Umut veren bir inisiyatif: Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları 11 Ekim 2024 toplantısı

İnfluenza, sistit, tüberküloz, AIDS, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Batı Nil Ateşi, Covid19, menenjit, kolera, dizanteri…

Bunlar mikropların vücudumuzda yol açtığı hastalıkların sadece bazıları. Mikrop derken gözle görülmeyen organizmalardan bahsediyoruz, bunların en meşhurları bakteri ve virüsler. Bu mikroplar bir vücuttan diğer bir vücuda çeşitli yollarla geçebildiğinden, bu hastalıkların şemsiye ismi “bulaşıcı hastalıklar” ya da “enfeksiyon hastalıkları.”  Türkiye’de bu hastalıkları anlamak, tedavi etmek ve önlemek üzerine hem temel bilimcilerin hem tıp doktorlarının araştırmalar yürüttüğü bir enfeksiyon hastalıkları merkezi var. Kısaltma adı KUISCID[1]Koç University İşbank Center for Infectious Diseases: https://kuiscid.ku.edu.tr/ olan bu araştırma merkezi, pandemi sırasında İş Bankası ve Koç Üniversitesinin iş birliği sonucu kuruldu. Şubat ayının son haftası KUISCID’in koordine ettiği bir oluşum Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu’nu (TEH) yayınladı.

Her yıl yayınlanması planlanan raporun arka planında 100 araştırmacı doktor var. Bu araştırmacıların dikkat çekici bir oranı gençlerden oluşuyor. Çalışma grupları 13 farklı başlık altında toplanmış: antibiyotik direnci, bağışıklama, mide-bağırsak enfeksiyonları, HIV ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar, sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyonlar, sinir sistemi enfeksiyonları, solunum yolu enfeksiyonları, Covid-19, tüberküloz, üriner (idrar yolları ile ilişkili) enfeksiyonlar, vektörle (örn. sineklerin/kenelerin taşıyıcılığıyla) bulaşan enfeksiyonlar.

Oluşum temel olarak veri toplamak veya mevcut veriyi değerlendirmeyi, veriye dayalı olarak öncelikleri belirlemeyi, veriyi kullanarak öncü bilimsel araştırmalar yürütmeyi ve sonuçları her yıl bir rapor olarak yayınlamayı amaçlıyor. Bu oluşumun çalışmaları sonucu yayınlanmış bilimsel makalelere buradan ulaşılabiliyor.

2024 raporunun tanıtım toplantısında KUISCID’in direktörü ve aynı zamanda Bilim Akademisi üyesi Önder Ergönül yapılan çalışmaları özetledi ve enfeksiyon hastalıkları açısından öncelikle ele alınması gereken konuları paylaştı. Raporun sonuçlarına geçmeden bu sürecin ne ifade ettiğini kısaca tartışmak istiyorum.

Diğer alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da mevcut durumu doğru analiz etmenin, yani sağlıklı veri toplamanın, sorunların tespiti ve bu sorunlara yönelik çözümler bulunmasının tek yolu olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan enfeksiyon hastalıklarının özel bir durumu var, hastalığa neden olan mikroplar zaman içinde ve çevresel etkilerle değişiyor, yani evrimleşiyor. Bu da verinin hem zaman hem de mekânsal olarak daha ayrıntılı olarak toplanması gerekliliğini getiriyor.

Pandemiye yol açan ve koronavirüs olarak bildiğimiz Sars-Cov-2 yeni bir virüstü. Yoktan ortaya çıkmadı tabii, doğada mevcuttu fakat 2019 öncesinde bizi hasta etmiyordu. Tüm organizmalar çevresel etkilerle değişime uğrar yani evrimleşir. Sars-Cov-2 de virüs de evrimi sırasında insanları hasta edebilmeye ve esas önemlisi insandan insana hem de solunum yoluyla geçebilmeye başladı. Solunum yolu hastalıkları en bulaşıcı hastalıklardır. Virüs tüm dünyaya yayılıp hayatımızı altüst ederken değişmeye devam etti, yeni varyantlar oluştu, Delta, Omicron gibi farklı isimler aldı. Bu değişim sırasında virüsün bulaşıcılığı, hastalık yapma kapasitesi de değişti. Örneğin sonradan hayatımıza giren ve baskın varyant haline gelen Omicron, orijinal Sars-Cov-2’den daha bulaşıcı olmasına rağmen insanlar için daha az tehlikeli bir varyanttı.

Omicron örneğinde şansımız yaver gitti ama değişim tam tersine de olabilirdi. Virüs ya da bakteri daha tehlikeli hale gelebilir veya kullandığımız ilaçlara direnç geliştirebilirdi

Hastalık yapan organizmanın sürekli değişmesi klinikteki pratikleri ve kararları da doğrudan etkiliyor elbette. Değişimler ve sonuçları yakından izlenip tedavi rehberleri güncellendiği takdirde insanlar çok daha etkili şekilde tedavi edilebilir

Virüsleri bir kenara bırakıp bakterilere bakarsak orada da şöyle vahim bir durum var. Önümüzdeki yıllarda çok daha fazla duyacağımız “antibiyotik direnci”.[2]Delen Nircan, Z., Atılgan, C., Sayers, Z. ve Bakkal, S. (2019) Antibiyotik direncinden neden korkmalıyız?, https://sarkac.org/2019/02/antibiyotik-direncinden-neden-korkmaliyiz/

Virüsler gibi bakteriler de evrimleşiyor ve onlara karşı kullandığımız silahlarımız olan antibiyotiklere karşı direnç kazanıyorlar. Bu eskiden etkili olan antibiyotiklerin artık bazı bakteri popülasyonlarına etki etmemesi demek. “Başka antibiyotikler üretelim ya da daha yüksek doz alalım.” diyebilirsiniz, maalesef bazı durumlarda elimizdeki ilaçların hiçbiri işe yaramayabilir. Yeni antibiyotikler geliştirmek  çok pahalı ve dolayısıyla bu konudaki araştırmalar çok yavaş ilerliyor. Bir taraftan araştırmalar sürerken ülkeler halk sağlığı önlemi olarak antibiyotiklerin yalnız gerekli olduğu durumlarda, gerekli dozda ve gerekli süre kullanılmasını sağlamaya çalışıyorlar, çünkü ancak bu şekilde bakterilerin direnç geliştirmelerini geciktirebiliriz.

Antibiyotik direnci bölgesel olarak farklılık gösteriyor. Çok antibiyotik reçete edilmesinin bir nedeni de hastaların talebi. TEH Raporunun basın toplantısında Önder Ergönül,  Norveç’te ampisilin ile kolayca iyileştirilebilen bir idrar yolları enfeksiyonunun Şanlıurfa’da, normalde B planı olarak kullanılan Cipro ile bile iyileşmeyebildiğini söyledi. Neden Şanlıurfa? Çünkü burada doktorlar Türkiye genelinden bile daha fazla antibiyotik reçetesi yazıyorlar. Söylemeden geçmeyelim: Bu farkın nedenlerinden birisi olarak doktorlara karşı artan şiddet olayları gösteriliyor.

Veriye geri dönersek, antibiyotik direnciyle mücadele etmenin yolu da önce mevcut durumu anlatmak. Antibiyotiklerin bölgesel direnç oranlarının tespit edilip buna göre tedavi rehberlerinin bölgesel olarak belirlenmesi, TEH 2024 raporunun önceliklendirdiği konulardan birisi. Bunun için TEH oluşumu kolları sıvamış bile, örneğin Üriner Enfeksiyonlar Grubu, bir milyon idrar kültürü verisi toplamış ve yeni rehber hazırlıklarına başlamış.

Antibiyotikler bakterileri öldürür, virüslere etki etmez. Virüslerin neden olduğu “virütik” bir hastalığınız olduğunda antibiyotik kullanmamalısınız. Bunun nedeni antibiyotiklerin zararlı olması değil, “doğru” kullanılmadığında bakteri popülasyonunun dirençli hale gelmesine neden olmasıdır. Yani sizin gereksiz antibiyotik kullanmanız yalnız sizi değil toplumun sağlığını da etkiler.

İçinde birçok ders barındırdığından yine pandemiye dönmek istiyorum. Türkiye’de pandeminin kontrol altında tutulabildiğini, sağlık sisteminin kapasitesini hiçbir zaman aşmadığını söyleyebiliriz. Bunu hem zamanında alınan kararlara hem de başta doktorlar ve sağlık çalışanları olmak üzere sağlık sistemimizin güçlü taraflarına borçluyuz. Fakat Türkiye, kapasitesini kendi verisini üretmek, bu verileri araştırmacılarla şeffaf olarak paylaşmak ve ülkedeki bilimsel araştırmaları ve araştırmacıları teşvik etmek, desteklemek için kullanmadı.

Enfeksiyon hastalıkları raporunu gerçekleştiren sivil inisiyatif aslında devletin elinin uzan(a)madığı boşluğu dolduracak ve Türkiye’de tıp alanında bilgi üretme potansiyeline örnek oluşturacak bir çalışma ortaya koymuş oldu. İnisiyatif, eldeki imkânları seferber ederek yeni veri toplanması, eldeki verinin kullanılabilir hale getirilmesi ve Türkiye’nin enfeksiyon hastalıkları ile mücadelesinde öncelikle ele alması gereken adımların tanımlanmasının yanı sıra genç doktorların oluşuma katılmaya ve araştırmaya teşvik edilmesi ve yeni bilimsel iş birliklerine yol açması açısından da çok değerli.

2024 Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporuna buradan ulaşabilirsiniz.

Aşağıda belirlenmiş öncelikleri ve rapordan bazı alıntıları paylaşıyoruz:

Önder Ergönül, TEH 2024 raporu basın toplantısında.

TEH 2024 öncelikler

Solunum yolları enfeksiyonları için yerli, hızlı tanı testlerinin geliştirilmesi

Raporda antibiyotik direncinin hızla artmasının en önemli nedeninin gerekmediği durumlarda antibiyotik kullanılması olduğu ve buradaki en önemli sorunun da virüs ve bakteri ayrımının yapılamaması ve virütik hastalıklara antibiyotik yazılması olduğu belirtiliyor.

Hastanelerde ve sağlık merkezlerinde hızlı tanı kitlerinin ve moleküler testlerin yaygınlaştırılması, doğru tedavi kararlarının verilmesini sağlayacaktır. Özellikle PCR gibi gelişmiş yöntemler sayesinde, etken virüs veya bakteri hızla tespit edilerek gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçilebilir. Türkiye’de, solunum yolu enfeksiyonlarının hızlı ve doğru tanısı için yerli moleküler tanı kitleri geliştirilmesi önemlidir. Bu, dışa bağımlılığı azaltacak, maliyetleri düşürecek ve salgınlara karşı daha hazırlıklı olunmasını sağlayacaktır. Solunum yolu enfeksiyonlarına dair ulusal bir veri tabanı oluşturulması ve düzenli araştırmalar yapılması, sorunların boyutunu ve eğilimlerini anlamamızı sağlayacaktır.

Halkın antibiyotik talebini azaltmak ve bilinçlendirmek amacıyla yapılacak çalışmalar

Gereksiz antibiyotik kullanımında teşhisteki zorlukların yanı sıra hastaların talebi ve ısrarının da önemli rol oynadığı belirtiliyor. Yukarıda bahsettiğimiz gibi şiddet vakaları ve antibiyotik kullanımı arasında bir anlamlı ilişki olduğu düşünülüyor dolayısıyla halkın bilinçlendirilmesi gereksiz antibiyotik kullanımını frenleyebilir.

Raporda bilinçlendirme süreçlerinin etkin olması için sağlık otoritesi, hekimler, mesleki örgütler, üniversiteler ve araştırma merkezlerinin iş birliğinin önemi de vurgulanıyor.

Sağlık çalışanlarının viral etkenlere yönelik tanı testlerini ve bu test sonuçlarının yorumlanması, ülkemizde erişilebilir antivirallerin hangileri olduğu, moleküler tanı yöntemleri ve güncel tedavi yaklaşımları konulanında düzenli olarak eğitilmesi ve bilgilerinin güncellenmesi tanı ve tedavi süreçlerinin iyileştirilmesine katkı sağlayacaktır.

İshal etkenlerinin belirlenmesi ve klinik uygulamalar için algoritmalar geliştirilmesi

Raporda ishale neden olan Salmonella enfeksiyonlarında kullanılan siprofloksasin isimli antibiyotiğe karşı direnç oranının %60 olduğu belirtiliyor, yani bu antibiyotik vakaların %60’ında işe yaramıyor. İshal vakalarında veri toplanması, bakteri popülasyonlarının ve direnç durumunun takip edilmesi ve klinik rehberler geliştirilmesinin önemine işaret ediliyor.

Bunun yanında yapılan moleküler testlerle kampilobakter isimli bakteriye de yaygın olarak rastlandığı tespit edilmiş.

Verem tanı testlerinin yaygınlaştırılması ve laboratuvar kapasitesinin yükseltilmesi

Ülkemizde tüberkülozun yani veremin görülme sıklığı azalmış olmasına karşın TEH 2024’te tüberküloz tanısında geliştirilmesi gereken alanlara işaret ediliyor.

Hızlı moleküler testlerin kullanımını artırmak ve laboratuvar kapasitesini güçlendirmek gibi tanısal süreçlerin iyileştirilmesi, daha doğru ve zamanında TB tespiti için gereklidir. Göçmenler için hedefe yönelik politikaların uygulanması, kapsamlı tarama ve izleme programlarının başlatılması ve temaslıları için profilaksi tedavisinin iyileştirilmesi, bu popülasyonda artan TB yükünün kontrol altına alınmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca, sağlık çalışanlarının bilgi düzeyini artıracak sürekli eğitim programlarının uygulanması ve toplum farkındalığının artırılması, erken tanı ve tedaviye uyumu güçlendirecektir.

HIV’nin bir ayrımcılık unsuru olmaktan çıkarılması için çalışmalar

Türkiye’de bugüne kadar 45 bin kişi HIV enfeksiyonu tanısı almış, Dünyada HIV enfeksiyonunda bir azalma olmasına karşın Türkiye’de bir artış olduğu belirtiliyor.

Genel olarak bakıldığında sayının  az olduğunu söyleyebiliriz ancak diğer ülkelerde azalma eğilimi varken Türkiye’de artış görülmesi kaygı yaratmaktadır. HIV tanı ve tedavi süreci değerlendirildiğinde ülkemizde en zayıf halkanın tanı hizmetleri olduğu görülmektedir. Toplumumuzda cinsel sağlık ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair bilginin az olması, HIV ile ilgili bilgi aktarımının eğitim müfredatına dahil edilememesi, genç nüfusun fazla olması, kayıtsız seks işçilerinin, göçmen sayısının ve madde kullanımının artması, turizmin fazla olması, damgalanma ve ayrımcılık son yıllarda artışın başlıca nedenleri olarak düşünülmektedir.

Üriner enfeksiyonlarındaki veri eksiğinin telafi edilmesi, bölgesel dirençlerin tespit edilmesi ve yeni tedavi algoritmaları oluşturulması

İdrar yolları ile ilişkili enfeksiyonlarla ilişkili ciddi bir veri eksiği olduğu belirtiliyor. Vakaların yalnız yarısı sık kullanılan antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor ve bu direnç oranları bölgesel olarak değişiyor. Raporda özellikle üriner enfeksiyonlarda bölgesel tedavi rehberlerinin düşünülmesinin gerekliliği vurgulanıyor, bunun için enfeksiyonların klinik takibi, özel hasta gruplarında enfeksiyonların izlemi ve antibiyotik direncinin izlenmesinin önemine işaret ediliyor. TEH bünyesinde yapılan çalışmalarda bir milyon kültür sonucu değerlendirilmiş ve buradan elde edilen bilgilerle rehber hazırlıkları başlamış.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi konusundaki bilimsel çalışmaların teşvik edilmesi

Kenelerle bulaşan hastalıklardan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), dünyada en çok Türkiye’de görülüyor. Her yıl 1000 civarında vaka saptanıyor. Raporda Türkiye’de bu hastalıkla ve mücadelesiyle ilgili öncü bilimsel araştırmaların yapılabileceğini, bunun için verinin ve araştırma teşviklerinin önemi vurgulanıyor.

Türkiye’de geçen sene görülme sıklığı artmış olan Batı Nil Ateşi’nin yakın takibi

Batı Nil Ateşi Asya kaplan sivrisinekleriyle taşınan bir virüs ve bu sinekler son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşıyor. TEH 2024’te geçen yıl İstanbul ve çevresinde 100 vaka tespit edildiği belirtiliyor.

Hastalık taşıyan sinek ve kenelerle mücadelede risk haritalarının tamamlanması, hızlı tanı testleri ve hekimlerin tanı koyabilme kapasitelerinin geliştirilmesi çok önemli. Merkezimizde bu yönde çalışmalar yapılıyor.

Aşılamanın bir toplum sağlığı meselesi olduğu konusunda bilinçlendirme

TEH 2024 tanıtım toplantısında Ergönül pandemi sonrasında aşılar şüpheciliğinin arttığını belirterek bu konuda doğru bilgilendirmenin önemini vurguladı.

Ülkemizde bağışıklama oranları Avrupa ülkelerine göre çok düşük. Kızamık vakalarında artış var. Ayrıca erişkin yaş grubunda da aşılamanın önemi ve zorunluluğunun anlatılması gerekiyor. Grip aşısı olanların oranı %2-3 civarında. Aşılama oranlarımızın artması halkın ve sağlık çalışanlarının eğitimine dayanıyor. Merkezimiz halkı ve sağlık çalışanlarını bilgilendirici programlarını sürdürüyor.

Defne Üçer Şaylan
Sarkac.org editörü

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Koç University İşbank Center for Infectious Diseases: https://kuiscid.ku.edu.tr/
2 Delen Nircan, Z., Atılgan, C., Sayers, Z. ve Bakkal, S. (2019) Antibiyotik direncinden neden korkmalıyız?, https://sarkac.org/2019/02/antibiyotik-direncinden-neden-korkmaliyiz/