Özgürlük ve Anomie (Kuralsızlık) Üzerine

2018 yılı başından itibaren mümtaz sanatçılarımız ülkemizdeki özgürlüğün içeriği ve boyutları hakkında, dünyadaki karşılaştırmalı siyaset bilimi araştırmalarıyla pek de örtüşmeyen görüşler belirtmeye başladılar. Ülkemizde isteyenin her istediği gibi hareket edebileceğini belirttikten sonra, örneğin ABD’nde bazı ifadelerin New York Times gibi gazeteler tarafından devlet büyüklerine karşı kullanılamayacağı gibi, ne demokrasilerdeki özgürlükten ne de Amerikan siyasal sisteminden pek de haberdar olmadıklarını gösteren açıklamalarda bulundular. Bazı kural ve yasa tanımaz davranışların Türkiye’de Batı’nın liberal temsili demokrasilerinde rastlanmayan kolaylıkta yapılabileceğini ifade ve ima ettiler.

Pekiyi, özgürlük ile kural tanımaz keyfilik arasındaki bu bağ nasıl bir içeriktedir ve neden kolaylıkla karıştırılabilir?

Özgürlük, Toplumsal ve Hukuki Kurallar ve Keyfi Serbesti

Aslında iki farklı olgunun birbirine karıştırmasıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz: Özgürlük ve anomie (kuralsızlık).

Özgürlük kavramı Türkçe’ye ünlü yazar Namık Kemal’in Arapça “hur” kökünden türettiği bir Türkçe kelime olan “hürriyet” ile 19. yüzyılda girmişti. Bu kavram,  1876 Kanun-u Esasi’sinin öngördüğü meşruti monarşiyi askıya alıp, mutlak monarşiye doğru geri dönmekte olan padişah II. Abdülhamit rejimini istibdat olarak tanımlayan bir kuşağın, siyasal erkin bireyin düşünme ve davranmasını sınırlayan ve engelleyen girişimlerini durdurma veya sonlandırmasına hürriyet adını layık görmesiyle vücut bulmuştu.

Bu hürriyet tanımı, Batı dillerinde “liberty” olarak kullanılan ve kökü Perikles dönemi antik Grek siyasal hayatına kadar uzanan bir olguyu veya hakkı çağrıştırıyor. Bu anlamda özgürlük önceleri sadece bir zümre, sınıf veya topluluğun, siyasal erkin müdahalelerinden korunması, özellikle dini topluluklara duyulan hoşgörü (tolerans) veya onların bağımsızlık çağrısı anlamına geliyordu [1]. Daha sonraları bireyin toplum içinde bir toplumsal varlık olarak statüsünün tanınması ve kabulü ile birlikte, topluluklara özgü bağımsızlık anlamı yanında hürriyetin bir de ikinci ve bireysel bir anlamı ortaya çıktı (İngilizce’de “freedom” veya “individual liberty” olarak da anılır).  Bu kez bireyin esaretten, kölelikten kurtulması (freedom from bondage) anlamı yüklenen özgürlük, bireyin kendi düşünce ve tercihlerine göre davranmasının serbest bırakılması anlamını kazandı [2].

Özgürlük toplumsal ilişkilerden ve toplumdaki her türlü iktidar ilişkisinden bağımsız olarak var olamaz. Özgürlük bir topluluğun veya bir bireyin siyasal, toplumsal, iktisadi ve kültürel iktidarların müdahale ve etkisinden bağımsız olmasıyla ilgili olduğundan toplumsal bir ilişkinin ürünüdür. Toplumsal bir olgu olan özgürlük o toplumun zihniyet, düşünce, değer ve inanışlarıyla olduğu kadar, o toplumda yaşayanların varlıkları ve haklarıyla da ilgilidir. Bir topluluğa veya bireye özgürlük tanımak aynı zamanda ona bir ayrıcalık tanımak anlamına gelebileceği gibi, aynı zamanda başkalarının haklarının kısıtlanması anlamına da gelebilir. Liberal düşünürler bir yandan burjuvazinin (kent soyluların) ve serbest piyasada burjuva (kent soylu) bireyin iktisadi özgürlüğünü savunurken, diğer yandan da bu hakkın işçi sınıfına tanınmasından çekindikleri için de işçilerin oy hakkı olmamasının toplumsal istikrar için iyi olacağını savunabilmişlerdir. İktisadi özgürlük böylece bir sınıfın üyeleri için tanınırken onunla iş ilişkisinde bulunan bir başka sınıfın üyelerine tanınmamıştır. İşçi sınıfı, özgürlüğü için ayrıca mücadele etmek zorunda kalmıştır; bu mücadele de öncelikle burjuva çıkarlarını tehdit olarak algılanarak dirençle karşılanmıştır.

Burada bireyin sadece siyasal veya iktisadi iktidardan değil, aynı zamanda kültürel – dini yetkililerin etki ve müdahalelerinden de korunması söz konusudur. O nedenle toplumlar ve iktidar anlayışları ve konumları değiştikçe özgürlük algı ve anlayışları da değişmiştir. Özgürlük her zaman, bazı davranışlarda bulunma, bazı hakları kullanmakta serbest olma anlamındadır ve herkes için toplumsal sonuçları olan bir olgudur. Onun için eğer bir topluluk veya bireye davranışlarından dolayı yetkililerin (authorities) müdahalesi olmayacaksa, bu durumdan toplumdaki diğer topluluk ve bireylerin nasıl etkileneceğini de düşünmek gerekir.

Özgürlük toplumsal olgu olarak hep başka toplumsal olgular ve hedeflerle orantılı olarak algılanmış ve tanımlanmıştır. Kamu yararı, kamu sağlığı, ahlak, etik, kamu güvenliği gibi toplumsal olgular ve değerler göz önüne alınarak özgürlükler demokrasilerde hukuken, mahkeme kararıyla sınırlandırılabilmiştir [3]. Bunun için özgürlükler sınırsız değildir; başka toplumsal değerleri tehdit ettikleri zaman birey veya toplulukların sadece kendi düşünce ve tercihlerine göre istedikleri gibi davranmaları kabul edilemez; demokrasilerde yargı kararı ile sınırlandırılabilirler. Bu sınır da toplumların gelişme ve demokratikleşme düzeyine göre geniş veya dardır.

Örneğin Amerikan uygulamasında ifade, Amerikan Anayasası’nın birinci değişikliği (first amendment) ile garanti altına alınmıştır ve ilke olarak sınırlandırılamaz. Ancak, bir kişinin çocuk pornografisi veya çok eşlilik övgüsü gibi yasalar tarafından suç sayılan fiilleri işlemesine de olanak tanınmaz. Çok ender durumlarda ve belirgin hallerde ancak yargı kararıyla ifadeye bir sınırlandırma getirilebilir. Ancak bu sınırlamalar hemen hemen hiçbir zaman siyasetçileri kapsamaz. Bir gazeteci de, sokaktaki bir kişi de herhangi bir Amerikan siyasetçisini hedef alan ve hakaret içeren ifadeler de kullanarak eleştiride bulunabilir. ABD Anayasası’nın birinci değişikliği bu tür ifadeleri ve onları söyleyenleri korur. Onun için bugün ABD’nde Başkan Trump için küfür dahil her türlü aşağılayıcı ifade kullanılarak eleştiri özgürce yapılabiliyor ve yayınlanabiliyor. Aynı durum dün de Başkan Obama ve ondan önceki Başkanlar için de söz konusuydu.

Ancak, bireyin kendi düşünce ve tercihlerine göre serbestçe hareket edebilmesi anlamında bir özgürlük anlayışı, herhangi bir yetkili (otorite) veya kural tanımaksızın olabildiğince serbest hareketi de içerecek biçimde tanımlandığında ve hoşgörüyle karşılaştığında kavramsallaştırma sorunlarıyla karşılaşırız.

Kuralsızlık (Anomie)

Ünlü Fransız sosyologu Emile Durkheim bireyin sanki herhangi bir toplumsal ve moral kural yokmuş gibi keyfince ve sınırsız olarak davranmasına “anomie[4] adını vermiştir. Emile Durkheim’a göre toplumların köklü değişim dönemlerinde eski dönemin bireysel davranışa rehberlik eden değerleri ve etik kuralları yok olurken onların yerine geçecek yeni toplumsal ve etik kuralların oluşması hemen gerçekleşmeyebilir. Bu durumda toplumda ortak olarak kabul edilen değer ve etik kurallar kalmayabilir. O zaman bireylerin adab-ı muaşeret başta olmak üzere temel toplumsal, etik kuralları ve uygulamalarını veya onların mevcudiyetini algılamaları veya anlamlandırmaları zorlaşır. Toplumsal başarılı olma tanımı muğlaklaşır ve bireylerde hayatın anlamının ve amacının yitirilmesi, sosyal hayatın boş, hatta nafile olarak algılanması söz konusu olur. Durkheim bu toplumsal durumun en ciddi sonucunun intihara kadar varan bireysel davranış bozuklukları olduğunu ileri sürmüştür. Daha sonraki yıllarda yapılan toplumsal ve sosyal psikolojik araştırmalarda da kuralları yok sayma, normsuzluk durumunun bireyleri toplumsal yasaları da görmezden gelerek bencilleşmeye, içine kapanmaya, kendine olan saygısını kaybetmeye, suç işlemeye hatta isyana yönelttiği saptanmıştır [5].

Türkiye toplumu hızlı kentleşme ve sanayileşmenin etkisi altında büyük bir toplumsal hareketlilik döneminden geçiyor. Eski tarım toplumunun değerleri bağlayıcılığını ve davranış rehberliğini kaybederken, yeni kentli sanayi toplumunun değerleri de henüz oluşup genel kabul görmediğinden, genel bir kuralsızlık, normsuzluk yaşanıyor. Bu ortam yasaların da genel toplumsal kuralların da bağlayıcılığının ciddiye alınmadığı bir ortamdır. Aklına estiğince davranmak, kapalı yerlerde sigara içmek, küfürlü konuşmak v.b. davranışlar da, trafik yasaları yokmuş gibi davranarak tek yön olan sokağa otomobiliyle ters yönden girmek, park yapılmaz levhasının altında otomobilini park etmek, su isale hattından keyfince bağlantı yaparak evine saatten geçmeden su temin etmek, imar planı uygulaması dışına çıkarak inşaat yapmak v.b. davranışlar da kuralsızlık veya yasasızlık (anomie) davranışının çeşitli toplumsal norm veya hukuk dışı uygulama örnekleri olarak belirgin, düzenli ve sık görülüyorlar. Bunlar özgürlük değildir; çünkü bu davranışlar toplumsal, ahlaki sonuçları dikkate alınmadan, hatta onların varlığını dahi algılamadan yapılan davranışlardır; özgürlükte söz konusu olduğu gibi toplumsal ilişkilerin belirlediği, başkalarının haklarını gözetmek gibi sınırları yoktur. Buradaki serbesti toplumsal ortamın kabul ettiği, saygı duyduğu bir serbesti olmayıp, bir tür başıbozukluktur. Bunun toplumsal sonucu suç patlaması veya toplumsal yaşantının reddine kadar giden bir anarşi ortamıdır. Bunun özgürlük olarak tanımlanması da toplum bilimleri açısından kabul edilemez.

Sonuç: Özgürlük ve Demokrasi, Anomi ve Anarşiye Karşı

Özgürlük, demokrasinin sağladığı siyasal ilişkilerin yaşamasını ve gelişmesini sağlar; antropolog Bronislaw Malinowski’nin deyimiyle, özgürlük demokrasinin eyleme dönüşmesidir[6]. Liberal temsili demokrasi aynı zamanda bir kurallar ve kurumlar rejimidir. Onun için özgürlük demokrasinin kurum ve kurallarının da saygınlık kazanmasını sağlar, özgürlük de kurallar ve kurumların liberal demokrasilerde hukukun üstünlüğüne göre uygulanması sayesinde yaşar ve gelişir.

Özgürlüğün yaygın olduğu ve bireysel özgürlüğün büyük saygı gördüğü Britanya, İsviçre, ABD, Fransa, Hollanda, Italya, Avustralya, Kanada, v.b. siyasal sistemlerde yazılı, yazısız ve yasal kurallar mevcuttur. Bunların görmezden gelinmesi toplumsal olarak ayıplanmaya, toplumdan dışlanmaya (ostracism) veya suç söz konusuysa, hukuken ceza almaya kadar uzanan neticeler doğurur. Onun için o toplumlarda özgürlükler yaygın ve yoğun olarak yaşanır. Bizim durumumuzdaki hızlı bir toplumsal değişmeyle üçüncü dünya toplumu konumundan çıkmaya çabalayan toplumlarda ise kural ve yasaların bağlayıcılığı az olduğundan özgürlükler az, anomi ise çoktur. Anomi’nin yaygın ve yoğun olarak mevcut olması, özgürlüğün pek de mevcut olmadığının bir işaretidir. Anomi,   demokrasinin kural ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğüne dayalı olarak çalışmasını engeller. Devlet’in yasalar, yönetmelikler, tüzükler, kurallar çerçevesinde çalışmasıyla anomi taban taban zıttır. Anomik davranışların yaygınlaşması devletin kural ve kurumlarının da zayıflamasına neden olacağı gibi, hukukun üstünlüğünü de erozyona uğratır. Bu durumda demokrasinin de ötesinde hukuk devletinin zaafiyete uğramasına yol açan sonuçlar doğar. Anominin en yaygın olduğu ülkeler Libya, Yemen, Suriye, Afganistan, Somali ve benzeri siyasal coğrafyalardır. Buralarda bazı insanlar akıllarına gelen her şeyi tam bir sorumsuzluk ve hesap vermezlik fütursuzluğu ile gayet ağır insan hakları ihlalleri doğuracak biçimde yapıyorlar; ama bu ülkelerde özgürlük olmadığı gibi demokrasi de gelişemiyor. Her serbestiyi özgürlük zannederek, anomiye prim verirsek, hukuk devletini erozyona uğratarak çağdaş temsili liberal demokrasinin işlemesini zora sokacağımız gibi, bir anarşik ortamın gelişmesine de olanak ve hatta destek sağlamış olabileceğimizi unutmamakta yarar vardır.

Ersin Kalaycıoğlu
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi
Bilim Akademisi üyesi

[1] Encyclopedia of the Social Sciences (1957), (New York, Chicago: The Macmillan Co.) vol IX – X: 442 – 447.

[2] Lawson, K. (1993). The Human Polity: A Comparative Introduction to Political Science, (Boston, Toronto: Houghton Mifflin Co.): 47. Özgürlüğün de çeşitli alt kavramları zamanla türemiştir; örneğin siyasal özgürlük (political freedom) herhangi bir cezalandırılma korkusu duymaksızın iktidardan farklı ve hatta aykırı düşünmek ve davranmak (…dissent without fear of punishment…) anlamına gelmektedir (Aynı eser: 48). Örneğin Malinowski, B. (1960) Freedom and Civilization, (Bloomington, Indiana: Indiana University Press): 53 – 60 arasında kültürel (antropolojik) açıdan özgürlüğün sekiz değişik tazahürü (manifestation) olabileceğini göstermiştir.

[3] Bu liste de ülkeden ülkeye değişir. Anglo Amerikan dünyasında, ABD veya Britanya’da ırkçılık suç değildir; ancak Fransa veya Avusturya’da özellikle Yahudi soykırımını inkara dayalı ırkçılık suçtur. Yahudi soykırımı reddiyecisi olan bir İngiliz tarihçi Britanya’da herhangi bir soruşturmaya uğramadığı halde, Avusturya’da aynı konuda bir sav ileri sürdüğünde mahkemece suçlu bulunabilir. Buna karşılık ABD ve Britanya’da nefretle işlenen suçlar (hate crimes) mevcuttur. Burada bir dini veya etnik zümreye duyulan nefretle onun üyelerine yapılan şiddet içeren saldırılar suç teşkil eder ve nefret suçu (hate crime) olarak anılırlar. Liberal demokrasiler arasındaki farklar ülkelerin toplumsal konumları, tarihleri ve onların bugüne yansıması olan kültürleriyle ilgilidir.

[4] Durkheim anomie kavramını Grekçe kural anlamına gelen “nomos” (kural, yasa) kavramının başına “a” ekleyerek üretmişti. Fransızca’daki kelimelerin başına gelen “a” takısı yokluk anlamında olup Arapça “la” ile aynı anlamdadır. Örneğin, Frenkçe “amoral” Arapça “la-ahlaki” ile eşanlamlıdır; ahlaklı veya ahlaksız olmayıp ahlakla ilgisi bulunmayan anlamındadır. Anomie de kuralla veya yasayla ilgisi olmayan, kural/yasa algılamayan, kural dikkate almayan anlamında “kuralsızlık” demektir. Durkheim, E. (1893/1960). The Division of Labor in Society. (G. Simpson, Trans.) (New York: The Free Press) ve Durkheim, E. (1897/1951). Suicide: A Study in Sociology. (J. Spaulding, & G. Simpson, Trans.) (New York: The Free Press) iki eserinde anomie kavramını geliştirip kullanmıştır.

Daha yakın tarihli sosyal psikolojik araştırmaların taraması ve ölçüm önerileri için bakınız: Seeman, M. (1990) “Alienation and Anomie” Robinson, J. P, Shaver, P.R ve Wrightsman L. S. (der.)  Measures of Personality and Social Psychological Attitudes. (New York, NY: Academic Press): 291 – 372.

Türkiye’deki anominin durumu hakkında bakınız Çarkoğlu, A. ve Kalaycıoğlu, E. (2009) The Rising Tide of Conservatism in Turkey. (New York, NY: Palgrave – Macmillan): 43 – 47.

[5] Seeman, M. (1990), aynı eser.

[6] “…Democracy is freedom in action”, Malinowski, B. (1960), aynı eser: 22

Önceki İçerikNeolitik Devrim Nedir?
Sonraki İçerikErken Cumhuriyet Döneminde Matematik
Ersin Kalaycıoğlu

Bilim Akademisi üyesi Ersin Kalaycıoğlu, 1977-1982 yılları arasında İstanbul Üniversitesi (İ. Ü) İktisat Fakültesi Siiyaset Bilimi kürsüsünde doktor asistan, 1982 – 1984 yıllarında da İ.Ü Siyasal Bilimler Fakültesi’nde doçent olarak çalıştı. 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’ne geçti ve 1989 yılında profesörlüğe yükseldi. 1991-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. 2002’de Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi oldu. 2004-2007 tarihleri arasında Işık Üniversitesi rektörlüğünü üstlendi.

2007 yılından beri Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesidir.