İbrahim Tatlıses’in hafızası

Kemal Gökhan Gürses'e teşekkürler... (Twitter @karga_kafasi, Instagram @kargakafasi)

İbrahim Tatlıses bir yıl kadar önce bir mitingde sahneye çıkıp Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir anısını anlatıp şu sözleri kullanmıştı:

“Ben bu insanın neyine tavım biliyor musunuz? İdo doğmuştu, iki aylıktı. Belediye başkanıydı İstanbul’da. Dedim ki ‘Sayın başkanım, bizim evimizde, koca villamız var ama üşüyoruz. Doğalgaz bağlanmış ama bizde yok.’ Dedim ki ‘İdo iki aylık, üşüyor.’ 10 dakika sonra aradı dedi ki ‘Yokmuş ama ben kendi şeyimden vereceğim.’ Doğalgazımız bağlandı ve İdo üşümekten kurtuldu.”[1]

Ardından sosyal medyada ve haber sitelerinde bu olayın gerçek olamayacağı, oğlunun doğum tarihiyle Erdoğan’ın belediye başkanlığı tarihlerinin örtüşmediği yazıldı. Tatlıses de cevaben bunun önemli olmadığını söyledi: “Olabilir, çok önemli değil. Biz kendi içimizi biliyoruz.”

Tatlıses’in baş bölgesinden yaralanması sonucu bir hafıza bozukluğu sorunu olması muhtemel. O mitingde bilerek yanıltıcı bir anı anlatmak da istemiş olabilir. Ancak bu olasılıkları bir yana bırakırsak aslında bu anı, insan hafızasının oldukça sıradan yanılmalarından birini örnekliyor. Hafızamızın çalışma biçimi bu tür yanılmalara sık sık neden oluyor.

Hafıza nasıl çalışır?

Yaşadığımız olayları bir film çekimine benzeten ve sonrasında da hatırlarken adeta olayların bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiğini söyleyen yaygın bir anlayış mevcut. Her ne kadar hafızamızın çalışma biçimini henüz her yönüyle bilemesek de bu benzetmelerin yanlış olduğunu, hafızanın film kaydı gibi çalışmadığını biliyoruz.

Belli olayları yaşarken belirli değerlendirmelerde bulunuruz, çeşitli duygular yaşarız ve yaşanan olaylar bu yorum, değerlendirme ve duygularla birlikte kodlanır. Bir filmden farkı daha bu aşamada başlar çünkü olayı yaşayan herkes aynı yorum, duygu ve değerlendirmeleri kodlamaz.  Kişilerin olay hakkındaki yorumlarından, kendilerinin daha önce yaşamış olduklarından yani hafızalarında yer alan diğer olay ve bilgilerden etkilenir. Zaman içinde bu belirli olay da uzun süreli saklama için hafızada kodlanma aşamalarından geçer. Konsolidasyon dediğimiz bu süreçte daha önce yaşadığımız olaylarla ve bilgilerimizle olan bağlantılar daha da güçlü hale gelir, bazı ayrıntılar silinir ve olay yeni haliyle hafızamızda yerini alır. Ancak hafızada saklanması depolama gibi düşünülmemeli. Bu olayı her hatırladığımızda ya da bu olaya benzer bir olay yaşadığımızda bağlantılar yeniden kurulur ve hafızanın dinamik yapısı içinde olay hakkında hatırlananlar değişime uğrayabilir.

Olayı hatırlarken ve başkalarına anlatırken yapmamız gereken de hafızada canlandırabildiğimiz anılarla genel bilgilerimizi birleştirerek zihnimizde bir sahne oluşturmak. Bu sahnenin nasıl oluşacağını sadece anılar ve bilgiler belirlemez, o sırada kendimize ilişkin inançlarımız, hayatımızda bulunduğumuz ruh hali ve hedeflerimiz de olayın nasıl hatırlandığını biçimlendirebilir. Hafızamızda kısmen saklanmış olan olaya dair sahne oluşturma işlemini bazen öyle başarılı bir biçimde yaparız ki tüm ayrıntılar adeta olayı baştan yaşıyormuşcasına gözümüzün önünde canlanır, sesleri duyarız, duyguları hissederiz. Bu durum bizim hatırladığımız olayın gerçekliğine daha çok güvenmemizi sağlar.

Birkaç yıl önce yayınlanan bir makalemizde kişilerin başkalarına ait anıları bu tür bir süreç sonucu kendi anıları olarak edindiklerini göstermiştik [2]. Özellikle tek yumurta ikizlerinin birbirlerinin yaşadıklarını kendi anıları olarak hatırlamalarının oldukça olası olduğunu gözlemlemiştik. Örneğin yirmi yaşlarındaki ikiz kız kardeşlerden dinlediğimiz anılardan biri, beş yaşlarındayken yaşadıkları bir olaydı. Bir bayram günü anneleri onlara aynı kırmızı elbiseden almıştı ve bu elbiseleri giyerek anneannelerine bayram yemeğine gideceklerdi. Kızlardan biri gitmeden önce bahçedeki salıncakta sallanıyordu ve salıncaktan inerken yeni elbisesinin eteği salıncağa takılıp yırtılmıştı. Bunun üzerine çok ağlamıştı, annesi ona kızmıştı ve farklı bir elbise ile yemeğe gitmek zorunda kalmıştı. İşin ilginç kısmı, her iki kardeş de yırtılan elbisenin kendisininki olduğuna ve bu olayı yaşayanın kendisi olduğuna inanıyordu. İki kız kardeşin olayı hatırlamasında hangisinin bu olayı gerçekten yaşadığına dair ipucu oluşturabilecek herhangi bir farklılık da görünmüyordu.

İbrahim Tatlıses’in hafızasına dönersek, oradaki durum da hafızanın bu şekilde çalışmasından kaynaklanan basit bir bellek yanılması olabilir. Tatlıses muhtemelen birçok sorununu ilişkilerini kullanarak çözmüştür ve hatırladığı bu türden çok sayıda olay vardır. Hafızamızın önemli özelliklerinden biri de benzer olayları ayrı ayrı hatırlamaktan ziyade onları özet bir biçimde korumasıdır. Benzer tatillerimizi hatırlarken birinde olan bir olayı diğerinde olmuş gibi hatırlamamız çok olağandır. Dolayısı ile başka bir sorununu çözdürdüğü, başka birine çözdürdüğü veya başka zaman çözüm ricasında bulunduğu çeşitli sorunlar hafızasında birbiriyle karışmış olmalı.

Karışmanın ötesinde Tatlıses’in içinde bulunduğu durum bir hedef yaratmış, bu tür olmamış bir olayın istemsiz bir biçimde yaratılmasına da motivasyon sağlamış olabilir. İnsan hafızasının hiç yaşanmamış olayları yaşamış gibi hatırlamamıza yol açtığını biliyoruz. Hatta öyle ki, ikiz kızkardeş örneğinde olduğu gibi bazen başkalarının yaşadıkları olayları çok emin bir biçimde kendimizin yaşadığını sanabiliyoruz. Tatlıses’in hatırladığını düşününce bunu da bir olasılık olarak düşünebiliriz, kendi yaşadığı değil de başkasının anlattığı bir olayı kendi yaşamış gibi hatırlamış olabilir.

Önemli olan genel temanın kişiye uyan bir tema olması, tavrın uyumlu olması, yani olay olmamışsa dahi olasılıklar dahilinde olması. Ne diyor Tatlıses: “Olabilir, çok önemli değil. Biz kendi içimizi biliyoruz.”

Sami Gülgöz
Bilim Akademisi üyesi
Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi

 

[1] Tatlıses ‘Erdoğan’lı doğalgaz anısı’nı savundu: Çok önemli değil, kendi içimizi biliyoruz, Diken.com.tr, 2 Mayıs 2018 (25 Haziran 2019 tarihinde alındı)

[2] İkier, S., Tekcan, A., Gülgöz, S., & Küntay, A.  (2003).  Whose Life Is It Anyway? Adoption of Each Other’s Autobiographical Memories in Twins.  Applied Cognitive Psychology, 17, 237-247.

Önceki İçerikTerimler, Terimler, Terimler…
Sonraki İçerikHukuk tüketiciyi ne zaman ve nasıl korumalıdır?
Sami Gülgöz

Bilim Akademisi kurucu üyesi Sami Gülgöz, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde lisans derecesini tamamladıktan sonra Georgia Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora derecelerini almıştır.

Dört yıl Auburn Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptıktan sonra 1993 yılında Koç Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başlamıştır. Burada 2001 yılında Doçent, 2006 yılında Profesör olduktan sonra 2006-2008 yılları arasında Fen, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı, 2008-2014 yılları arasında da İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yapmıştır. Halen bu fakültenin Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir.

Araştırmaları kişisel özellikler ve zihinsel işlevler üzerinedir. Son yıllarda ağırlıklı olarak kişilerin kendi yaşamlarını hatırlamaları üzerine olan araştırmalara yoğunlaşmıştır. Bilimsel makalelerinin yanı sıra Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı gibi eğitim kuruluşlarıyla projeler yapmıştır. Halen Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV) Bilim Kurulu’nda ve Yönetim Kurulu’nda görevlidir.