Bir soru bir cevap: Neydi sizi bilime özendiren?

Bilim Akademisi üyelerine sorduğumuz “Sizi bilimle ilgilenmeye özendiren kişi/etki neydi?” sorusuna verilen yanıtları olduğu gibi paylaşıyoruz.

Ali Alpar – Fizik – Sabancı Üniversitesi

Akademik hayata hep hevesliydim. Mimarlık okumaya başladım; sonra bu mesleğin iş hayatı tarafının bana göre olmadığına karar verdim. Çeşitli akademik disiplinler arasında teorik fizik bana cazip geldi. Babam ve annemin ahbapları arasında Ankara Ü. Fen Fakültesinden bir fizikçi vardı (Ali Fuat Cesur), bir de Robert Kolej’de lisede bursuma karşılık olarak Türkçe dersi verdiğim bir fizikçi vardı (Donald Frey, sonradan sualtı arkeolojisi yaptı). Bu kişilerle tanışmak fiziğin meslek olarak da günlük hayat olarak da yapılabilir, cazip olduğunu gösterdi.

ODTÜ de Mimarlık’tan Fizik Bölümü’ne geçmeyi düşündüğümde babam ve annem çok destekleyici oldular, bu süreçte tanıdığım Feza ve Suha Gürsey de çok iyi ve gerçekçi şekilde teşvik ettiler, araştırma hayatının zorluklarından da söz ettiler.

Orhan Altan – Geomatik Mühendisliği – İstanbul Teknik Üniversitesi

Akademisyen bir babanın (Prof. Emin Altan) çocuğu olarak dünyaya geldim. İsmini rahmet ve saygıyla andığım İlkokul öğretmenim Yusuf Gökdağ’ın eğitim hayatımın şekillendirilmesinde büyük payı vardır. Onun önerisi doğrultusunda öğrencisi olduğum İstanbul Alman Lisesi’nin karakterimin olgunlaşması ve hayata sorumluluk sahibi bir genç olarak bakmamda büyük katkısı oldu.

O günlerde evimize konuk olarak gelen birçok akademisyen vardı.  Bunların arasında özellikle Prof. Talat Erben beni çok etkilemiştir. Onun benimle yaptığı kısa sohbetlerde bana anlat bakalım “buzdolabı nasıl soğutur” şeklinde termodinamiğin uygulamalı biçimde açıklamasına dönüşen soru-cevapları benim bilimin gizemini merak etmeme sebep olmuştur. Ayrıca lise günlerinde başta Alman bilim edebiyat ve sanat alanındaki düşünce ve uygulama pratikleri hayranlıkla birlikte, içimde onlar gibi olabilme arzusu uyandırdı. Bu etkiler bende bir imrenme ile birlikte neden benim ülkemde bu olanaklar yok diye bir taraftan da sorgulamama neden oldu. Ayrıca lise son iki sınıfta tüm temel bilim derslerinde ders dışında belli bir grup seçilmiş öğrencinin katıldığı (Arbeitsgemeinschaft) adlı uygulamalı deney gruplarına katılma olanağını elde ettim. Bu deneyler sırasında başarılı ve hevesli olduğumu gördükleri için fizik, matematik ve kimya derslerinde hocalarımız laboratuvar düzenlerini benim hazırlamamı isterlerdi.  Bunlar beni akademik hayata özendiren etkenlerin başında gelir. Ayrıca o günlerde sıkça vakit geçirdiğim amcam Yük. Müh. Rıfkı Altan benim meslek seçimimde önemli bir rol oynamıştır. Ben de amcamın izinden giderek İTÜ inşaat mühendisliği bölümünün öğrencisi oldum. O günlerde sınıf arkadaşım daha sonraki yıllarda da hayat arkadaşım olan bir önemli kişi de Merhume eşim, Prof. Melike Altan ile evde yaratılan sürekli, çalışma ve birbirinin alanına saygı ve destek tabii ki önemli etkendi.

Turgay Dalkara – Nöroloji – Hacettepe Üniversitesi 

Babamın küçük yaştan başlayarak yönlendirme ve özendirmeleri

Mehmet Erbudak – Fizik – ETH Zürih

Beni bilimle ilgilenmeye özendiren ilk önce babam ve onun günlük çalışmaları oldu. Devamlı ders çalışır yazardı. Bir soru sorduğumda hiçbir zaman başından savmaz, konuyu en ince ayrıntılarına kadar açıklardı; hatta bilgisi yetmediği zamanlar çalışıp anlatırdı.
Daha sonraki yıllarda bu rolü okuldaki (Alman Lisesi) fizik, kimya, biyoloji hocam almıştır. 1960 yıllarının başında bir sınıf arkadaşımla ara sıra İstanbul Üniversitesi’nin seminerlerine giderdik, bunlar daha çok deneycilerin anlattıklarıydı. Üniversiteye Robert Koleji’nde gittim. Oradaki fizik hocamın da çok etkileri olmuştur.

Ayşe Erzan – Fizik – İstanbul Teknik Üniversitesi

Merak. Babam da meraklı idi. Eve popüler bilim dergileri alırdı. Popular Mechanics, National Geographic gibi. Sonra kardeşimle bana bir kimya seti almıştı, deneyler yapardık, 12-13 yaşlarında.

Mehmet Eskin – Psikoloji – Koç Üniversitesi

Özendiren belirli bir kişi olmadı ama ortaokul Türkçe kitabında bir bilimci ile ilgili bir okuma parçasından etkilendim sanırım. Hatırlayabildiğim kadarıyla okuma parçasında birinin bilimci olma uğruna katlandığı zorluklar anlatılıyordu. Bu kadar zorluğu göze aldığına göre bilim gerçekten önemli ve güzel bir şey olmalı diye düşündüm sanırım. Öyle yola çıktım köyden. Ama en temeldeki güdü zannediyorum olanları anlama merakımdı. Arkası gelmeyen ve çoğu insana tuhaf gelecek yanıtsız sorularım. İnsanların psikolojilerini anlamayı seçtim, psikolog oldum, kendimce araştırmalar da yaptım AMA hala kafamdaki sorular bulduğum cevaplardan çok çok daha fazla. İyi ki de ÖYLE.

Sami Gülgöz – Psikoloji – Koç Üniversitesi

Aslında önceleri bilimle hiç ilgilenmedim. Daha çok edebiyat, tiyatro ve gazetecilik gibi konulardaydı lise yıllarında aklım. Sanırım karşıma benim merakımı tetikleyen ve beni bilim konusunda heyecanlandıran bir öğretmen hiç çıkmadı. Geniş ailemde de eğitim düzeyi görece düşüktü ve benden önce üniversite okuyan kimse olmamıştı. Üniversiteye girdiğim yıllar bugünden çok farklı olarak (!) içimizin dışımızın siyaset olduğu günlerdi. Ben 1980 darbesinden iki hafta sonra kadar üniversiteye başladım. Önce gazetecilik okumaya niyetliydim, ailemi ikna edemeyince siyaset biliminde uzlaştık. O da ancak siyasi kargaşadan en az etkilenip eğitimi sürdürmeyi becerebilen Boğaziçi Üniversitesi’ne girersem. Üniversiteye girdim ve ilk siyaset bilimi dersini aldığımda boğulduğumu hisseder gibi oldum. O sırada Gündüz Vassaf Psikolojiye Giriş dersini veriyordu. O ders, notlarım çok yüksek olmasa da, bana çok ilginç geldi ve beni psikoloji bölümüne yöneltti. O günkü koşullarda bölüm değiştirmek kolay olduğu için hemen değiştirdim. Ama ilk iki yıl yine derslerden çok tiyatro ile uğraştım. O sırada araştırma yöntemleri dersi aldığım rahmetli William (Ayhan) LeCompte bana araştırma asistanlığı teklif etti. Bu nokta dönüm noktası oldu. Onunla çalışırken araştırma yapmaktan ne kadar zevk aldığımın farkına vardım. Hayatımda ilk defa çok yoğun çalışmaya başladım ve notlarımı yükselttim. Bilim ve üniversiteyi kendime ideal olarak koydum. Şimdilerde çalıştığım bilişsel psikoloji alanına beni yönlendiren ise yine bir Ayhan hocam, Ayhan Aksu-Koç oldu. Onun sayesinde zihin araştırmaları alanının beni çok heyecanlandırdığını gördüm. Felsefeden deneysel yönteme kadar zihin üzerinde düşünmenin, okumanın, konuşmanın ve araştırma yapmanın tatminini kendisinden aldığım derslerle yaşadım. Kısacası, bugünkü çalışmalarımda en büyük etki iki Ayhan hocamın etkileridir. LeCompte araştırma yapmayı, mutfağı sevdirirken, Aksu-Koç zihnin dehlizlerini keşif duygusunu öğretti.

Nesrin Hasırcı – Kimya/Doku Mühendisliği – Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Beni bilime ve özellikle kimya alanına, lisedeki öğretmenim Perihan hocam yönlendirdi. Pek çok kişinin ‘çok zor’ diye bildiği kimya konularını bize anlayacağımız dil ile öğretmesi ve kimyanın her alana ulaşması, kimya dalını seçmeme neden oldu. Şu an kimyanın ‘Biyomedikal alanda ve Doku Mühendisliği uygulamalarında’ kullanımı konularında çalışıyorum ve ‘Laboratuvarda doku veya organ yapabilir miyiz?’ gibi çok heyecan verici bir alanda araştırmalarımı yürütüyorum.

Mahmut Hortaçsu – Fizik – İstanbul Teknik Üniversitesi

Ben orta öğrenimimi Robert Kolej’in orta ve lise kısmında yaptım. Oradaki öğrencilerden çoğunun hedefi yüksek öğrenime ayrı yerde devam etmekti. 1960’larda Robert Kolej Yüksek Okulunda 1900’lerin başlarından beri öğretim verdiği Mühendis Mektebi, 1950’lerin sonuna doğru açılan İşletme-İktisat-Sosyal Bilimler ve Fen-Edebiyat bölümleri vardı. Fen bölümleri, özellikle fizik bölümünün o yıllarda lisans programı daha gelişmemişti. Mühendislik Mektebine servis veriyordu. Ben de 1962 yılında Mühendis Mektebi’ne girdim.

Fen derslerinde lisede iyiydim. Fakat yüksek okulda, fizikte Prof. Weltin adlı bir hocayla karşılaştım. Prof. Weltin verdiği giriş fiziği sınavlarında ders alanların en az üçte birini dökmekle ün kazanmıştı. Ben de ilk girdiğimiz sınavda 100 üzerinden 40 gibi bir not aldım. Kağıdımda hiç tam doğru yoktu. Ancak hemen hemen herkesin notu kötüydü.  Çalışıp ikinci vizede notumu 70’e çıkarttım. Ancak Prof. Weltin benim her iki sınavda attığım, kabul etmeliyim ki biraz garip olan imzamı, ikinci sınavda daha iyi bir not alınca beğenmedi. “Kendi yerine başkasını sokmuşsun,” diye tutturdu. Bunu reddedince de, “Yıl sonu sınavında bu nottan aşağısını alırsan seni bırakırım” dedi. Ben de yılbaşı gecesini bile fizik çalışarak geçirdim. Aslında Prof. Weltin’in sınavları zor değildi. Ancak öğrencileri üzerinde büyük bir psikolojik baskı kuruyordu. O yıl Küba krizi çıkmıştı. Sınav ertelensin diye bizler savaş çıkmasını bile istiyorduk.

Neyse yıl sonu sınavından 70’in üzerinde bir not ve ders notu olarak A aldım. O yıl sonunda da Prof. Weltin A.B.D.’ye döndü.  Yerine bölüm başkanı olan Prof. McMickle, Prof. Weltin’in aksine fizik dersinde iyi olan öğrencilerle özellikle ilgileniyor ve bunları öğrenci asistan olarak kullanıyordu. Bu sayede mühendislikten çok kişi fiziğe geçti. Ben de fizikten, ek olarak çok ders aldım. Hatta, o zaman, çift anadal yoktu. Mühendislik diploması yanında fizik diploması da istemeyeyim diye bana zorunlu olan iki dersi bilerek vermediler.
Ancak asistan olmak egomu yükseltmişti. Bundan dolayı pek sevmediğim, sırf moda olduğundan seçtiğim mühendislik yerine lisans sonrası öğrenimimde fizik okumayı yeğledim. Ben 3. sınıftayken Fizik Bölümü ilk mezununu verdi. Çok iyi referanslarla ABD’deki bir okula gitti. Bir yıl sonra da, 1966 yılı, ben, gene ABD’deki bir okula, doktora yapmak üzere gittim.

Mühendis olmak yerine fiziği, dolayısıyla bilimi seçmemde en büyük etken Prof. McMickle’ın bir misyoner gibi çok sayıda mühendislik öğrencisinin fizik bölümüne girmesini sağlamasıdır. O zaman yetişen bu kişilerin bir kısmı yurt dışındaki önemli üniversitelerde kaldılar, bir kısmı döndü. Türkiye’de bir Robert Kolej ekolunun kurulmasını sağladılar.
Bir de bizler şanslıydık. Sputnik olayından dolayı Amerikalılar fiziğe çok para akıtmışlardı. Hepimiz oradan bulduğumuz burslarla okuduk. Sonra bu değişti. Devletin verdiği paralar azaldı. Tüm batı üniversitelerinde fizik bölümleri çok küçüldüler.

Mustafa İlhan – Farmakoloji – Hacettepe Üniversitesi

Beni bilimle ilgilenmeye özendiren etkenin ortaokul ve lise yıllarında çok değerli hocalarımdan aldığım, hurafelerden uzak, temel bilimler alanında aldığım çağdaş eğitimdir. Bu eğitimdir ki bende bilgiye ulaşma ve bilinmeyeni araştırma ve öğrenme merakını kamçılamıştır.Üniversitedeki ilk yıllarımın daha kolay geçmesini sağlayan ve üniversite hayatına daha kolay adapte olmamı sağlayanın da bu kaliteli eğitim olduğuna inanıyorum.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde geçen öğrencilik yıllarında beni en çok etkileyen farmakoloji hocam Prof. Dr. R. Kazım Türker olmuştur.Lokomotif-hoca tabir edilen hocalardandı. Dersinde klasik bilgiler yanında o yıllarda alanında yapılmış heyecan verici buluşları da anlatarak dersi inanılmaz cazip hale getirirdi. Prof. Dr. R. Kazım Türker sayesinde,önümde birçok klinik seçenek olduğu halde,akademik kariyer olarak farmakolojiyi seçtim. Akademik hayatıma o yıllarda yeni kurulmuş olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Enstitüsü’nde başladım.Enstitü laboratuarlarını yeni oluşturan Prof. Dr. S. Oğuz Kayaalp, uygun çalışma ortamı oluşturmak ve gerekli bilgilerle bizi yönlendirmek bakımından beni etkileyen diğer hocamdır. Prof. Dr. R. Kazım Türker ve Prof. Dr. S. Oğuz Kayaalp her ikisi de farmakoloji alanında değerli bilim adamlarıdır.

Reyhan Küçükkaya – Hematoloji – İstanbul Üniversitesi

Uçaklar ve roketler: insanın bilim sayesinde yerçekimini yenip uzayın derinliklerine ulaşması fikrine küçük bir çocukken hayran oldum. Eğer bunu yapabiliyorsak, bilimle her şeyi çözeriz diye düşündüm.

Bülent Mengüç – İşletme – Kadir Has Üniversitesi

Çocukluktan gelen bir dürtü ve sonrasında İTÜ de lisans düzeyinde aldığım pazarlama dersini veren öğretim üyesi

Sinan Özeren – Yer Bilimleri – İstanbul Teknik Üniversitesi

Babam ve bir ölçüde de annem. Babam çok küçük yaşlardan beri bana beni eğlendirecek türden bilimsel konulardan bahsederdi: gezegenler, atom, coğrafya, arkeoloji. Çok kültürlü ve zeki bir adamdı ve merakımı gıdıklayacak konuları seçmeyi çok iyi becerdiğini şimdi anlıyorum. Bilimci değildi fakat olağanüstü bir genel bilim kültürü vardı. Annem bilime babam kadar meraklı olmamakla birlikte ilgisiz de değildi, TRT’de ender olarak yayımlanan belgeselleri onunla seyrederdik. Bir de dehşetli bir Jules Verne tutkunuydu annem, onun sayesinde Jules Verne kitaplarının hepsini okudum, sanırım bunlar da bilime ilgi duymama katkıda bulundu.

Altuğ Özpineci – Fizik – Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Kendimi bildim bileli hep meraklı birisi oldum. Küçükken, pek çok çocuk gibi, ben de çok soru sorarmışım. Eğitime önem veren bir ailem vardı. Bu yüzden, evde, henüz okuma yazmayı bilmediğimiz zamanlarda beri, bilim ve teknoloji ile ilgili pek çok ansiklopedimiz vardı. Sorularıma yetişmekte zorlanan ailem, bir süre sonra, sorularıma cevap vermek yerine, ansiklopedilerde sorularıma cevap bulmaya yönlendirdiler. Bu sayede, daha ilkokulda, bilim ve teknoloji üzerine ansiklopedi karıştırmaya başladım. Ansiklopedilerde gördüğüm şeyler, beni daha da meraklı ve yeni şeyler öğrenmeye daha da istekli yaptı.

Orta sona kadar, deney yapmaya ve öğrenmeye meraklı olmakla beraber, üniversitede fizik okuyabileceğimi bilmiyordum, böyle bir bölüm olduğundan haberdar değildim. O sene, abim sınava gireceğinden, YÖK’ten bölümlerin tanıtım kitapçığı gelmişti. İlk defa o zaman üniversitede fizik bölümü diye bir bölüm olduğunu gördüm ve tanımını okuduğum zaman “ben bu bölümde okuyacağım” diye karar verdim.

Maalesef ülkemizde fizik okumaya karar veren pek çok kişinin başına geldiği gibi gerek ailem, gerek okulumdaki hocalarım ve arkadaşlarımın çoğu bu fikrimden beni vaz geçirmeye çalıştılar. Hatta bir ara abim gibi ODTÜ Elektrik elektronik bölümüne gitmeye ikna bile oldum. ODTÜ EE’de okurken, fizik ile çift anadal yapacaktım. ÖSS sınavına girdim, derece ile ÖSS sınavını geçtikten sonra, abim beni bir kenara çekip “Manyak mısın, fizik istiyorsan git fizik oku. Zaten derece yapıyorsun, iş problemin olmaz” dedi, böylece EE’de okuma fikrinden vazgeçip, lisans’dan itibaren fizik okudum. Lisans hayatımın başından beri bilimin içinde olmamı teşvik eden bir kişi seçmem gerekirse, bu abimdir.

Şevket Pamuk – İktisat Tarihi – Boğaziçi Üniversitesi

Aile çevresi ve okuduğum kitaplar

Önder Pekcan – Fizik – Kadir Has Üniversitesi

İsteksiz olarak girdiğim Ankara Fen Fakültesi Fizik bölümünü bitirdikten sonra, Çekmece Atom reaktöründe çalışmaya başladım. Oradaki atmosfer hoşuma gitti, ancak yetersizdim ve bir burs ile ABD ye gittim. Chicago University gibi önemli bir üniversitede lisansüstü dersler almaya başladım. Buradaki atmosfer, öğrenciler, hocalar beni çok cezbetti. Matematiğin doğa ile ilişkisini anlamaya başladım, ama zorlanıyordum yine de. Wyoming Üniversitesi’nde de doğanın sırlarını öğrenmek hoşuma gitti, ama yine bir boğuşmadır gidiyordu.

Türkiye’ye dönüp öğretim üyeliğine başladım. Siyasi ortam gergindi, bu nedenle de belki kendi mesleğime eğilmem daha huzur verici oldu. Biraz da meslek ahlakı ile bilimsel araştırmalarıma yoğunlaştım. İşimi yaptıkça kafam daha rahatlıyordu. Yani, biraz doğanın sırları, biraz meşgale, birazda ekmek parası beni araştırma yapmaya yönlendirdi. Bunun sonucu olarak bilimsel dünyayı daha iyi anladım ve sevdim.

Cihan Saçlıoğlu – Fizik – Sabancı Üniversitesi

Birkaç şey: lisede Gamow’un kitapları (One, two, three, infinity), Einstein’ın denemeleri (Ideas and opinions), lisede 1964 yılında matematik hocamdan (Birol Yücel) Türkiye’de uluslararası standartta bilim yapılan tek yerin ODTÜ Teorik fizik bölümü olduğunu duymam (onun şahsi fikriydi, ama pek yanlış da değildi), sonra bu bölümün en değerli profesörü Feza Gürsey’le tanışmam. Bundan sonra başka bir disiplin seçemezdim.

Celal Şengör – Yer Bilimleri – İstanbul Teknik Üniversitesi

Beni bilime özendiren etkenler, öncelikle annemin ben daha okula başlamadan aldığı bir dinozor kitabıydı. Yıllar sonra öğrendim ki, kapaktaki brontozor resmi Rudolph Zallinger’in Yale Peabody müzesindeki meşhur duvar resmindeki brontozordur. En önemli etki ise Jules Verne’nin romanlarıydı. Orada Arzın Merkezine Seyahat üzerimde en büyük etkiyi yaptı ve daha ilkokul sıralarında jeolog olmaya karar verdim. Bu konuda daha sonra en büyük desteği Işık Ortaokulu’ndaki tabiat bilgisi öğretmenim Nuriye Güneyi’den ve Robert College’deki coğrafya öğretmenim Tarık İnözü’den gördüm.

Ersin Yurtsever – Kimya – Koç Üniversitesi 

Bilim insanı olmaya herhalde Ankara Fen Lisesi yıllarında niyetlendim. Öğretmenlerimiz bizi geleceğin bilim insanları olacağımıza neredeyse şartlandırdılar. Daha ilk dersten itibaren, sorulara yanıt vermek için araştırma yapmak gereği, her sorunun tek yanıtı olmayacağı ve yanıtın da belki de zamanla değişeceği vurgulandı. Aslında bilimin temelini oluşturan merak kavramını orada aldığımı düşünüyorum. Üniversite yıllarımın başlangıcında bu hissiyatı kaybettiğime inanmaya başlamıştım ki, üçüncü sınıfta o zamana kadar gördüğüm derslerden farklı bir şeyler öğrenmeye başladım. İskender Öksüz, ki Oktay Sinanoğlu’nun doktora öğrencilerindendir, bize kuantum mekaniği anlatmaya başladı. O derslerde ben içerikten çok bilimin coşku ile yapılabilecek bir şey olduğunu öğrendim. Teorik kimya ile ilgim o senelerde başladı ve hala devam ediyor.

Bu coşkunun ikinci aşamasına doktora sırasında geçtim. Doktora hocam D.D. Shillady teorisyen olmasına rağmen proje alabilmek için deney yapmak zorunda kalmıştı ama kalbi teoride idi. Tek teori çalışan bendim, aynı ofisi paylaşırdık ve sabahtan akşama kadar değişik problemleri tartışırdık. Çözmeye çalıştığımız problemler, pek çok sahada olduğu gibi, zevkli ama yoğun dikkat isteyen ve çözümüne ne zaman ulaşacağınızı bilmediğiniz sorulardı. Hatta çözüp çözemeyeceğinizi bile bilmeden çalışırsınız. Ben çok severek çalıştım ama sebat kavramım, inat ederek bir sonuca ulaşmayı öğrenmem esas bu süreçte oluştu.