İktisadi sonuçlar insan davranışının sonucu olduğu için iktisat, temelinde, insanın iktisadi davranışını çalışmak zorundadır. İnsanın iktisadi ve diğer davranışları birbirlerinden ayrı olmadıkları için bu, hızla iktisatçıları insan davranışını çalışmaya götürür. Bu psikolojinin de çalışma alanıdır.
İktisadın kullandığı araç gerecin insanın bütün davranışlarını çalışmak için elverişli olup olmadığı, iş piyasasına katılmak, tasarruf etmek gibi kararlar ile evlenip çocuk sahibi olmak gibi kararların aynı düşünsel süreçlerin sonucu olup olmadıkları iktisadın içinde de dışında da hareketli tartışma alanları. Ancak, analize başlamak için insan doğasına, karar alma şekline ilişkin bazı varsayımlardan başlamak gerekmesi iktisadı en dar tanımıyla tanımladığımız zaman da geçerli.
İktisatçılar üzerinde çalıştıkları soruları temiz düşünebilmek için modeller kullanırlar, bu diğer bilim alanlarında da farklı değildir. Her şeyi birden anlayacak kadar derin bilişsel kapasitemiz olmadığı için dünyayı kendimiz için kolaylaştırıp öyle anlamaya çalışıyoruz. İnsan davranışı konusunda standart model insanların rasyonel oldukları. Rasyonel her şeyi doğru yapan demek değil, sadece kendini düşünen demek hiç değil. Rasyonel insan tercihlerine göre (ki bu tercihler başka insanların mutluluğunu, adil bir gelir dağılımı isteğini vb içerebilir) seçim yaparken eldeki bilgiyi doğru kullanan, tutarlı tercihleri olan insan. Burada “bilgiyi doğru kullanmak” matematiksel olarak iyi tanımlı ve iktisatçıların anlayışlarını disipline eden bir kavram. Gördüğümüz iktisadi vakıayı “bu sefer de insanlar böyle istemişler zahir” diye açıklamaktansa “insanlar nasıl teşvikler, nasıl bir yapı görmüşler ki bunu yapmayı uygun bulmuşlar” diye sormamızı sağlıyor.
Bu anlamıyla rasyonalite iktisadi araştırmayı kuvvetle şekillendiren bir insan davranışı varsayımı. Ancak hem iktisat hem de psikoloji yazınları insanların rasyonel davranmadıkları, rasyonaliteden sapmaların sistematik ve tahmin edilebilir olduğu örnekler ile dolu. Örneğin, insanların emekli olabilecekleri ilk anda değil, birkaç yıl daha çalıştıktan sonra emekli olmalarını istiyorsanız, geç emekliliği daha yüksek maaşlı hale getirebilirsiniz. Bunu insanlara iki şekilde söylemek mümkün: ya “Şimdi değil sonra emekli olursan ayda 200 lira kazancın olur” ya da “Sonra değil şimdi emekli olursan ayda 200 lira kaybın olur” diye. Verilen bilgi tamamen aynı olduğu için rasyonel insanın bilgi nasıl verilirse verilsin aynı kararı almasını bekleriz. Ancak insanlar bilgi ilk şekilde verildiğinde “200 lira kazanç olmayıversin” diye erken emekli olup, ikinci şekilde verildiğinde “aman kaybım olmasın” diyerek emekliliklerini erteliyorlar. Buna yazında kayıptan kaçınma ve çerçeve etkisi deniyor ve Daniel Kahneman ve Amos Tversky’nin psikoloji deneyleriyle biliniyor. Türkiye’de de çok satan Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabının yazarı Daniel Kahneman psikoloji yazınına insanların rasyonaliteden uzak davranışlarını gösteren katkıları nedeniyle, yaptığı işler iktisat anlayışımızı da çok geliştirdiği (ve bir psikoloji Nobel ödülü olmadığı) için iktisat Nobeli aldı.
Bu sene iktisat Nobel ödülünü alan Richard Thaler da aynı minvalde işleri, bu sefer iktisat yazını ve yöntemi içinde yapan bir bilim insanı. Thaler’ın yaptığı tür, insanların rasyonel olduklarını varsaymayıp nasıl davrandıklarına bakan ve bu davranışları veri alarak iktisat politikası geliştiren işlere davranışsal iktisat deniyor. Thaler bu araştırmalarını “dürtmek” adını verdiği, küçük davranış çerçevesi değişiklikleriyle insanların daha iyi kararlar (“iyi karar” kavramı genel olarak netameli olmakla birlikte bu bağlamda refahı artıran karar olarak iktisatçıların aşina oldukları bir şekilde tanımlı) vermelerini sağlayacak çalışmalara da dönüştürüyor. Bu isimdeki (Dürtmek–Nudge) kitabı da uzman olmayan okuyucular için de aydınlatıcı bir kaynak.
Bu davranışsal dürtmelerin Türkiye’deki en göz önündeki örneği işe başlayan insanların bireysel emeklilik sistemine zorunlu olarak dahil edilip istedikleri zaman çıkabilmeleri. Bu aslında rasyonel olarak sisteme dahil olmayıp istendiği zaman girmekle eşdeğer ancak insanlar varsayılan şık (burada BES’e dahil olmak) olarak kendilerine sunulan seçeneği değiştirmeme eğiliminde oluyorlar. (Türkiye örneği, gerçi, bunun çok kuvvetli bir örneği değil.)
Thaler’ın bir başka ünlü işi, Knetsch ve Kahneman ile düşünmüş olduğu diktatör oyunu. Burada birbirini tanımayan ve bir daha görmeyecek olan iki oyuncudan birine (diktatör) bir miktar para verilip bu parayı kendisi ve diğer oyuncu arasında bölüştürmesi isteniyor. İkinci oyuncunun hiçbir söz hakkı yok. Sadece kendini düşünen bir karar alıcının paranın hepsini alıp gitmesi beklenir. Halbuki insanların çoğu paranın bir kısmını diğer oyuncuya veriyor, hatta epey “diktatör” parayı eşit paylaştırıyor. Dolayısıyla insanların bir bölüşüm ve adalet derdi olduğunu, kendi doğrudan menfaatlerine aykırı da olsa adil olduğunu düşündükleri sonuçları görmek istediklerini anlıyoruz. Hatta insanların çoğu, imkanları olduğunda, bu oyunda “adil” davranmayanları cezalandırmak için maddi maliyetler yüklenmekten de kaçınmıyor. [Teknik bir hatadan yazıda daha önce yer almamış bu paragraf 20 Ekim 2017’de eklendi, okuyucularımızdan özür dileriz (sarkac.org)]
Genel olarak adalet algısının insanlar için öneminin Türkiye’deki yakın zamandaki bir örneği Atatürk havalimanındaki patlamadan sonra taksilerin şehir merkezine 300 liraya yolcu taşımalarına duyulan infial. Burada taksimetre kullanmamanın kanunsuzluğu bir yana, iktisada giriş dersi almış herkesin talep şoku diye göreceği ve dolayısıyla fiyatın doğal olarak artmasını bekleyeceği bir durum söz konusu. Halbuki, bunu doğal görmek kimsenin aklına gelmediği gibi, genel bir infial ve taksicilerin cezalandırılması isteği ortaya çıkıyor. Thaler’in birçok çalışması insanların arz yönlü şoklar nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışlarını (benzin fiyatı arttı, taksi ücretleri arttı, gibi) makul gördüklerini ancak talep yönlü şoklar nedeniyle artan fiyatları (patlama oldu, taksi ücretleri arttı, gibi) adil bulmayıp bunlara tepki gösterdiklerini ortaya koyuyor.
Thaler’ın büyük katkı yaptığı bir başka davranışsal iktisat alanı öz kontrol. Bunu insanların gelecekteki kendilerine güvenememeleri diye anlamak mümkün. Eve gelen misafirin getirdiği pastanın kalan kısmı için “al yanında götür, kalırsa hepsini yerim” demek bunun bir örneği. Aynı insan aslında tasarruf etmek isterken maaşını alınca dayanamayıp harcayacağını düşünüyorsa yine gelecekteki kendisine (haklı olarak) güvenmediği için ne yapacağını bilmiyor olabilir. Bunlar rasyonellikle açıklanmayan davranışsal olgular ve insanlar böyle davranıyorsa onları bu davranışlarına uygun “dürtecek” iktisadi yapılara, teşvik sistemlerine ihtiyaç var. Thaler’ın önemli bir özelliği bu sistemler üzerine de çalışması.
Bu tür davranışsal iktisat temelli politika çalışmaları ABD ve İngiltere’de sistematik olarak yapılıyor. Türkiye’de, BES örneğinden başka, bilinçli olarak bunun yapıldığı çok fazla uygulama mevcut değil. Öte yandan, akademik olarak Türkiye’de de davranışsal ve deneysel iktisat çalışmaları yapılıyor. Her ikisi de Bilim Akademisi’nin BAGEP ödülünü almış olan Bilkent Üniversitesi’nden Emin Karagözoğlu ve Koç Üniversitesi’nden Seda Ertaç bu alanın önde gelen araştırmacılarından.
Refet S. Gürkaynak
Bilim Akademisi Üyesi
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü
*Yorumları ve önerdiği örnekler için Emin Karagözoğlu’na teşekkür ederim.