Camın hikâyesi: Kuvars, tuzcul bitkiler, renkler ve izotoplar

Bugüne kadar bilinen en eski cam parçası yaklaşık olarak MÖ 2100’e tarihlenmektedir. Kaynak: (https://www.britishmuseum.org/collection/object/W_1919-1011-4039)

Yazımızın başlığında oluşturan ve birbiriyle ilgisiz görünen bu kelimeleri birbirine bağlayan konu, hepimizin yakından tanıdığı cam. Pencerelerden elimizdeki telefonlara kadar günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan, özel çeşitleri hariç, günlük kullanım için kolay ulaşılabilir olduğu kadar kırılgan ve geri dönüştürülebilir olan bu malzemenin üretilmesi fikri nasıl oluştu? Bilinen en eski cam nerede, ne zaman ve nasıl üretildi? Camdan ilk üretilen ürünler nelerdi ve bunlara herkes sahip olabilir miydi?

Bu ve benzeri sorular, farklı disiplinlerden bilim insanlarının merakını yüz yılı aşkın süredir cezbediyor. Bu yazıda, bu sorulara cevap arar ve camın insan hayatındaki değişen rolünü anlamaya çalışırken, arkeoloji, filoloji, kimya ve fizik gibi bilimlerin aynı soruyu cevaplamak için nasıl beraberce kullanıldığına değineceğiz.

Cam nasıl keşfedildi?

Camın nerede keşfedildiğine dair araştırmaların ayrıntılarına girmeden önce, cam çalışmalarında sık sık karşımıza çıkan “cam üreticiliği” ile “cam işlemeciliği” terimlerinin bilimsel çalışmalarda farklı yöntemlere işaret ettiğinin altını çizmeliyiz. Cam üretimi, camın silika (kum veya kuvars), soda, renklendiriciler gibi hammaddelerinden başlayarak bir külçe haline getirilmesi olarak tanımlanırken, cam işlemeciliği elde hazır olarak bulunan camın şekillendirilerek, zevke ve ihtiyaca göre bir ürünün ortaya çıkarılmasıdır. Cam üretimi için, hammaddeleri tanımak ve belirli bir teknolojik bilgiye sahip olmak şarttır. Bu süreç aynı zamanda birincil (primary) üretim olarak adlandırılmaktadır. Cam işlemeciliği ise belirli bir sıcaklıkta cam ile çalışma, camdan ürün yapabilme becerisine sahip olmayı gerektirmektedir ve ikincil (secondary) imalattır.

İnsanlığın cam ile ilk tanışıklığı, doğal cam olarak da bilinen obsidiyene dayanır. Çoğunlukla siyah, gri ve kahverengi tonları bilinse de çeşitli renk tonlarına sahip, magmatik kökenli, parlak, sert ve keskin bu taştan yapılan alet ve ürünler, on binlerce yıldır günlük ve özel işlevler için insanların kullanımında. Obsidiyen, volkanizmaya bağlı olarak oluştuğundan, kaynakları sınırlıdır. Orta ve Doğu Anadolu, Kafkaslar ve Ege’de Melos Adası’nın obsidiyeni, prehistorik çağlardan itibaren bölgede yaşayan topluluklar tarafından kullanılmıştır.

Camın keşfine yani cam üretiminin ilk nerede yapıldığına dair bilgilerimiz oldukça zayıf. Mısır, Mezopotamya, Suriye ve Doğu Akdeniz’de (Levant) onlarca yıldır süren arkeolojik çalışmalarda cam üretimine dair çok az kalıntı bulunabilmiştir. Bugüne kadar bilinen en eski cam parçası yaklaşık olarak MÖ 2100’e tarihlenmektedir. Eski adı Eridu olan Irak’taki Abu Shahrein’de bulunan bu kobalt mavisi parça, oldukça ufak ve bol gözenekli bir yapıdadır (Bakınız, yazının ana görüntüsü).

Mezopotamya’nın Ešnunna/Tell Asmar, Nuzi/Yorghan Tepe ve Ur/Tell el-Muqayyar gibi MÖ 3. binyıl kentlerinde bulunan, çoğunluğu mavi veya turkuaz renkli cam boncuklar, camın tahmini bu dönemde keşfedildiği savının ortaya atılmasına neden olmuştur. Camdan yalnızca boncuk veya amulet gibi koruyucu özelliği olan kolye ucu biçimli küçük objelerin üretilebildiği dönem yaklaşık 500 yıl sürmüştür. MÖ 1600’lere, yani Geç Tunç Çağı’na gelindiğinde ise cam üretim teknolojisinde önemli bir yenilik ortaya çıkar: iç-kalıp yöntemi. Bu yöntemle ilk kez cam vazolar üretilebilmiştir. Bu vazoların, bugün anladığımız boyutlarda olmadığının da hemen altını çizelim. Bu minik vazolar yaklaşık 8-12 cm boyutlarında, özellikle mavi renkli camdan yapılmış ve üzerinde zaman zaman beyaz, sarı, turuncu renklerde zikzak veya dalga gibi basit motiflerin olduğu objelerdir. Bu tip vazoların bilinen en eski örneği Hatay’da bulunan Açana Höyük, eski adıyla Alalah kentinde dönemin önemli  ve bölgede aktif olarak çalışan İngiliz arkeologlarından Sir Leonard Woolley tarafından 1939’da bulunmuş, mavi renkli bir vazoya ait dip parçasıdır. Cam tarihi açısından oldukça önemsediğimiz bu buluntu bugün Londra Britanya Müzesi koleksiyonlarında korunmaktadır.

Cam şiseler: Kaynak

Mısır’da ise erken dönem camlar konusunda ilginç bir tablo bizi karşılar. Mısır’ın en erken cam kapları, 18. Hanedan Dönemi’nde III. Tutmosis’in (MÖ 1479-1425) muhtemelen Mezopotamya kökenli olan üç eşinin çeyizi olarak Mısır’a ulaşmıştır. İsimlerinin Manhata (Menhet), Manuwai (Menwi) ve Maruta (Merti) olduğu bilinen bu eşlerin mezar hediyeleri arasında bulunan cam vazo ve kapların yanında, cam boncuklar içeren mücevherler de yer almaktadır. III. Tutmosis’in, cam ile Levant Bölgesi’ne düzenlediği seferler esnasında karşılaşmış olması muhtemeldir.[1] Bu seferlerden topladığı haraç listelerinde spesifik olarak cam yer almasa da listelerin günümüze kısmen ulaştığını söylemekte yarar var. [2]Bu arada İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’ndaki dikilitaşın da aslen III. Tutmosis dönemine ait olduğunu ve Karnak’a dikilmiş olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

III. Tutmosis’in yabancı eşlerinin çeyizinde getirdiği düşünülen cam kaplar. ©Metropolitan Sanat Müzesi koleksiyonu:
III. Tutmosis’in yabancı eşlerinin mezarında bulunan üç bilezikten biri. Altın üzerine akik ve mavi ve turkuaz camdan kakma boncuklarla süslü bu bileziklerin içerisindeki kral III. Tutmosis’in adının yazılı olduğu kartuş, bileziklerin eşlere birer hediye olduğunu ima etmektedir. ©Metropolitan Sanat Müzesi koleksiyonu

Cam konusunda çalışan bilim insanların bir bölümü, kronolojiyi ve yoğun buluntu gruplarını dikkate alarak camın keşfedildiği yer olarak Mezopotamya, kuzey Suriye ve Levant bölgesini işaret ederken, cam üretimi ve işlemeciliği ile ilgili arkeolojik kalıntıların çoğunluğu Mısır’ın Yeni Krallık dönemi yerleşmelerinden olan Malkata (MÖ 1394-1368), Tell el-Amarna (MÖ 1353-1336), Lisht (MÖ 1295-1070) ve Qantir-Pi-Ramesse’den (MÖ 13. yy) gelmektedir. Bu yerleşmelerde bulunan farklı renklerdeki cam çubukları, vazolar, cam eritmek için kullanılan potalar ve cam artıklarının yanı sıra Tell el-Amarna’da bulunan cam üretim fırınları, Mısır’da aktif bir cam üretimine işaret eder.

Qantir-Pi-Ramesse’de kırmızı renkli cam üretmek üzerine özelleşen atölyelerde, tunç yapımı, fayans ve Mısır mavisi imalatı, taş işleme ve ahşap, deri, kemik alet yapımının da eş zamanlı sürdürdüğü düşünülürse, kendi dönemi için neredeyse endüstriyel çaplı bir imalattan söz edilebilir. Arkeologlar, benzeri çaplı bir üretim modeline Geç Tunç Çağı’nın diğer merkezlerinde henüz rastlamamıştır.

Geç tunç çağında cam üretimi ve ticareti

MÖ 2. binyılda cam üretiminde mümkün olduğu kadar saf silika ve soda kullanılmaktaydı. Silika kaynağı olarak öğütülmüş kuvars parçacıkları tercih ediliyordu. Ancak dönemin teknolojindeki fırınların ulaşılabileceği sıcaklıklar, yak. 1700ºC gerektiren silikayı eritme kapasitesine sahip olmadığı için, silikanın erime sıcaklığını düşürmeye yardımcı bir malzemenin (flux) kullanılması şarttı. Bunun için kullanılan sodyum karbonat (Na2CO3), çöven otu veya deniz börülcesi gibi tuzcul (halophytic) bitkilerin küllerinden elde edilmekteydi.

Cam, Geç Tunç Çağı’nda (MÖ 1600-1200) yüksek statüdeki bireylerin kullanımına sunulan bir üründü yani herkes için üretilen bir malzeme değildi. Bu sebeple de renk, üretimin en önemli kriterlerinden biriydi. Camda en çok tercih edilen renk maviydi, çünkü mavi aynı zamanda lapis lazuli taşının rengiydi.

Lapis lazuli, Afganistan’dan uzak mesafeli ticaret ile gelen ve son derece kıymet gören, dönemin elitlerinin ulaşabileceği bir taştı. Bu taşa sahip olmak bir prestij unsuru olduğu gibi, taşın rengi olan mavi de bunun bir yansımasıydı. Bakır oksit veya kobalt oksit kullanılarak mavi ve tonlarındaki  renge sahip olan camın, Afganistan’dan ithal edilen ve oldukça sevilen mavi renkli lapis lazuli taşını taklit etmek üzere üretildiği düşünülmektedir. Yani mavi renkli cam, doğal olarak bulunan lapis lazulinin bir imitasyonu olarak algılanmaktadır. Lapis lazuli, yalnız Afganistan’daki dağlardan temin edilebilmekteydi, ancak mavi renkli cam, istenilen miktarda fırınlarda da üretilebilmekteydi. Yazılı kaynaklarda camdan “fırının lapis lazulisi” ve taşın kendisinden “dağın lapis lazulisi” olarak bahsedilmesi bu öneriyi desteklemektedir.

Afganistan (Badahşan bölgesi) lapis lazuli örneği. Shutterstock

Camın kimyasal kompozisyonu

Camın hammaddelerini ve renklendiricilerini tespit etmek, böylelikle camların kaynağına (provenans) dair bilgi etmek mümkündür. Camın içerisinde majör, minör ve iz elementlerin tespiti için çeşitli analitik yöntemlerden yardım alınmaktadır. Camın kimyasal kompozisyonunun tespiti ile üretim bölgeleri birbirinden ayrılabilir fakat üretim yerinin tespiti sorusu için arkeologların yardımına izotop kimyası koşmaktadır.[3]İzotop, atom numarası aynı kütle numarası farklı olan elementlere verilen isimdir. Başka bir ifadeyle, aynı elementin kütlesi farklı olan varyasyonlarıdır.

Camın kökenini anlamada hammadde kaynaklarının tespiti için stronsiyum (Sr) ve neodimyum (Nd) izotopları kullanılmaktadır. Camın ana bileşeni olan silika, kuvarstan veya kumdan sağlanmaktadır. Bu kaynaklar farlı jeolojik yaşlara sahip oldukları için içeriklerindeki yer alan ve bir nadir toprak elementi olan neodimyumun izotopları (143Nd, 144Nd) farklı oranlara sahiptirler. Kayaçlardaki 143Nd /144Nd oranı, formasyonun yaşını hesaplamamızı sağlarken, cam üretimi için kullanılan silika kaynaklarının parmak izini de vermiş olur. Stronsiyum izotop analizleri de benzer bir prensiple çalışır ve cam yapımında kullanılan bitki küllerinin ayrımında kullanılır. Bitkilerin, yetiştiği coğrafyanın ve üzerinde büyüdüğü toprağın kimyasal özelliklerini yapılarındaki 87Sr/86Sr oranına yansıttıkları yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir. Bu oran bitkiden elde edilen küle de sirayet ettiğinden, stronsiyum izotop oranları aynı zamanda bitkilerin yetiştiği bölge / provenans için bir gösterge kabul edilirler. Neodimyum izotopları camın içerisindeki silikanın kaynağı hakkında bilgi verirken, eş zamanlı olarak yapılan stronsiyum izotopu analizleri cam üretiminde soda kaynağı olarak kullanılan tuzcul bitkilerin jeolojik parmak izlerini yansıtır. Cam üretiminde silika veya bitki külü ithal edilmediği için, bu iki izotopun birlikte kullanımıyla, camın üretim yeri belirlenebilir.

Arkeologlar bugüne kadar Mezopotamya’nın Geç Tunç Çağı kentlerinde cam üretimine dair bir veri bulamadı. Mısır’ın dışında üretime dair en somut kanıt, Açana Höyük / Alalah’ta kazılan bir işlik alanda bulunan cam parçaları, atıkları, fırın kalıntısı ve külçe parçacıklarıdır. Bu buluntular üzerinde yürütülen kimyasal kompozisyon ve izotop çalışmaları, yerleşmede cam üretildiğini desteklemektedir. Höyükte bulunan vazo ve külçe parçalarına yapılan izotop analizleri, yerleşmenin mavi ve kehribar rengi cam üretimindeki parmak izini ortaya koymuştur.

Tell el-Amarna’da bulunan ve literatüre “Amarna Mektupları” olarak giren kral arşivinde, Mısır’daki hükümdar(lar)ın Mezopotamya ve Levant’taki yöneticilere cam siparişi verdiğine dair yazılı belgeler mevcuttur. Dolayısıyla, Mısır’da camın üretiliyor olması Mısırlı firavunların farklı bölgelerden —muhtemelen beğendikleri renklerde— camı talep etmeleri için bir engel değildi. Zaman zaman haraç, zaman zaman çeyiz veya hediye olarak saraylara gelen bu renkli ve işlenebilir “insan yapımı taşlar’ hiç şüphesiz saray ve çevresindeki zümreler arasında talep gören lüks ürünler kapsamındaydı.

Uluburun batığı

Uluburun Batığı’nda bulunan farklı boyut ve renklerdeki cam külçelerden örnekler (Bodrum Sualtı Müzesi- CC-BY)

Geç Tunç Çağı’nda camın ticaretinin en iyi kanıtı ise Kaş açıklarında bulunan ve MÖ 14. yüzyılın sonlarına tarihlenen Uluburun Batığından gelmektedir. Tüm yükü ile batmış olan bu gemi, dönemin ticaretinin boyutlarını anlamak açısından önemlidir. Geminin kargosundan çıkarılan tonlarca bakır ve kalay külçesinin yanı sıra 175 adet çoğunluğu mavi renkli ve yuvarlak biçimli cam külçesi, Doğu Akdeniz’de Levant ve Mısır’dan Miken’e kadar uzanan ticaret hatlarında nelerin taşındığının belgesidir.

Uluburun’daki mavi renkli cam külçelerinin küçük bir grubu üzerinde yapılan analizler, bunların kobalt ile renklendirildiğini ve Mısır kökenli olduğunu ortaya koymuştur. Bununla beraber, eflatun ve kehribar renklerinde olan külçeler ise yeni yöntemlerle analiz edilmeyi beklemektedir. Hem arkeolojik kazılarda hem de laboratuvarlarda devam eden disiplinler arası çalışmalar, bizlere camın keşfi, üretimi ve ticareti ile ilgili daha pek çok yeni bilgi sağlayacak gibi görünüyor.

Kaynaklar
Dardeniz, G. 2018. The preliminary archaeological and scientific evidence for glass making at Tell Atchana/Alalakh, Hatay (Turkey), in (eds.) J. Henderson and K. Matsumura, Aspects of Late Bronze Age glass in the Mediterranean, Anatolian Archaeological Studies Vol. XXI: 95–110.

Dardeniz, G. 2019. MÖ II. Binyıl’da Anadolu ve Doğu Akdeniz’de cam algısı, üretimi ve ticareti [Perception, production and trade of glass in Anatolia and the Levant at the second millennium B.C.], in: (eds.) V. Şahoğlu, M. Şevketoğlu, Y. H. Erbil, Kültürlerin Bağlantısı: Başlangıcından Roma Dönemi Sonuna Kadar Eski Yakındoğu’da Ticaret ve Bölgelerarası İlişkiler, Anadolu Ek Dizin I.4 [Connecting Cultures: Trade and Interconnections in the Ancient Near East from the Beginning until the End of the Roman Period, Anatolia Supplement Series I.4], Ankara, 227–241.

Henderson, J. 2009. “The Provenance of Archaeological Plant Ash Glasses.” From Mine to Microscope, Advances in the Study of Ancient Technology, edited by A.J. Shortland, I.C. Freestone and T. Rehren, 129–38. Oxford: Oxbow Books.

Henderson, J. 2013. Ancient Glass: An Interdisciplinary Exploration. New York: Cambridge University Press.

Henderson, J., J. Evans, and K. Nikita. 2010. “Isotopic Evidence for the Primary Production, Provenance and Trade of Late Bronze Age Glass in the Mediterranean.” Mediterranean Archaeology and Archaeometry 10 (1):1–24.

Lilyquist, C. 2004. The Tomb of Three Foreign Wives of Thuthmosis III. New York: Metropolitan Museum of Art.

Moran, W.L. 1992. The Amarna Letters. Baltimore and London: John Hopkins University Press.

Pulak, C. 2005. “Discovering a Royal Ship from the Age of King Tut: Uluburun, Turkey.” Beneath the Seven Seas adventures with the Institute of Nautical Archaeology, edited by G. F. Bass, 34–55. London: Thames and Hudson.

Pulak, C. 2008. “The Uluburun Shipwreck and Late Bronze Age Trade”. Beyond Babylon: Art, Trade, and Diplomacy in the Second Millennium BC, edited by J. Aruz, K. Benzel, and J.M. Evans, 289–310. New York: Metropolitan Museum of Art, Yale University Press.

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1  Bu seferlerden topladığı haraç listelerinde spesifik olarak cam yer almasa da listelerin günümüze kısmen ulaştığını söylemekte yarar var.
2 Bu arada İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’ndaki dikilitaşın da aslen III. Tutmosis dönemine ait olduğunu ve Karnak’a dikilmiş olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
3 İzotop, atom numarası aynı kütle numarası farklı olan elementlere verilen isimdir. Başka bir ifadeyle, aynı elementin kütlesi farklı olan varyasyonlarıdır.
Önceki İçerikBu Ay Gökyüzü: Aralık 2021
Sonraki İçerikBilgisayarla görme ile yüz analizi
Gonca Dardeniz

Gonca Dardeniz lisans eğitimlerini Boğaziçi Üniversitesi Kimya ve İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi’nde tamamladı. Yüksek lisanslarını yine  Boğaziçi Üniversitesi Kimya (2007) ve Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi (2012) programlarında tamamladıktan sonra, doktorasını Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi programında bitirdi (2017).

İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışan Dardeniz, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletlerinde Anadolu, Levant ve Mezopotamya arkeolojisi konularında ders verdi. Yurtiçinde ve yurtdışında müzelerde çalışmalar yürütmektedir. Pek çok arkeolojik kazı ve yüzey araştırmasının heyet üyesidir. Çalışma alanı Anadolu, Suriye, Levant, Mezopotamya ve İran’ın MÖ III. ve II. Binyıl’ına yoğunlaşmaktadır. Disiplinler arası yöntemleri kullanarak Tunç Çağı teknolojilerinin ve hammadde kullanımının sosyal yapılanma ve karmaşadaki yerini anlamak üzerine çalışmalar yürütmektedir.
Dardeniz, İstanbul Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi programında doçent olarak görev yapmaktadır.