Bilişim Devrimi Işığında Kripto Para III

Shutterstock

Mustafa Akgül’ün anısına….

Yazı dizisinin ilk bölümü için tıklayınız.
Yazı dizisinin ikinci bölümü için tıklayınız.

İlk iki yazımızda ilk kripto para birimi Bitcoin’un işleyişi, özellikleri, altyapısını oluşturan Blockchain teknolojisi, benzer çalışma prensipleriyle ortaya çıkmış olan alternatif kripto paralar ve bunlar etrafında gündeme gelen ekonomik gelişmelere değindik. Bitcoin, son bir yıldır 10 kat artışla sonuçlanan bir değer tırmanışı yaşadı. Geçtiğimiz Aralık ayından itibaren ise bu tırmanış iyice ivmelendi ve küresel ölçekte bir Bitcoin yatırım furyasına dönüştü. Piyasalarda, artık sokaktaki insanın devreye girdiği aşamayı ifade etmek için kullanılan ve yatırımcı Japon ev kadınını simgeleyen “Bayan Watanabe” (Ayşe teyze) de Bitcoin almaya başladı. Doğal olarak beraberinde Bitcoin’un patlamaya hazır bir balon olduğu savları da daha sık duyulmaya başlandı. 2018 ortası için yapılan tahminlerde kimi karamsarlara göre balon patlayacak ve Bitcoin fiyatı 5.000 dolarlara kadar gerileyecek, kimi iyimserlere göre 25.000 seviyelerine, kimine göre ise 60.000 dolara kadar çıkacak.

Bitcoin bir balon mu?

Varlık fiyatlarında balon (asset bubble), finans literatüründe varlığın temel göstergelerinden, bir başka deyişle içsel değerinden (intrinsic value) koparak şu veya bu nedenle aşırı yükselen piyasa fiyatlaması olarak tanımlanıyor. İyi de, günümüz egemen iktisat teorisinde bir malın “değeri” olarak kabul edilen “fiyat”, piyasada arz ve talebin kesiştiği, yani eşitlendiği nokta olarak tanımlandığına göre bu “içsel değer” de ne ola ki? Piyasanın belirlediği fiyat her durumda gerçek değeri yansıtmıyor muydu? Belli ki finansçılar farklı görüşte. Ancak biz değer teorisinin derinliklerine dalmadan balonların feriştahına, küresel finans krizini tetikleyen konut fiyatları balonuna bir göz atalım.

Aşağıdaki grafik, Birleşik Krallık’da 2002 yılından başlayarak 2007 yılı ortasına kadar uzun vadeli trend eğrisinin çok üzerinde bir hızda artan ortalama reel konut fiyatlarını gösteriyor (mavi renkli alan). 2007 yılının ortasına gelindiğinde fiyatlar durup inişe geçmeye başlayınca, fiyatların asla düşmeyeceği varsayımına dayanarak alınan konut kredileri de teminatsız kalıp geri çağrılmaya başlandı. İhtiyatsızca dağıtılan bu kredilerin müşterileri sonuç olarak ödeme güçlüğüne girdi ve bankalar ipotekle üstlerine kalan evleri değerinin altında tez elden satıp nakde dönmeye, konut fiyatları da bu sayede daha da hızlı düşmeye başladı (kırmızı renkli alan). Batan bu kredilerin ödemelerine dayandırılarak yapılandırılan enva-i çeşit türev finansal borçlanma aracının değeri de tepetaklak yuvarlandı ve giderek artan bir zarar tablosu bütün bankacılık sisteminde zincirleme iflaslara oradan küresel ölçekte bir finans krizine dönüştü. Grafikte görünen, bir varlık balonunun şişme ve çökme sürecinin tipik bir örneği. Çökme tamamlandıktan sonra fiyatların tekrar trend eğrisine yakınsamasını görebiliyoruz. Tabi gayrimenkul gibi alım satım sıklığı ve karar alma süreci yavaş olan bir piyasada bu döngüler 15 yıllık sürelere yayılabiliyor.

Şimdi de Aralık ayı başından başlayarak trend eğrisinden çok daha yüksek bir artış hızı ile fiyatlanan Bitcoin’un grafiğine bakalım. Her iki şişme ve düşüş sürecindeki benzerlik çarpıcı. Şu farkla ki, birincisi onbir yıl, diğeri ise bir ay sürdü.

Bitcoin bir balon mu sorusu belirli ölçeklerdeki zaman dilimleri için “evet” şeklinde yanıtlanabilir. Geçtiğimiz Aralık ayında yaşanan şişme ve sönme süreçleri daha mikro ölçeklerde de, daha uzun dönemli ölçeklerde de tekrar tekrar yaşanabilir. Her varlığın piyasasında ve her zaman ölçeğinde olduğu gibi. Küresel bir krize yol açan konut fiyatları balonu patlasa da gayrimenkul sektörü bir yere uçmadı, varlığını ve uzun vadeli trendini sürdürüyor. Aynı durum Bitcoin için de geçerli diyebiliriz.

Bitcoin ile ilgili esas soru, balon olup olmadığından çok şu olmalı: Varlık değerinde uzun vadeli bir trend belirgin mi ve bu trendin yansıttığı artan talep trendi nereden kaynaklanıyor? Bu talep sürdürülebilir mi?

Bitcoin fiyatını, bir yılın içerisinde 1000 dolardan 20,000 dolar sınırına kadar fırlatan, trendini de 15,000 dolar seviyelerine yükselten talebin kaynağı nedir? Bu talep, bir değişim aracı olarak kullanımının yaygınlaşmasından mı kaynaklanıyor? Biliyoruz ki böyle bir kullanım henüz yeterince yaygınlaşmış değil. Mevcut oynaklık düzeyinde yaygınlaşması da pek kolay görünmüyor.

Bitcoin’un uluslararası bir para sistemine dönüşeceği görüşüne ilişkin itirazlar, en başta yapısal özelliklerinden kaynaklanıyor. Arzı kısıtlı bir paranın büyük hızda gelişen dünya ekonomisinin gereksinimlerine karşılık veremeyeceği ve deflasyonist bir etkide bulunacağı, ayrıca 2008 küresel finans krizi benzeri şiddetli ekonomik krizlerde parasal genişleme gibi araçlarla mücadele edebilme olanağını ortadan kaldıracağı dile getiriliyor. Ancak, Bitcoin’un dışında likidite gereksinimini karşılayacak başka kripto paraların varlığı da unutulmamalı.

Değişim aracı olarak bir talep henüz sözkonusu değilse, o halde Bitcoin’un daha çok bir değer saklama aracı olarak talep görmesi sözkonusu. Nitekim, Venezuela’da hiperenflasyon ortamı veya Zimbabwe’deki siyasi kriz gibi krizlerde Bitcoin fiyatındaki eşzamanlı yükselmeler, insanların varlıklarını artık Amerikan doları veya Euro’da değil Bitcoin’de güvence altına almayı tercih ettiklerini gösteriyor. 2008 krizinden beri 4 büyük merkez bankası tarafından 10 trilyon dolar eşdeğerinde piyasaya sürülmüş olan itibari para birimleri itibarlarını kaybetmeye başlamış gibi görünüyor. Bu doğrultuda bir görüş de Bitcoin’un değerinin artmadığını, aslında doların değerinin düştüğünü, bir başka deyişle Bitcoin’un dolardan kaçışın adresi haline geldiğini savunuyor.

1971’den beri itibari paraya (fiat currency) dönüşen doların altın eşdeğerliği resmi olarak ortadan kalkmış olsa da, o tarihten beri doların “arkasında değer olarak ne var?” sorusunun cevabı pratikte bir başka kıymetli maden olan “petrol” olacaktır. Dünyanın en yüksek ticaret hacmini oluşturan petrol dolarla fiyatlanıyor ve dolarla işlem görüyor. Son dönemde Rusya ve Çin’in kendi aralarında ve diğer ülkelerle başta petrol olmak üzere dış ticaretlerinde dolar dışı alternatifler üzerinden fiyatlama ve işlem yapma yoluna gitmeye başlamaları, diğer taraftan da rezervlerinde giderek dolar yerine altını tercih etmeye başlamaları uzun vadede doların değer kaybına ilişkin beklentileri de körüklüyor. Nitekim, küresel finans krizinden sonra 2010’da Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellik, beş büyük ülke para biriminin tekrar altına endekslenmesi önerisini getirirken, 2011 yılında da IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn benzer şekilde IMF’nin ulusal paralara dönüştürülebilen destek rezerv parası SDR’yi (Special Drawing Rights) altına bağlama önerisini getirdi.

Dolar başta olmak üzere itibari paralara ilişkin kuşkular Dünya Bankası ve IMF üst yönetimlerine kadar yankı buluyorsa, Bitcoin’a olan talep daha anlaşılır hale geliyor. Öyle ya, bu ara borsalardaki ve neredeyse tüm varlık piyasalarının fiyatlarındaki eşzamanlı artışları, herşeyin balonu (the everything bubble) olarak mı yoksa doların değer kaybı (enflasyonu) olarak mı değerlendirmek lazım?

Bitcoin’un arzındaki kısıtlı ancak düzenli artış ve herhangi bir merkezin Bitcoin arzı ile ilgili manipülasyon olanağının olmaması uzun vadede değer artışının süreceği beklentisini pekiştirdiği için değer saklama aracı olarak cazibesini daha da artırıyor. Bir anlamda Bitcoin, altından daha kolay taşınabilir transfer edilebilir ve dönüştürülebilir bir varlık olarak altın yerine kıymetli maden gibi benimsenmiş görünüyor.

Diğer taraftan, şu anda Bitcoin’un gelecek değerinin fiyatlandığı görüşü de yaygın. Blockchain teknolojisi, ilk kişisel bilgisayarın garajdan çıktığı, ilk dial-up modemle telefon ederek internete bağlanıldığı, bilişim devriminin önceki kritik dönüm noktalarına benziyor. Oyuncak gibi algılanan, bir işe yarayıp yaramayacağına kuşku ile bakılan, başında buluğ çağından henüz çıkmış sivilceli yeni yetmelerin bulunduğu gülünç isimli şirketlerin kırk yıllık devlere meydan okuduğu, hisse değerleri tavan yaparken bunun bir balondan ibaret olarak algılandığı dönemlere çok benziyor. Bugünkü furyanın ardında, geleceğin Apple’ını, Amazon’unu, Google’ını bugünden yakalamanın arayışı da var kuşkusuz.

Bir başka etmen de Bitcoin’un diğer kripto paraların fiyatlanmasında bir ortak payda (common denominator) olması, yani kripto paralar için bir uluslararası rezerv parası gibi işlev görmeye başlaması. Altcoin’lerin büyük çoğunluğu itibari para birimleriyle satın alınamadığından yatırımın yolu mutlaka Bitcoin’den geçiyor. Bayan Watanabe, önce Bitcoin satın alıp online değişim borsalarına girerek diğer kripto paraları Bitcoin ile alıp satıyor. Tüm kripto paralar Bitcoin cinsinden fiyatlanıyor. Bütün yolların Roma’ya çıkması misali, kripto para dünyasında da her yol, yatırım aşamasında da kâr realizasyonunda da hep Bitcoin’a çıkıyor.

Kripto Borsalarında Vahşi Batı

Bu küresel borsaların bir özelliği de açılış veya kapanış saatlerinin olmaması. Bunlarda seans 7/24 kesintisiz devam ediyor. Bayan Watanabe’nin yanısıra bilişim devriminin göbeğine doğmuş bugünkü üniversite öğrencileri ders sırasında bile cep telefonlarından alım satım yapıyorlar. Dolayısıyla küresel ölçekte derinliği olan, bu yazının yazıldığı tarih itibariyle 750 milyar doları aşkın değere ulaşan bir piyasa oluştu. Bu piyasada şimdilik vahşi batı koşulları geçerli. Herhangi bir regülasyon, küçük yatırımcının korunmasına yönelik bir önlem mevcut değil. Telegram gibi mesajlaşma uygulamalarında mesaj gurupları üzerinden haberleşerek özellikle henüz yeni türemiş hacimsiz kripto paralarda fiyatları manipüle etmeye yönelik kitlesel şişirme ve boşaltma (pump and dump) hareketlerinden tutun, ralli başlatmak için online kripto haber sitelerine sızdırılan asılsız haberlere kadar ortalığı kan gölüne çevirecek her türlü hareket serbest. İçerden öğrenenlerin ticaretini (insider trading) engelleyebilecek bir mekanizma da bu uluslarötesi piyasada doğal olarak henüz hayal. Kripto para borsaları, bir yandan bilişim çağının isimsiz yeni zenginlerine eski ekonomiden inanılmaz servetler aktarırken birçok acemi için de fena can yakacak bir para tuzağı olma potansiyeli taşıyor.

Kripto paranın yaygınlaşmasıyla değer saklama aracı olarak altının yerini Bitcoin almış gibi görünürken, yoğun talep nedeniyle giderek uzayan transfer süreleri, Bitcoin’un günlük işlemlerde kullanımını pratik olmaktan çıkartıyor. Eh, altını da günlük işlemlerde artık kullanmıyoruz zaten. Altcoinlerden bir kısmı, günlük işlem amaçlı para talebini (transactions demand) karşılamak, bir anlamda zamanındaki gümüş ve bronz’un yerini almak üzere yarışırken, büyük bölümü ise yepyeni bir iş modelinin birbirinden yaratıcı icatlarını ortaya çıkarmaya başladı. Bunlar, “akıllı sözleşme” (smart contract) akçeleri (token).

Akıllı sözleşmeler

Satoshi Nakamoto, Bitcoin adını verdiği dijital nakitin transfer ve kayıt sistemini sağlayacak güvenli bir ağ tasarlarken asıl yenilikçi buluşun, Blockchain adı verilen bu dağıtılmış güvenli kayıt sistemi olduğunun ve bu ağın iş yapma biçimlerini kökten değiştireceğinin ne kadar ayırdındaydı bilemiyoruz.

Blockchain teknolojisi geriye dönük işlem veya manipülasyona olanak vermeyen, küresel ölçekte kolektif bir ağ üzerinde çalışan güvenli bir “sıralı kayıt” sistemi.  Bu teknolojinin sadece Bitcoin veya benzer bir kripto paranın “değer transferi” beyanlarını kaydetmesi gerekmiyor doğal olarak. Tüm taraflar bu kayıtların geçerliliğine “güvendiğine” göre, kaydedilen sadece parasal bir işlem olmak zorunda değil. Sonuçta para transferi, diğerlerinden farklı olmayan herhangi bir  sözleşme değil mi? O halde başka sözleşme türleri de bu sistem üzerinde “akçeleştirilebilir”!

Düşünürsek, Satoshi Nakamoto’nun Blockchain’i özelinde bugüne kadar görülmemiş bir iş modeli ortaya çıkmış oldu. Herhangi bir işlevi yerine getiren programlanabilir bir akçe, jeton, kontrat (adına ne derseniz deyin) tanımlıyorsunuz.  Bunun üretim ve kayıt sistemine katılarak gelir elde etmek isteyen madenciler kolektif bir ağ oluşturuyor ve bu ağ hızla büyüyor.  Ortada bir şirket yok, geliştirme ekibi, pazarlama ekibi, müşteri hizmetleri destek ekibi, muhasebecileri, genel yönetim personeli … hiçbiri yok.  Bu yazılım, doğup internet rahmine düştüğü andan itibaren yaratıcılarıyla bağı kopacak, artık kaderi ona kendi organik gelişimi içinde nasıl bir evrim yolu çizdiyse onu yaşayacaktır. Akçe başarılı olur, rağbet görür ve piyasalarda değeri artarsa onu henüz yok değerindeyken edinenler büyük bir değer artış geliri elde edecekler, üstüne üstlük anonim de kalabilecekler. Satoshi Nakamoto’nun 1 milyon civarında Bitcoin sahibi olduğu söylentileri doğruysa ki gayet olası, cari Bitcoin fiyatından matematiğini siz yapın.

Vitalik Buterin

Bu iş modeli çok geçmeden ikinci fazına evrildi. 1994 doğumlu, bugün 24 yaşındaki Vitalik Buterin’in geliştiricilerinden olduğu ve üç yıl önce faaliyete geçen Ethereum blockchain ağı, dileyen herkesin kendi akıllı sözleşmesini  geliştirmesine ve Ethereum ağı üzerinde işletmesine olanak verecek yazılım arabirimini kullanıma açtı. Ethereum da tıpkı akıllı telefonlar gibi üçüncü tarafların sayısız uygulama geliştirdikleri bir ekosisteme dönüştü. Bitcoin’den sonra en yüksek değere sahip olan ve yüzlerce akıllı kontrat projesi barındıran Ethereum’un piyasa değeri 120 milyar doları aşmış durumda.

Blockchain modeli tıpkı “dotcom” döneminde olduğu gibi yeni bir girişim furyasının temelini oluşturdu. Artık 90’ların internet sitesi halka arzları (IPO – initial public offering) değil, akıllı sözleşme akçelerinin halka arzları (ICO – initial coin offering) popüler. Her gün, yeni bir kripto para birimi veya akıllı sözleşme akçesi kripto piyasalara çıkıyor. Bu akçeler istendiği gibi programlanabildiğine göre, standart hale getirilip dolaşıma sokulacak, belirli şartlara bağlı olarak belirli bir işlevi yerine getirecek akıllı sözleşme tasarımlarının sınırı yok. Salt nakit işlevi taşıyan uygulamaların dışında bir dizi akıllı sözleşme örneği dikkat çekiyor.

MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) blockchain üzerinde dijital üniversite diploması uygulamasına geçiyor [1]. Blockchain üzerinde sertifikalar, liyakat puanları, kurum üyelikleri, güvenli dijital kimlik sistemleri hatta oylama sistemleri tanımlanabiliyor. TRON ve STEEM gibi akçeler, kullanıcı bilgilerini istem dışı toplayarak bundan ticari kazanç sağlayan Apple, Google v.b. aracıları da aradan çıkarıp içerik sağlayıcılarla kullanıcıları karşılıklı kazanç sağlayabilecekleri bir platformda buluşturmayı amaçlıyor. AidCoin gibi uluslararası bağış toplama süreçlerini güvenilir ve şeffaf kılmayı amaçlayan akçeler ortaya çıkıyor. Tahvil ve finansal türev araçların akçeleştirilmesi kayıt ve takas işlemlerinde yenilikler getirmeyi vadediyor. Tapu kayıtlarının, ipoteklerin akçeler şeklinde kayda geçmesinin işlemlerde otomasyon, güvenlik ve kolaylık sağlaması bekleniyor. Tedarik zincirlerinde ürünlerin fabrikadan raflara kadar uzanan yolculuğunun takibini ve muhasebeleştirilmesini kolaylaştıracak sistemler gündeme geliyor. Bireylerin aldıkları sağlık hizmetleri kapsamında üretilen bilgilerin bu gibi sistemlere geçirilmesinde özel bilgilerin gizliliği ve güvenliği açısından gündemde olan birçok sorunun çözümüne katkıda bulunması bekleniyor. Yukarda sayılan örneklerden henüz pek azının “halka arz izahnamesi” (whitepaper) aşamasını geçip gerçek bir kullanım pratiği oluşturduğunu dikkatlerden kaçırmamak lazım. Bunların kripto borsalarda değerleri bazen tavan yapmasına rağmen vadettikleri uygulamalar henüz ispatlanmış ve yaygın ölçekte hayata geçmiş durumda değil. Bunların içinden uygulama açısından başarılı olacak örneklerin ayıklanması zaman alacağa ve beraberinde dotcom krizi benzeri travmaları getireceğe benziyor.

Blockchain teknolojisi kamu finansmanı açısından da yaratıcı çözümlere zemin hazırlıyor. Bunlara bir örnek, Yunanistan’ın eski maliye bakanı Yanis Varoufakis’in borç krizinin doruk noktasında, Yunan hükümetinin Avro borçlanma ve ödeme zorluğu içinde olduğu, Avro dışında bir ödeme sistemi arayışına girdiği bir aşamada “Maliye Parası” (Fiscal Money) adını verdiği çözüm önerisiydi [2]. Amacı Blockchain üzerinde tanımlayacağı ve gelecekteki vergi alacaklarına karşılık borçlanıp kamu personel ödemelerini bununla yapacağı bir kripto parayı tedavüle sokmaktı. Amacını gerçekleştiremeden istifa etmiş olsa da önerisi kayda değer. Hiperenflasyon sarmalında kıvranan Venezuela ise sahip olduğu petrolün her variline karşılık tedavüle sokacağı “Petro” adlı kripto parayla alternatif bir finansman aracı geliştirerek sorunlarını aşmayı amaçlıyor[3]. Bu proje de henüz hayata geçmiş değil.

Akıllı sözleşmelere ilişkin not düşülmesi gereken bir görüş, bu teknolojinin hukuk sistemlerinin geleceğine ilişkin öncülleri taşıdığını savunan Aaron Wright’ın “Lex Cryptographica” kavramı[4]. Bu kavram, sanayi devrimi ile eş zamanlı bir başka hukuk kavramına gönderme yapıyor.

Sanayi devriminin eşiğinde yeni gelişen ve uluslararası ticaretle uğraşan tüccar sınıfın ihtiyaçlarını giderecek ve zorunlu olarak dönemlerinin farklı Kraliyet hukuk sistemleri dışında gelişmiş pratik sözleşmeler “Lex Mercatoria” (ticaret hukuku) olarak anılacak ve zaman içinde sanayi toplumunun ticaret hukuku sistemine dönüşecekti. Wright, benzer şekilde bugün bilişim devriminin ortaya çıkardığı ve sanayi toplumunun vergi, gümrük, anonim şirketler, borçlar v.b. hukuki tanımlarının kabına sığmayan gereksinimlerin dağıtılmış ağlardaki kripto “akıllı sözleşmelerle” çözüleceğini savunuyor. Aaron Wright’a göre akıllı sözleşmeler yeni bir “Lex Cryptographica”nın (kripto hukuk) temelini oluşturuyor.

Regülasyon sancıları

Ulus devletlerin merkez bankaları, maliye bakanlıkları, bankacılık ve sermaye piyasası düzenleme ve denetleme kuruluşları, son gelişmelerin ışığında kripto para konusunu mercek altına almaya başladı. Bir yandan kripto para piyasalarında kayıt dışı para hareketleri ve vergi kaçaklarını kontrol altına alma gereksinimi, diğer yandan bu piyasalardaki usûlsüz ve spekülatif hareketlerin küçük yatırımcılara zarar vermesini önleyecek yaptırım ve düzenleme gereksinimi bu kuruluşları harekete geçmeye zorluyor.

Piyasaların uluslarötesi nitelik taşıması işi zorlaştıran başlıca unsur. Bir ülkede alınacak önlemler, sermayenin hızla başka ülkelere kaçmasına neden olduğundan bu kamu kurumları diğer ülkelerdeki muhataplarıyla birlikte hareket etmek zorunda. Bu da kolay olmuyor. Herşeyden önce ülkelerin ilgili kurumlarının konuya yaklaşımında köklü farklılıklar var. Örneğin dünyadaki Bitcoin ortak madenci havuzları (pool mining) kapasitesinin %80’ini barındıran Çin, gerek madencilere gerekse kripto para borsalarına yönelik kısıtlayıcı önlemlerden yana görünürken Japonya Bitcoin ve kripto para borsalarını destekleyecek liberal yasalar çıkartıyor, kripto borsalarda yatırım yapan “Bayan Watanabe” nin varlıklarını güvenceye alacak sigorta yöntemleri geliştiriyor, Bitcoin ATM’lerinin yaygınlaşmasına izin veriyor.

Bu farklı yaklaşımlara karşın Çin, Japonya ve Güney Kore finansal regülatörleri eşgüdüm içerisinde alınabilecek önlemleri görüşmek üzere ortak çalışma gurupları ve toplantılar düzenlemeye başladılar. Bürokrasinin gelişmeleri ne hızda ve kapsamda izleyebileceği merak konusu.

Kıssadan hisse

Bilişim devrimiyle başladık, yine bilişim devrimiyle bitirelim.

Kişisel bilgisayar, bilgi işlem yeteneğini evlere sokmayı başardı. İnternet, dünya üzerindeki tüm bu bilgisayarları birbirine bağladı. Akıllı telefonlar bu yeteneği evlere bağımlı olmaktan kurtardı ve mobil hale getirdi. Şimdi de Blockchain teknolojisi dünya üzerindeki tüm bireylerin üçüncü tarafları aradan çıkartarak güvenilir işlem ve kayıt yapabilmesini sağlayan farklı işlevlere yönelik küresel veri tabanları oluşturuyor. Blockchain, salt bir bilgi teknolojisi yeniliği değil, her türlü organizasyon ve yönetim yapısını dağıtılmış güvenli kayıt sistemleri üzerinden, kişiden kişiye (peer-to-peer) işleyecek şekilde yeniden tanımlayacak bir kurumsal yönetim teknolojisi aynı zamanda.

Bilginin kendisiyle birlikte üretim ve dağıtım araçlarının mülkiyet ve patent kısıtlarını ortadan kaldırarak kamusal alanda serbestçe geliştirilebilir ve ışık hızında dağıtılabilir hale gelmesi yerleşik tanımları ve kurumları dönüştürmeye devam ediyor. Gelişmeler, sanayi toplumunun yarattığı ekonomik, sosyal ve politik kurumların kabına artık sığmıyor. İkibinli yılların ilk çeyreği, hızla gelişen bilgi toplumunun gereksinimleri ile sanayi toplumunun kurumları arasındaki uyumsuzluk ve dönüşüm sancıları ile geçecek gibi görünüyor. Bilişim devriminin daha önceki dönüşüm aşamalarında olduğu gibi Blockchain yeniliğinde de eski ekonomiden bilgi ekonomisinin yaratıcı üretici ve tüketicilerine gözle görünür bir servet transferi yaşanıyor.

Açık kaynak bilgi işlem, açık kaynak donanım ve kolektif ağların etkisi çok yakında donanım ve imalatı da ele geçirecek. Blockchain benzeri kolektif ağların sadece bilgisayarlar üzerinde değil, 3D yazıcılar için de gündeme geleceğini, çok yakında kolektif 3D yazıcı ağları üzerinde dağıtılmış bireysel imalatı, otonom kara ve hava araçlarıyla yürütülen lojistik hizmetlerini konuşacağımızı ve seri imalat çağının nasıl sona erdiğini izleyeceğimizi öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Tüm bu gelişmelerin sanayi toplumunun kurumları içerisinde  kalacağı varsayımını içkin olarak adında taşıyan ve bugünlerde pek popüler olan “Sanayi 4.0” kavramı ise sanayi devrimine “Tarım 2.0” adını koymak kadar gelişmenin özünü ıskalıyor.

Ulus devletler tarafından yasal güvencesi verilmiş itibari kâğıt para banknotlarından başlayıp, bankalara, merkez bankalarına, ulusal muhasebe ve vergi sistemlerine, giderek hukuk sistemlerine kadar uzanan bir alanda mekanizmaların ve kurumların sağladığı “güvenilir üçüncü taraf” (trusted third party) gerekliliğini ikame etmeye başlayan, küresel ölçekte kolektifleştiren ve dönüştüren teknolojiler hızla yayılıyor.

Ulus devletlere, bunların mevcut iktidarlarına ve bu iktidarları şu veya bu yolla elde etme azmindeki üçüncü taraflara düşen, bu gerçekliği bir an önce kavrayıp bu teknolojileri engellemek, yasaklamak yerine uyum sağlayarak bunlardan yararlanıp bilgi toplumunun yeni üretici ve tüketici nesilleri için gerçekten “güvenilir” olma kriterini en başa koymalarıdır. Fazla da geç kalmadan.

 Mehmet İnhan

NOT: Bu yazıda adı geçen Bitcoin ve diğer kripto para birimleri, piyasa fiyatları yüksek derecede oynaklık gösteren riskli yatırım araçlarıdır. Bu yazı, sadece kripto para olgusuyla ilgili genel bilgi sağlamayı amaçlamakta olup şu veya bu kripto para birimine yatırım önerisi olarak alınmamalıdır. Yazar, bu yazıya dayanarak kripto para yatırımı yapacak okurların uğrayabileceği zararlardan sorumlu tutulamaz.

 

Kaynaklar:

[1] https://koinbulteni.com/mit-blockchain-teknolojisiyle-diploma-basti-3605.html  ; https://www.bloomberg.com/view/articles/2017-10-22/are-blockchain-diplomas-the-real-deal

[2] https://www.project-syndicate.org/commentary/fiscal-money-end-central-bank-independence-by-yanis-varoufakis-2017-08

[3] https://www.ccn.com/6-billion-oil-backed-cryptocurrency-venezuelas-president-orders-issue-100-million-petros/

[4] https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2580664

 

Önceki İçerikHalet Çambel: Aydın, Bilim insanı, Eğitmen, Arkeolog*
Sonraki İçerikGerçek-Ötesi Siyaset
Mehmet İnhan

Mehmet İnhan, Boğaziçi Üniversitesinde Elektrik Elektronik Mühendisliği lisans ve Ekonomi master derecelerini aldıktan sonra doktorasını Viyana Teknik Üniversitesi’nde Ekonomi ve Planlama Matematiği dalında tamamladı.  Vienna Institute of Advanced Studies, OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu gibi kuruluşlarda çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndü. Çoğunlukla teknoloji sektöründe çeşitli kuruluşlarda yöneticilik yaptı. Boğaziçi Üniversitesi’nde part-time öğretim görevlisi olarak 1992-2012 yılları arasında aralıklarla ekonomi dersleri verdi. Halen Saha Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme A.Ş.’nde yönetim kurulu üyesidir.