Bu yazı Matematik Dünyası‘nın 108-109 çift sayısında Rahmi Güven için hazırlanmış özel bölümde meslektaşlarının ve arkadaşlarının başka yazılarıyla birlikte yayınlanacak.
Rahmi hem bilimsel bakımdan, hem de şahsi hayatında tereddütsüz bağlı kaldığı yüksek ilkeler yönünden Türkiye’de tanıdığım en mükemmel birkaç insandan biriydi.
Bilimsel katkılarını Metin Gürses’in (aynı sayıda yayınlanacak) anma yazısında gayet detaylı bir şekilde özetliyor ve değerlendiriyor [1,2]. Ortaya çıkan tabloda Rahmi’nin büyük ölçüde tek başına çalıştığını, hiçbir zaman sırf yayın listesini genişletmek için makale yazmadığını, moda konularda hemen bir şeyler yayımlamak yerine, önemli orijinal problemler bulup bilim dünyasında başkalarınca takip edilen yeni araştırma alanları açtığını görüyoruz.
Genelde Türkiye adresli makalelerin uluslararası ilgi toplamada peşin bir dezavantajı vardır, buna rağmen Rahmi’nin en çok atıf alan katkılarının Boğaziçi Matematik bölümünde ağır bir ders yükü altındayken yazdığı “Black p-Brane Solutions” (337 atıf), “Plane Wave Limits and T duality” (221 atıf), “3-Branes and Uniquenes of Salam-Sezgin Vacua” (136 atıf), “Plane Waves in effective Field Theories and Superstrings” (123 atıf) olduğu görülüyor. Konusunda uluslararası tanınırlığına bir başka delil de alanın liderlerinden Gibbons ve Pope ile birlikte yayımladığı, aslında büyük ölçüde kendi fikirlerine dayanan makalelerdir.
Bilimsel katkıları arasında bu Kara p-zarlar ve Penrose limiti hakkındaki makaleleri herhalde herkesin ilk aklına gelenlerdir, fakat Metin Gürses’in verdiği listede bunların dışında birçok değerli ve özgün çalışma var. Bunların arasında karadeliklerde süper ışıma ve süper saç olup olmadığı hakkındaki yayınlarının bazıları Chandrasekhar dahil (The Mathematical Theory of Black Holes kitabında Rahmi’ye atıfı var) önemli otoritelerin dikkatini çekti. Boğaziçi’nde bir kere bu çalışmalardan biri hakkındaki konuşmasını hayranlıkla dinledim. Elinde tek tebeşirle, son derece sofistike ve karmaşık bir çalışmasını kağıda bakmadan anlatmıştı.
Rahmi’yle kişisel ilişkilerim ve bilimsel borçlarım hakkında da geçmişe giderek birkaç şey söylemem gerekir. Rahmi’nin adını ilk önce 1968’de ODTÜ’de ikimiz de öğrenciyken müşterek arkadaşımız olan parlak matematik öğrencisi Mükremin Neşeli’den duydum. Langlands Mükremin’i Yale’e götürmek istiyordu, fakat o Türkiye’deki devrimci hareketlerden ayrılmak istemedi ve sonunda cinayet mi, intihar mı olduğu hala meçhul bir şekilde hayatını kaybetti. Rahmi’yle on sene sonra o günleri konuştuğumuzda kendisinin de aynı tehlikeli yola yaklaştığını, fakat zamanla radikal grupların bazı liderlerinin pek sözüne güvenilir kişiler olmadığını gördüğünü söylemişti. Ali Alpar’ın (aynı sayıda yayınlanacak) yazısında bahsettiği “gerçekçi ve kötümser” bakış açısı böyle tecrübelerinden kaynaklanmış olabilir. Bu kötümserliği kendine has bir felsefi-mizahi tevekkülle dengelemişti; fakat bu tabii ki elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmasına engel değildi. Toplumsal hayatımızın bazı yönlerini mükemmelen özetleyen “Türk cehennemi-Alman cehennemi” fıkrasını ilk ondan duydum. Bilenler bilmeyenlere anlatsın.
Fizik-matematik konularına dönersek, Rahmi’nin bilgisinden birkaç defa önemli şekilde istifade ettim. Takıldığınız bir problemde birisine danışırsanız, bildiği bir konuysa size hemen yol gösterebilir, bilmiyorsa çok defa üzerinde durmaz. Rahmi hem çok bilgiliydi, hem de bunu paylaşmakta çok yardımcıydı. Buna hala minnettarlıkla hatırladığım birkaç örnek verebilirim. Bir ara saf Yang-Mills teorisinde sicimsi solitonlar ararken hiç bilmediğim bir non-lineer diferansiyel denklem karşıma çıktı. Denklemi Yavuz Nutku ve Rahmi’ye gösterdim. Yavuz iyi yolda olduğumu söyleyince sevindim, fakat esas kazancım Rahmi’nin iki gün sonra bana gönderdiği iki sayfalık bir not oldu. Denklemimin o zamana kadar duymadığım, sadece 6 örneği olan Painleve transendental fonksiyonlarının üçüncü cinsinden olduğunu, ve bu denklem üzerinde McCoy ve Wu’nun yazdığı makaleleri oradan öğrendim. Bu bana sonraki üç-dört çalışmam için yol açtı ve Yang-Mills vakumunun bir sicim yoğuşması olabileceğini gösterdi. Daha sonra iki başka problemde de teşvikinden ve yol gösterici katkılarından istifade ettim.
Rahmi’nin değerini takdir edenler sadece teorik fizikçi meslektaşları değildi. Boğaziçi öğretim üyeleri arasında 11 yaşından beri Robert Kolej ortamında yetişmiş, biraz kendi içine kapalı bir çekirdek kadro vardır. Rahmi’nin bu grup arasında da yüksek bir itibarı olduğunu görmek benim gözümde bu kişilerin değerini yükseltti. Zannederim bazı idari görevlerinde ve komisyon çalışmalarında dürüstlüğü, sağduyusu, sorumluluğu ve çalışkanlığı ile kendini herkese ispat etmişti. Dürüstlüğünü ve ilkelerini Boğaziçi’nden sonra bir süre çalıştığı yerlerde de aklına yatmayan bir girişime ortak olmaktansa sakince istifa ederek ortaya koydu.
Rahmi belli ki yetenekleri bakımından çok özel bir insandı, fakat bir yandan da ODTÜ’de Kemal Kurdaş’ın rektör, Erdal İnönü’nün dekan, Feza Gürsey’in ve Cahit Arf’ın bölüm başkanı olduğu, Langlands ve Chew gibilerinin ders verdiği, sonradan Yavuz Nutku ve Hakkı Ögelman’ın önemli katkılar yaptığı ortam da onu geliştirdi. Bu yönleriyle epey tekil ve bir daha bulunması zor, fakat örnek alınacak bir bilim insanı. Gösterişli olmamaya özel bir gayret gösterdiği için onu gençlere tanıtmak biraz da bize düşüyor.
Cihan Saçlıoğlu
Bilim Akademisi üyesi
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi
[1] Metin Gürses’in kaleminden Rahmi Güven’in çalışmaları https://bilimakademisi.org/wp-content/uploads/2019/10/bilim-akademisi-rahmi-guven-anisina-metin-gursesin-kaleminden-2019-ekim.pdf
[2] Bayram Tekin’in kaleminden Rahmi Güven https://sarkac.org/2019/09/rahmi-guven/