da toplumsal hayatta da kadınlar hâlâ kendilerini bilgi sahibi, “otorite” olarak kabul ettirmekte zorlanıyor. Dolayısıyla, objektiflik iddiasıyla kendini ortaya koyan ama aynı zamanda aslında hiç de nötral olmayan, cinsiyetçi anlamda kör bir perspektiften bahsediyoruz. Feminist epistemoloji eleştirisi, bunun bilim için de iyi bir şey olmadığını, objektifliğini yaraladığını, objektifliğinin ihlal edildiği durumlar olduğunu söylüyor. Kadınların ve toplumsal cinsiyet perspektifinin bilgi üretimine katılmasının bu yaralanmış bilgiyi onaracağını söylüyorlar. Bu anlamda bilime ciddi radikal bir eleştiri feminist epistemoloji.

Bilim nasıl hatalara düşüyor ayrımcılık konusunda?

Feminizm çok uzun süre, kenarda, böyle kendi başına işler yapan bir alan gibi düşünüldü, genel epistemoloji tartışmalarının dışında kaldı. Oysa radikal bilimsel bir eleştiri olarak aslında tam da göbeğinde olması gereken bir alan epistemolojinin. Eleştirellik feminizmin kendi doğasında vardır. Feminizm eleştirel ve politik bir duruştur, yaklaşımdır. Feminist epistemoloji de bu anlamda eleştireldir, hem de bilimsel bilgiye getirilmiş en radikal eleştirilerden biridir. Bu anlamda bilimsel yapının içerisinde kendine yer bulur, bilim zaten eleştiriyle, yanlışlanarak bir paradigmadan diğerine geçerek ilerler. O yüzden, feminist epistemoloji bilimin çok da dışında yer alan bir şey değildir. Çünkü bilime der ki: Metodolojin yeterince objektif değil, sen bilimsel çalışmalarda, örneğin laboratuvarda kadınların erkeklerle eşit koşullarda ve sayılarda var olmasına izin vermelisin. Sen bulgularını toplumsal cinsiyet bakışından kurtulmuş bir şekilde, daha objektif bir şekilde yorumlayabilmelisin. Sen bunun farkında değilsin. Farkında ol ve ona göre yap, diyor. Daha güçlü bir objektiflik talep eder feminist epistemoloji bilimden.

Örnek olarak avcı-toplayıcı toplum örneği fikri çok uzun süredir karşımızda. Ne zaman kadın erkek eşitliğinden ya da toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsedilse karşı çıkmak isteyenler mutlaka derler ki: Eski toplumlarda mağaralarda erkekler avcıydı kadınlar da toplayıcıydı. Yani çocuk baktıkları için ava çıkmıyorlardı kadınlar! Bunu biraz eğlenceli buluyorum, feminist epistemoloji okuyan, hasbelkader mühendislik de okumuş biri olarak. Burada tarif edilen, bildiğimiz modern aile aslında. 9 bin-10 bin yıl önce o çağın insanlarının sanki modern aile formatında yaşadığını düşünüyoruz. Erkek çıkıyor işe gidip geliyor, kadın evde mağarasında oturup çocuk bakıp yemek yapıp pişirip yediriyor! Bugün anladığımız anlamda modern aile aslında 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkıyor, yani bildiğimiz anlamda Avrupa’da, kapitalizmle yerleşmesi bu zamanı buluyor.

Kadının yeri mağarasıdır denecek neredeyse …

Bugünden bakıp geçmişi okumak bu. Bunu yanlışlayacak araştırmalar neyse ki çıktı. Yeni bir araştırma yayınlandı. Ant Dağları’nda gömülü olan 9 bin yaşında bir yüksek statülü hayvan avcısının kalıntılarına bakıldı. Avcının yüksek statülü olduğu düşünülüyordu, çünkü yanında dizilmiş bir dizi üst düzey avcı aleti bulunmuştu. Başlangıçta erkek olduğu düşünülse de adli tıptan ödünç alınan bazı yöntemlerle bu avcının bir kadın olduğunu anlaşıldı.[14]Gibbons, A. (2020) Woman the hunter: Ancient Andean remains challenge old ideas of speared big game, Science, Erişim 11 Mart 2022 Daha sonra 107 mezarı daha inceliyorlar Amerika kıtasında ve avcı aletleriyle gömülen 26 mezarın 10’unun kadın olduğunu görüyorlar. Şimdi bu çok ciddi anlamda “erkek avcıdır kadın toplayıcıdır” diyen ikili yapıyı sarsan bir yaklaşım. Çok yakın zamanda, 2020’de yayınlandı bu araştırma! Kadın mezarlarında da bulunuyor aslında bu bıçaklar, kadın olduğunu biliyorlar ama o zaman bu bıçaklara avcı bıçağı değil de sanki meyve bıçağı gibi bakılıyor. Yani karikatürize ediyorum ama hakikaten içler acısı, çünkü o toplumsal cinsiyet algısı araştırmacıların da kafasına öyle güçlü bir şekilde yerleşmiş ki karşılarına kadın mezarının içerisine gömülü bıçak bulunduğunda onun aslında toplayıcı olduğunu, ot kestiğini filan düşünüyor, avcı olduğunu düşünmüyorlar.

Bir başka örnek mesela Viking savaşçısı.[15]Merchlinsky, C. (2021) Çeviri: Yeni bilimsel araştırma yöntemleri bize eski kadın savaşçılar hakkında ne anlatıyor? Çatlak Zemin. Bu da çok yakın zamanda 1800’lerde bulunuyor ve çok uzun süre erkek olduğu kabul ediliyor. Fakat 2014’te bir kuşkuya düşülüyor. 2017’de DNA testi yaparak üzerinde hiçbir XY kromozomu olmadığı için kadın olduğuna emin oluyorlar. Yine, burada da savaşçı olduğu için kadın olduğu asla düşünülmüyor. Halbuki Viking hikâyelerine baktıklarında kadın savaşçılar var erkeklerle beraber savaşan. Dahası bu savaşçının kadın olduğu anlaşılınca bu sefer de savaşçılığı sorgulanıyor. Belki de savaşçı değildi, savaşçı olduğunu nereden biliyoruz? Ama sonuçta onun savaşçı bir kadın olduğu kanıtlanıyor.[16]Merchlinsky, C. (2021) Çeviri: Yeni bilimsel araştırma yöntemleri bize eski kadın savaşçılar hakkında ne anlatıyor? Çatlak Zemin. Erkek savaşçı, kadın da avcı toplayıcıdır,, evde oturur çocuklara bakar yaklaşımına başka bir açıdan bakabilmek bilimsel açıdan da kıymetli olandır. O bulgunun doğruluğunu başka açılardan test etmek önemli.

Burada bilimsel yöntemi mi, bilim insanını mı eleştiriyoruz ya da bilimin kendisini mi? Yani bunun sorumluluğunu kime atfediyoruz?

Bunun sorumlusu sadece erkekler ya da birey olarak bilim insanları değil, sorunun çözümü için cinsiyete dayalı yapısal eşitsizliklere odaklanmak gerekiyor. Biz feministler olarak bunları eleştirmeye devam ettiğimiz sürece işlerin daha olumlu bir tarafa doğru gittiğini de görüyoruz. Daha önce söylediğim gibi bilim kültürün bir parçası, ve genel olarak tek başına bir iktidar alanı değil. Toplumdaki diğer eşitsizliklerin bilimin pratiğine etkisi var. Örneğin, toplumdaki toplumsal cinsiyet anlayışının bilime yansımasını hemen görebiliyoruz. Araştırılmaya değer görülen konudan, gözden kaçırılan, önemsenmeyen noktalara ve laboratuvarlarda kimlerin söz sahibi olduğuna kadar bir çok noktada erkek egemen bakışın etkisi var.

Feminist epistemolojinin getirdiği eleştirilerden, benim çok önemsediğim biri şu: Bilimi ırk, sınıf ayrımı, toplumsal cinsiyet, cinsiyetçilikten arındırmamız gerekiyor. Bilim pratiğini ya da bilimsel bilginin oluşturulması süreçlerinin hepsinin arındırılması için çaba sarf etmemiz lazım. Biz burada araştırma boyutundan bahsettik, bir de kadınların katılımı meselesi var.

Kadınların sayısının arttırılması bilime kadın perspektifini de getirecektir. Bunu iddia etmek de mümkün. Mesela feminist epistemoloji konusunda en önde gelen yazarlardan Sandra Harding’in[17]Harding, S. (1986) The Science Question in Feminism, Ithaca, NY: Cornell University Press. bir kavramı vardır, “epistemik ayrıcalık” diye. Yani kadınların kendi dışlanmışlıklarından doğan bakışlarının bilime girdiklerinde başka bir yaklaşım getirebileceğine dair. Katılırsınız katılmazsınız, mesela ben buna biraz temkinli yaklaşıyorum. Kadınların erkek egemen alanlara katılımı, bilgi üretimi ve teknolojik yenilikte kadınların deneyim ve perspektiflerinin göz önüne alınmaya başlaması çok önemli. Ama bunun çok özselleştirici bir tarafı olabilir, yani, kadının dışlanma deneyiminin doğuştan gelen, biyolojik nedenlerden kaynaklandığı, dolayısıyla değişmesinin zor olacağı olarak anlaşılabilir.  Bence daha çok sosyalleşmeyle ilgili bir tarafı var toplumsal cinsiyetin.  Bununla beraber şunun da altını çizmek gerek, feminist epistemoloji bizi subjektifliğe ya da radikal bir göreceliliğe de çekmiyor. Yani aslında daha iyi bir objektiflik nasıl sağlanabilir, var olan metodolojik sorunlar nasıl çözülebilir ve böylece topladığımız veri, nasıl popülasyonu temsil eden daha iyi bir veri haline getirilebilir ve yorumlarımız bu önyargılardan nasıl kurtulabilir?

Bununla beraber, eril tahakküm meselesinin insan merkezcilikle de bağlantılı olduğunu söylüyor mesela Donna Haraway[18]Haraway, D. (1985) “Manifesto for Cyborgs: Science, Technology, and Socialist Feminism in the 1980s”, Socialist Review, 80, 65–108.[19]Haraway, D. (1997) Modest Witness, Second Millennium: FemaleMan Meets OncoMouse, New York, London: Routledge.[20]Haraway, D. (2003) The Companion Species Manifesto: Dogs, People, and Significant Otherness, Chicago: Prickly Paradigm Press. ve bence çok haklı. Biz çok insan merkezci bakıyoruz ve bilim yaparken çok düşebiliyoruz buna. Ama aslında biz canlı olan, olmayan varlıklarla birlikte yaşıyoruz ve bu dünyaya geliyoruz ve gidiyoruz diğer varlıklar ve canlılar gibi. Dolayısıyla bu dünyayı sahiplenme ve ona istediğimizi yapabilme gibi bir lüksümüz ya da hakkımız yok. Feminist epistemoloji son dönem tartışmalarında biraz dümeni de buraya kırdı. Önemli bir nokta yani bilimin erkek merkezli ve aynı zamanda insan merkezli olmasını eleştirmek, bu ikisinin birlikteliği ve problemlerin altını çizmeye çalışmak önemli. Hele içinde bulunduğumuz bu küresel salgından ders çıkararak, insan merkezli bir düşünceden çıkıp aslında başka varlıklarla birlikte yaşadığımızın, onların bizim kadar bu dünyada hakkının olduğunun farkına varmamız ve buna göre bilim yapmamız, buna göre hayatımızı ve belki de yaşama biçimimizi buna göre tasarlamamız, değiştirmemiz gerekiyor. Dünyada barış içinde, diğer canlılarla ve kayalarla, dağlarla, buzullarla birlikte yaşamak istiyorsak bunu yapmamız gerekiyor.

Berna Zengin Arslan, BAGEP 2015, Özyeğin Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü 

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Arat, Y. (2020, 10 Şubat) Toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği nedir, ne değildir?, Sarkaç
2 Wajcman, J. (1991) Feminism Confronts Technology, The Pennsylvania State University Press, USA.
3 Cockburn, C. (1988) Machinery of Dominance: Women, Men, and Technical Know-How, Northeastern University Press, Boston.
4 Benston, M. (1992) Women’s voices/men’s voices technology as language, in Inventing Women, Science, Technology and Gender (Kirkup, G. and Keller, L. S., eds) Open University Press, Great Britain.
5 Scott, J.  (2017) “Secularism, Gender Inequality, and the French State” in Islam, Gender, and Democracy in Comparative Perspective Cesari, J. and J. Casanova (eds) Oxford University Press (pp. 63-810).
6 Sayre, A. (1975) Rosalind Franklin and DNA
7 Fox Keller, E. (1983) A Feeling for the Organism: The Life and Work of Barbara McClintock
8 Martin, E. (1987) The Woman in the Body. A Cultural Analysis of Reproduction. Boston, Massachusetts: Beacon Press.
9 Schiebinger, L. (1989) The Mind Has No Sex? Women in the Origins of Modern Science, London: Harvard University Press.
10 Harding, S. (1986) The science question in feminism. New York: Cornell University Press.
11 Fox Keller, E. (1985) Reflections on Gender and Science. Connecticut: Yale University Press.
12 Merchant, C. (1980) The Death of Nature: Woman, Ecology and the Scientific Revolution. New York: Harper and Row.
13 Hartsock N.C.M. (1983) The Feminist Standpoint: Developing the Ground for a Specifically Feminist Historical Materialism. in: Harding S., Hintikka M.B. (eds) Discovering Reality. Synthese Library, vol. 161. Springer, Dordrecht.
14 Gibbons, A. (2020) Woman the hunter: Ancient Andean remains challenge old ideas of speared big game, Science, Erişim 11 Mart 2022
15, 16 Merchlinsky, C. (2021) Çeviri: Yeni bilimsel araştırma yöntemleri bize eski kadın savaşçılar hakkında ne anlatıyor? Çatlak Zemin.
17 Harding, S. (1986) The Science Question in Feminism, Ithaca, NY: Cornell University Press.
18 Haraway, D. (1985) “Manifesto for Cyborgs: Science, Technology, and Socialist Feminism in the 1980s”, Socialist Review, 80, 65–108.
19 Haraway, D. (1997) Modest Witness, Second Millennium: FemaleMan Meets OncoMouse, New York, London: Routledge.
20 Haraway, D. (2003) The Companion Species Manifesto: Dogs, People, and Significant Otherness, Chicago: Prickly Paradigm Press.
Önceki İçerikOrigamiyle matematik
Sonraki İçerikÜniversitelerde rant kollama
Berna Zengin Arslan

Berna Zengin Arslan Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunudur. ODTÜ Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Programı’ndan yüksek lisansını, University of California Santa Cruz Sosyoloji Bölümü’nden doktorasını aldı. 2013’den beri Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde görev yapıyor. 2019-2020 akademik döneminde UC Berkeley Retorik Bölümü’nde Fulbright burslusu olarak araştırmalar yaptı. 2010-2012 yılları arasında Andrew W. Mellon burslusu olarak CUNY Graduate Center’da doktora sonrası çalışmalar yapmak üzere ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulundu. 2017 yılında Türkiye Fransız Büyükelçiliği bursuyla Paris’te Sciences PO CERI’de ziyaretçi araştırmacı olarak çalışmalar yaptı. 2014’de Bryan S. Turner’la birlikte Sociological Review dergisi Outstanding Scholarship ödülünü, 2015’te ise Bilim Akademisi Genç Bilim İnsanları Ödül Programı (BAGEP) bursunu aldı.

Din ve sekülerlik, bilim ve teknoloji sosyolojisi ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanlarında çalışmalarını sürdürüyor.