Terimler önemlidir çünkü bilim söylemimiz onların üzerine oturur. Fikir alışverişi, akıl yürütme, etkili iletişim zengin terim dağarcığı sayesinde daha etkin olur. Zengin bir terim dağarcığı öğretim ve bilgi aktarımı için gereklidir çünkü özellikle anadildeki terimler zihinde bir ışık yakarak yeni ve/veya zor kavramların öğrenilmesini kolaylaştırır. Terimler bir ulusun dilinin en hızlı yenileştiği alandır. Türkçede terimleri doğru oturtup Türkçe literatürde dilin dolaşımına sokmak da bilim insanlarına düşer.
Terimler, bilim, teknoloji ve sanat dallarıyla ilgili ve bu dalların altında bulunan tıp, müzik, mühendislik, ekonomi, lojistik, tarım, kimya, matematik gibi özel amaçlı dillerin kavramlarını karşılayan sözcüklerdir. Dilin olağan sözcüklerinden farkları, terimlerin anlamlarının çok daha kesin olması ve kişiden kişiye değişmemesidir; öte yandan dil içindeki yaygınlıkları ve dolaşımları daha sınırlıdır. Terimler bir ilgi alanının genel kavramlarından tutun, bu alanın ince ayrıntılarına kadar dolaylamalara yani dolambaçlı anlatımlara başvurmadan söylem içinde ifade netliği ve etkili iletişime olanak verir.
Öte yandan terimler sadece alan uzmanlarının söyleminde yer almaz; onlarla genel dilin içinde günlük yaşamın parçası olarak da sık sık karşılaşırız. Örneğin, bir trafik kaza raporunda sigorta, finans, hukuk, oto mekaniği ve tıp alanlarından terimler devreye girebilir. Gazetelerdeki ekonomi haberlerinde finans, uluslararası ticaret, gümrük mevzuatı, Avrupa hukuku, hatta sosyal psikoloji terimlerinin kullanıldığına tanık olabiliriz.
Terimbilim ya da terminoloji, kavramların sistematik olarak toplanması, derlenmesi, betimlenmesi, işlenip adlandırılması çalışmalarıdır.
Söylem ise, bireyin yazılı ya da sözlü olarak dil kullanımı ile oluşturulan bir metindir. Diğer bir deyişle, kullanılan sözcükler ve terimlerin seçimi, sözdizimi, tonlama, eğretilemeler (metaforlar) karşı tarafın ne bildiği varsayımı, akıl yürütme biçimi, konuların seçilişi, tutarlığı, akış sırası, neyin vurgulanıp neyin es ya da üstü kapalı geçildiği gibi çok sayıda ögelerden oluşan, hedef kitleye göre de ayarlanabilen bir bütündür.
Burada vurgulamak istediğimiz terimlerin bilim söyleminin en önemli yapıtaşları olduğudur.
Terminoloji her zamankinden daha gündemde
Yeni teknolojiler, siyasal-toplumsal oluşumlar, bilimdeki ve teknolojideki ilerlemeler ile sanat akımları yeni terimlerin doğmasına yol açar. Nitekim son iki yüzyıl içinde bilimdeki ve teknolojideki olağanüstü gelişmeler bir terim patlamasına neden olmuştur.
Halen dünyada ad konmaya ve tanımlanmaya değer olduğu düşünülen bir milyar civarında kavram olduğu tahmin ediliyor. Sadece bir uçağın tanımlı 500.000 farklı parçası olduğunu düşünürsek sorunun önemi ve ivediliği daha iyi anlaşılır. Terim bankaları bu sürece yetişmeye çabalıyorlar. Örneğin, IATE (Interactive Terminology for Europe)’nin veritabanında 1 milyondan fazla terim, 26 farklı dilde 9 milyon kayıt, Termium Plus: Kanada Hükümeti’nin terim portalında 3 milyon küsur terim bulunuyor.
Ulusal kimlik arayışından uluslararasılaşmaya
Dil planlaması ve yönetimi, özelde ise terim dağarcıklarının oluşturulması 19. – 20. yüzyıllarda ulus inşası çabalarının önemli bir parçası olmuş, dil arınması ve terim yapma çabaları, yaratılmaya çalışılan ulusun kimlik tanımında önemli bir yer almıştır. Türkçede de arılaşma çalışmaları uluslaşma süreci ile paralel yürümüştür. Türk Dil Kurumu’nun 1930-1980 arasında 100’den fazla terim sözlüğü yayımlamış olması da bir tesadüf değildir. Benzeri dil ve terim seferberlikleri 20. yüzyılın başında yeni bağımsızlığına kavuşmuş ülkelerin hemen hemen hepsinde görülür.
21. yüzyıla gelindiğinde terim çalışmalarında ulusal kimlik arayışı ivmesinden bir miktar kaybetti. Ancak bu dönemde ekonomilerde küreselleşme, dünya ölçeğinde mal ve hizmet üreten ve sunan şirketleri ve örgütleri hızlı bir biçimde çok dilli terim dağarcıkları hazırlamaya zorladı.
Bugün ticari kuruluşlar olsun, Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlenmeler olsun, iş süreçlerini daha etkin kıldığı, çeviri maliyetlerini düşürdüğü, toplam kaliteyi artırdığı, farklı dilleri kullanan pazarlara girmede avantajlar sağladığı gibi nedenlerle terim bankaları çalışmaları yürütüyorlar. Bu terim çalışmaları genellikle birden çok dilde paralel yapılıyor, yani her terimin birçok farklı dildeki karşılığı bir elden türetiliyor.
Terimlerin Türkçeleşmesi gerekli mi?
”Bilim dilimiz Türkçe olamaz çünkü keşifler ve buluşlar bizim ülkemizde yapılmamaktadır” savını duyarız hep. Oysa bu sav hem çok yanlış hem de zararlıdır. Türkçe bilimde öncülük yapanların araştırmalarını ve bulgularını dünyaya açıklamayı yeğledikleri evrensel bir dil olmayabilir. Bu bakımdan Türkçe terim çabalarına gerek var mı diye bir soruyu kendimize sorarken şu gerçekleri görmeliyiz:
Birincisi, diller bir sözcük yığışımı değildir; tersine diller derin yapılanmaları ile organik bir bütünlüğe sahip, söz varlığı dinamik olarak değişen, etkileşimler içinde olan, sıradüzensel biçimde örgütlenmiş birimler ve alt sistemlerden oluşur. Sözcükler ise dilin yapıtaşlarıdır; kavramların temsilleridir; düşünceler sözcüklerle hayata geçer, akıl yürütme sözcüklerle yapılır.
İkincisi, bilimsel düşüncenin yaygınlaşması, akıl yürütme ve tartışmanın yapılabilmesi, bireylerin zengin içerikli ve netlik kazanmış bilim söylemiyle kendilerini ifade edebilmelerine bağlıdır. Özgün bilimin gelişmesi belirli bir dilin aydınlığında düşünebilmekle mümkündür. Bunda da dilin söz varlığı ve özellikle bilim terimleri çok önemli bir rol oynar.
Üçüncüsü, öğretim dilinde, bilimin toplumsal yaşama ağdırılması, kitlelere benimsetilmesi, tartışma ortamı ve fikir üretimine olanak sağlaması bakımından terimlerin Türkçeleşmesi zorunludur. Bilgi birikimleri kuşaktan kuşağa dil yoluyla aktarılır ve bu aktarma sürecinin en önemli yapıtaşları terimler ve metin kurgusudur. Terimler genel dilin oluşturduğu örgünün içinde yer alarak bilim ve teknoloji söylemi oluşturmaya destek olurlar. Türkçe bir terimin anlamı yabancı kökenli terime göre daha saydam, daha kolay kavranabilir özelliğe sahiptir. Konuya yabancı bir kişinin, yabancısı yerine terimin Türkçesini duyduğunda büyük bir olasılıkla zihninde bir sezi oluşacak, bir ışık yanacak, anlamını daha kolay kavrayacaktır.
Türkçesinin anlamının daha saydam olduğuna dair aşağıdaki örnekleri verilebilir: termofiksaj yerine ısıl sabitleme; süpernatan yerine üst sıvı; sübdüksiyon yerine dalma-batma; spermatofita yerine tohumlu bitki; sölom yerine vücut boşluğu; solvoliz yerine çözücüyle tepkime; siyanobakteri yerine mavi-yeşil alg; sismojen yerine deprem üreten; sirkümdüksiyon yerine dairesel uzuv hareketi; simpleziomorfi yerine türemiş özellik paylaşımı; selektif permeabilite yerine seçici geçirimlilik, progresif metamorfizm yerine ilerleyen başkalaşım.
Nihayet belirli bir uygarlık seviyesine ulaşmış hemen hemen her ülkede terimlere karşılık bulma çabaları sürüyor. Terimlerin ulusal dile uyarlama süreci o ülkenin dilinin ve kültürünün gücüyle doğru orantılı. Wikipedia sayfaları ve internetteki çok dilli terim veritabanları bu çabaların somut kanıtları.
Türkçede terim yaratma yolları
Bir kısmı Türkçeye özgü olan başlıca terim yaratma yollarına bakalım:
Sözcük öbekleri: Türkçede terimlerin ezici çoğunluğu ad, sıfat ve eylem birimlerinin bir öbeği olarak karşımıza çıkar. Örneğin, dikiş makinesi, orbital hibritleşme, dört tekerli önden çeker araç, son giren ilk çıkar yığıtı, sonlu dürtü tepkili süzgeç, soya fasulyesi klorotik benek virüsü, düşük seviye radyoaktif katı atık, en büyük ortak bölen, ahşap plastik kompozit, akçakesme pamuklubiti, aktif gıda enfeksiyonu ….
Eğretileme: Bütün bilim dilleri buluş ve gözlemlerini aktarabilmek ve paylaşabilmek için her fırsatta eğretilemeye (metafor) başvurur. Eğretilemeler ayrıca uzman olmayanlar için soyut kavramları gözünde canlandırmaya, somutlaştırmaya, bir bağlama oturtmaya yardımcı olabilir. Örneğin: ekolojik ayak izi (ecological footprint), istilacı tür (invasive species), gıda zinciri (food chain), eksik halka (missing link), genetik harita (genetic map), Schroedinger’in kedisi. Burada sıralanan terimler hem birer eğretileme, hem de ödünçleme çevri örneğidir. Tekstil mühendisliğinden tanımıyla beraber bir başka eğretileme örneği “ağızlık: atkı atımından önce çözgü ipliklerinin iki tabakaya ayrılarak oluşturduğu üçgen kesitli tünel”.
Alıntı sözcük (loanword): Doğrudan bir yabancı dilden alınmış, yazım ve sesletimi Türkçenin kurallarına uydurulmuş sözcükler. Örneğin, morfem, lav, kalsiyum karbonat, dendrimer, endotrofik mikoriza, rezorsinol, diyot, riboflavin, fonem, vermikulit, ferrospinel, dikalsiyum fosfat, ACC sentaz, homomorfi, polinom, matris ….
Alıntı sözcük tipi terimler arasında uluslararası bilim terimleri (ISV: International Scientific Vocabulary) büyük bir yer tutar. Bunlar hemen hemen bütün dillerde aynı kaynaktan ödünçlendikleri için bütün dillerde birbirlerine çok benzer. Genelde Grekçe ve Latince köklerden türetilmiştir; bu antik dillerde basit bir anlamı olan sözcüğe modern bilim söylemine uygun özel ve genelde çok daha karmaşık bir anlam yüklenmiştir. Diller üstü ortak bir platformda Grekçe ve Latince köklerden ortak bir terim sistematiğinin yaratıldığı tıp uluslararası bilim terimlerinin en somut örneğidir.
Öyküntü yani ödünçleme çeviri (calque): Kaynak dilde terimi oluşturan her bir birimin bire bir hedef dildeki birimlerle ikame edilmesi ile oluşturulan terim. Örneğin: yarıiletken (semiconductor), ikinci el (second hand), uzay gemisi (spaceshift), fare (mouse, bilgisayar), yüksek çözünürlük (high resolution), demiryolu (chemin de fer), bit pazarı (marché aux puces), gökdelen (skyscraper). Bu örneklerden görüldüğü gibi kaynak dilde a + b bitişmesi ile oluşan bir terim hedef dilde de a ve b sözcüklerinin çevirilerinin aynı sırada bitişimi ile oluşuyor.
Disiplinlerarası ödünçleme: Bir disiplinde belirli bir anlamı olan terime başka bir disiplinde mecazi olarak esas anlamı çağrıştıran, ama özünde çok farklı bir nesneye ya da kavrama yüklenir. Örneğin, solucan, virüs ve fare biyolojinin terimleri olduğu kadar bir yandan da günümüzde bilişim güvenliğinin ve bilgisayarın yaygın terimleri haline gelmiştir.
Sözcük kaynaştırma: Türkçede iki sözcüğü birleştirip kaynaştırılarak terim yapma yaygın benimsenmiş bir yoldur. Burada birleştirilen iki ögenin her ikisi de ad olabilir, her ikisi de eylem olabilir, biri ad diğeri eylem olabilir ya da biri sıfat diğeri ad olabilir. Örneğin: güneybatı, alyuvar, karaciğer, atardamar, küstümotu, tanksavar, kuşkonmaz, gelgit, biçerdöver, tespihböceği …
Türetme yoluyla: Türkçe sözcük köklerinin az olmasına karşılık türetmeye elveren sontakılar (suffix) bakımından dünyanın en zengin dillerinden biridir. Sontakıları eklemleyerek Türkçede sonsuza değin yeni sözcükler yaratılabileceği hep ileri sürülmüştür.
Ayrıca sontakılar sözcük kategorilerine göre de sınıflara ayrılır. Örneğin, araç, gerek, aygıt sontakıları, iş ve eylem bildiren sontakılar, özellik, nitelik ve durum bildiren sontakılar, tür ve topluluk bildiren sontakılar, düşünce, bilim ve sanat akımı bildiren sontakılar, oluşma ve biçimlenme bildiren sontakılar, ruhsal ve düşünsel faaliyetlerle ilgili sontakılar şeklinde sıralanır. Türetme yoluyla elde edilen sözcüklerin büyük çoğunluğu terim niteliğindedir ve Türk dil devriminin en önemli başarıları arasındadır.
Türkçe terimlerde başarılı olundu mu?
İlkin kitap ve makalelerden iki kısa alıntı yapalım:
B. Ferid, Mütevazin Elektrik, 1932 : Meşahirden nam zat ezmei kadimede kahlibarı diğer ecsama sürterek hafif ecsamı cezbettiği görülmüştür. Delk gibi bu hassai cazibeyi kesbeden cisme de …
Sinyal İşleme Konferansı, 1990: Bağımsız Bileşenler Analizi eldeki verinin gözlenemeyen kaynakların bir karışımı olarak modellendiğini varsayar. Kullandığımız yöntemde, nokta bulutu verisi tek boyutlu bir vektöre dönüştürülmüş …
Ömer Celal Saraç, Komün Bilgisinin Esas Meseleleri, 1935: Filhakika bu usul devlet ve belediyelerin ihtiyaçlarının hususiyetine uymayan, ihtiyaçlardaki tahavvülatın takibine imkan vermeyen, gayri elastiki camit bir usüldur.
T. Bulutay, Genel Denge Kuramı, 1979: Dengenin varlığının kanıtlanabilmesi için istem ve sunu karşılamalarının varlıklarının ve sürekliliklerinin sağlanması gerekli ve yeterli olmaktadır.
Kolayca çoğaltabileceğimiz bu gibi örnek alıntıları dilimizde sadeleşme ve Türkçe terimleşmedeki başarının birer göstergesidir. Bunun yanında başta Türk Dil Kurumu olmak üzere çeşitli kamu ve özel kuruluşların yayımladıkları alan sözlükleri, terim veritabanları ile dilimize on binler mertebesinde Türkçe terim katılmış ve dilin dolaşımına girmiştir. Bu arada Türkiye Bilimler Akademisi’nin 2002 yılında başlattığı mühendislik, doğa ve sosyal bilimler sözlüklerinin 75.000’den fazla terim içermekte olduğunu belirtelim.
Ama hemen de gönenmemeliyiz. Türkiye’de öğretim dilinin hızla İngilizceleşmesi, Türkçe bilimsel makale ve kitapların 1990’ların öncesine göre çok daha az oranda yazılıyor olması kaygı yaratan gelişmelerdir. Hatta Türkçe terimlerin evrimi duraklayacak, bilim dilimiz körelecek mi gibi sorular bile akla geliyor.
Yazılı metinlerde düşünerek daha iyi ve temiz bir Türkçe kullanılır. Ama doğaçlama konuşma dilinde, söz gelimi sınıfta derslerde Türkçe-İngilizce karışımlarına tanık oluyoruz. Öğrencim “Hocam, bu körvün sılopunu nasıl kalküleyt edeceğiz?” diye sorduğunda şaşırmıyoruz. Mizah konusu bile olan plaza dili yeni bir Osmanlıcanın ipuçlarını veriyor. “Bu konuda excuseumuz yok”, “Bu proje konfidenşıl arkadaşlar.” “Bugün beni ignore ettin, son meetingi de kaçırdım senin yüzünden” gibi başlı başına bir lehçe haline gelen bu söylem tarzı hem acıklı hem de güldürücü.
Bir gerçek var ki ne kadar özene bezene terim yaratılırsa yaratılsın, terimlerin benimsenme başarısı sosyal ve kültürel faktörlere bağlı oluyor.
Bu faktörlerden biri egemen bir yabancı dilin, çağımızda İngilizcenin büyüsü ve prestiji anadildeki terimlerin ulusallaşmasını, yerleşmesini zorlaştırıyor. İnsanlar anadilde var olan bir terim yerine baskın rakip bir yabancı dildeki, İngilizcedeki terimi kullanarak daha bilimsel ve derin görünme yanılgısına kapılabiliyor. Gözeneklilik yerine porozite, kısmi yüz felci yerine parsiyel fasyal paralizi, kayık biçimli yerine naviküler, ikincil bağışıklık tepkisi yerine sekonder immün cevap, süngerimsi yerine spongiyöz, veri iletişimi yerine data transmisyonu, kıkırdak içi kemikleşme yerine enkondral ossifikasyon … diyerek. Terim kullanımında çoğunluğun parçası olmak, yalnız veya azınlık olmamak arzusu bir yandan, anadile özgüven eksikliği öte yandan bu olumsuz yabancı dil faktörünü büyütüyor.
İkinci bir faktör, öğretim sürecinde edinilmiş yabancı terim alışkanlıklarının değiştirilmesi, sonradan anadildeki terimlerin benimsenmesi çok zor, ancak bilinçli bir çaba ile mümkün oluyor. Eğer bireyin anadil bilinci gelişmişse yabancı terimin yol açmış olduğu ifade kısıtlılığını duyumsaması, dolayısıyla Türkçeleşme gereksiniminin farkında olması alışkanlıkları aşmanın ön koşulu.
Nihayet üçüncü bir faktör olarak terimlerle insanların kendi uzmanlık alanının özgüllüğünü, ayrıcalığını vurgulamak istemeleri, hatta Türkçesi varken bile söylemde özellikle yabancı terimi kullanmayı yeğlemeleridir. Bu davranış ile şamanın ya da kabiledeki büyücünün meçhul ve tuhaf sözcüklerle ve davranışlarla yarattığı aura ile kendi üstünlüğünü sürdürmesi arasında benzerlik kurulmuştur. Türkçesi kullanıldığında çok daha açık, anlaşılır hale gelen söz sanki sihrini yitirmekte, uzmanı da sıradanlaştırmaktadır.
Dilleri, doğma, büyüme, gelişme ve ölüm süreçleriyle birer canlı varlık olarak düşünmek mümkün. Türkçenin sağlıklı bir gelişme çizgisi izleyebilmesi için, zorunlu olmadığı sürece kendi özkaynaklarına dayanarak terimlerini üretmelidir. Ayrıca yabancı terimlerin dile girip yerleştikten sonra değiştirilmeleri son derece zor olduğundan “sınır kapılarında” tetikte bulunmak, yabancı terim istilası olmadan uzmanların ve terimbilimcilerin işbirliği ile doğru karşılıkların bulunup yayılması hepimize düşen bir görev.
Bülent Sankur
Boğaziçi Üniversitesi emeritus öğretim üyesi