Pandemi sürecinde belirsizlik, bilim ve toplum ilişkisi

Shutterstock

Doğal afetler, terör saldırıları ve şu anda içinde bulunduğumuz salgın hastalıklar gibi belirsizliğin büyük oranda arttığı dönemlerde insanlar içinde bulunduğu durumu anlamlandırmak üzere bilgiye hızlıca ulaşmak ister. İletişim teknolojilerinin gelişimiyle bilgiye ulaşma büyük oranda bir problem olmaktan çıkmakla birlikte ulaşılan bilginin doğruluğu ve güvenilirliği yeni ve çok ciddi bir problem.

Yaşadığımız pandemi sürecinde de COVID 19 bir yandan küresel bir salgın haline gelirken diğer yandan asılsız iddia bombardımanları, komplo teorileri, yanlış anlaşılmalar ve politize edilmiş bilimsel tartışmaların malzemesi haline geldi. Bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü yöneticisi Tedros Adhanom Ghebreyesus salgınla bağlantılı olarak ortaya çıkan bilgi kirliliğine dikkat çekmek üzere infodemi (yalan salgını) kavramını kullanmıştı [1]. İnsanların doğru bilgiye ulaşmakta ve sürekli güncellenen verileri takip etmekte zorlandığı adeta bir bilgi yığınının altında kaldığı bu dönemde doğru bilgiye erişim çok daha önemli hale geldi.

Dolayısıyla bugün sadece virüsle değil bilgi kirliliği ile de mücadele edilmesi elzem. Bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik bir takım girişimlerin varlığından söz edilebilse de bunun tamamen önüne geçmek mümkün görünmüyor. Pandemi ile ilgili özellikle sosyal medyada yayılan kasıtlı yanlış bilgilendirme bir yana bilimsel tartışmaların sürekli değişen gündemleri bilime olan inancı da sorgulanır hale getiriyor.

Bu anlamda salgın sürecinde “sıradan” insanın risk ve belirsizlik algısını yükselten, birbiriyle çelişir bilimsel verileri anlamlandırmak için bilimsel bilginin, bilimsel alanın ve bilimsel topluluğun bazı özgüllüklerini gözden geçirmek yerinde olacak.  (Okuma önerisi: Gürol Irzık, Bilime neden güvenmeliyiz?, Sarkac.org, Ağustos 2020)

Yeni bir bilimsel araştırma alanının gelişim modeli 

Bilimsel bilginin gelişmesi birikimsel bir süreç. Dolayısıyla yeni bir araştırma alanının ortaya çıkışı, genişlemesi ve nihayet doyuma ulaşması benzer şekillerde gerçekleşiyor. Michael Mulkay vd. [2] tarafından geliştirilen bilimsel araştırma alanı gelişim modeli benzer şekilde işleyen bu süreci bir açıklama girişimi. Bu model, içinde yaşadığımız pandemi süreci ve infodemiyi anlamlandırmak için de oldukça elverişli görünüyor.

Çeşitli disiplinlerde yapılan vaka analizi çalışmalarının verileriyle oluşturulan bu modele göre bir araştırma alanının gelişimi çoğu zaman tipik bir aşamalar dizisini takip eder. Bu aşamalar sırasıyla yeni araştırma alanının ortaya çıktığı keşif aşaması, araştırma alanında problem, yöntem ve teorilere ilişkin konsensüsün sağlandığı birleşme aşaması ve alandaki belirsizliklerin büyük oranda giderilerek çalışmaların sayısının azaldığı gerileme[2] aşamasıdır. Mulkay, üçüncü aşama olarak belirttiği gerileme aşamasının farklı araştırma alanlarında ciddi farklılıklar gösterdiği hatta bazı durumlarda ortaya çıkmadığını ileri sürer. Grafikte de görüldüğü gibi kimi durumlarda araştırma alanı bu aşamada da büyümeye devam ediyor. Biz burada ilk iki aşamaya odaklanacağız.

Araştırma alanının büyüme eğrisi ve aşamalar Şekil-1’de yer almaktadır. Burada bir parantez açarak modelde “alanın büyümesi” olarak tanımlanan değişkenin yayımlanan bilimsel makale ve alanda çalışan araştırmacı sayısıyla ölçüldüğünü ekleyelim.

Şekil 1- Bir araştırma alanının gelişimindeki aşamalar [3]  
Birinci aşamada araştırmacılar farklı merkezlerde benzer çalışmalar yürütürken, problem ve araştırma teknikleri henüz net tanımlanmış olmadığından bir birlikten söz edilemez. Keşif aşamasında seçilen değişkenlerin ve kullanılan tekniklerin çokluğu sonuçlara dönük çok sayıda öngörü ortaya çıkmasına sebep olur. Pandemi sürecinde yaşanan gelişmeler de benzer bir görüntü ortaya koyuyor. Aniden patlak veren ve hakkında yeterince bilimsel bilgi bulunmayan COVID-19’a ilişkin araştırmalar henüz keşif aşamasında dolayısıyla çok sayıda ve birbirinden farklı öngörülerin çıkması olağan görünüyor.

Keşif aşamasında bilimsel topluluk üyelerinin katkıda bulundukları araştırma alanına dair tam bir kavrayışa sahip olmaları mümkün değil. Böylesi bir kavrayış ancak alanın gelişimine katkı sunan bilim insanları arasında belli bir konsensüs derecesine ulaşıldıktan sonra ortaya çıkar. Dolayısıyla keşif aşamasının ne zaman son bulduğunu belirlemek ancak geriye dönük (retrospektif) bir bakışla mümkün olacaktır.

İlk araştırmaların sonuçlarının açıklanması ve bulguların paylaşılmasıyla araştırmacılar birbirlerinden haberdar olur ve böylelikle konsensüs aşama aşama yaratılır. Bir araştırmanın yayımlanması, araştırmada tanımlanan teori ve yöntemlerin ele alınan problem için uygun görüldüğü anlamına gelir. Yani bir araştırmanın –elbette bilimsel denetimden geçerek- yayımlanması ona meşruiyet kazandırır. Yayını okuyan bilim topluluğunun diğer üyeleri ya çalışmanın yöntem ve teorisini kabul eder ya da alternatif bir perspektif önerir. Dolayısıyla artık benzer problemler üzerine çalışan ve birbirinden haberdar olan bir bilimsel topluluktan söz etmeye başlayabiliriz.

Bu süreç araştırmacılar arasında yürütülen bir müzakeredir aynı zamanda. Pek çok durumda müzakerenin sonucunda probleme, değişkenlere, tekniklere ilişkin bir uzlaşıya varılır. Dolayısıyla muğlak problemler ve kesin olmayan tekniklerden başlayıp açıkça anlaşılmış problem ve çözümlere ve gittikçe pekişen bir bilimsel konsensüse doğru ilerleyen bir süreçten söz edilebilir, artık birleşme aşamasına geçilmiştir. Normalde bu süreçte bilimsel bilgi, bilimsel dergilerdeki yayınlar, konferanslardaki tartışmalar ve laboratuvardaki işbirlikleri yoluyla araştırma topluluğu içinde yayılır. Bu yıllar süren bir süreçtir. Oysa hızın son derece önemli olduğu pandemi sürecinde bu süreç normalin dışında bir seyir izliyor, bilim topluluğu içinde yıllarca süren tartışmaların bugünlerde kamuoyu önünde çok daha kısa sürelerde sonuçlandırılması bekleniyor.

Bilim topluluğu bu süreçte hızlı bilgi üretimi ihtiyacı nedeniyle bilimsel kontrol mekanizmasının zayıflamasına izin vermemelidir.

Mulkay vd. [2] araştırma faaliyetlerinin birikimsel büyüme hızının yeni sonuçlarını önemli bulan alan dışı bilim insanlarının varlığıyla arttığını ileri sürüyor. Büyük bir izleyici topluluğunun gelişmeleri takip ettiği pandemi süreci için bu etkinin de fazla olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Toplum bilim insanlarının iletişimine tanıklık ediyor

Konuyla ilgili bir başka husus, bilim insanlarının duyarlılıkları ve alışkanlıkları. Normal bilim dönemlerinde; benzer problemlere ilgi gösteren araştırmacıları takip eden, sınırlı sayıda okuyucu kitlesine hitap eden ve sınırlı sayıda meslektaşıyla iletişim kuran bilim insanları pandemi döneminde sosyal medya fenomenlerine dönüştü. Çok sayıda bilim dışı insanla da iletişim kuruyorlar ve herkesi ilgilendirecek açıklamalarda bulunuyorlar. Bu nedenle hem bilimin tartışıldığı düzlem hem de kullanılan bilimsel dilin hususiyetlerinde dönüşümler yaşanıyor.

Öte yandan bilimsel konsensüsün tesis edilmesi sorunsuz bir süreç değildir ve topluluk üyeleri arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları da bünyesinde taşır. Bu anlamda pandemi sürecinde de bilimsel ilerlemenin bir özelliği olan bilimsel ihtilaflarla sıklıkla karşılaşılıyor. Bunun bilimsel gelişimin doğasında bulunan bir gerçeklik olduğu göz ardı edilmemeli.

Pandemi sürecinde bilim insanları ne yapmalı?

Özetle salgına ilişkin bulgular değerlendirilirken bilimsel alanın ve bilim topluluğunun hususiyetleri göz ardı edilmemeli. Öyle ki mutlak ve hızlı bilgi peşinde olan toplum, bilimin belirsizlikler üzerinden şekillenen uyarı ve ikazlarını doğru değerlendiremezse komplo teorilerinin inandırıcılığı artar.

Bu nedenle bilimsel bulgular halka iletilirken olabildiğince açık olunmalı, belirsizlik ve bilinmezlikler net şekilde açıklanmalı, yorumların zayıf tarafları vurgulanmalıdır. Hastalıkla ilgili bilimsel bilgilerin sınırlı olduğu ve verilerin sürekli güncellendiği böylesi bir süreçte bilimsel çalışmaların sonuçlarının geçiciliği kabul edilmelidir.

Bu süreçte elbette bilim insanları ile toplumu bir araya getiren medyanın da bilinçli olması ve konuya hassasiyet göstermesi son derece önemlidir.

Zübeyde Demircioğlu
Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Bu yazının başka bir versiyonu Ağustos 2020’de London School of Economics and Political Science’ın blog sayfasında yayınlanmıştır:  Why it’s wrong to expect science to provide rapid, definitive answers about COVID-19

Kaynaklar

[1] Who director Tedros Adhanom to address tech conference on coronavirus pandemic,   https://www.dw.com/en/who-director-tedros-adhanom-to-address-tech-conference-on-coronavirus-pandemic/a-53510711
[2]  Mulkay M.J., G.N. Gilbert ve S. Woolgar, Problem Areas and Research Networks in Science, Sociology, Vol. 9, No. 2 (May 1975), pp. 187-203.
[3] Mulkay, M. J., Gilbert, G. N., & Woolgar, S., Bilimsel Problem Alanları ve Araştırma Şebekeleri, Bilim Sosyolojisi İncelemeleri, (Ed. Balkız & Öğütle), Ankara: DoğuBatı Yayınları, 2010, s. 293.

Önceki İçerikRahmi Güven
Sonraki İçerikKoronavirüsle 200 gün
Zübeyde Demircioğlu

Zübeyde Demircioğlu, lisans derecesini Osmangazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden (2005), yüksek lisans derecesini Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden (2010), doktora derecesini Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden (2019) almıştır.

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde görev yapmaktadır. Sosyoloji tarihi ve metodolojisi, bilgi ve bilim sosyolojisi alanlarında çalışmaktadır.