Açık Bilim hareketi

Shutterstock

Bilimsel süreçlerde devrim niteliğinde bir hareket, Açık Bilim hareketi.

Geçtiğimiz 10 yıllık döneme bakınca, akademik camiada bilimsel bilginin edinimi ve paylaşımı sürecindeki sorunlara karşı ciddi bir farkındalık ve çözüm için eyleme geçme eğilimi gözlemliyoruz. Belki de bu zamana kadar bilimle uğraşan birçok kişinin aklını kurcalayan, araştırmacıların bireysel biçimde sorguladığı çoğu tekil mesele, Açık Bilim hareketinin çatısı altında bir bütün olarak anlamlandırılmaya, tartışılmaya başlandı. Geniş kitlelere ulaşan bu tartışmaların ve bilimin kendisini araştıran ve bilim dünyasının sorunlarını anlamaya çalışan metabilim araştırmalarının artmasıyla birlikte, her geçen gün, bilimsel bilginin üretilmesi ve paylaşılması konusundaki sistemsel yanlışlar daha fazla bilim insanı tarafından kabul ediliyor. Ortaya dökülen sorunlara çözüm olarak, bilimsel süreçlerdeki şeffaflığı, erişilebilirliği, sonuç yerine sürece odaklanan bir anlayışı öne çıkaran alternatifler öneriliyor.

Bilimsel süreç hangi açılardan, ne gibi kırılganlıklar içeriyor?

Bilimsel süreçlerdeki sorunları anlamak için ilk etapta bilimin nasıl ilerlediğine bakmak gerek. Bir bilim insanı, belli bir konuda araştırma yapmak istediğinde öncelikle o alanda bugüne kadar yayınlanmış literatürü inceler. Önceki bulguları baz alarak ortaya yeni bir soru atar, hipotezini belirler, bu hipotezi test etmek için uygun bir araştırma tasarlar ve uygulamaya geçirir. Düzenlediği çalışmanın sonucunda elde ettiği veriyi analiz ederek baştaki sorusuna yanıt vermeyi amaçlar. Son olarak, bilgiyi paylaşmak ve kendinden sonra aynı alanda çalışacak araştırmacılara da kaynak olmak için ulaştığı sonucu yayınlaması beklenir. Sonuçta, bilimin kümülatif bir yapısı var ve tek bir araştırmacı tarafından yapılan tek bir çalışma geniş çerçevede dünyayı anlamak için sarf ettiğimiz çabanın ufak bir parçası.

Peki bu süreçte neler yanlış gidiyor da düzeltilmesi gereken sorunlardan bahsediyoruz?

Akademik teşvik sistemleri: İyi bir araştırmacı olmak vs. çok sayıda yayınlanabilir araştırma yapmak

Öncelikle, akademik teşvik sistemlerinin, mevcut durumda, araştırmacının kariyeri ile bilimin ilerlemesi arasında bir çıkar çatışmasına sebep olduğunu söylemek mümkün. Akademisyenler için başarılı bir kariyerin ölçütü, prestijli dergilerde yayın çıkarmak olarak görülüyor. Dolayısıyla, bir akademisyen için iyi bir kariyerin yolu iyi bir araştırmacı olmaktan ziyade çok sayıda yayınlanabilir araştırma yapmak haline geliyor.

Akademik yayınlar: Sonuçlara odaklı kabul süreçleri

Alanında öncü olan bu iyi ve prestijli dergiler de genelde basacakları çalışmaları etkileyici sonuçlarına göre seçiyorlar. Bunlar özellikle hipotezi desteklenen araştırmalar oluyor, çünkü bir etki bulmak her zaman bulamamaktan daha etkileyici. Yani bir akademisyen olarak üzerinizde sürekli bir pozitif bulgu [1] elde etme ve bunu kusursuz bir anlatıyla sunma baskısı hissediyorsunuz. Birçok akademisyen buna karşı gelse de çalıştıkları kurumlara atanma ve kariyerlerinde yükselme ihtiyacı doğrultusunda bu sisteme dahil olmak zorunda kalıyorlar.

Bu baskıyla hareket edildiğinde esas amacımız olan “dünyayı anlama” motivasyonundan uzaklaşmış oluyoruz. Araştırmamızın değeri için belki de en kritik aşama olan yöntem kısmına asgari önem gösterirken elimizdeki veri hipotezimizi desteklesin diye uğraşır hale geliyoruz.

Pozitif sonuç beklentisinin perçinlediği etik sorunlar

Bu tavır, bir hipotezi birden çok yöntemle test edip yalnızca pozitif sonuç vereni paylaşmak, sonucun pozitif çıkması için istatistiksel manipülasyonlara başvurmak, hatta sonucu elde ettikten sonra uygun hipotezi üretmek gibi pek çok hatalı ve etik olmayan pratiği beraberinde getiriyor. Böyle ortaya konduğunda tereddüt etmeden yanlışlığında hemfikir olacağımız bu uygulamalar, aslında uzun süreli bir geleneğin üzerimizde bıraktığı alışkanlıkların etkisiyle pek de sorgulamadan ve az sayıda istisna dışında kötü niyet gütmeden yaptığımız şeyler.

Bu gibi uygulamaların araştırmacılar arasında ne kadar yaygın olduğu bilimsel çalışmalarla da gösterilmiş [2]. Bunların ötesinde, istenen bulguyu elde edemeyen çalışmalar da yayınlanamadığı için hem bireysel düzeyde hem de çok daha geniş ölçekte—aynı soruyu tekrar tekrar sorup yanıt arayacak araştırmacılar olacağını düşünürsek—vakit ve efor kaybı yaşanıyor. Bütün bunlar bir yana, elde edilemeyen bulguların da gerçeği keşfetmeyi amaçlayan bilimsel çaba içerisinde elde edilenler kadar değerli olduğu gerçeğini kaçırıyoruz. Sonuçta, ortaya çıkan bilgi birikimi de yanlı oluyor: gerçeği yansıtmayan pozitif bulgular, olduğundan büyük etkiler, hiç görünmeyen negatif sonuçlar…

Deneylerin tekrarlanabilir olması bilimin olmazsa olmazlarındandır

Bu sorunlar uzun zamandır var olsa da Açık Bilim hareketinin ortaya çıkışında katalizör görevi gören Replikasyon Krizi’nden bahsetmemek olmaz. Bilimin temel ilkelerinden biri olan tekrarlanabilirlik ilkesi, bir araştırmacı tarafından elde edilen bilimsel bulgunun, aynı şartlarda yeniden test edildiğinde aynı şekilde gözlemleneceğini öngörür. Ancak, geçtiğimiz on yılda gerçekleştirilen replikasyon çalışmaları, psikolojinin de içinde olduğu bazı alanlarda tekrarlanabilirlik oranının çok düşük olduğunu gösterdi [3]. Bu durumun, Açık Bilim hareketinin psikoloji alanında çok hızlı kabul görüp yayılmasında etkili olduğu söylenebilir.

Yukarıda bahsedilen hatalı uygulamaların bu krizde büyük ölçüde etkili oldukları ortada. O halde, bu sorunları çözmeliyiz ki tekrarlanabilirlik oranı artsın ve nihayetinde daha sağlam bir bilgiye erişebilelim.

Açık Bilim bu sorunlara nasıl bir çözüm getiriyor?

Açık Bilim hareketi, önerdiği kimi ufak, kimi radikal değişikliklerle bilimi daha şeffaf, paylaşımcı ve dürüst hale getiriyor. Bilimsel yöntemi, kullanılan materyalleri, veriyi, analiz için kullanılan kodları herkesin erişimine açarak bilimi gizli kapılar ardında yürütülen bir uğraş olmaktan çıkarıyor.

Bu paylaşıma olanak sağlayan Center for Open Science (Açık Bilim Merkezi [4]), herkesin erişimine açık bir depolama alanı sunuyor [5,6]. Yukarıda bahsedilen problemlerin önüne geçmek için ortaya çıkan Ön Kayıt (Preregistration) sistemi de bu platform kapsamında önerilen yöntemlerden. Buna göre, araştırmanızı tasarladıktan sonra, araştırma yönteminizin detaylarını içeren planınızı değiştirilemez şekilde sisteme kaydediyorsunuz.

Hipotezlerinizin, yönteminizin ve analiz planınızın kayıt haline alınmış olması seçeneklerinizi daralttığından, bulgularınıza şans faktörünün karışmasını önlüyor, doğrulayıcı bulgularla keşif bulgularını net bir şekilde ayırarak daha sağlam zeminde bir teori inşası sağlıyor. Ayrıca, DOI numarası [7] atanan kayıtlar bir dergide basılmasa bile erişime açık ve referans verilebilir belgelere dönüştüklerinden bilgi ve efor kaybının önüne geçilebiliyor. Verinin herkese açık olması ise bilimin kendi kendini düzeltebilen yapısına uygun biçimde hataları en aza indiriyor.

Yeni bir bilimsel yayın sistemi – Kayıtlı Rapor

Bu değişimler bilimsel süreçlerin iyileştirilmesi açısından çok faydalı olsa da teşvik sisteminin yarattığı çıkar çatışmasını çözmüyor. Bu konuda belki de en heyecan verici öneri, Açık Bilim prensiplerini izleyen akademisyenlere bireysel anlamda da fayda sağlayabilecek bir format iddiasıyla ortaya çıkan Nörobilim profesörü Christopher Chambers’tan geldi [8].

Kayıtlı Rapor (Registered Report) adı verilen bu format, akademik yayın sistemine köklü bir değişik getiriyor. Buna göre, dergilere yayın için başvururken tamamlanmış bir araştırma raporu yerine henüz gerçekleştirilmemiş bir araştırma önerisiyle gidiyorsunuz. Eğer sorduğunuz soru makul, önerdiğiniz yöntem soruyu yanıtlamaya uygun bulunursa araştırmanız veriyi topladıktan sonra sonuçlara bakılmaksızın yayınlanmaya hak kazanıyor.

Bu format, sonuç odaklı bilim anlayışını geride bırakarak sürece odaklanan, yöntemi sağlam, gerçekliği yansız biçimde yansıtan bir bilime doğru atılan belki de en radikal adım. Ayrıca, hakem değerlendirmesinin araştırma gerçekleşmeden önce yapılması, alanında uzman akademisyenlerden alınan öneriler doğrultusunda iyileştirilmiş bir yöntemle ilerleme imkânı sunuyor. Bu da aslında eşit çaba sarf ederek daha kaliteli araştırmalar ortaya koyabilmek demek.

Gelecekte bizi neler bekliyor?

Açık Bilim prensipleri ve bu hareketin getirdiği yeni yöntemler günümüzde geniş kitlelere ulaşmış ve birçok kurum ve dergi tarafından kabul görmüş durumda. Üniversitelerin pek çoğu Açık Bilim prensiplerini destekliyor, bazı dergiler bu prensipleri çalışmalarına entegre eden akademisyenleri rozetlerle ödüllendirip çabalarını görünür kılıyor, prestijli dergiler de dahil olmak üzere çok sayıda dergi Kayıtlı Rapor formatında başvuru kabul ediyor. Bu gelişmelerin bu denli yaygınlaşması bilim açısından umut verici.

Bütün bu gelişmelerin asırlara yayılan bilim tarihinin yalnızca son on yılına denk düştüğünü hatırlatmakta fayda var. Bilimsel süreçlerdeki kırılganlıklara dikkat çeken ve bunları tartışmaya açan bireysel atılımlar elbette eskiden de vardı. Ancak bunun, günümüzde tecrübe ettiğimiz kadar sistematik ve kitlesel bir hareketle yapılması kuşkusuz heyecan verici bir ilk. Bilimi daha açık, daha erişilebilir, daha doğru hale getirmek için yapılan tartışmalara ve önerilere her gün bir yenisi daha ekleniyor. Bu demek oluyor ki, değişim tam şu anda, gözlerimizin önünde gerçekleşiyor ve biz buna dahil olabiliriz.

Rüya Su Şencan
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bilimleri Yüksek Lisans Programı
Adil Sarıbay
Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü BAGEP 2018

Kaynaklar

[1] Bir olgunun başla bir olgu ile ilişkili olduğu bulgusu. Psikolojide yaygın olarak kullanılan bilimsel yöntemlerle ilişki bulmak veya bulamamak mümkündür. Hakim istatistiksel yöntemlerimiz ile bir ilişkinin yokluğuna dair kanaat getirmek daha zor olduğu için genellikle pozitif bulgular üzerinden yorum yaparız.
[2] John, L. K., Loewenstein, G., & Prelec, D. (2012). Measuring the prevalence of questionable research practices with incentives for truth telling. Psychological Science, 23(5), 524-532. https://doi.org/10.1177/0956797611430953
[3] Open Science Collaboration. (2015). Estimating the reproducibility of psychological science. Science, 349(6251). doi: 10.1126/science.aac4716
[4] Center for Open Science internet sitesi: https://www.cos.io/
[5] Open Science Framework: https://osf.io/
[6] Burak Tunca, Açık bilimde yeni ufuklar, sarkac.org, Şubat 2019,  https://sarkac.org/2019/02/acik-bilimde-yeni-ufuklar/
[7] Her bilimsel makaleye özel olarak atanan tanımlayıcı numara.
[8] Christopher Chambers’ın Kayıtlı Rapor formatı üzerine konuşması: https://www.youtube.com/watch?v=bmfpgwoDW5w


Creative Commons LisansıBu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.


Önceki İçerikTarihsel sosyoloji disiplini ve Türkiye’ye yansıması
Sonraki İçerikİlaç/aşı geliştirme aşamaları ve Covid19 aşısı
Rüya Su Şencan

Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu. 2018 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden lisans derecesini aldı. 2018 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Güncel olarak yürüttüğü araştırmaları kültürel düşünce stillerinin politik görüşler ile ilişkisine odaklanmaktadır.

Adil Sarıbay

Adil Sarıbay, 2000 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden lisans (Psikoloji), 2002 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden yükseklisans (Psikolojik Bilimler) ve 2008 yılında New York Üniversitesi’nden doktora (Sosyal Psikoloji/Kişilik Psikolojisi) derecelerini aldı.  2008-2010 yılları arasında Bremen’de doktora sonrası burslu araştırmacı olarak çalıştı.  2010-2020 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra şu anda bulunduğu Kadir Has Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’ne geçti.  TÜBİTAK’ın Doktora Sonrası Burs Programı kapsamında 2016-2017 arasında Prag’daki Charles Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. 2018 yılında Bilim Akademisi Genç Bilim İnsanları Ödül Programı (BAGEP) ödülünü aldı.

Görgül araştırmaları özellikle politik psikoloji (sol-sağ yönelimleriyle ilişkili psikolojik değişkenler) ve yüz algısı ve morfolojisi (yüzden yapılan kişilik çıkarımlarının geçerliliği) üzerine yoğunlaşmaktadır.