Rektör belirleme sistemleri üzerine

İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nden kareler (Wikimedia Commons)

Gündeme sık sık düşen bir soru üniversitelerimizde rektör belirlenmesi. Bilhassa Ocak 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması ve halen süren protestolar gerek sosyal medyada gerekse de medyada yoğun yer alıyor. Tartışmaların içerisinde atanan rektörlerin niteliği kadar, bu pozisyonlara geliş yöntemleri de önemli bir pay sahibi. Bu bağlamda bazı sorular tekrar tekrar soruluyor. Örneğin “Dünyada rektörler nasıl belirleniyor?” gibi. Diğer ülkelerde nasıl karar veriliyor konusunu tartışmak için bu yazı yeterli değil çünkü çok sayıda yöntem var, ülkeler içerisinde bile değişik uygulamaları görmek mümkün.[1]Her ne kadar son yıllar, bu uygulamalarda da bazı değişiklikleri getirmiş olsa da genel bir resmi görmek için Kemal Gürüz’ün ÖSYM yayınlarında 2003’te çıkan “Dünyada ve Türkiye’de Yükseköğretim” kitabına bakılabilir.

Aslında bütün bu farklı uygulamalar iki uçtaki yöntemlerin değişik şekillerde birleştirilmesinden ortaya çıkıyor. Bir uçta üniversitenin öğretim üyelerinin tamamının oy kullandığı bir seçim ve öbür uçta da bir otoritenin doğrudan ataması var. Her ne kadar Türkiye gibi bazı ülkeler bu iki uçtan birini kullanıyorsa da bilimde ve eğitimde ileri ülkelerdeki üniversiteler her iki yaklaşımı da içeren bir nevi karma yöntemlerle çalışıyor.

Türkiye’de rektör “seçimleri” tarihi

Bizim tarihimizde genel katılımlı seçimlerden, kişisel atamaya doğru bir dalgalanma gözlüyoruz. 1946’da yürürlüğe giren 4936 sayılı Üniversiteler Kanununa göre rektör, [2]T.C.Resmi Gazete, 18 Haziran 1946, https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/6336.pdf  II. Bölüm, Madde 12

“Fakülte Profesörler Kurullarının bir arada yapacakları toplantıda, iki yıl için, aylıklı ordinaryüs profesör veya profesörler arasından, sıra ile, her seçim döneminde başka bir fakülteden olmak üzere salt çoklukla seçilir.

Burada üniversite dışından rektör seçimi mümkün olmadığı gibi, bir nevi dengeler de korunmaya çalışılıyor. Tabii 1946’daki düşük üniversite ve profesör sayıları ile rektörden beklentiler göz önüne alındığında bu basit kanun yeterli olabilir. Bununla beraber 1956’da özel bir yasayla kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi ise Mütevelli Heyeti tarafından seçilen bir rektörle yönetiliyordu. Bu heyetin seçimleri bazen çok yerinde olmakla beraber, bazen de üniversitenin yaşamına ciddi zarar verdi.[3]Prof. Dr. Uğur Gürses, 1977’de Hasan Tan’ın göreve getirilmesiyle ODTÜ’de yaşananları anlattığı video, https://youtu.be/Lp-fYzomzKE?t=62

1981’de çıkarılan Yükseköğretim Kanunu ile rektör seçimleri kaldırıldı, rektörleri YÖK’ün önerdiği adaylar arasından cumhurbaşkanı seçiyordu. 1992’de seçimler geri geldi ama YÖK ve cumhurbaşkanı atama yetkisine dokunulmadı. Bu düzenlemede YÖK, üniversitede seçimle belirlenen altı kişi arasından üç kişiyi ataması için cumhurbaşkanına sunuyordu. 2016’da 676 sayılı KHK ile günümüzdeki sisteme geçildi.[4]Rektörlük Seçimlerini Kaldıran İki Tarih: 1981, 2016, Bianet, 6.11.2016. https://bianet.org/bianet/egitim/180407-rektorluk-secimlerini-kaldiran-iki-tarih-1981-2016

Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.”

Bir rektör nasıl ve neye göre seçilir?

Rektör belirleme yöntemleri gibi rektörden beklentiler de hem ülkelere hem de kurumlara göre önemli farklılıklar gösterir. ABD örneğinde, üniversitelerin çoğunun devletten bağımsız olması, devlet üniversitelerine de eyalet veya federal devlet katkılarının yetmemesi nedeniyle rektörden dış ilişkileri geliştirmesi, maddi kaynak bulması gibi beklentiler vardır. Bunun yanında bütün dünyadaki üniversitelerde rektörün üniversiteyi bilim, eğitim ve topluma katkı üçgeninde öne çıkarması istenir. 

Amaçlanan beklentiler doğrultusunda en “liyakatli” kişi bu makama getirilir.

Burada “liyakat” öncelikle vurgulanması gereken kavram, aslında çok değişik parametreleri içeren bir tanımlama bu. Akademik liyakat, özgürlük ve dürüstlüğün kapsamlı bir şekilde ele alındığı yazımızı bu adresten okuyabilirsiniz.[5]Yurtsever, E., (2021) Akademik dünyada liyakat, özgürlük ve dürüstlük, sarkac.org.

Elbette üniversiteyi yönetecek rektörün akademik olarak yetkin olması ve akademik kurumlarda yönetim deneyiminin olması bu seçimin olmazsa olmaz koşulu ise de eğer amacınız üniversiteye kaynak bulacak bir kişiyse, sosyal ilişkileri kuvvetli, çevresi geniş, becerikli ve malî konularda deneyimli insanları düşünürsünüz. Bilimsel araştırmalara öncelik veren ve zaten bu alanda önde gelen bir üniversite ise, rektörün bilime evrensel katkılarının ciddi boyutlarda olması beklenir, aksi takdirde öğretim üyelerinin saygınlığını kazanamayan bir yönetici durumuna düşer ki, bu da bir üniversitenin başına gelebilecek en kötü durumlardan biridir.

Üniversiteler durağan süreçlere kapılmamalıdır. Köklü üniversitelerde oturmuş sistemleri değiştirmek zor olabilir. Nispeten genç üniversitelerde ise ciddi adımların bir an önce atılması gerekir. Her halükârda vizyonu geniş ve gerekli adımları atabilecek ekibi kurup yönetebilecek bir rektör aranır.

Bu nedenlerle rektörün kim olacağından önce üniversitenin misyonu, bulunduğu durum ve hedeflerinin belirlenmesi gerekir. Bunu doğal olarak en iyi yapabilecek kurum üniversitenin kendisi olsa da bir denetim mekanizmasının çalıştırılması şarttır. “Stratejik plan” olarak bildiğimiz bu çalışma sırasında üniversite mensupları, yönetim ve gerekirse üniversite dışı paydaşların hem bir fikir birliğine doğru ilerlemeleri hem de küçük bir grubun bütün kararları almasına engel olmaları beklenir. Dikkat edilirse katılımcı bir sürecin gerekliliğini vurguluyoruz ve sonuçta ulaşılması hedeflenen bir fikir birliği söz konusu.

Rektörün bir kişi tarafından atanmasının sakıncaları

Öncelikle rektör seçiminin bir kişinin altından kalkabileceği bir iş olmadığını kabul edelim. Çoğunluğun katkıda bulunabileceği bir sistemin olması gerektiği açık. Bir kişinin Türkiye’deki bütün üniversiteler için hem üniversite misyonunu anlayacak, hatta değişmesine yol açacak öngörüleri getirmesi hem de bunları gerçekleştirebilecek adayları bulup aralarından en iyisini seçmesi en azından zaman açısından mümkün değil. Tek bir kişinin böyle bir yetkinliğe sahip olması da bu seçimin fikir birliğiyle kabul edilmesi ve benimsenmesi de mümkün görünmüyor.

Doğrudan seçim sisteminin sakıncaları

Rektör belirlemenin katılımcı bir süreç olmasının önemini vurgulamıştım. Doğrudan seçim sisteminde üniversite öğretim üyeleri oy vererek katılım sağlıyor fakat genelde süreç katılımcı bir tartışma ortamını sağlamıyor. Aday olan rektörler doğrudan oylanıyor. Ortada oy verenlere yol gösterecek, katılımcı bir süreçle fikir birliği sağlanmış bir misyon olmadığı gibi, oy veren bireylerin de içerisinde bulunduğu ilişkiler yumağının dışında karar vermeleri güç olabiliyor.

Sonuç olarak bir tartışma süreci olmaksızın gerçekleştirilen seçim sisteminin ciddi sorunları olduğu kanısındayım. Burada “Bilim insanları kendilerini yönetecek kişiyi seçmeyi bilemezler mi?” sorusu akla gelebilir. Ben öğretim üyelerinin doğru seçim yapma yeteneğini sorgulamıyorum. Nasıl bir rektör bulunması gerektiği konusunda farklı görüşlerin olması ve bir tartışma süreci, (oto)kontrol mekanizması olmadan sadece parmak hesabına dayalı bir sistemle karar verilmesinin sakıncalı olduğu kanısındayım. Nasıl bilimsel bir sorunun yanıtı oy çokluğu ile verilemezse, rektörün de tam anlamı ile tarafsız olmayan bir grupta oy çokluğu ile seçilmesi doğru olmayabilir.

“İdeal” bir rektör belirleme sistemi nasıl olmalı?

Rektör seçimini yapacak bir arama komitesi olması ve bu komitenin de üniversite içi ve dışından paydaşların temsilcilerinden oluşması bir çözüm olabilir.

Bu komitenin kimlerden oluşması gerekir? Tabii öğretim üyelerinin arasından bir grup içereceği gibi, öğrenciler, mezunlar, idari personel, araştırma deneyimi olan iş insanları ve söz konusu üniversite ile ilgisi olan (ama ticari anlamda değil) bireyler bu kurulda yer alabilir.

Bazen rektör arama sürecinde üniversite dışı iş bulma kurumlarından da destek alındığı oluyor ama kanımca bu da başka sorunları içeriyor. Genellikle uluslararası piyasada faaliyet gösteren bu firmaların, ülkenin ve konu olan üniversitenin koşullarını çok irdelemeden karar verdiklerini de görüyoruz. Sonuçta belirli bir adayın seçilmesinden çıkarı olmayacak ama üniversitenin misyonunu anlayan, liyakati takdir edebilecek insanlardan oluşan bir seçim komitesi bu iş için en uygun tercihtir. Bu ütopik bir düşünce gibi gelebilir fakat en doğru sistemi aradığımızı unutmayalım.

Arama  komitesi oluşturulduktan sonra bu komite adayları hem kâğıt üzerinde hem de bireysel görüşmelerle değerlendirir. İlk aşamayı geçen adayların üniversite öğretim üyeleri ile tartışmaları gerçekleştirilir. Sonucunda bir fikir birliği içerisinde karar verilir. Görüldüğü gibi ütopyamız içerisinde devam ediyoruz.

Son söz: Her sistemde liyakat şart

Şimdi biraz da gerçekçi olalım.

Sisteminizi ne kadar sağlam temellere dayalı olarak kurarsanız kurun, seçimi yapan kişilerin liyakat ölçütü ile kısıtlı kalınacaktır. Seçim, arama komitesi veya doğrudan atama da olsa bunu gerçekleştiren kişilerin ve aday olanların yeteneği/kalitesi/liyakati ile sınırlıdır. Bu koşulları sağlayamadığımız sürece de bu tartışmalar süregelecektir.

Ersin Yurtsever 
Bilim Akademisi üyesi
Koç Üniversitesi Kimya Bölümü 

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Her ne kadar son yıllar, bu uygulamalarda da bazı değişiklikleri getirmiş olsa da genel bir resmi görmek için Kemal Gürüz’ün ÖSYM yayınlarında 2003’te çıkan “Dünyada ve Türkiye’de Yükseköğretim” kitabına bakılabilir.
2 T.C.Resmi Gazete, 18 Haziran 1946, https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/6336.pdf  II. Bölüm, Madde 12
3 Prof. Dr. Uğur Gürses, 1977’de Hasan Tan’ın göreve getirilmesiyle ODTÜ’de yaşananları anlattığı video, https://youtu.be/Lp-fYzomzKE?t=62
4 Rektörlük Seçimlerini Kaldıran İki Tarih: 1981, 2016, Bianet, 6.11.2016. https://bianet.org/bianet/egitim/180407-rektorluk-secimlerini-kaldiran-iki-tarih-1981-2016
5 Yurtsever, E., (2021) Akademik dünyada liyakat, özgürlük ve dürüstlük, sarkac.org.
Önceki İçerikİstanbul ve Marmara’yı neler bekliyor?-Kanal, kirlilik, deprem
Sonraki İçerikMakina mühendisliği nedir?
Ersin Yurtsever

Bilim Akademisi üyesi Ersin Yurtsever,  ODTÜ Kimya Bölümü’nden 1971 yılında lisans ve 1973 yılında yüksek Teorik Kimya dalında yüksek lisans derecesini aldı.  Virginia Commonwealth Üniversitesi’nde (ABD) yaptığı Kimya doktorasını 1976 yılında tamamladı. Araştırma alanı, kimyasal olayların matematiksel modellemeleridir.

ODTÜ Kimya Bölümü’nde öğretim üyeliği (1980-1995), ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanlığı (1993-1995), Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Yönetim Kurulu üyeliği (1997-2001), Koç Üniversitesi Fen ve İnsani Bilimler Fakültesi Dekanlığı (2001-2008), Koç Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı (2008-2010) yaptı.

1995’ten bu yana da Koç Üniversitesi Kimya Bölümü’nde öğretim üyesi olan Ersin Yurtsever, Bilim Akademisi’nin kurucu üyelerindendir ve 2011-2017 yılları arasında yönetim kurulu üyeliği yapmıştır.