Organizma kavramına tarihsel bir bakış

Görüntü: MS - Sarkaç

Kavramlara tarihsel olarak bakmak, diğer bir deyişle geçirdikleri dönüşümleri, etkilendikleri sosyal, ekonomik, bilimsel ve kültürel süreçleri öğrenmek, onları daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bu yazıda, biyoloji felsefesinin temel kavramlarından biri olan organizma kavramının tarihsel sürecine işaret etmeyi ve biyoloji felsefesindeki organizma-merkezci biyoloji yaklaşımını anlatmayı amaçlıyorum. 

Biyoloji felsefesinin soruları

Felsefe dünyayı (hatta evreni) ve yaşamı anlamaya çalışma; kendimizi, bilgimizi, yaşamımızı bir konumlandırma, bağlamına oturtma; yani dünyayla, yaşamla, diğer bir deyişle tüm aktivitelerimizle ve bilgilerimizle ilgili tekrar düşünme ya da derin düşünmedir. “Zaten çoğu aktivitemiz için düşünüyoruz, her an felsefe mi yapıyoruz?” diye sorulabilir. Ancak felsefedeki bu derin düşünmenin onu felsefe yapan birtakım özellikleri vardır. Bu özelliklerin en önemlilerinden biri eleştirel bakıştır. Yani üzerine düşündüğümüz aktiviteyi, bilgiyi, kavramı, olayı tüm ayrıntılarını tekrar gözden geçirerek ve sorgulayarak anlamaya çalışma eylemi. Böyle bir düşünme doğası gereği aktiftir yani değiştirici, dönüştürücüdür. Biyoloji felsefesi ise sanat felsefesi, din felsefesi gibi felsefenin dallarından biri olan bilim felsefesine dahildir.

Bilim ve felsefe ilişkisini iki genel anlamda düşünebiliriz. İlki felsefe yolu ile bilimsel aktivitelerimiz (örneğin araştırma soruları, yöntemler, deney tasarımları vb. aktiviteler) ve bilgilerimiz üzerine tekrar düşünerek, sorgulayarak onları anlamadır, böylece bilim felsefesi yapıyor oluruz. İkinci yol ise felsefe yaparken yani dünyayı ve yaşamı anlamaya çalışırken bilimi kullanmaktır. Böylesine yakın olan iki alanın -yani bilim ve felsefenin- birbiriyle sıklıkla iç içe girmesi kaçınılmazdır. Günümüzdeki birçok önemli filozofun aynı zamanda bilim insanı olması bu nedenledir. 

Biyoloji felsefesi ise özellikle biyoloji biliminin kavramlarını, araştırma süreçlerini, bilgilerini ve biyolojinin diğer bilim dallarıyla ilişkilerini inceleyen bilim felsefesi dalıdır. Biyoloji felsefesinin incelediği sorulara örnek verecek olursak:

-Fiziksel ve biyolojik süreçler arasında nasıl farklar vardır?
-Yaşam fiziksel bir süreç midir?
-Yaşamı sadece fiziksel bir süreç olarak ele almak biyoloji araştırmalarında nasıl bir yaklaşıma neden olur?
-Davranışlarımız daha çok kalıtsal özelliklerimizden mi, çevresel özelliklerden mi, yoksa gelişim süreçlerimizden mi kaynaklanır?
-Biyologlar deney tasarımlarında nelere dikkat eder?
-Deneylerde kullanılan organizmalar nasıl seçilir?
-Evrimsel süreçleri neler etkiler?
-Biyoloji verileri nasıl elde edilir, nasıl yorumlanır, nasıl saklanır?
-Bilişsel süreçler hayvanlara özgü müdür?

Örrnek olarak verilen bu soruların yanında biyolojideki tüm kavramlar da felsefenin inceleme konusu olabilir. Örneğin: çevre nedir, gen nedir, fenotip nedir, organizma nedir? 

Peki, biyolojinin açıklamaları genellikle hangi kavrama dayanır?

ABD’nin Washington eyaleti San Juan Adasında bulunmuş, taşa yapışmış deniz yosunu. Kaynak: Özlem Yılmaz

Belki bu soruya milenyuma girmeden önce cevap arıyor olsaydık, “genler,” “kalıtım,” “moleküller,” “popülasyon” gibi yanıtlarla karşılaşacaktık. Çünkü birkaç on yıl öncesine kadar genlerin canlılar üzerinde yoğun olarak belirleyici olduğu varsayılıyordu: eğer gen dizilimi bilinirse o canlıya ait tüm özelliklerin bilinebileceği, açıklanabileceği öngörülüyordu… Moleküler biyolojinin geçen yüzyılın ortalarında iyice hızlanmaya başlayan gelişimi de bu düşünceyle bir arada biyolojiye yön veriyordu. Oysa 21. yüzyılda biyolojinin temel kavramı deyince akla ilk önce “canlı” ya da “organizma” gelmeye başladı. 

Bu değişimin birbiriyle etkileşimli birçok nedeni var. Biyoloji bilimindeki gelişmeler ve değişimler, İnsan Genom Projesinin beklenen büyük dönüşüme yol açamamış olması ve iklim değişikliği bu nedenler arasında. Örneğin, İnsan Genom Projesi, tüm genomu açığa çıkarmayı, tüm özelliklerimizi anlamayı hedeflemişti. Ancak proje süresince hem proje çerçevesindeki araştırmalar hem de genel olarak moleküler biyoloji ve gelişim biyolojisi başta olmak üzere biyoloji alt dallarındaki gelişmeler, gen ve fenotip (yani genlerimiz ve özelliklerimiz) arasındaki ilişkinin tek yönlü ve direkt olmadığını, birbiriyle etkileşimli, çok karmaşık birçok sürecin hep birlikte her bir özelliğimizi oluşturduğunu gösterdi. Genler bu süreçlerin en önemlilerinden olmakla birlikte sadece biri. 

İkinci örnek: İklim değişikliği ve besin krizi, bitki bilimi araştırmacılarını temel tarım ürünlerinin ve doğadaki bitkilerin iklim değişikliği kaynaklı değişimlere (ki bu değişimler dünyanın farklı bölgelerinde farklı farklı olacaktır) nasıl yanıt vereceğini açıklayabilmeyi amaçlamalarına yol açtı. Bu da canlıların çeşitli çevresel koşullara yanıtlarının oldukça karmaşık ve dinamik biyolojik süreçlerle oluştuğunu ve bu süreçleri anlamak için canlıya bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini hatırlatmıştır. Bununla birlikte böyle bir bakış açısının, organizmayı merkeze alarak çevresiyle nasıl etkileştiğini bu etkileşimin organizmanın her düzeyinde hangi süreçlere karşılık geldiğini evrimsel, genetik, gelişimsel, fizyolojik ve ekolojik süreçleri bir arada göz önüne alarak değerlendirmesi gerektiğini gösterdi. Her bir birey -organizma- kalıtım süreçleri ve kendi yaşamından önceki çevresel süreçlerle atalarına bağlı olmakla birlikte, kendi yaşamındaki çevresel ve gelişimsel süreçlerin biricikliği nedeniyle kendine özgüdür de. Kısacası organizma merkezli perspektifler içeren araştırma programları, araştırma konularına daha bütünsel bir bakışla yaklaşacak, açıklanmak istenen biyolojik süreç, organizmayı oluşturan kompleks süreçler bağlamında bütünsel olarak değerlendirilecektir. 

20. yüzyıl başlarındaki biyoloji bilimi ve organizma kavramı

Peki birkaç on yıl önce biyoloji açıklamalarındaki temel yerine kavuşan organizma kavramının biyoloji felsefesinde baskın olduğu başka dönemler var mıdır?

Birçok araştırmacı bu soruya “20. yüzyıl başları” (yani günümüzden yaklaşık yüz yıl öncesi) diye yanıt verecektir. Bu dönem biyoloji içinde yoğun teorik tartışmaların olduğu, araştırmacıların temel kavramları, metodolojileri, yaklaşımları ayrıntılı şekilde sorguladıkları bir dönemdir. Biyoloji felsefesindeki diğer yaklaşımlarla birlikte organizma-merkezci biyolojinin de oldukça aktif olduğu bu döneme bakmak, biyoloji kavramlarının bugünkü hallerini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Organizma-merkezci biyolojinin özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemlerde aktifleştiği ve geliştiği anlatılmaktadır. Dünya için oldukça telaşlı ve zor dönemlere denk gelen 20. yüzyılın ilk birkaç on yılı, biyoloji bilimi için son derece önemli zamanlardır. Darwin’in Türlerin Kökeni çalışmasının yayınının üstünden yarım yüzyıla yakın bir süre geçmiş, evrim biyolojisi, filogeni çalışmaları yayılmaya başlamış, Mendel’in kalıtımla ilgili çalışmalarının değeri anlaşılmış, Johannsen, ilk kez genotip ve fenotip ayrımını yapmış, bitki coğrafyası çalışmaları, diğer bitki biyolojisi alt dallarıyla etkileşip bitki ekolojisini doğuralı birkaç on yıl olmuş ve tüm bunlar ve daha nice yenilikler biyolojinin tüm alt alanlarında belirgin değişimlere ve yeni etkileşim hallerine yol açmıştır.[1]Organizma-merkezci biyoloji düşünce akımı içinde çok farklı politik görüşlerde olan ve kendi biyoloji felsefeleri ya da organizmacı düşünceleri de bununla etkileşimli halde gelişmiş olan araştırmacılar vardır; örneğin diyalektik materyalizm temelli ve sol-kanat politik düşüncelerini çalışmalarıyla ilişkilendirenlerin yanında, hayatının bir döneminde Nazilere yakın durmuş anti-komünist ya da ulusalcı araştırmacılar da vardır. 20. yüzyılın ilk yarısındaki organizma-merkezci biyologlar, Aristoteles, Kant, Goethe, Schelling, Hegel, Marx, Engels, Whitehead gibi kendilerinden önceki birçok önemli düşünürden yoğun olarak etkilenmişlerdir.

Muazzam çeşitlilikteki karmaşık süreçleri yani canlıları inceleyen biyoloji biliminin felsefesinin de son derece kapsamlı ve karmaşık olması şaşırtıcı değildir. 20. yüzyıl başı biyoloji çevrelerine bakıldığında, her bir akım içindeki bu araştırmacıların, kendi aralarında da çok sayıda farklı düşünceler ve pozisyonlara sahip olmakla birlikte, birtakım belirgin özellikleri nedeniyle mekanizm[2]Türkçe felsefe literatüründe “mekanizm,” “mekanistik anlayış” ya da “mekanistik felsefe” şeklinde kullanılan bu terimin Türk Dil Kurumu sözlüğünde karşılığı “mekanikçilik” olarak veriliyor, vitalizm ve organizmacılık (ya da organizma-merkezci biyoloji) perspektiflerinden birinin altında değerlendirilebildiği görülecektir.

Bu üç kavrayıştan birine sahip olduğu düşünülebilecek araştırmacılar diğer kavrayışlardaki araştırmacılardan kopuk değildirler; birbirlerinin çalışmalarını izlemeye, değerlendirmeye, eleştirmeye ve zaman zaman diğer araştırmacılarla birlikte ortak çalışmalar yapmaya devam etmişlerdir. Bu kavrayışları sınırları net ve katı bir halde düşünmektense, zaman zaman birbirleriyle kesişim halinde ve her zaman birbiriyle ve dönemlerinin sosyal, politik ve kültürel yaşamlarıyla etkileşimli olan düşünce süreçleri olarak ele almak onları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Kökleri çok eski olan bu temel kavrayışlar günümüze kadar uzanan süreçlerdir.

Mekanizm düşüncesi biyoloji biliminin, fizik ve kimya biliminin metodolojileri ve kavramsal çerçeveleriyle işleyebildiğini savunur, yani fizik ve kimya canlıları anlamak ve açıklayabilmek için yeterlidir. Biyoloji felsefesi ve tarihi çalışan araştırmacılar, biyolojideki mekanizm yaklaşımını ikiye ayırır.[3]Örneğin:Mechanism, vitalism and organicism in late nineteenth and twentieth-century biology: the importance of historical context. Studies in History and Philosophy of Science Part C: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences, 36(2), 261-283. Açıklayıcı mekanizm daha metodolojik bir yaklaşımdır ve biyolojik mekanizmaları parçalara ayırarak analiz etmeyi hedefler.[4]Bu yanıtları az önceki örnekte söz ettiğimiz insan özellikleri (fenotip) gibi düşünebiliriz. Fenotip, canlıların bilim insanları tarafından ölçülen ya da gözlemlenen, genotip dışındaki, bütün özelilerini ifade edebilir. Felsefi mekanizm ise açıklayıcı mekanizmi içerir fakat daha derin bir pozisyondur, canlıları makinelerle tamamen eş tutar ve parçalarını ve parçaların birbirleriyle nasıl ilişkilendiklerini anlamanın bir makineyi anlar gibi canlıları da anlayabilmemize yol açacağını var sayar.

Vitalizm ise fizik ve kimyanın metodolojilerinin ve teorik çerçevelerinin canlıları anlamak ve açıklamak için yeterli olamayacağını çünkü canlılarda cansızlarda olmayan birtakım özellikler (ya da vital güç) olduğunu savunur.

Organizma-merkezci biyoloji ise biyoloji biliminin konusu olan canlıların, yalnızca fizik ve kimyanın metodolojileri ve teorik çerçeveleri ile açıklanamayacağını biyoloji biliminin kendi metodolojileri ve kavramları olduğunu savunur; çünkü biyolojinin konusu olan canlılar, cansızlardan farklıdır. Ancak bu farklılık bilimsel olarak açıklanamayacak vital güç ve benzeri bir özellik nedeniyle değil, canlıların organizasyonu ile ilgilidir. Bilimsel sorgulama ve araştırmaya açıktır.

Organizmalar çevreleriyle etkileşimleri üzerinden kendi organizasyon hallerini aktif olarak sürdüren biyolojik varlıklardır. Çevre-organizma etkileşimi hem organizmaların fizyolojik süreçlerini hem de organizmaların hep birlikte evrim süreçleri boyunca geçirdikleri değişimleri oluşturur. Organizmalar yaşamsal ihtiyaçları (ya da diğer bir deyişle kendilerini sürdürebilmeleri) için çevreleriyle sürekli bir etkileşime bağlıdırlar. Çevrelerinden aldıkları sinyalleri bedenlerinde dağıtıp bu sinyallerin kendi sistemleriyle etkileşimi üzerinden yaşamlarını aktif olarak sürdürürler ve bu sırada çevrelerini etkilerler. Organizma sistemi fizyolojik, evrimsel, ekolojik, genetik, epigenetik ve gelişimsel süreçlerle oluşmuştur ve tüm bu süreçlerin ona kazandırdığı çevre-etkileşim potansiyellerine sahiptir.

Organizmaları anlama ve açıklama çabalarımız -yani biyoloji bilimi-, fizik ve kimya gibi diğer doğa bilimleriyle uyumlu olmakla birlikte kendine özgü metodolojiler ve kavramlar da içerir. Organizmalar, onları oluşturan parçaların toplamından çok daha fazlasıdır; aktif olarak çevresiyle etkileşip kendini sürekli olarak oluşturan sistemlerdir. Organizmaları bu bakış açısıyla bütünsel olarak değerlendirmek onları daha iyi anlamamıza olanak verebilir.[5]Yazıda kullanılan kaynaklar:

Allen, G. E. (2005). Mechanism, vitalism and organicism in late nineteenth and twentieth-century biology: the importance of historical context. Studies in History and Philosophy of Science Part C: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences, 36(2), 261-283.

Baedke, J. (2019). O organism, where art thou? Old and new challenges for organism-centered biology. Journal of the History of Biology, 52(2), 293-324.

Gannett, L. (2008). The Human Genome Project. The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2023 Edition), Edward N. Zalta & Uri Nodelman (eds.)

Nicholson, D. J. (2014). The return of the organism as a fundamental explanatory concept in biology. Philosophy Compass, 9(5), 347-359.

Nicholson, D. J. & Gawne, R. (2015). Neither logical empiricism nor vitalism, but organicism: what the philosophy of biology was. History and philosophy of the life sciences, 37(4), 345-381.

Yılmaz, Ö. (2022). Biyoloji Felsefesinde Organizma Kavramı. Kilikya Felsefe Dergisi, 1(1), 78-86.

Yilmaz, Ö. (2024). Return of the organism? The concept in plant biology, now and then. Theoretical and Experimental Plant Physiology. (yayın aşamasında.
)

Özlem Yılmaz Silverman
Bağımsız araştırmacı

 

 

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Organizma-merkezci biyoloji düşünce akımı içinde çok farklı politik görüşlerde olan ve kendi biyoloji felsefeleri ya da organizmacı düşünceleri de bununla etkileşimli halde gelişmiş olan araştırmacılar vardır; örneğin diyalektik materyalizm temelli ve sol-kanat politik düşüncelerini çalışmalarıyla ilişkilendirenlerin yanında, hayatının bir döneminde Nazilere yakın durmuş anti-komünist ya da ulusalcı araştırmacılar da vardır. 20. yüzyılın ilk yarısındaki organizma-merkezci biyologlar, Aristoteles, Kant, Goethe, Schelling, Hegel, Marx, Engels, Whitehead gibi kendilerinden önceki birçok önemli düşünürden yoğun olarak etkilenmişlerdir.
2 Türkçe felsefe literatüründe “mekanizm,” “mekanistik anlayış” ya da “mekanistik felsefe” şeklinde kullanılan bu terimin Türk Dil Kurumu sözlüğünde karşılığı “mekanikçilik” olarak veriliyor
3 Örneğin:Mechanism, vitalism and organicism in late nineteenth and twentieth-century biology: the importance of historical context. Studies in History and Philosophy of Science Part C: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences, 36(2), 261-283.
4 Bu yanıtları az önceki örnekte söz ettiğimiz insan özellikleri (fenotip) gibi düşünebiliriz. Fenotip, canlıların bilim insanları tarafından ölçülen ya da gözlemlenen, genotip dışındaki, bütün özelilerini ifade edebilir.
5 Yazıda kullanılan kaynaklar:

Allen, G. E. (2005). Mechanism, vitalism and organicism in late nineteenth and twentieth-century biology: the importance of historical context. Studies in History and Philosophy of Science Part C: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences, 36(2), 261-283.

Baedke, J. (2019). O organism, where art thou? Old and new challenges for organism-centered biology. Journal of the History of Biology, 52(2), 293-324.

Gannett, L. (2008). The Human Genome Project. The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2023 Edition), Edward N. Zalta & Uri Nodelman (eds.)

Nicholson, D. J. (2014). The return of the organism as a fundamental explanatory concept in biology. Philosophy Compass, 9(5), 347-359.

Nicholson, D. J. & Gawne, R. (2015). Neither logical empiricism nor vitalism, but organicism: what the philosophy of biology was. History and philosophy of the life sciences, 37(4), 345-381.

Yılmaz, Ö. (2022). Biyoloji Felsefesinde Organizma Kavramı. Kilikya Felsefe Dergisi, 1(1), 78-86.

Yilmaz, Ö. (2024). Return of the organism? The concept in plant biology, now and then. Theoretical and Experimental Plant Physiology. (yayın aşamasında.

Önceki İçerikDurmuş Ali Demir
Sonraki İçerikBu Ay Gökyüzü: Mayıs 2024
Özlem Yılmaz Silverman

Özlem Yılmaz Silverman, lisans (Biyoloji-2003), yüksek lisans (Çevre Bilimleri-2006) ve doktora (Biyoloji-2011) eğitimlerini Ege Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora çalışması sırasında Avustralya’da Sydney Üniversitesi Bitki Enerji Biyolojisi Laboratuvarı’nda bir yıl staj yaptı. Doktora tezinin deneylerini Sabancı Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü Bitki Besleme ve Fizyoloji Laboratuvarı’nda gerçekleştirdi; aynı laboratuvarda 2013-2016 arasında doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştı. Bilim felsefesine olan ilgilisi biyoloji doktorası ve doktora sonrası çalışmaları sırasında çeşitli felsefe derslerini izlemesine ve okumalar yapmasına önayak oldu. Bu çalışmaları, 2020 yılında Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Felsefe Tarihi doktorası alması izledi. 2017-2019 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştı. Bu süre içinde Avusturya’da Konrad Lorenz Evrim ve Bilişim Araştırmaları Enstitüsü’nde altı ay burslu olarak çalıştı. Avrupa Komisyonu Marie Curie Programı Bireysel Bursları çerçevesinde desteklenmeye hak kazanan Yılmaz Silverman, bu destekle 2019-2022 yılları arasında İngiltere’de Exeter Üniversitesi Felsefe Bölümü Egenis Yaşam Bilimleri Merkezi’nde “Bitki Fenomu” projesini gerçekleştirdi. Doğu Avrupa Bilim Felsefesi Ağı (EENPS)’nın kurucuları arasında yer almış olan Yılmaz Silverman, aynı grubun yönetim kurulunda yedi yıl görev yapmıştır. EENPS dışında da çeşitli uluslararası bilim felsefesi kuruluşlarına üyedir. 2022 yılının sonlarında İsveç’e taşınmıştır ve halen biyoloji felsefesi ve tarihi çalışmalarını sürdürmektedir.