Günümüzden yaklaşık 2400 yıl önce doğmuş olan Aristoteles (MÖ. 384-322), bizim bugün çok çeşitli dallara ayrılmış bulunan bilimimizle ilgili önemli tezler ileri sürdü. Aristoteles’in bu tezleri 2000 yıla yakın bir süre bilim, felsefe ve eğitim dünyasında geçerli oldu ve hatta bazı bölümleriyle teolojide de geçerliliğini sürdürdü (Özellikle Aquinaslı Thomas 1225-1274, Aristoteles’in bazı tezlerinin Hıristiyan teolojisiyle uyumlu hale getirilmesine büyük katkıda bulunmuştu). Gerçekte Aristoteles’in doğaya ilişkin yanlış görüşlerinin bu kadar uzun süre geçerli kalmasının, bu görüşlerin aynı zamanda dinsel dogmalar haline getirilmiş olmasından da kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Aristoteles doğanın anlaşılmasıyla ilgili hemen her konuda görüş belirtmiştir.
Avrupa’da 1543-1687 yılları arasında gerçekleşen ve özellikle astronomi, fizik ve matematikte yaşanan birinci büyük bilimsel devrim ve 1785-1873 yılları arasında yaşanan elektrik, kimya ve biyolojideki ikinci büyük devrim ile doğanın yasalarının anlaşılmasında dev adımlar atıldı.
Çok ilginçtir ki, bilimsel devrimlerle gerçekleşen keşiflerin büyük bir bölümü Aristoteles’in ileri sürdüğü tezlerin çürütülmesi şeklinde olmuştur. Deyim yerindeyse, bilimsel devrim, anti-Aritotelesçi devrim anlamına geliyordu. Bilimsel devrimlerde Aristoteles’in tezlerinin çürütülmesine bazı örnekler verirsek;
- Aristoteles, güneşin ve o dönemde bilinen diğer gezegenlerin dünyanın etrafında döndüğünü söylüyordu. Kopernik, Kepler ve Galilei, dünyanın güneş etrafında döndüğünü söylediler.
- Aristoteles’e göre, gezegenlerin yörüngeleri daireseldi, fakat Kepler dünyanın ve diğer gezegenlerin Güneş etrafındaki yörüngelerinin eliptik olduğunu gösterdi.
- Aristoteles Ay’ın yüzeyinin pürüzsüz olduğunu ve Ay’ın ötesindeki “mükemmellik bölgesi”ndeki fizik yasalarının Ay altındaki yasalardan farklı olduğunu ileri sürüyordu. Galilei teleskopla yaptığı gözlemlerle, Ay’ın yüzeyinin pürüzsüz olmadığını gösterdi. Ayrıca Galilei Güneş lekelerini ve Jüpiter’in uydularını keşfederek, Newton da hareket ve kütlesel çekim kanunlarını formüle ederek gerçekte Ay altı evrenle Ay üstü evrende aynı fizik yasalarının geçerli olduğunu ortaya koydular.
- Aristoteles, cisimlerin hareketinin ancak onlara bir kuvvetin uygulanmasıyla gerçekleştiğini düşünüyordu. Newton ise, tam tersine cisimlerin kuvvet uygulanarak engellenmedikçe hareket halinde olduklarını ileri sürdü.
- Aristoteles, evrenin temel taşlarının su, toprak, hava ve ateş olmak üzere dört temel element olduğunu düşünüyor ve ileri sürüyordu. Ona göre evrendeki her madde bu dört temel maddenin çeşitli oranlardaki bileşiminden oluşuyordu. Lavoisier, suyun, havanın, toprağın ve ateşin element olmadıklarını gösterdi. Suyu hidrojene ve oksijene ayrıştırdı ve bu iki elementi tekrar birleştirerek suyu elde etti. Lavoisier ayrıca doğada olduğunu düşündüğü 33 elementin listesini verdi.
Aristoteles’in tezlerinin yaklaşık 2000 yıl sonra çürütülmesiyle ilgili daha başka örnekler de verilebilir. Ama bizi burada ilgilendiren şu sorudur;
Bu kadar önemli tezleri çürütülen bir insan, büyük bir bilim insanı hatta bir bilim insanı olarak nitelendirilebilir mi?
Aristoteles’in doğaya ilişkin temel tezlerinin çürütülmüş olması onu bir bilim insanı olmaktan çıkartmaz. Çünkü;
Aristoteles, birincisi, doğayı gözlerken, incelerken, araştırırken, doğa üstü güçleri işe karıştırmıyordu. Aristoteles devasa kapsamıyla doğayı anlamaya “cesaret etti”. Doğanın nasıl çalıştığını anlamak istiyor ve doğa yasalarını da doğa güçleriyle açıklamaya çalışıyordu. Yani gerçeği olgularda arıyordu. Bu yaklaşım, bilimsel çalışmanın en temel özelliklerinden biridir (Aristoteles, her biri kendi gök cismini taşıyan ve iç içe geçmiş ortak merkezli kristal küreler şeklinde formüle ettiği evren şemasındaki son kürenin hareketini Tanrı’ya, yani “ilk hareket ettirici güç”e atfettiğinde bu bilimsel yaklaşımından ayrılmıştı).
İkincisi, Aristoteles tezlerini oluştururken temel olarak, gözlem, analiz, sentez, analoji vb. gibi bilimsel yöntemlere ve bu yöntemlerle elde edilmiş sonuçlara dayanıyordu. Özellikle hayvanlar dünyasındaki gözlemleri, saptamaları ve sınıflamaları son derecede ayrıntılıdır. Aristoteles zooloji biliminin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Üçüncüsü, Aristoteles’in yaşadığı dönemde bilim yapmak için yararlanılan yöntemsel ve teknolojik düzey çok düşüktü. Daha derinlemesine araştırma yapmanın teknik imkanları sınırlıydı. Aristoteles bütün tezlerine neredeyse çıplak gözle ulaştı. Örneğin teleskop, mikroskop veya Lavoisier’nin maddeleri temel bileşenlerine ayırmada kullandığı cihazlar henüz ortada yoktu (Ortaçağdaki bilim dışı bir etkinlik olarak simyanın, özellikle bazı teknik aygıtların icadındaki olumlu rolünü burada belirtmeliyiz). Günümüzde bir tezi ispat (veya test) etmenin metot ve araçları çok artmış, gelişmiş ve hassaslaşmıştır. Dolayısıyla Aristoteles’in hatalarını, bilimin ve bilim insanlarımızın bugünkü düzeylerinden bakarak ele alamayız. Bu ona karşı yapılmış büyük bir haksızlık olur.
Dördüncüsü, Aristoteles’in görüşlerinin asırlar boyunca dogmalar haline gelmiş olması şüphesiz onun kabahati değildir. Gerçekte ise onun doğaya ilişkin gözlemleri ve ulaştığı sonuçlar, kendisinden sonra gelen birçok bilim insanının, ondan öğrenerek veya onu eleştirerek yeni adımlar atmasının başlangıcını oluşturmuştur.
Aristoteles, bilim tarihinde sadece hatalarıyla ve çürütülmüş tezleriyle yer almıyor. Onu bu şekilde değerlendirmek, sadece ona karşı yapılmış bir haksızlık olmakla kalmaz, fakat aynı zamanda bilimin zor, karmaşık, engellerle karşılaşan ve geçmişin tecrübeleriyle de ilerleyen bir faaliyet olma özelliğini görmemek anlamına da gelir.
Aristoteles’ten bugün de öğrenebileceğimiz çok şey var. Aristoteles, tarihteki en büyük bilim insanlarından biridir.
Osman Bahadır