Durmuş Hocamızı böylesine genç yaşta kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Öncelikle ailesine ve fizik camiasına baş sağlığı diliyorum. Çok zor bir durum ama hocamızın yaşadığı olağandışı hayatla anılması ve örnek alınmasını umarak birkaç söz söylemek istiyorum.
İnsanı en ilginç kılan şeylerden birisi, hayatının başlangıç koşulları ne olursa olsun, ne kadar zor olursa olsun, bilim üretmede ve düşünmede en ileri aşamaya ulaşabilme yetisi. Bu tabii ki çok zor ve sık karşılaşılan bir durum değil. İyi bilimci olmak zor bir iş, ama hayata Anadolu’nun en dezavantajlı yerlerinden başlayıp, bilimin en üst düzeylerine ulaşmak ve buralarda üst düzey araştırmalara bir ömür boyu devam etmek ayrıca zorlu bir iş. Bizim topraklardan bunu başarabilmiş ender insanlardan birisi Durmuş Hoca, bu yüzden çok ilham verici bir yaşantısı olduğunu düşünüyorum.
Durmuş hoca ile 2008’den bu yana devamlılık arz eden bir diyalog içindeydik. O yıl onu İYTE’de birkaç günlüğüne ziyaret etmiştim. Birbirimizi gıyaben (yaptığımız çalışmalardan ötürü) tanıdığımız için beni davet etmişti ve o yaz birkaç günlüğüne bir araya geldik. Sabah İzmir’den İYTE’ye servisle giderken başlayan muhabbetimiz (muhabbet derken çoğunlukla fizikte spesifik problemlerle ilgili düşünce alışverişleri) akşam yemeğinin sonuna kadar devam etmişti.
Bu yazı vesilesiyle 2008’den başlayan eski e-postaları da kontrol ettim. Pek çoğu çok zor sayılabilecek konularda fikir alışverişleri, kafamızı karıştıran şeylerin, zorlukların olabildiği en berrak haliyle ifade edilmesi… Aslında araştırma konularımız yakın değildi ama yine de birbirimizle anlamlı konuşabilecek düzeyde yakındık. Ne çok uzak ne çok yakın. Kuantum kromodinamiğinde kütlenin oluşumu, temel parçacıkların hapsolması, tünelleme olayları (instanton dediğimiz olaylar), ayar teorilerinin topolojik fazlarına varan enteresan diyaloglar…
Mesajların epey bir kısmı da “Kopenhag’dan merhaba, Aspen’den merhaba, Paris’ten merhaba” diye başlıyor, teknik bir diyaloga giriyor, sonra da bir yerinde “Ha, unutmadan bu arada Misha’yla (hem Voloshin, hem Shifman) seni andık, Maxim’le (Pospelov) seni andık, Tony’le (Gergetta) seni andık, Fernando (Quevedo) ile seni andık (ki bunların hepsi üst düzey bilimciler) diye bir saygı ibaresi ile son buluyordu. Bir şekilde onun Minnesota’daki çevresini ben de iyi tanıyordum hem sosyal hem bilimsel olarak, bu da hep ortak bir nokta oldu aramızda.
Ve zaman zaman zorluklara karşı bir yol arkadaşlığı, birbirini destekleme, iyi niyet temennileri. Aslında yollarımız da benzerdi. Ama bu konu üzerine bir kere bile konuşmadık. Gerek yoktu.
Öte yandan iyi teorik fizik yapan insanların bir kısmı, aslında kendileri ile baş başa kaldıklarında, bu hayata dair daha mütevazi bir duruş sergilerler. Bir nevi bizim kültürdeki derviş-vari bir duruş. Mesele şu ki, her ne kadar doğaya dair bir şeyler anladığımızı düşünsek de ve bu bizi çok heyecanlandırsa da anlamadığımız şeylerin büyüklüğünün/çokluğunun farkındalığı ve anladığımız şeylerin küçüklüğü aslında taşımak zorunda olduğumuz bir yüktür. Bu da bir nebze alçakgönüllü bir duruş sergilemesine neden olur insanın, en azından bazı insanların. Yani bu yolculuğumuza anlam katan şey, bir yandan da bize ne kadar küçük olduğumuzu hatırlatır.
Hatırlar mıydı bilmem ama 1995’te Bilkent Üniversitesi, Fizik Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyken cumartesi günleri ODTÜ’de Namık Kemal Pak’ın kuantum mekaniği derslerine gidiyordum. Namık Hoca o zaman TÜBİTAK başkanıydı ve çok genç bir Durmuş Hoca bu dersin asistanıydı. Bu ders de problem saatleri de epey üst düzeydi ve mükemmel bir deneyimdi diyebilirim. Kitap yine bizim topraklarla ilgili bir insan olan Merzbacher’in kitabıydı. Ailesi II. Dünya Savaşı öncesi 1935’de Almanya’dan Türkiye’ye sığınmıştı ve 1947’ye kadar Türkiye’de yaşamıştı. Benim kisisel hikâyemde de kuantum mekaniğindeki WKB analizine ve asimptotik analizlere ilk ilgim bu ders sırasında başladı. Bir problem çözme saatinde Durmuş Hoca’nın tartıştığı bir metot çok hoşuma gittiği için Migdal’ın “Kuantum mekaniğindeki kualitatif (yaklaşık, keskin olmayan) metotlar” adlı kitabını çalışmaya başlamıştım. Bu dersten yaklaşık 20 yıl sonra bu analizlerin aslında (ders kitaplarında anlatıldığı gibi) yaklaşım değil, kesin metotlar olduğunu anlamaya başladım. Son on yıl içerisinde bu metotlar kuantum mekaniğinde ve kuantum alan teorisinde zor bir takım soruların çözülmesini sağladı ve şu anda, hem teorik fizikte hem de matematikte pek çok derin araştırmacıyı cezbeden bir araştırma konusu.
Bu dersle ilgili ikisine de çok derin bir minnet borcum var. Ayrıca Durmuş Hoca ve onun gibi Anadolu’nun ücra yerlerinden çıkan insanlarımızın, bilimin en üst düzeyine ulaşabilmesi ve insanlığa bir katkı verebilmesi için eğitimde fırsat eşitliği sağlamayı prensip edinen Cumhuriyetimize hepimizin bir minnettarlığı olması lazım.
Mithat Ünsal (North Carolina Devlet Üniversitesi, Fizik Bölümü)
Durmuş Hocamız ne yazık ki gencecik yaşta aniden aramızdan ayrıldı. Ailesi, dostları, ve yakınları için olduğu kadar Türkiye ve dünya fizik camiası için de çok acı ve büyük bir kayıp. Durmuş Hoca örnek bir bilim insanı ve gerçek bir fizikçiydi. Konusuna tamamen hakim fakat konusuna uzak dallar hakkında da bilgili, söz sahibi, meraklı, keskin bir iç görüye sahip, aynı zamanda mütevazi… Fizik tartışırken heyecanını gözlerinden okurdunuz.
Aramızdan ayrıldı ama eseri ortada ve insanlık var olduğu sürece, umuyorum, erişilebilir olarak kalacak ve işleri diğer bilimcileri ve sonraki nesilleri etkilemeye devam edecek. Sanırım yaratıcı bir meslek sahibi olmanın da en güzel tarafı bu.
Burada elimden geldiği kadarıyla Durmuş’un teorik fiziğe yaptıgı önemli katkılardan bahsetmek istiyorum. Durmuş, aslen bir teorik parçacık fizikçisiydi. Teorik parçacık fiziği yelpazesinde ise, daha çok, deneysel parçacık fiziğine yön veren, standart model dediğimiz, parçacık fiziğinin genel olarak kabul görmüş temel teorisinin deneysel sonuçlarını irdeleyen parçacık fenomenolojisi tarafına yakındı. Yalnızca standart modelin sonuçlarını incelemekle kalmadı elbette, onun mümkün farklı açılımlarını, daha gelişmiş `süpersimetrik’ uzantılarını, parçacık fiziğini gravitasyonla birleştiren süpergravite teorilerini ve bambaşka alternatifleri de araştırdı ve bu alanların bir uzmanı oldu.
Aynı zamanda CERN’deki parçacık dedektörlerinden CMS kolaborasyonunun Türkiye’den bir temsilcisi ve aktif bir üyesi olarak binlerce atıf alan deneysel ve fenomenolojik parçacık fiziği makalelerine imza attı. Fakat ben, tanıdığım kadarıyla, Durmuş’un tam anlamıyla teorik olan makaleleriyle anılmak isteyeceğini düşünüyorum.
Bunlardan en iyi bilinen ikisi standart modelin süpersimetrik versiyonu üzerinedir. Bunu biraz açmaya çalışalım. Temel parçacıkların esas özelliklerinden biri “spin”leridir. Bunu parçacıkların öz, kuantum mıknatısları gibi düşünün, yani rotasyon ya da manyetik alan altında hangi kuantum durumunda olduklarını belirleyen bir özellik. Örneğin elektron iki spin durumunda bulunabilirken, yani “yarı-spinli” iken, standart modeldeki Higgs bozonu spinsizdir, başka bir deyişle “sıfır spinli”dir. Parçacıklar yarı-spinli (elektron, proton, nötrino vs) ya da tam-spinli (Higgs bozonu, ayar bozanları, graviton) olarak ikiye ayrılırlar. Süpersimetri bu iki farklı spin türüne sahip parçacıkları birbirine dönüştüren bir transformasyon. Yani süpersimetrik standart modelde yarı-spinli ve tam-spinli parçacıklar aslında aynı parçacığın farklı kuantum durumları olarak tezahür ediyor. Çok yüksek enerjilere çıktığımızda, mesela CERN’deki proton çarpışmalarında ulaşılan enerjinin çok daha üzerinde, evrenin bu süpersimetri özelliğine sahip olması kuvvetle mümkün, ve bu, bir teorisyen için standart modelin çözemediği bilmeceleri çözebilmesi açısından çok güzel ve çekici bir prensip. Durmuş 1999’da ICTP’de doktora sonrası araştırması sırasında yazdığı makalesinde[1]Demir, D. A. (1999). Effects of the supersymmetric phases on the neutral Higgs sector. In Physical Review D (Vol. 60, Issue 5). American Physical Society (APS). https://doi.org/10.1103/physrevd.60.055006 süpersimetrik standart modeldeki Higgs parçacığının dinamiğini etkileyen belirli (elektrik yükü ve parite simetrisini birlikte kıran fazlardaki) çeşitli kuantum düzeltmeleri hesapladı. Bunu ilk başaran insanlardan biri oldu. Bundan bir yıl önce de Cvetic ve diğerleriyle Pennsylvania Üniversitesinde’yken yazdığı makalesinde[2]Cvetič, M., Demir, D. A., Espinosa, J. R., Everett, L., & Langacker, P. (1997). Electroweak breaking and the μ problem in supergravity models with an additional U(1). In Physical Review D (Vol. 56, Issue 5, pp. 2861–2885). American Physical Society (APS). https://doi.org/10.1103/physrevd.56.2861 ise süpersimetrik gravitasyon teorisininde zayıf nükleer kuvvetin kırınımını inceleyen, gene standart bir referans haline gelmiş önemli makalelerden birine imza attı. Bunun gibi daha birçok dünyaca tanınan makalesi vardır.
Durmuş, kabına sığmayan, çok yaratıcı bir fizikçiydi. Birçok atıf almış tek yazarlı 30 makalesi bulunduğunu hatırlatalım. Mesela son çalışmalarından birinde,[3]Demir, D.A. (2023) Emergent Gravity Completion in Quantum Field Theory, and Affine Condensation in Open and Closed Strings, e-print: 2312.16270 [hep-th] standart modeli geçerli olduğu en yüksek enerji seviyesine taşıdığımızda uzay-zamanın eğriliğini belirleyen bir yoğuşma (condensate) ile karşılaşacağımızı, ve bunun sicim teorilerinde de gerçekleşebileceğini söyleyen gayet çarpıcı bir önerme var. Sınırsız hayal gücünü eserine aktarmayı başarmış olan bu mükemmel fizikçiyi sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Eseri yaşamaya devam edecektir.
Umut Gürsoy (Bilim Akademisi üyesi, Utrecht Üniversitesi, Fizik Bölümü)
Eski Yunan’da ölenler için arkalarından hayatları ile ilgili yazı (obitiuary) yazmazlarmış, toprağa verirken sadece “Bu hayatta hevesi neydi?” diye sorarlarmış.[4]Bunu Hollywood filmi Serendipity’de geçen bir diyalog dışında doğrulayan net bir kaynağa rastlamadım. Konunun Sokrates’in öğrencilerinden Aristippus ile ilişkilendirildiğini öğrendim. Bu, vefatına hâlâ inanmakta zorlandığımız çok sevgili Durmuş Ali Demir’in öğrencilerine yer yer anlattığı bir hikâyeydi ve bu hayatta bir amaç için yaşamayı belli ki kendisine şiar edinmişti. Şok ve derin üzüntüyü bir arada yaşadığım bu günlerde bir yandan Durmuş Hoca hakkında bir yazı kaleme almanın zorluğu diğer yandan ise hocamız hakkında çok daha fazlasını söyleme gerekliliği arasında gidip geliyorum. Bu yazıda kendisinin de mutlu olacağını düşündüğüm bir konudan, bu hayattaki hevesinden bahsedeceğim. Dilim döndüğünce hayatından kesitlere de yer vermek istiyorum zira içinde çıkarılacak dersler olduğunu düşünüyorum.
1969’da Silifke’nin bir Yörük köyünde talihsiz bir olayla, iki yaşındaki abisinin vefat ettiği bir ortamda dünyaya gelen Durmuş Ali Demir’in abisi için çıkarılan kimlik kendisine verilmiş ve adeta hayata iki yıl ileriden başlamıştı.[5]Bu hikâye farklı zamanlarda Devrim Köseoğlu ve Tuğrul Senger’e bizzat Durmuş Hoca tarafından anlatılmıştır. Bu şartlarda hayata başlayan birisinin ilerleyen yıllarda bilim dünyasında da ileriden gitme, öncü olma misyonları edineceğini kimse hayal dahi edemezdi. Kendisi ile bir defasında babası da profesör olan bir fizik profesöründen bahsederken “Babası bizimki gibi yoldan geçen sıradan birisi değil’’ demişti, ortadaki asıl başarı öyküsünün kendisi olduğunu unutmuşçasına.[6]Bu belki de onun hayatta belirli bir noktaya kadar yaşadığı imkânsızlık ve zorlukları kendi tarzıyla dillendirme şekliydi tam bilemiyorum. Bu türden şeyleri hiçbir zaman gündeme getirmedi ve herhangi bir şey için bir bahane olarak görmedi.
Durmuş Hoca, zorunlu hizmet karşılığı yatılı olarak Ankara’daki Meteoroloji Teknik Lisesinde okur ve 1986’da mezun olur. Sonrasında girdiği Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Elektrik ve Elektronik Bölümünde okurken zorunlu hizmet olarak Meteoroloji Genel Müdürlüğünde nöbet tutacaktır.[7]Prof. Dr. Durmuş Ali Demir Vefat Etti, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, https://www.mgm.gov.tr/kurumsal/kurumdanhaberler.aspx?y=2024&f=durmusalidemir
Öncesini bilmemekle birlikte üniversite yıllarında fizik aşkının olduğunu biliyoruz, zira ODTÜ’de mühendislik okurken Fizik Bölümü’nde de yandal programını bitirip sonrasında fizikten devam edecektir. O yıllarda kendisinin Fizik Bölümü’ndeki hocaları Metin Durgut ve rahmetli Namık Kemal Pak akademik hayatının şekillenmesinde büyük rol oynamışlardır. Dört yıl gibi bir sürede hem master hem de doktora programını bitirmiş olması bir yana 10’a yakın makale yazmayı başarmıştır.[8]O kadar çalışkandı ki asker olarak Ankaraya atandığında sadece hafta sonları bölüme gelip çalışarak üç adet makale yazmayı başarmıştı. Bunun altında yatan en büyük etken Durmuş Hoca’nın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve neredeyse günde 24 saat çalışmasıydı. Daha sonraki yıllarda Namık Hoca, bana ve diğer öğrencilere hep Durmuş Hocayı örnek gösterirdi ve ondan bahsederken gözleri parlardı. Durmuş Hoca’nın doktora yaptığı yıllarda Namık Hoca TÜBİTAK’ta görevliydi ve Durmuş Hoca doktora çalışmalarının çok büyük kısmını sevgili T. M. Aliev Hoca ile yapmıştı. Aliev Hoca’yı doktora hocası olarak gördüğünden bahsederdi, elbette Namık hocanın hayatındaki yerini ve hakkını teslim ederek yapardı bunu. Benim gözlemlediğim kadarıyla her ikisiyle de çok özel bir ilişkisi vardı ve onun hayatında çok büyük bir yer edinmişlerdi. Birbirlerine olan muhabbetlerine defalarca şahit olmuşumdur. 10 Kasım 2015’te Ankara’da Namık Hoca’ya son kez veda ederken Durmuş Hocanın duygularını anlayamamıştım. O kadar çok sevdiği hocasının kaybını büyük bir metanetle karşıladığını görüyordum. Sonradan öğrendim ki haftalarca kendine gelememiş.
Benim Durmuş Hoca’yla ilk gerçek temasım 1990’ların ikinci yarısında olmuştu, Amerika’dan ODTÜ Fizik Bölümü’ne ziyarete geldiğinde Aliev Hoca ile üçümüz çimlerde oturmuş fizik ve hayattan konuşmuştuk. Sonrasında yemek yemiştik. İlk defa o zaman tam anlamıyla şahit oldum o inanılmaz heyecan ve enerjisine. 29 Mart 2024 Cuma günü Durmuş Hoca için ODTÜ’de yaptığımız Anma Töreni’nde Altuğ Özpineci “Belki başarısı değil ama heyecanı bulaşıcıydı” diyerek bunu çok güzel ifade etti. Gerçekten de onunla konuşup bahsettiği konuya ilgisiz kalmanız olası değildi. Etkisi hemen sizi sarar ve size inanılmaz bir pozitif enerji ve motivasyon verirdi. Onunla ilgili dikkatinizi çeken ilk şey buydu.
Doktoramda iki Higgs dubletli modeller çalışırken Durmuş Hoca süpersimetri çalışmaya başlamıştı. Süpersimetri ilerleyen yıllarda bizi bir araya getirip birlikte çalışmamıza fırsat verecekti. Süpersimetrik bir teoride süpersimetrik kısmı atarsak iki Higgs dubletli bir teoriye indirgenir, dolayısıyla benim de doktora sonrası dönemde süpersimetriye olan ilgim arttı. 2005’te Durmuş Hoca bir eposta ile birlikte çalışmayı teklif etti. Bu benim için elbette çok mutluluk vericiydi. Durmuş Hoca’nın her konuda yaydığı pozitif enerji, motivasyon ve derin fizik bilgisi, her açıdan tatmin edici bir iş birliği ve deneyim fırsatıydı. Akademik konularda eposta yazarken çok detaylı ve uzun yazmakla bilinirdim; ta ki Durmuş Hocadan epostalar almaya başlayana kadar. Bu konuda benim epey üst bir versiyonumdu. Diğer yandan benim bir epostaya cevap yazmam epey zaman alırken Durmuş Hoca’nın hızına yetişmem neredeyse imkansızdı. Gecenin her saati yazardı. Yazdığı aralıklara bakınca günde en fazla 3-4 saat uyuduğunu görebilirdiniz. Sonradan bu konu üzerine konuşurken az uykunun ona yettiğini söylemişti. Sanki uyumayı zaman kaybı gibi görüyordu ve kendini çalışmak ve fizik düşünmekten alamıyordu. Yaklaşık dört yıl hiç yüz yüze görüşmeden, uzaktan çalışarak devam ettik. 2010’da uzun bir aradan sonra TÜBİTAK’ın davetiyle Türkiye’ye geldiğimde kendisiyle hem İzmir’de hem de İstanbul’da bir araya gelme fırsatı buldum. Aslında şimdi düşününce bu fırsatların tamamını Durmuş Hoca’nın yarattığını fark ediyorum. Ailemi bile doğru düzgün göremeden Kerem Cankoçak’ın annesinin evinde bir haftasonu geçirmiş ve çalışmıştık. Birçok başka şeyin yanında iki bileşenli bir karanlık madde senaryosu ışığında o zamanlar oldukça revaçta olan PAMELA FERMİ-LAT deneyinin pozitron akı fazlalığı ölçümü üzerine yazmış olduğumuz makalenin temellerini atmıştık.[9]Demir, D. A., Everett, L. L., Frank, M., Selbuz, L., & Turan, I. (2010). Sneutrino dark matter: Symmetry protection and cosmic ray anomalies. In Physical Review D (Vol. 81, Issue 3). American Physical Society (APS). O hafta sonu ne zaman uyudu ben şahit olmadım.
Konu fizik olunca bunu bir iş, meslek gibi görmezdi; asıl amacının gerçek manada doğayı anlamak olduğunu çok net hissedersiniz. Konu makale yazmak değil, doğayı anlamaktı. Ankara’da Durmuş Hoca’nın Anma Toplantısı’nda sevgili Ali Ulvi Yılmazer “Doğayı bu denli anlamaya çalışan birisine, doğa çok daha toleranslı ve lütufkar olmalıydı” dedi. Buna katılmamak elde değil.
Örneğin, akademik hayatının büyük kısmını harcadığı süpersimetrinin en azından düşük enerjilerde doğada olmayacağını anladığımızdaki tepkisi bu kararlılığına bir gösterge olarak alınabilir. Düşük enerjilerde süpersimetrinin varlığı, diğer bir takım motivasyonlara ek olarak, Higgs kütlesinin doğallığı problemine de bir çaredir, dolayısıyla bu ihtimal ortadan kalktığında süpersimetriye olan ilginin de azalması kaçınılmazdı. CERN’deki Büyük Hadron çarpıştırıcısından elde edilen verilerle, süpersimetriyle ilgili bu durum tam netleşmeden Durmuş Hoca ümidini çoktan kesmişti. Artık süpersimetri çalışmak istemiyordu, çünkü bu kavram artık doğanın bir parçası değildi ona göre. Bu bence onun ileriyi görebilme becerisinin bir örneğiydi. Tabloyu böyle görmeyen birçok tanınmış fizikçi vardı ve onlar bu konular üzerine çalışmaya devam ediyordu. Bir konuşmamızda bu konuyu masaya yatırıp şöyle ortak bir kanıya varmıştık: Biz doğulu fizikçiler batıdaki meslektaşlarımıza göre daha duygusaldık ve onların gösterdiği profesyonelliği gösteremiyorduk. İnanmadığımız şeylerle ilgili çalışamıyorduk ve bu bizim için önemliydi.
Süpersimetrinin bulunamayışı durumuna 4 Temmuz 2012’de Higgs parçacığının bulunması eklendiğinde bilimsel makalelerde dillendirilen “kabus senaryosu”nun tam da ortasında bulduk kendimizi. Bence bu kabusu en derinden yaşayanlarımızdan birisi de Durmuş Hocaydı. Higgs’in keşfi kucağımızda problemlerin en büyüğünü bulmamıza neden olmuştu. Durmuş Hoca Higgs’in keşfini kutlamak yerine sonrasındaki bu büyük problemle her zamankinden daha ciddi ilgilenmeye başlamıştı.[10]Higgs parçacığının var olabileceğini ilk kez dillendiren ve 2013 Nobel Fizik Ödülünü François Englert ile paylaşan İngiliz fizikçi Peter Higgs 8 Nisan 2024’te Durmuş Hoca’dan kısa bir süre sonra vefat etti.
Peki bu büyük problem neydi? Higgs mekanizması ve parçacığının işlevi, teorideki bazı vektör bozonlara ve fermiyonlara kütle kazandırmaktır. Bütün fermiyonların aynı kütlede olmayıp hiyerarşik bir yapı gözlemlenmesi de, kuramsal olarak hesaplanmayan ancak ölçüm yoluyla değerleri belirlenebilen Yukawa parametrelerinin sahip olduğu farkı değerlere bağlanıyor. Higgs’in sahip olduğu kütle değeri $125 GeV$ olarak ölçüldü. Kuramsal olarak bu kütlelere kuantum düzeltmeleri kaçınılmaz olup, teori hangi enerji skalasına kadar geçerli ise o skalaya kadar (o skalaya $\Lambda$ diyelim) bir-ilmek seviyesinde enerji-momentum integrallerinin hesaplanması icap eder. Hem fermiyon kütleleri hem de vektör bozonlar sahip oldukları simetrilerin sonucu olarak ancak Log($\Lambda$) şeklinde kuantum düzeltmeleri içerirler. Dolayısıyla $\Lambda$ çok büyük dahi olsa (mesela GUT skalası olarak bilinen $10^{16} GeV$ olarak alınabilir/) düzeltme küçük bir sayıya karşılık gelir. Diğer yandan Higgs parçacığının kütlesi söz konusu olduğunda problem ortaya çıkmaktadır. Maalesef bu sektörde bir simetri mevcut olmadığından Higgs kütle karesine logaritmik değil direkt $\Lambda^2$ ile orantılı düzeltmeler gelmekte olup $\Lambda$, $10^{16} GeV$ alındığında $10^{32} GeV^2$ beklerken kütle değerinin nasıl olup da 125 GeV ölçüldüğünün anlaşılabilir bir tarafı yoktur. Kuramsal olarak bu Higgs kütlesinin kuantum düzeltmeleri altında stabilize edilememesi anlamı gelmektedir.
Bu noktada süpersimetriye dönüp varlığının neden bu kadar önemli olduğundan bahsedelim. Eğer elimizdeki teori (Standart Model) $10^{16} GeV$ gibi yüksek bir enerji skalasına kadar geçerli olmayıp, $10^3 GeV$ gibi düşük bir skalada süpersimetrik bir teoriye yerini bırakırsa bu teoriden gelen yeni kuantum düzeltmeleri neredeyse birebir önceki katkıları götürüp stabilizasyon problemini ortadan kaldırabiliyor. Her şey süpersimetrinin öngördüğü parçacıkları $10^3 GeV$ gibi bir enerji skalasında bulmaya bağlı. Bu parçacıklar var olup daha yüksek bir skalada ortaya çıksalar dahi bu büyü bozuluyor ve mekanizma istenildiği gibi çalışmıyor. Gelinen noktada bu düşük enerjilerde süpersimetrinin olmadığını anlamış durumdayız ve Higgs kütlesinin stabilize edilmesi problemine başka yaklaşımlar bulmak zorundayız.
Durmuş Hoca uzun zamandır kütle çekim teorisi ile Higgs alanının ilişkili olduğunu düşünüyordu. Her konuşmamızda Higgs’i açıklayabilecek başka hiçbir seçeneğin kalmadığını ve kütle çekim teorisinden ortaya çıkan geometrik kaynaklı bir şey olmak durumunda olduğunu ifade ediyordu. Türünün tek örneği olan Higgs’i, kuantum hali bilinmeyen kütle çekimi teorisi ile ilişkilendiriyordu. Bu benim literatürde karşılaştığım türden bir fikir değildi. Bu çalışmalarının biraz netleştiği 2016’da yapmış olduğu bir yayın vardır.[11]Demir, D.A., (2016) Curvature-Restored Gauge Invariance and Ultraviolet Naturalness. Adv. High Energy Phys., 2016:6727805. ama symmergent gravity (oluşkan kütleçekimi) olarak adlandırdığı fikrini 2019’un ortasında yaptığı yayınla belirginleştirmiştir.[12]Demir, D.A. (2019) Symmergent Gravity, Seesawic New Physics, and their Experimental Signatures. Adv. High Energy Phys., 2019:4652048. Bu, son haline sokmasına ömrünün vefa etmediği konudur. Fikir esasında 1967 yılında Sakharov tarafından ortaya atılan “induced gravity” fikrinin genişletilmesi ve ayar teorilerine uygulanması şeklinde açıklanabilir.[13]Sakharov, A. D. (1967) Vacuum quantum fluctuations in curved space and the theory of gravitation. Dokl. Akad. Nauk Ser. Fiz., 177:70–71. Özünde klasik bir kütle çekimi teorisinin temel bir kuvvet olmayıp oluşkan bir yapıya sahip olabileceğini öngörmekte.
Standart modeli eğri uzaylara taşımadan kütle çekimi ile ilgili bir bağlantı kurulamaz. Diğer taraftan eğri uzayda kuantum alan teorisi düşünüldüğünde parçacıkların tanımlanmasına olanak yoktur. Bu sorunlardan dolayı oluşkan kütleçekimi yaklaşımında “etkin kuantum alan teorisi” kullanılmıştır. Bunu özünde klasik alan teorisine kuantum düzeltmelerinin yapılmış hali olarak düşünebiliriz. Durmuş Hoca, etkin kuantum alan teorisinin düz uzaydan eğri uzaya geçirildiğinde eğriliğin sadece ayar kısmında ortaya çıktığını göstermiştir. Bu durum ayar simetrisinin kırılmasına da neden olmaktadır ve halihazırda genel görelilik teorisini bünyesinde barındırmamaktadır. Teoride yukarıda bahsi geçen bir morötesi kesme enerji skalası Lambda varsa ve kuantum düzeltmelerinde bu kesme uygulanıyorsa ek olarak Poincare simetrisinin de kırılması söz konusudur. Vektör bozonların kütle kazanımı nasıl Higgs alanının dahil edilmesiyle anlaşılabiliyorsa, Poincare simetrisini kıran morötesi kesme parametresinin ayar simetrisini kırmadan tanımlanabilmesi için afin eğriliğinin aksiyonunun dahil edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Bu şartlarda genel görelilik teorisi elde edilebilirken ayar simetrisini kıran terimler de ortadan kalkmaktadır. Genel görelilik teorisini düzgün şekilde elde edebilmek için Standart Model parçacıklarına ek olarak bozon ve fermiyonlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ek parçacıkların Standart Model ile etkileşme zorunluluğu yoktur ve bu yeni sektör kara veya kapkara sektör olarak adlandırılmıştır. Oluşkan kütleçekimi teorisi olarak adlandırılan bu yapının çarpıştırıcılarda, astrofizik ve kozmolojide öngörülerini incelemek Hocamızın son güne kadar üzerinde çalıştığı konulardı. Kendisi artık hayatta olmasa da bu açmış olduğu yolun, çalışma arkadaşları ve diğer fizikçiler tarafından yürüneceğine olan inancım tamdır.
Bu vesile ile Hocamızın zamansız kaybı için hepimizin ve bilim camiasının başı sağ olsun diyorum. Yaratmış olduğu ekolün öğrencileri ve çalışma arkadaşları tarafından yaşatılacağına inanıyorum. Huzur içinde uyu sevgili Durmuş Hocam.
İsmail Turan (ODTÜ Fizik Bölümü, BAGEP 2014)
Durmuş Ali Demir, 1969’da (İsmail Turan’ın yukarıdaki yazısında belirttiği gibi asıl doğum tarihi 1969 olup, ağabeyinin kimliğini aldığı için resmi olarak 1967 görünmektedir.) Mersin ili Silifke İlçesi Çaltıbozkır Köyü’nde doğdu, ilkokulu burada bitirdi. Köyüne yakın bir ortaokul olmadığından ortaokulu ağabeyinin yanında Adana’da okudu. Meteoroloji Teknik Lisesi’nde parasız yatılı olarak öğrenimini tamamladıktan sonra Meteoroloji Genel Müdürlüğü Telekomünikasyon Şubesinde mecburi hizmetine başladı. Bu sırada üniversite sınavına girdi ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümünü kazandı. Üniversite eğitimi sırasında mecburi hizmetine devam etti. 1991’de ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği ve Fizik yandal programından mezun oldu. 1993’te ODTÜ Fizik Bölümünde yüksek lisansını ve 1995’te aynı bölümde doktorasını tamamladı.
Demir, 1996-1997 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi, 1998-2000 yılları arasında Abdus Salam Uluslararası Teorik Fizik Merkezi ve 2000-2003 yılları arasında Minnesota Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmalarını yürüttü. Alexander von Humboldt Vakfı Friedrich Wilhelm Bessel Araştırma Ödülünü alarak 2007-2008 yılları arasında Almanya elektron senkrotronu DESY’de çalıştı. 2003-2019 arası İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019’dan bu yana Sabancı Üniversitesi’ndeydi.
Durmuş Ali Demir’in aldığı diğer önemli ödüller arasında TÜBİTAK Teşvik Ödülü (2005), TÜBA GEBIP Ödülü (2004), Mustafa. N. Parlar Vakfı Araştırma Teşvik Ödülü (1997) ve Sedat Simavi Fen Ödülü (2001) bulunuyor. Dünya Bilimler Akademisi (TWAS) ve Bilim Akademisi üyesiydi.[14]Durmuş Ali Demir Anma Sayfası, Sabancı Üniversitesi, https://www.sabanciuniv.edu/tr/prof-dr-durmus-ali-demir
Durmuş Hoca’yı 24 Şubat 2024’te aniden kaybettik.
Notlar/Kaynaklar
↑1 | Demir, D. A. (1999). Effects of the supersymmetric phases on the neutral Higgs sector. In Physical Review D (Vol. 60, Issue 5). American Physical Society (APS). https://doi.org/10.1103/physrevd.60.055006 |
---|---|
↑2 | Cvetič, M., Demir, D. A., Espinosa, J. R., Everett, L., & Langacker, P. (1997). Electroweak breaking and the μ problem in supergravity models with an additional U(1). In Physical Review D (Vol. 56, Issue 5, pp. 2861–2885). American Physical Society (APS). https://doi.org/10.1103/physrevd.56.2861 |
↑3 | Demir, D.A. (2023) Emergent Gravity Completion in Quantum Field Theory, and Affine Condensation in Open and Closed Strings, e-print: 2312.16270 [hep-th] |
↑4 | Bunu Hollywood filmi Serendipity’de geçen bir diyalog dışında doğrulayan net bir kaynağa rastlamadım. Konunun Sokrates’in öğrencilerinden Aristippus ile ilişkilendirildiğini öğrendim. |
↑5 | Bu hikâye farklı zamanlarda Devrim Köseoğlu ve Tuğrul Senger’e bizzat Durmuş Hoca tarafından anlatılmıştır. |
↑6 | Bu belki de onun hayatta belirli bir noktaya kadar yaşadığı imkânsızlık ve zorlukları kendi tarzıyla dillendirme şekliydi tam bilemiyorum. Bu türden şeyleri hiçbir zaman gündeme getirmedi ve herhangi bir şey için bir bahane olarak görmedi. |
↑7 | Prof. Dr. Durmuş Ali Demir Vefat Etti, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, https://www.mgm.gov.tr/kurumsal/kurumdanhaberler.aspx?y=2024&f=durmusalidemir |
↑8 | O kadar çalışkandı ki asker olarak Ankaraya atandığında sadece hafta sonları bölüme gelip çalışarak üç adet makale yazmayı başarmıştı. |
↑9 | Demir, D. A., Everett, L. L., Frank, M., Selbuz, L., & Turan, I. (2010). Sneutrino dark matter: Symmetry protection and cosmic ray anomalies. In Physical Review D (Vol. 81, Issue 3). American Physical Society (APS). |
↑10 | Higgs parçacığının var olabileceğini ilk kez dillendiren ve 2013 Nobel Fizik Ödülünü François Englert ile paylaşan İngiliz fizikçi Peter Higgs 8 Nisan 2024’te Durmuş Hoca’dan kısa bir süre sonra vefat etti. |
↑11 | Demir, D.A., (2016) Curvature-Restored Gauge Invariance and Ultraviolet Naturalness. Adv. High Energy Phys., 2016:6727805. |
↑12 | Demir, D.A. (2019) Symmergent Gravity, Seesawic New Physics, and their Experimental Signatures. Adv. High Energy Phys., 2019:4652048. |
↑13 | Sakharov, A. D. (1967) Vacuum quantum fluctuations in curved space and the theory of gravitation. Dokl. Akad. Nauk Ser. Fiz., 177:70–71. |
↑14 | Durmuş Ali Demir Anma Sayfası, Sabancı Üniversitesi, https://www.sabanciuniv.edu/tr/prof-dr-durmus-ali-demir |