Değişen Türkiye’de Değişen Avrupa Algıları

Avrupa Birliği (AB), dış politikasında demokrasi ve insan hakları gibi değerleri ön plana çıkartarak üçüncü (AB üyesi olmayan) ülkelerde demokrasiyi teşvik ettiği gerekçesiyle akademik literatürdeki bazı çalışmalar tarafından “normatif güç” olarak tanımlanıyor. Normatif güç, dış politikaları aracılığıyla çevre ülkelerde demokrasi ve insan hakları gibi normların yaygınlaştırılmasında rol oynayan ülkelere ve uluslararası örgütlere atfedilen bir özelliktir.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin olumsuz yönde seyrettiği bir dönemde gerçekleştirilen “Değişen Türkiye’de Değişen Avrupa Algıları” başlıklı proje*, Avrupa Birliği’nin Türkiye’de kamuoyu düzeyindeki normatif algısına odaklanıyor. Çalışmanın ilk sonuçları geçtiğimiz haftalarda yayınlandı.**

Türkiye’de Avrupa Birliği’ne yönelik kamuoyu algılarına ilişkin zaman zaman kantitatif araştırmalar yapılıyor olmasına rağmen, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi AB-Türkiye ilişkilerinde kritik öneme sahip olan konuları Türkiye halkının AB-Türkiye ilişkileri ekseninde nereye konumlandırdığına ilişkin bir akademik çalışma bulunmuyor. Benzer biçimde AB dış politikasına odaklanan çalışmalar, AB’nin normatif bir güç olduğunu iddialarını nadiren üçüncü ülkelerdeki algılar üzerinden çalışıyor.

Söz konusu çalışma, bu eksikliği gidermede “odak grupları” yönteminden faydalanıyor. Yani siyasi aidiyet, eğitim ve meslek grupları özelinde belirlenen 7 ile 10 arası katılımcının oluşturduğu gruplarda çalışılan konuya ilişkin derinlemesine tartışmaları tetikleyecek sorular soruluyor ve katılımcıların tartışmalarda ortaya koyduğu argümanlar değerlendirmeye alınıyor.

Çalışma, AB gibi bir dış politika aktörünün normatif olarak kabul edilebilmesi için, dış politikasının etki ettiği üçüncü ülkelerdeki algısının da normatif olması gerektiğinden yola çıkıyor. Alman filozof Habermas’dan hareketle normativite, meşruiyet gerektiriyor; meşruiyeti ölçebilmenin yolu da gerekçelendirme mekanizmalarının incelenmesinde yatıyor. Bir diğer deyişle, kişilerin bir meseleyi inançları, değerleri, standartları ve normatif beklentileri ekseninde ne şekilde gerekçelendirdiği, söz konusu meselenin o kişiler nezdindeki meşruiyetine ilişkin bir fikir veriyor. Bu nedenle de odak grubu yöntemi, kişilerin araştırma konusu çerçevesinde belirlenmiş soruları rahat bir ortamda birbirleriyle iletişim halinde derinlemesine tartışmalarına olanak sağlayarak, gerekçelendirme mekanizmalarının da ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. 

Çalışmanın sonuçları, AB’nin Türkiye ile olan ilişkisinin ve Türkiye’deki varlığının gerekçelendirildiği yerlerde AB’nin normatif değerinin tartışıldığını gösteriyor. Bunu yaparken, AB’ye ilişkin normatif algıların ağırlıklı olarak yerel etmenler tarafından, özellikle de hükümet/muhalefet dinamikleri ekseninde belirlendiğini ortaya çıkarıyor. Bir diğer ifadeyle, kendilerini muhalif olarak atfeden ve ülkedeki demokrasi ve insan hakları karinesinden rahatsız olan insanların, hükümete destek verdiğini ifade eden ve ülkedeki demokrasi standartlarından genel hatlarıyla memnun olan kişilere kıyasla AB’ye çok daha pozitif bir normatif rol atfettiğini görüyoruz.

Yerel etmenlerin belirleyiciliği yüksek olsa da başta AB’nin Türkiye’nin üyeliğine ilişkin inandırıcılıktan yoksun ve tutarsız politikaları ile AB göçmen politikaları olmak üzere, belirli AB politikaları hakkındaki genel görüşlerin de bu algılarda etkili olduğu ortaya çıkıyor. Odak grupları katılımcıları arasındaki en yoğun tartışmaların AB’nin çıkar odaklı fayda/zararlarından ziyade normatif konumu ve etkileri üzerinden yaşandığı görülüyor. Bu tartışmalarda AB’nin normatif rolüne ilişkin itirazların ağırlıklı olarak AB’nin göçmen nüfusuna, mültecilere, Türkiye’ye ve diğer Müslüman ilişkilere yönelik politikalarından beslendiği dikkat çekiyor.

Son olarak bu çalışma, yaygın kanının aksine, Türkiye-AB ilişkilerinin siyasi seyrindeki tüm olumsuzluklara karşın, Türkiye nüfusunun azımsanmayacak bir kesiminde AB’nin normatif gücüne ilişkin kuvvetli ve olumlu algıların var olduğunu gösteriyor. Bu da bize AB dış politika çalışmalarında AB’nin uluslararası alanda normatif gücünün olup olmadığı değerlendirilirken bakılan analiz biriminin dikkate alınmasının gerekliliğine ve AB’nin Türkiye’ye ilişkin politikalarını belirlerken ülkedeki toplumsal düzeydeki siyasal çeşitliliği göz önüne almasının önemine dikkat çekiyor.

Yazan: Senem Aydın-Düzgit
BAGEP ödülü sahibi
Sabancı Üniversitesi

* Proje, Bilim Akademisi’nin Genç Bilim İnsanı Destekleme Programı (BAGEP) desteğiyle gerçekleşti.
** Journal of Common Market Studies dergisinde yayınlanmış makalenin tümüne http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/jcms.12647/full adresinden ulaşabilirsiniz.