Arkeoloji nedir?

Mezraa Teleilat kazısı hava fotoğrafı; Görselde en üst düzlemde bizim ölçü almak, kesitlerden tabakalanmayı sürekli olarak izlemek için bıraktığımız yapay kareleme/ızgara sistemi. Onun altında Yeni Babil dönemine ait saray kompleksi, onun da altındaki düzlemde Neolitik döneme ait taş temelli yapılar. Mehmet Özdoğan Arşivi.

Birçok bilim alanının olmadığı kadar toplumla iç içe olmasına karşın, arkeolojinin meslek olarak topluma yansıması oldukça çarpık ve aykırılıklarla doludur. Bu nedenle bazı temel yanılgıları gidermek için konuya arkeolojinin ne olduğunu anlatarak değil, ne olmadığını vurgulayarak başlamayı doğru buluyorum. Son yıllarda bilimsel kurguları doğru olan belgesellerin giderek yaygınlaşması sayesinde toplumun eski kültürlere olan ilgi ve duyarlılığının artmış olduğu bir gerçek. Ancak yine de çoğu zaman toplumda “arkeolog” sözcüğü ne belgesellerde izlenen, ne de gezilen ören yerleri ya da müzelerle değil, hâlâ geçmiş dönemlere ait bir gizemi çözmek ya da önemli bir nesneyi bulmak için bin bir güçlüğe göğüs geren, maceraperestlerin uğraşısına karşılık gelmektedir.

Aşağı Pınar kazı evi, kazıda üç gün içinde toplanan çanak çömlek parçaları yıkanıp temizlendikten sonra sınıflandırma, sayım ve değerlendirme için serilmiş durumda. Mehmet Özdoğan Arşivi.

Arkeolojinin kullandığı terimlerin fizik ya da matematik terimleri gibi kulağa yabancı gelen sözcükler değil, hemen herkese günlük yaşamından tanıdık gelen “kap kacak,” “alet,” “yapı” gibi sözcükler olması toplumun arkeolojiyi bir bilim alanı olarak değil, heyecan veren, yarı gizemli hobi gibi bir uğraş olarak görmesine de yol açıyor. Her kazı mevsimi sonunda geri döndüğümüzde bize ilk sorulan soru “Buldunuz mu?” olur, biz de “Hayır! Aramıyorduk ki, bulalım.” diye yanıtlarız. Bu nedenle söze önce arkeolojinin amacının bir şeyler bulmak olmadığını vurgulamakla başlamak gerekir, bizim amacımız bulmak değil, öğrenmek, diğer bilim alanlarında olduğu gibi bulguları sınıflandırarak, sistemleştirerek anlamaktır. Bir genel yanılgı da arkeolojinin toprağı kazmak ile özdeşleştirilmesidir; hatta bir ara arkeoloji için “kazı bilim” sözcüğü önerilmiştir. Evet, kazı arkeolojinin bilgi elde etmek için kullandığı yöntemlerden biridir, ancak amacı değildir. Nasıl ki mikroskop biyolojinin bilgi almak için kullandığı bir araçsa, kazı da arkeoloji için bir araçtır.

Arkeolojinin tanımı

Arkeoloji insanı, toplumu ve günümüz yaşamını anlamak için geçmiş dönemleri inceleyen bilim dallarından biridir. Geçmiş dönemlerin günümüz yaşamı kadar çeşitlilik içerdiği genellikle göz ardı edilir; nasıl ki günümüz tek bir bilim alanının inceleyemeyeceği kadar çeşitlilik gösteren geniş bir yelpazeyi içeriyorsa, aynı durum geçmiş için de geçerlidir. Geçmişi farklı açılardan, farklı veri türlerine dayanarak inceleyen birçok bilim alanı vardır; örneğin tarih insanların bıraktıkları yazılı kaynaklara, sanat tarihi sanatsal ürünlerin üslup özelliklerine, fiziki antropoloji insanın biyolojik özelliklerine, sosyal antropoloji yaşamlarına, filoloji ise dil ve konuşma özelliklerine dayanarak geçmişi inceler.

Kazılarda kullanılan çok elekli yüzdürme aleti. Fotoğraf: Mehmet Özdoğan

Arkeolojinin temel verisi ise maddi kültür olarak da tanımlanan somut kalıntılardır. Bu bağlamda arkeolojiyi geçmiş dönemlerde yaşamış olan insan topluluklarının kültürel ve toplumsal yapılarını günümüze kadar gelebilen maddi kalıntılara dayanarak araştıran, belgeleyen ve süreç içindeki değişimini inceleyerek yorumlamaya çalışan bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla arkeolojiyi geçmişi inceleyen diğer bilim dallarından ayıran, arkeolojinin temel veri kaynağının “maddi kalıntılar” olmasıdır. “Maddi kalıntı” sözcüğü, insanların yaptığı, biçimlendirdiği, kullandığı, etkilediği, yararlandığı “tanımlanabilir” her şeyi içerir. Arkeolojinin çalışma yöntemleri geliştikçe maddi kalıntı kapsamı da genişler. Arkeolojinin maddi kalıntı tanımı ilk zamanlarda heykel, anıt yapı, bezekli kaplar gibi kolay tanımlanır bulgularla sınırlı olmasına karşın; arkeolojinin başta doğa bilim alanları ile kurduğu işbirliği ve yeni teknolojik yöntemlerin gelişmesi, maddi kalıntı tanımının genişlemesini sağladı. Maddi kalıntı kavramının çeşitlenmesi ile birlikte arkeolojinin bilim alanı olarak yanıt aradığı sorular da çeşitlendi. Bugün artık arkeolojik kalıntıların mutlak yaşını öğrenmemizi sağlayan kömürleşmiş bir tahıl tanesi ile beslenme kültürünü öğrenebiliyoruz. İzotop analizlerinin yapıldığı bir kemikten stres ve göç gibi olguları öğrenebiliyoruz. Bir arkeolog için bir hücrede korunmuş DNA dizini ya da bataklıklarda korunmuş bitki polenleri, verdikleri bilgi açısından müzelerde sergilenen bezemeli bir vazo ya da heykelden çok daha büyük bir önem taşıyor. Bu nedenle önceleri kazma kürek ile yapılan kazılar, fırça, dişçi aletleri gibi aletlerin kullanıldığı, kazıda çıkan toprağın ince elekten geçirildiği, suda yıkandığı hassas çalışılan kazılara dönüştü. Bu yeni yaklaşım, aynı zamanda esas araştırmanın araziden çok laboratuvar ortamında sürdürüldüğü bir yöntemin gelişmesini tetikledi.

Arkeolojinin alt ayrımları

Yarımburgaz mağarası, tabakalanmayı denetlemek için bıraktığımız toprak kesiti; Kesitteki her bir toprak oluşum,rengi farklı bir iklim/çevre koşullarını yansıtmakta. Örneğin siyah çok yağışlı, bataklık ortamına yakın ortam, alttaki beaz kurak ve soğuk ortam gibi. Mehmet Özdoğan Arşivi.

Arkeolojinin konusu olan insanın 2.5 milyon yıl gibi uzun bir geçmişi vardır ve bunun son 40 bin yılında da insan dünyanın hemen her yerine yayılmıştır. Doğa bilimlerinde süreci oluşturan koşullar ve sonuçları bellidir, dünyanın neresinde olursa olsun aynı olay aynı sonucu verecektir. Buna karşılık konu insan olunca, kuralları belli doğal etkenlerin ötesinde insan “davranışının” belirleyici olması, aynı dönemde bile farklı kültürel ortamları oluşturmuş, bu çeşitlilik arkeolojinin alt uzmanlık alanlarına ayrılmasını zorunlu kılmıştır. Söz konusu ayrımlar araştırma ve değerlendirme yöntemlerindeki farklılıklar kadar, arkeolojinin bilim alanı olarak tarihsel gelişiminden de kaynaklanmıştır. Arkeoloji tek bir bilim alanı olarak değil, Aydınlanma Çağı içinde geçmişe yönelik değişik sorulara yanıt arama süreci ile birlikte birbirinden farklı yöntemler ile çalışan ayrı alanlar olarak gelişmiş, ancak 19. yüzyılın sonlarında “arkeoloji” adı ile tek bir bilim alanı olarak kabul görmeye başlamıştır. Örneğin Roma dönemini inceleyen Klasik arkeoloji alanı sanat tarihi yöntemlerine, “Tevrat Arkeolojisi” olarak İncil’de adı geçen yerleri bulmak için yola çıkan alan Ön Asya arkeolojisine, ilk insanı inceleyen alan yerbilimleri ile birlikte gelişerek tarihöncesi arkeolojisine, Avrupa’da uluslaşma süreci ile gelişen alan Avrupa arkeolojisine dönüşmüştür. Arkeolojinin gelişim sürecinde kullanılan yöntemlerdeki bu ayrımlar ortadan kalkmış olsa bile akademik dünyada halen ayrı alanlar olarak süregelmektedirler.

Mezra Teleilat kazısı. Neolitik döneme ait bir evin bodrumunda yangın sırasında ölen keçiler. Mehmet Özdoğan Arşivi.

Arkeolojinin tarihinden gelen en temel alt ayrım, tarihi dönemler ile yazının kullanımından öncesini ele alan Tarihöncesi (Prehistorya) dönemdir. Tarihöncesi arkeolojisinin ilk evresini insanın ilk aletleri yapmaya başladığı 2.5 milyon ile 16 bin yıl öncesi arasındaki zaman dilimi Paleolitik (Eski Taş Devri) olarak adlandırılan dönem oluşturur. Bu zaman dilimi yerbilimcilerin Pleistosen olarak tanımladığı, art arda buzul ve buzul arası dönemlerin yaşandığı bir evredir. Bunun Neolitik, Tunç Çağı ya da İlk Çağ arkeolojisi gibi alt ayrımlarının yanı sıra, Avrasya arkeolojisi, Ön Asya arkeolojisi, Balkan arkeolojisi gibi bölgesel ayrımları ya da Hitit arkeolojisi, Mısır arkeolojisi gibi kültürlere göre ayrımları da söz konusudur. Arkeoloji ile bağlantılı olarak daha çok uygulamaya yönelik içeriği olan onarım ve koruma, kültürel miras yönetimi ve müzecilik farklılaşan uzmanlık alanları da yaygınlaşmaktadır.

Arkeoloji insanın yaşamını ve kültürünü, beslenmesinden geliştirdiği teknolojilere hatta doğal çevre ile kurduğu ilişkiye kadar çok çeşitli alanları kapsayacak şekilde ele aldığı için, konusu insan ve dünya olan diğer bütün bilim dalları ile işbirliği kurmak ve ortak çalışmak durumundadır. Bu da giderek arkeozooloji, arkeobotani, jeoarkeoloji, arkeojeofizik, arkeobiogenetik, arkeometri, yerleşim arkeolojisi gibi diğer bilim dalları ile arkeolojinin ara yüzünü temsil eden uzmanlık alanlarını ortaya çıkarmıştır.

Arkeoloji eğitimi

Üniversitelerimizin çoğunda lisans düzeyinde arkeoloji, alt ayrımları olmayan tek bir bölümdür; üniversitenin akademik kadrosuna göre lisans derslerinin ağırlığı değişir. Köklü üniversitelerde ise Arkeoloji eğitimi genellikle Klasik Arkeoloji, Ön Asya Arkeolojisi ve Tarihöncesi Arkeolojisi anabilim dalları olarak daha lisans düzeyinde ayrılmıştır. Ancak Ankara Üniversitesi’nde Tarihöncesi Arkeolojisi daha çok Paleolitik, İstanbul Üniversitesi’nde ise Neolitik Dönem üzerinde yoğunlaşmıştır. Boğaziçi Üniversitesi lisans programında ise arkeoloji Tarih Bölümünün bir parçasıdır, ancak Yüksek Lisans programında ayrılır. Ayrıca üniversitelerin lisansüstü programlarında da ağırlık verdiği alt ayrımlar bulunmaktadır. Örneğin Koç Üniversitesi’nde Bizans Arkeolojisine, ODTÜ’de ise arkeometriye ve yerleşim arkeolojisine yönelik çalışmalar yoğunluktadır. Bu nedenle üniversite seçmeden önce programlarına ve verilen derslere mutlaka bakılması gerekir. Aynı şekilde müzecilik, küçük buluntu ya da mimari restorasyon, kültürel miras yönetimi gibi alanların program içerikleri kurumlar arasında önemli farklılık göstermektedir.

Arkeoloji mezunlarının çalışma alanları

Yakın zamanlara kadar arkeoloji mezunlarının çalışma alanı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Müzeler ve Bölge Koruma Kurulları ile sınırlıydı. Son yıllarda belediyelerin kendi bünyelerinde KUDEB olarak tanımlanan kültür varlıklarına yönelik birimleri kurmaları ile iş alanı daha genişlemiştir. Ayrıca son yıllarda kurtarma kazılarının giderek artması da iş olanaklarını arttırmaktadır. Bazı üniversitelerin bünyelerinde arkeometri çalışmalarını sürdürmek için yeni birimler kurması, çeşitli kurumların arkeoloji konuları üzerine kapsamlı sergiler düzenlemeleri, belgesel ve medya içeriklerinde arkeolojiye daha çok yer verilmesi giderek belirli bir kuruma bağlı olmayan deneyimli arkeologların projeler kapsamında sürekli olarak çalışma olanağı bulmalarını sağlamıştır. Gelişmiş ülkelerde artık kurumsal bir yapı kazanan “serbest arkeolog” kavramı her ne kadar ülkemizde halen yasal bir statü kazanmamışsa da giderek daha kapsamlı olarak uygulanır olmuştur. Çok sayıda üniversitede arkeoloji bölümünün açılmış olması da araştırmacı olarak mesleğini sürdürmek isteyen yeni mezunlar için olanaklar sunmaktadır.

Mehmet Özdoğan
Bilim Akademisi üyesiİstanbul Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü


Sarkaç’ta yayınlanan Arkeoloji yazılarına bu adresten ulaşabilirsiniz.

Önceki İçerikTürkiye’de ölüm nedenleri (2018-2019-?)
Sonraki İçerikKimya mühendisliği nedir?
Mehmet Özdoğan

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan 1943 yılında İstanbul’da doğmuş, orta eğitimini İngiliz Erkek Lisesi ile Robert Kolej’de tamamlamış,1963 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Kürsüsü’ne öğrenci olarak girmiştir. Eğitim sürecinde Prof. Dr. Halet Çambel, Prof. Dr. Kurt Bittel, Prof. Dr. Robert J. Braidwood gibi kendi alanlarında dünyaca ünlü bilim insanlarının öğrencisi olmuş, Prehistorya’nın yanı sıra Ön Asya Kültürleri ile Fiziki Coğrafya sertifikalarını da almıştır. Bütün akademik yaşamını İstanbul Üniversitesi’de geçirmiş olan Özdoğan 2000 yılında Prehistorya Anabilim Dalı başkanlığını üstlenmiş, 2010 yılında da emekli olmuştur.

Özdoğan, Neolitik olarak bilinen besin üretimine dayalı yerleşik yaşam biçiminin ortaya çıkışı ve Avrupa’ya aktarım modelleri üzerinde uzmanlaşmış, bu bağlamda, başta Çayönü, Mezraa Teleilat, Yarımburgaz, Aşağı Pınar kazılarını gerçekleştirmiştir. Halen çalışmalarını Trakya, Kırklareli bölgesinde sürdürmektedir. Diğer uzmanlık alanları arkeolo ji politikaları, arkeolojinin düşünsel yapısı, İstanbul’un tarihöncesi, kültürel miras yönetimi ve jeoarkeolojidir.

Özdoğan’ın üye olarak kabul edildiği seçkin kurumların arasında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) asli üyeliği (2011 yılında istifa ederek ayrılmış), Amerika Birleşik Devletleri Bilim Akademisi (NAS) yabancı asli üyeliği, Amerika Arkeoloji Enstitüsü (AIA), Alman Arkeoloji Enstitüleri (DAI) gelmektedir. Yurt dışında yayınlanan çok sayıda bilimsel derginin yayın kurulu üyesi olan Özdoğan, ayrıca TÜBA Hizmet Ödülü, Italya Devlet “Cavaliere” Nişanı ve Vehbi Koç Vakfı 2008 Yılı Ödülü sahibidir. Kendisinin yayınlanmış 22 kitabı ve 297 bilimsel makalesi bulunmaktadır.