İfade Özgürlüğü Nedir?- Özneler, Kapsam, İçerik, Araçlar

Istock-Dane_Mark

Türkiye’de ifade özgürlüğü kapsamına ilişkin son iki yüzyıla yayılan tartışmalar adeta her gün aynı güne uyandığımız hissini doğuruyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2019 yılı başında yayınladığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf 47 devletin 1959-2018 yılları arasında yol açtığı toplam 777 ifade özgürlüğü ihlalinin 321’inin (yaklaşık %41’inin) Türkiye tarafından gerçekleştirildiğini gösteren istatistik, Türkiye’de bu konuda yaşanan sorunun boyutunu en azından niceliksel olarak ortaya koyuyor.[1] Bu derece yaygın ve gündemden düşmeyen bir konu olması, ifade edilen görüşlerin kamu makamları veya üçüncü kişilerce “sakıncalı” görüldüğünü gösteriyor. Oysa, ifade özgürlüğü tam da başkaları tarafından “sakıncalı” görülen düşünceler için ortaya çıkmış bir hak.

İfade özgürlüğünün bu kadar çok gündeme gelmesinin kavramın bilinilirliğine işaret ettiği düşünülebilir. Ancak bu doğru değil. Kavramın kafa karıştırıcı olmasının en önemli nedeni pozitif hukuktaki düzenlemelerin soyutluğudur. Hemen hemen tüm insan hakları için geçerli olan bu durum ifade özgürlüğü için de geçerlidir. Bu konuda en çok bilinen düzenleme olan AİHS’nin 10. maddesi ifade özgürlüğünü şu şekilde düzenlemiştir:

    1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale edilmeksizin ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüş sahibi olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve yayma özgürlüğünü içerir. Bu Madde devletlerin yayıncılığı, televizyon veya sinema işletmelerini izin alma koşuluna bağlamasını engellemez.
    2. Bu özgürlüklerin kullanımı, beraberinde ödev ve sorumlukları getirdiği için, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü veya kamu emniyeti menfaatlerine, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık veya ahlakın korunması, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli olarak elde edilen bilgilerin açıklanmasının önlenmesi veya yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sürdürülmesi için yasa tarafından öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olan formalitelere, koşullara, kısıtlamalara veya cezalara tabi tutulabilir.

Madde metni kavrama ilişkin bazı ipuçları sunsa da hakkın kapsamına tam olarak yer vermiyor. AİHM’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ifade özgürlüğü ile ilgili içtihatları bu görece özet düzenlemenin yorum yoluyla farklı ifade biçimlerine ve araçlarına uygulanmasını sağladı. Hakkın kapsamı mevcut düzenlemenin ötesinde mahkeme kararları ile gelişmiş ve ete kemiğe bürünmüştür.

AİHS’nin 10. maddesinin ilk fıkrası ifade özgürlüğünü korurken, ikinci fıkrası bu hakkın nasıl ve hangi meşru nedenlerle sınırlanabileceğini düzenliyor. Bu hakkın kullanımına kamu makamları tarafından yapılabilecek olası müdahaleler, ancak sayılan sınırlama ölçütlerine uygun olduğunda meşru ve hukuka uygun kabul edilebilir. Gerek AİHM gerekse AYM, sınırlamaların hukuka uygunluğunu değerlendirilirken “üçlü test” olarak adlandırılan bir inceleme yöntemi kullanıyor. Buna göre bir müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin mutlaka hukuken bir dayanağının olması (Türkiye bakımından bunun bir kanun olması gerekiyor); yukarıda belirtilen ve meşru kabul edilen amaçlardan birini hedeflemesi (sayılanlar dışında başka bir amaçla sınırlanması mümkün değil); müdahalenin bir toplumsal ihtiyaç baskısına cevap niteliğinde olması, bu noktada müdahalenin son çare olarak gerçekleştirilmesi ve son olarak müdahalede kullanılan aracın ulaşılmak istenen amaçla orantılı olması bekleniyor.

İfade özgürlüğü kapsamındaki diğer özgürlükler: Görüş sahibi olma, bilgi ve düşüncelere erişim, bilgi ve düşünceleri yayma

İfade özgürlüğü, görüş sahibi olma özgürlüğü, bilgi ve düşüncelere erişim özgürlüğü ve bilgi ve düşünceleri yayma özgürlüğü biçiminde üç farklı özgürlüğü bünyesinde barındırıyor. İfade özgürlüğü bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.[2]

Bir kamu görevlisinin bir siyasi partiye üye olması nedeniyle görevine son verilmesi[3] veya kamu görevine alınmaması[4] görüş sahibi olma özgürlüğüne bir müdahale olarak değerlendirilir. Görüş sahibi olma özgürlüğü Anayasa’nın 25. maddesinde ayrı bir hak olarak düzenlenmiştir.

Bilgi ve düşüncelere erişim özgürlüğü ise medya organlarının kamuya arz ettiği basılı, sesli, görüntülü vb. içeriklere erişim; internette bulunan içeriklere erişim; kitap, gazete, dergi, radyo veya televizyon gibi araçlara erişimi kapsar. Bu özgürlük ile halkın kamuyu ilgilendiren tartışmalar kapsamındaki haber ve fikirlere ulaşmasına imkân tanınması amaçlanır ve kamuyu ilgilendiren tartışmalara katılımın sağlanması demokratik çoğulculuk için vazgeçilmez nitelikte görülür.[5] Bilgi ve düşüncelere erişim hakkı Anayasa’nın 26. maddesinde koruma altına alınmıştır. Yeri gelmişken bilgi ve düşüncelere erişim hakkı ile bilgi edinme hakkı birbirinden farklı iki hak olduğunu belirtelim. İlki asıl olarak üçüncü kişiler tarafından kamuya arz edilen bilgi ve düşüncelere erişimi kapsarken, ikincisi resmi makamların elindeki bilgilere erişimi kapsar. Bilgi edinme hakkı Anayasa’nın 74. maddesinde ayrı bir hak olarak düzenlenmiştir.

İfade özgürlüğünün en çok gündeme gelen görünümü ise bilgi ve düşünceleri yayma hakkıdır. Bilgi ve düşüncelere erişim hakkının düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesinde bu hakka da yer verilmiştir. Bununla bağlantılı olarak Anayasa’nın 27. maddesinde akademik ve sanatsal ifadeler, 28. maddede ise basın özgürlüğü güvence altına alınır. Yayma hakkının özel bir görünümü olan basın özgürlüğüne, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağladığı için ayrı bir önem verilmiştir.[6]

İfade özgürlüğü ve demokrasi ilişkisi

Birçok hakka bünyesinde yer veren ifade özgürlüğü ile demokrasi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu bağlamda hakkın mevcudiyeti, demokrasi için diğer başka koşullar yanında olmazsa olmaz bir başka koşul oluşturur. Hatta bir ülkede ifade özgürlüğünün durumu, demokrasinin durumuna ilişkin bir turnusol kağıdı gibi ayıraç işlevi görür. AİHM’ye göre de ifade özgürlüğü demokrasi ile yakından ilgili bir hak olarak görülür:

“[İfade özgürlüğü] toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, […] yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şoke edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.”[7]

İfade özgürlüğünün öznesi

Gerçek kişi/tüzel kişi (dernek, vakıf, siyasi parti, sendika vs.), vatandaş/yabancı gibi ayrımlar hakkın öznesi olmak bakımından değil sınırlanması bakımından bir önem taşır. Herhangi bir kişinin yalnızca kişiliğine bağlı olarak düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne müdahale edilmesinin haklı kılınması mümkün değildir.[8] “Yüksek güvenlikli bir cezaevinde kapatılmış bulunan hükümlüler”[9], “tutuklular”[10], “askerler”[11], “devlet memurları”[12], Diyanet İşleri Başkanlığı personeli[13] de dâhil olmak üzere herkesin ifade özgürlüğünün birer öznesi olduğu kabul edilmiştir.

Kişilerin sahip olduğu bu tür sıfatlar kişilerin haktan yararlanma olanağını ortadan kaldırmaz, ancak ifade özgürlüğünün sınırlanması bakımından bir önem taşıyabilir. Sadece bu kişilerin ifade özgürlüklerinin belli durumlarda diğer kişilere göre daha fazla sınırlanabilmesi mümkün olabilir.

İfade özgürlüğünün içerik bakımından kapsamı

İfade özgürlüğü her türlü ifadeyi koruma altına almıştır ve hakka içerik bakımından da bir sınırlama getirilmemiştir. Siyasi, sanatsal, akademik, ticari vs. her türlü ifade bu hakkın koruma alanında kalır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum açısından “değerli-değersiz”, “yararlı-yararsız”, “zararlı”, “sakıncalı” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar ihtiva eder ve ifade özgürlüğünden yararlanacak ifadelerin belirlenmeye çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurur. İfade özgürlüğü, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü de içermektedir.[14]

Bununla birlikte bazı ifadelerin zaman zaman ifade özgürlüğünün korumasından yararlanmaması gerektiği kabul edilir. Günümüzde, özellikle de Avrupa coğrafyasında, faşizm, ırkçılık, ayrımcılık, savaş propagandası veya nefret içerikli ifadeler bu kapsama girer. Bu yönde bir sınırlama ifade özgürlüğünün “olumlu” yönde sınırlanması olarak kabul edilebilir. Nitekim AİHM de Nazi ideolojisinin yüceltilmesi, faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm, islamofobi, homofobi gibi konularda ifade özgürlüğünün sınırlanmasını belirli durumlarda AİHS ile uyumlu buluyor.

İfade özgürlüğünün kullanıldığı araçlar

İfade özgürlüğünün beraberinde getirdiği koruma, bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçları da kapsar. İfadenin televizyon, radyo, internet gibi mecralarda, kamuya açık, kamu hizmetine ayrılmış resmi binalarda veya özel mekanlarda, herhangi bir kapalı veya açık mekanda, yazı, dilekçe, açlık grevi, basın açıklaması, slogan, resim, kitap, sinema filmi, şiir, broşür, müzik eseri, heykel, enstalasyon, performans vs. gibi herhangi bir şekilde dile getirilmesi mümkündür. Anayasa’nın 26. maddesinde de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir.[15] Araçlar bakımından basın özgürlüğüne ayrı bir önem verildiğini ve son 25 yıldır hayatımıza giren internetin artık ifade özgürlüğünün kullanıldığı en önemli mecra olarak görülmeye başlandığını eklemek gerekir.[16] İfadenin dile getirildiği araçlar bakımından ortaya çıkan durum ifadenin dile getirildiği diller bakımından da geçerlidir ve ifadenin herhangi bir dilde dile getirilmesinin engellenmesi veya bu noktada bir yaptırım uygulanması ifade özgürlüğünün ihlaline yol açabilir.[17]

Buraya kadar vurgulanan hususlar ifade özgürlüğünün özneleri, ifadelerin içeriği ve dile getirilebileceği araçların kapsamının genişliğini gösteriyor. Belirtilen ilkeler ifade özgürlüğüne dönük somut bir müdahalenin ihlale yol açıp açmaması bakımından başvurulabilecek bazı genel ilkelerdir. Bu ilkelerin uygulandığı her somut olayda farklı sonuçlara ulaşılması mümkündür. Bir ifadeyi dile getiren kişinin veya muhatabının kimliği; ifadenin dile getirildiği yer ve zaman; ifadenin ne kadar alenileştiği; ifadenin içeriği, üslubu ve bağlamı ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinde önemli rol oynayabilir. İfade özgürlüğü yukarıda sayılan istisnalar (ırkçılık, ayrımcılık, savaş propagandası, nefret içerikli ifadeler vs.) dışında her türlü ifadeyi bünyesine almakla birlikte kişiler bakımından her ifadenin eşit bir şekilde koruma görmediğini de belirtmek gerekir. Örneğin siyasetçilere ve kamu görevlilerine dönük eleştiri mahiyetindeki ifadeler daha geniş koruma görürken, sade vatandaşlar ve yargı organlarına yönelik eleştiriler daha az koruma görebilmektedir.

Tüm bunlardan hakkın ihlal edilip edilmediğine ilişkin her durumda uygulanmaya hazır bir hukuki formülün bulunmadığı görülüyor. Ancak bu durum ifade özgürlüğü konusunda mutlak bir keyfiliğin mevcut olduğu anlamına gelmediği gibi sınırlandırmanın ancak istisnai hallerde mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Uluslararası hukukta bugüne kadar ortaya çıkan içtihatlar ve standartlar soyut hukuki düzenlemelerin somut durumda nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin yol gösterici olduğu gibi ifade özgürlüğünün çok geniş yorumlanması gerektiğini vurguluyor.

Ulaş Karan
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

[1] AİHM, Violations by Article and by State, 1959-2018, https://www.echr.coe.int/Documents/Stats_violation_1959_2018_ENG.pdf (erişim: 03.05.2019)

[2] Ör. AYM, Emin Aydın Kararı, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 40.

[3] Ör. AİHM, Vogt v. Germany (Grand Chamber), Appl. No. 17851/91, 26.09.1995.

[4] Ör. AİHM, Glasenapp v. Germany, Appl. No. 9228/80, 28.08.1986; AYM, Özgür Sevgi Göral Birinci Kararı, B. No: 2014/12112, 4/10/2017.

[5] Ör. AYM, Erdem Gül ve Can Dündar Kararı, B. No: 2015/18567, 25/2/2015, § 87.

[6] Ör. AYM, Fatih Taş Kararı, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 65.

[7] AİHM, Handyside v. United Kingdom, Appl. No. 5493/72, 07.12.1976, § 49.

[8] Ör. AYM, Ali Gürbüz ve Hasan Bayar Kararı, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 67.

[9] Ör. AYM, Özkan Kart Kararı, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 50.

[10] Ör. AYM, Erdener Demirel Kararı, B. No: 2013/1869, 2/12/2015, § 34.

[11] Ör. AYM, Engin Kabadaş Kararı, B. No: 2014/18587, 6/7/2017, § 36.

[12] Ör. AYM, Hasan Güngör Kararı, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 48.

[13] AYM, E. 2016/7, K. 2017/171, 13.12.2017, § 19.

[14] Ör. AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 36.

[15] Ör. AYM, İsa Yağbasan ve Diğerleri Kararı, B. No: 2013/1481, 20/11/2014, § 40.

[16] Ör. AİHM, Pedersen and Baadsgaard v. Denmark (Grand Chamber), Appl. No: 49017/99, 17.12.2004, § 71; Times Newspapers Limited v. the United Kingdom (No. 1 and 2), Appl. No. 3002/03, 23676/03, § 27.

[17] Ör. AİHM, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası v. Turkey, Appl. No. 20641/05, 25.09.2012, § 73; AYM, İsa Yağbasan ve Diğerleri Kararı, B. No: 2013/1481, 20/11/2014, § 65.

Önceki İçerikAtom Nedir? II – Bohr’un Atom Modeli
Sonraki İçerikSiyaset Bilimi ve Bilimsel Yöntem
Ulaş Karan

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, yüksek lisans eğitimini insan hakları hukuku üzerine İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ve doktora eğitimini kamu hukuku alanında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı.

2005 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde eğitimci ve araştırmacı olarak çalışıyor. 2008 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapıyor. Halen aynı kurumda Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesidir.

Genel olarak anayasa hukuku ve insan hakları, özel olarak ise ayrımcılık yasağı, nefret söylemi/nefret suçları, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri, demokratik katılım hakkı, anayasa yargısı, bireysel başvuru usulü gibi konular üzerine çalışmalar yürütmektedir.