Cumhuriyetin ilanından 25 yıl sonra matematiğimiz uluslararası bir düzeye erişmişti.
Ülkemizde Emin Paşa ve Tahir Paşa’nın Cambridge’de eğitim gördükten sonra Mühendishane-i Berri-i Hümayun’da 19. yüzyılın ortalarında başlattıkları modern matematik ve matematiksel analiz eğitimi, Vidinli Tevfik Paşa’dan sonra, aynı yüzyılın sonlarına doğru Mehmet Nadir ve Salih Zeki kuşağı ile temsil edilmiş (Salih Zeki bey matematik eğitimini Paris’te Politeknik’te, Mehmet Nadir bey ise Mekteb-i Harbiye’de görmüştü), 20. yüzyılın başlarında da Hüsnü Hamid (Sayman) ve Kerim Erim yeni matematikçiler kuşağının öncüleri olmuşlardı. Matematikçi Hüsnü Hamid ve Kerim Erim’in ikisi de İkinci Meşrutiyet döneminde Mühendis Mektebinde eğitim gördü. Kerim Erim okulu bitirdikten sonra Almanya’ya giderek önce Berlin’de matematik eğitimi gördü ve sonra da Erlanger’de matematikte doktora derecesi aldı. (Bu ülkemizde bir matematikçinin matematikte aldığı ilk doktora derecesidir).
Hüsnü Hamid bey ise daha Mühendis Mektebi’nde öğrenci iken İsviçre’ye gönderildi ve Lozan’da matematik eğitimi gördü. Bu iki matematikçimiz de daha sonra ülkelerine döndüler ve Hüsnü Hamid bey Darülfünun Fen Fakültesi’nde, Kerim Erim ise hem Darülfünun Fen Fakültesi’nde hem de Yüksek Mühendis Mektebi’nde görev yaptı.
1933 üniversite reformu, matematiğin ülkemizdeki gelişiminde önemli bir aşamayı oluşturmaktadır. Bu tarihe kadar Mehmet Nadir, Kerim Erim ve Hüsnü Hamid beylerin, eğitim görevlerinin yanı sıra kişisel olarak araştırma faaliyetleri de bulunuyordu. Üç matematikçimizin de uluslararası bildirileri veya makaleleri vardır. Fakat üniversite reformuyla birlikte ilk defa İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir matematik araştırma enstitüsü kuruldu. Bu enstitünün kuruluşu matematik tarihimizin önemli bir aşamasını oluşturuyor. Bu enstitünün kurulmasıyla matematik araştırmaları artık kurumsal bir nitelik kazanmış oldu. Enstitünün kuruluşundaki ilk başkanı ünlü Avusturyalı matematikçi Richard von Mises’ti. Onun 1939 yılında Türkiye’den ayrılmasından sonra enstitünün başkanlığını Kerim Erim devraldı. Bu enstitünün varlığı matematik araştırmalarının gelişmesinde ve yeni matematikçilerin yetişmesinde önemli bir rol oynadı. Üniversite reformundan sonraki yıllarda Willy Prager (sonradan plastisite teorisinde ün kazandı) ve Patrick Du Val (cebirsel geometrinin ülkemizdeki gelişiminde büyük rolü oldu) gibi yabancı matematikçilerin de matematik çalışmalarına ve araştırma bilincinin ve kültürünün gelişmesinde önemli katkıları oldu.
1933-1948 yılları arasındaki 15 yılda ülkemizde, Kerim Erim, Ratip Berker, Cahit Arf, Lütfi Biran, Orhan Alisbah, Mustafa İnan, Nazım Terzioğlu, Ali Yar, Ferruh Şemin, Orhan Ş. İçen ve daha başkalarından oluşan önemli bir matematikçiler kuşağı görev başında bulunuyordu. Kerim Erim, Ratip Berker ve Cahit Arf öncülüğündeki matematikçilerimiz 1948’de Londra’da toplanan 7. Uluslararası Teorik ve Uygulamalı Mekanik Kongresi’ne bildirileriyle katıldılar. Bu kongredeki başarılarıyla matematikçilerimiz uluslararası çapta büyük bir saygınlık kazandı. (Kongreye “Saint-Venant İlkesi Üzerine” başlıklı bildirisiyle katılan Kerim Erim, uluslararası mekanik kongresinin yürütme komitesine seçilmişti).
7. Uluslararası Teorik ve Uygulamalı Mekanik Kongresi’nin aşağıdaki toplu fotoğrafına ulaşmak için tıklayınız.
Cahit Arf, 1952 yılında İstanbul’da toplanan 8. Uluslararası Teorik ve Uygulamalı Mekanik Kongresi’nde matematikçilerimizin çalışmaları ve bildirileriyle büyük bir başarı sağladıklarını söylemişti. Arf’ın bu değerlendirmesi elbette önemlidir. Fakat 1952 başarısının ardında 1948’deki başarı yatıyor. Nitekim 8. Kongre’nin İstanbul’da yapılması kararı, Belçika’nın kongrenin Brüksel’de yapılmasını çok istemesine rağmen matematikçilerimizin 1948’deki başarısının bir sonucu olarak alınmıştı.
İTÜ’nün eski rektörlerinden Ord. Prof. Dr. Tevfik Taylan, Kerim Erim’in vefatından sonra, 1 Ocak 1953 tarihli Vatan gazetesinde şunları söylemişti:
“Kerim Erim, neşriyatı ve tebliğleri sayesinde Türkiye’de olduğu kadar milletlerarası matematik muhitinde de hakkı olan yüksek mevkie erişmişti. Avrupa’da ve Amerika’da memleketimizi temsil ettiği kongrelerin sonuncusunda, meslek arkadaşlarının ve kendisinin arzettikleri tebliğ ve travaylar fevkalade takdir toplamış ve herkesin nazarını Türkiye’ye çevirmişti. Fakat ne yazık ki, Kerim başta olmak üzere bu ilim adamlarımızın başarısı, İsveç Olimpiyatları’nda dünya güreş şampiyonluğunu kazandığımız günlere tesadüf etmiş ve gazetelerimizin olimpiyat haberlerine tahsis edilen sütun ve sayfalarında, matematikçilerimizin bütün dünyada tebriğe şayan görülen bu büyük muvaffakiyetleri küçük bir havadis mahiyetinde olsun yer bulamamıştı. O zaman Türk matematikçilerinin kazandığı bu sempatinin ilk tezahürü (belirtisi) olarak bir sonraki kongrenin İstanbul’da toplanması hakkındaki teklif, Belçikalıların Brüksel teklifine galebe çaldı ve 1952 kongresi geçen yaz burada toplandı.” (Prof. Tevfik Taylan’ın yanlışlıkla İsveç’te yapıldığını söylediği 1948 olimpiyatları Londra’da yapılmış ve serbest güreş dalında Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal Atik ve Nasuh Akar, grekoromen dalında ise Mersinli Ahmet ile Mehmet Oktay sıkletlerinde dünya şampiyonu olmuşlardı.)
1948 Londra Uluslararası Mekanik Kongresi, Türkiye matematiğinin uluslararası düzeydeki erginliğinin ispatı bakımından tarihsel bir değere sahiptir. 1923’ten 1948’e kadar olan 25 yıl gibi kısa sayılabilecek bir sürede, matematiği, henüz kendi içindeki uzmanlaşmasını bile sağlayamamış bir disiplin düzeyinden, uluslararasında en ileriler düzeyine getirebilmek, Türkiye matematik ve bilim tarihinin büyük başarılarından biridir. Bu başarı öyküsü aynı zamanda genç cumhuriyetin bilime verdiği büyük önemin de bir eseridir.
Osman Bahadır
Bu yazı Osman Bahadır’ın Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (Evrim Yayınları, 2017) başlıklı kitabından alınmıştır.