Üniversite / Lise Giriş Sınavları ve Campbell Yasası

Shutterstock

Campbell Yasası, 1979 yılında ünlü sosyal bilimci Donald T. Campbell tarafından öne sürülmüştü, ve  daha önce bu sitede değindiğimiz Goodhart Yasası’na benzer bir argüman ortaya koyuyordu. Yasa, tek bir gösterge ile değerlendirme yapmanın tehlikelerine dikkat çekiyordu.

En bilinen ifadesi ile Campbell Yasası şunu söylüyor:
Sosyal karar verme mekanizmalarında kullanılan sosyal göstergeler ne kadar nicel olursa, bu göstergeler o derecede baskı altında kalacak ve denetlemeleri gereken süreçleri de o derecede bozacaktır”.

İş dünyasından basit bir örnek verecek olursak, bir şirketin hisselerinin değeri başarıyı simgeliyorsa, bu hisselerin değerini arttırmak için baskı oluşacaktır ve şirketler bu göstergeyi iyileştirmek için hileli işler yapabilirler. Bunun pek çok örneği görülmüştür.

Kanımca Campbell yasasının önemli bir uygulama alanı eğitim. İster üniversite öncesi ister üniversite eğitimi olsun, olayın iki yönü var. Öğrenciler girebilecekleri “en iyi” okula girmeye; kurumlar ise devletten/vakıftan en çok mali desteği almaya, yani en iyi okul olarak tanınmaya çalışırlar. Öğrencilerin ve kurumların hedefleri aynı olunca, bu öğrencilerin okullara kabulü veya kurumların alacağı payları “şeffaf” yapmak için bazı göstergelere ihtiyaç olur.

ABD’de 2007 yılında bir yasa ile okulların performansları ölçülmeye başlanır ve bazı standart testlerle öğrencilerin ve okulların başarıları belirlenir. Bu testleri yüksek risk (high stakes) sınıfında tanımlayabiliriz. Çünkü bu performans göstergeleri öğrencilerin sınıf geçmesi/kalmasını belirlediği gibi öğretmenlerin veya okul idarecilerinin de iş hayatlarına devamı, maaş artışları gibi hayati önemi içeren kararlara da baz oluşturur. Böylesine yüksek riskler ise insanları ve sistemi, göstergeleri yüksek çıkaracak şekilde eğitim vermeye veya daha doğrusu eğitim sistemini bozmaya yönlendirir.  Eğitimin amacı her gelen öğrenciye bir maksimum katkıda bulunmaktır, standart bir testten iyi sonuçlar alması değildir.

Ülkemizdeki durum ise daha da sorunludur.  Öğrenciler (ve velileri) iyi iş bulmak için iyi bir üniversiteden mezun olmanın ve onun için de iyi bir liseye gitmenin şart olduğunu düşünürler. Bu “iyi” okulların kapasitelerinin, bütün okullara göre oranı çok düşüktür. Aksi takdirde “iyi” tanımı yanlış olur. O zaman bu okullara girmek için girilen yarış da yüksek risk kapsamında bir yarışa döner. Bu yarışı “şeffaf” bir şekilde yapmak istediğiniz zaman tek seçenek sınavdır. Senelerdir politikacılarımızın talimatlarına rağmen bu sınav sisteminin kaldırılamayışının nedeni de farklı bir seçenek olmayışıdır. ABD’deki büyük üniversiteler kendi öğrencilerini bazı standart testleri de kullanarak kendileri seçerler. Lisansüstü programlara kabul de benzer şekilde yapılır. Bunu ülkemizde uygulayamamamızın nedeni birbirimize olan güvensizliğimizdir.

Sınava dönersek, Campbell yasası da bu sınav sisteminin hem iyi çalışmayacağını hem de eğitim sistemimizi bozacağını ön görüyor. Lise eğitiminin büyük bir kısmı üniversite sınavına hazırlık halinde geçiyor. Çoktan seçmeli sınava alışan öğrencilerin analitik düşünebilme becerilerinin düştüğü üniversiteye geldiklerinde açıkça görülüyor.

Her öğrencinin öğrenme hızı, kapasitesi ve ilgi alanları farklıdır. Bütün bu farklılıkları göz ardı eden bir sistemle, hangi sınavı yaparsanız yapın sağlıklı bir sonuç almak mümkün değildir.

Nispeten basitleştirilmiş bir şekilde lise eğitiminin katkısını içeren sınav sistemleri daha önce denenmiş ama politik kaygılarla vazgeçilmiştir. Aslında ideal bir sistemde, üniversitelerin hem standart test sonuçlarını hem de lise eğitimi sırasındaki pek çok faktörü göz önüne alarak kendi öğrencilerini seçmeleri en iyi seçenek olurdu. Ne yazık ki böyle bir ideal sistem henüz ülkemiz için çok gerçekçi değil.

Ersin Yurtsever
Bilim Akademisi üyesi
Koç Üniversitesi Kimya Bölümü öğretim üyesi

Önceki İçerikKürt, Alevi, Ermeni Açılımları ve İslami Çok Kültürcülük
Sonraki İçerikÇare Yosun!
Ersin Yurtsever

Bilim Akademisi üyesi Ersin Yurtsever,  ODTÜ Kimya Bölümü’nden 1971 yılında lisans ve 1973 yılında yüksek Teorik Kimya dalında yüksek lisans derecesini aldı.  Virginia Commonwealth Üniversitesi’nde (ABD) yaptığı Kimya doktorasını 1976 yılında tamamladı. Araştırma alanı, kimyasal olayların matematiksel modellemeleridir.

ODTÜ Kimya Bölümü’nde öğretim üyeliği (1980-1995), ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanlığı (1993-1995), Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Yönetim Kurulu üyeliği (1997-2001), Koç Üniversitesi Fen ve İnsani Bilimler Fakültesi Dekanlığı (2001-2008), Koç Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı (2008-2010) yaptı.

1995’ten bu yana da Koç Üniversitesi Kimya Bölümü’nde öğretim üyesi olan Ersin Yurtsever, Bilim Akademisi’nin kurucu üyelerindendir ve 2011-2017 yılları arasında yönetim kurulu üyeliği yapmıştır.