Orman yürüyüşünde karşınıza aniden bir yılan çıksaydı hiç düşünmeden geri sıçrardınız. İnsan zihni, çeşitli sosyal ve fiziksel durumlarda yavaş ve detaycı düşünceye gerek duymadan davranışı otomatik olarak yönlendiren bu tür sezgiler üretir. Hayatta kalmamız için bu tür sezgiler son derece önemli. Aynı durumda bir zoolog, bu sezgisel tepkiyi bastırıp yılan türüne dair bilgisini hafızadan çağırarak gördüğü yılanın zehirli olup olmadığını değerlendirebilirdi. İnsan zihni, sezgisel tepkilerle beraber, daha yavaş ortaya çıkan ancak davranışlarına esneklik getiren zihinsel tepkiler de üretebiliyor. Bu analitik düşünce kapasitesi sayesinde insan, detaylı ve sistematik bilgi üretip bu bilgilerin uygulamaya döküldüğü teknolojiler geliştiriyor.
Son birkaç senede, şimdilerde İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını tamamlamak üzere olan eski öğrencim Onurcan Yılmaz’ın yükseklisans teziyle başlayarak, düşünce stillerinin sosyopolitik görüşlerle ilişkisine dair çok sayıda araştırma tamamladık. Analitik düşünce stilini ölçmek için alanyazında sıklıkla kullanılan çeşitli araçları kullandık. Bunların ortak noktası insanın aklına hızla (hemen hemen hiç düşünmeden) gelen sezgisel ama yanlış bir cevap tetikleyen bir dizi problem sunmaları. Bu problemlerde doğru sonuca ulaşmak için sezgileri kenara koyup biraz zihinsel çaba harcayarak, basit mantık (ve bazılarında matematik) ilkelerini kullanmak gerekiyor. Örnek bir soru: 5 makine 5 parçayı 5 dakikada üretiyorsa 100 makine 100 parçayı kaç dakikada üretir? Sorunun ilk kısmındaki 5-5-5 örüntüsü sebebiyle sezgisel düşünce 100 cevabını vermeye yeltense de doğru cevap bu değil. Bu testlerdeki başarı kişinin analitik düşünce eğilimine dair iyi bir fikir veriyor.
Bu araştırmalarda karşımıza çıkan son derece tutarlı bir sonuç var: Analitik düşünce eğilimi ekonomik muhafazakarlıkla (örn., zenginlerden daha çok vergi alınarak sosyal yardımın arttırılmasına karşı olmak) ilişki göstermezken sosyal muhafazakarlıkla (örn., geleneksel aile yapısını ve ahlak normlarını desteklemek; mesela evli olmayan çiftlerin aynı evde yaşamasına karşı olmak) olumsuz bir ilişki içinde. Yani analitik düşünce eğilimi daha yüksek olan insanlar sosyal açıdan daha liberal görüşleri benimseme eğiliminde (gerçekdışı yorumları engellemek açısından bu eğilimin psikoloji bilimindeki çoğu bulgu gibi, insan düşünce ve davranışlarının karmaşıklığı ve çok sayıda faktörden etkilenmesi sebebiyle, çok kuvvetli olmadığını vurgulamak isteriz).
Bunu takiben yaptığımız çalışmalarda analitik düşünceyi deneysel olarak aktive ederek sosyopolitik görüşler üzerindeki nedensel etkisini araştırdık. İlk etapta Batı literatüründe analitik düşünceyi deneysel olarak aktive ettiği öne sürülen bazı manipulasyonları Türkiye’deki örneklemlerde kullandığımız zaman, işe yaradıklarına dair kanıt bulmak mümkün olmadı. Bunun üzerine kendimiz bir manipulasyon geliştirdik: Öncelikle yukarıda bahsettiğim analitik düşünce eğilimini ölçen testleri katılımcılara verdik. Hemen ardından katılımcıları bu tür sorularda sezgilerin yanıltıcı olabileceği konusunda uyararak verdiğimiz soruların doğru cevaplarını ve bu cevaplara götüren mantık yollarını açıkladık. Son olarak benzer yeni sorular vererek doğru cevaplara ulaşıp ulaşamadıklarını kontrol ettik. Bu şekilde, deneysel olarak aktive ettiğimiz analitik düşüncenin, hemen ardından ölçülen sosyopolitik görüşleri daha liberal yöne ittiği konusunda bulgulara ulaştık.
Ancak bu etkinin çeşitli açılardan sınırlı olduğunu da söylemek gerekir: Örneğin, sosyopolitik görüşleri basit, soyut, tek taraflı ifadelerle (örn., “İdam cezası yasaklanmalıdır”) ölçerek bu etkiyi yakalamamız mümkün olmadı. Daha uzun paragraflarla güncel bir toplumsal tartışmaya dair çeşitli (zıt görüşlerden) argümanları sunduğumuz zaman ise, bu argümanlara verilen tepkinin, analitik düşünce eğilimi aktive edilen grupta, daha liberal yönde olduğunu gördük. Dolayısıyla, kişilerin kemikleşmiş, hafızadan çağırarak verdikleri soyut tepkilerin analitik düşünce sayesinde farklı yöne kayması daha zor veya belki de imkansız. Ancak bağlamsal olarak zengin bir tartışma içinde analitik düşünce kişileri daha liberal yöne itiyor gibi gözüküyor.
Analitik düşünce ve Ahlaki Yönelimler
Diğer bazı araştırmalarda analitik düşüncenin deneysel aktivasyonunun ahlaki yönelimleri de etkilediğini gösterdik. Ahlaki Temeller Kuramı’na göre liberal ve muhafazakar kişilerin ahlak anlayışında bazı farklar bulunmaktadır: Liberallerin ahlak anlayışı, adalet, eşitlik ve zarar vermeme gibi nispeten bireysel temalar üzerine kurulu; muhafazakarlarınki ise otoriteye saygı, iç gruba (örn., millet, etnik/dini grup) bağlılık gibi daha çok grup hayatını düzenleyen ve grup içi işbirliğini sıkılaştıran temalar üzerine kuruludur (muhafazakarlar, bireyselci temaları da önemserler). Yukarıdakine benzer şekilde analitik düşünceyi aktive ettiğimiz zaman katılımcıların hemen ardından bireyselci temaları daha fazla önemsemeye başladıklarını bulduk.
Bahsettiğimiz bulgular Batı’daki çalışmalara paralel. Batı’daki bazı araştırmalarda analitik düşüncenin modern hayat olgularını açıklama potansiyeli daha fazla göze çarpıyor: Örneğin son yıllarda gündemi çok meşgul eden komplo teorileri ve sahte haberlere inanma olasılığı, analitik düşünce eğilimi daha zayıf olan insanlarda daha kuvvetli. Bütün bunlar, eğitimli, güncel bilgi dağarcığına sahip, gündem hakkında derin ve detaylı düşünüp medenice tartışabilen bir kitleyi varsayan demokrasinin aslında ne kadar kırılgan olduğunu da gözler önüne seriyor. Bunun yanında, liberal ve muhafazakar diye tanımladığımız kesimlerin, aslında bir nevi farklı kültürler olduklarını ve birbirlerine yönelttikleri iletişimin karşılıklı olarak çoğu zaman boşa gittiğini de düşündürtüyor. Bunun çözümüne dair felsefi tartışmalar bulunsa da, psikolojik açıdan gerçekçi bir çözüme çok yakın olduğumuz söylenemez. Sezgisel düşüncenin insan hayatındaki yerinin daha iyi anlaşılması gerektiğine inanıyoruz. Ancak sezgisel düşüncenin sıklık ve kolaylıkla insanları yanılttığına dair çok sayıda araştırmayı ve sezgiselliğe yaslanan grup-odaklı ahlaki yönelimlerin ne kadar kolay yıkıcı bir noktaya varabildiğine dair yakın tarihimizdeki örnekleri göz önüne alınınca, insan türünün kendine has en belirgin yetisi olan rasyonelitenin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.
İçinde yaşadığımız çağda insan hayatını kolaylaştıran ve temel varoluşsal krizlerine çözüm getiren neredeyse tüm icatlar bu rasyonel düşüncenin ürünüdür. Fakat tek başına analitik bakışı aşırıya götürmek, bu araçların iyi etkilerini kötüye çevirebilmektedir (örn., antibiyotiğe dirençli bakteriler; fosil yakıt kullanımı sayesinde tetiklenen iklim değişikliği). Analitik düşüncenin (bütünsel bakışı destekleyen diğer zihinsel yetilerle birlikte) dengeli kullanılması daha iyi bir seçenek olabilir.
Ne yazık ki analitik düşünce, dingin ortam, zaman (sezgisel düşünceden daha yavaş ilerlemesi sebebiyle) ve motivasyona ihtiyaç duymaktadır. İklim değişikliğinin en yoğun etkileyeceği coğrafyada olan Türkiye’de, önümüzdeki yıllarda yaşanabilecek sel ve kuraklık gibi felaketler esnasında analitik düşüncenin yeşerebileceği ortam zayıflayabilir. Bu felaketlerin yaratacağı belirsizlik ve korkuyla başa çıkmak için insanlar sezgisel tepkilerle ürettikleri bazı gerçekdışı fikirlere daha fazla kapılabilirler. İnsan yapımı olan, uzun süredir bilinen ve gidişatını bir ölçüde öngörebildiğimiz bir olgu olan iklim değişikliği konusunda, 1999 depremi sonrasındakine benzer görüşlerin (örn., hurafeler) yayılması muhtemeldir. Ne yazık ki bu tür görüşler bu felaketlere herhangi bir çözüm getirmeyecek, sadece toplumsal işbirliği ve felaketlere karşı savaşabilme kapasitemizi zayıflatacaktır. İnsanlık olarak, bizi ileriye taşıyan ortak tarihimizi hatırlayarak, siyasette ve sivil arenada analitik düşünceyi ön plana koyabilirsek, insan türünün refahını koruma şansımız devam edecektir.
Adil Sarıbay
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi
Not: Yorumları için Onurcan Yılmaz ve Ali Yaşar Sarıbay’a teşekkür ederim.