Bilgi işlem sistemlerinin “kağıtsız ortam” diye reklamı yapılır. Bilgileri ekrandan okur, formları klavyeden doldurur, gönderilerinizi ağ üstünden yollarsanız daha az ağaç kesilir, dünya daha yeşil kalır, çevre felaketleri bizden uzak olur. Hem de daha ucuz olur. Doğru tabii bir yandan. Haberleri örneğin bilgisayarınız, tabletiniz ya da cep telefonunuzdan okursanız basılı gazete için kağıt gerekmez, o kadar gazeteyi basmak ve okuyuculara ulaştırmak için enerji harcanmaz, okunmuş gazetelerin kağıtlarının geriye dönüşümü işine gerek kalmaz, vs.
Ama burada çoğu zaman sayısal ortamın da, kağıtsız da olsa, bir maliyeti olduğu unutuluyor. O e-gazeteyi okumak için kullandığınız cihazın üretilmesinin, hem cihazın kendisi hem de e-gazetenin içeriğinin saklandığı veri merkezinin çalışması ve soğutulmasının, e-gazetenin içerdiği bilginin veri merkezinden sizin cihazınıza iletişiminin bir maliyeti var. Ve tüm bu maliyetlerin bir biçimde ucu doğaya dokunuyor. Bilgisayarlar görece az, sayısallaşma kısıtlıyken bu belki önemsizdi, ama bilgisayarların Bilgi İşlem Merkezlerinden çıkıp önce kişisel bilgisayarlar olarak masamızın üstüne yerleşmesi, sonra akıllı cep telefonları gibi taşınabilir, çevrimiçi cihazlar olarak cebimize girmesiyle tüm hayatımız bilgisayarlaştı ve sayısal dünyanın çevreye etkisi de küçümsenemeyecek bir düzeye ulaştı.
Bu biraz da sayısal çevrimiçi sistemlerin iş modeli yüzünden. Çoğu haber sitesi bedava; YouTube, Facebook, Twitter gibi sosyal medya siteleri bedava; Gmail bedava; Dropbox gibi bulut saklama siteleri belli bir kotaya kadar bedava, vs. Başka dolaylı bedavalar da var: Eskiden fotoğraf çekebilmek için ayrı bir fotoğraf makinesi ve içine film satın almamız, resimleri çektikten sonra onları bastırmak için para harcamamız gerekirdi, yani tüm o masrafa ve uğraşmaya değecek anların resmini çekerdik. Şimdi akıllı telefonumuzla, ek bir masraf yapmadan, fotoğraf ya da video çekebiliyoruz, çektiklerimizi sosyal medya hesabımız üstünden başkalarıyla paylaşabiliyoruz, ve biz (aylık internet aboneliği dışında) ek bir para harcamadığımız için bütün bu süreci belki maliyetsiz sanıyoruz. Ama bütün bu işler, yani fotoğrafı ya da videoyu çekmek, bir veri merkezinde saklamak, başka insanların ona ulaşması ve kendi cihazlarında görüntülemesi enerji gerektiriyor, artan sayısallaşmayla bu enerji tüketimi her yıl hızla artıyor, ve o gereken enerjinin bir biçimde üretilmesi gerekiyor. O üretimse her zaman maliyetli, özellikle bizim gibi enerjide dışa bağımlı bir ülke için, ve bir biçimde, bazen daha az, bazen daha çok, doğaya zarar veriyor.
Bilgisayar mühendisliğinde bir programın karmaşıklığını (maliyetini) hesaplamak için geleneksel kıstaslar, hesap ve bellek gereksinimidir. Buna yakın zamanda enerji de eklendi. Örneğin taşınabilir cihazlarda pilin ne kadar süre dayanacağı buna bağlı. Ama sayısal dünyanın kullanıcı tarafında da bilinçli tüketim ve “israf” gibi etik kavramların yakın gelecekte öne çıkmasını beklerim. Örneğin siz kendi evinizdeki bir lambayı gereği yokken yakarsanız bu sizin elektrik faturanızı arttırır, ama çok da gerekli olmayan uzun bir videoyu bir arkadaşınızla paylaşmanız onun evindeki lambalardan birini (kısa süreliğine de olsa) uzaktan yakmanızdan farksız oluyor.
Yani kıssadan hisse, başka tüm makine ve ortamlar gibi, bilgisayarlar ve sayısal dünyanın ne kadar çevre dostu olduğu da onları nasıl kullandığımıza bağlı. Ve sayısal tüketim bugünkü gibi öz denetimsiz artmaya devam ederse, uzak olmayan bir gelecekte, bugün naylon poşetin ücretli yapılması gibi, İnternet üstünde yarattığımız her ek gigabyte veri trafiği için küçük bir vergi konursa şaşırmam.
Ethem Alpaydın
Bilim Akademisi üyesi
Özyeğin Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi
Bu yazı, Boğaziçi Dergisi, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği, Ocak 2019 sayısında yayımlanmıştır.