Sovyetler Birliği’nin İlk Yıllarında Bilim

Vladimir Lenin, 1917 Rus "Ekim" devriminin liderliğini yaptı.

7 Kasım 2017, dünyayı sarsan Rus Devrimi’nin 100. yıldönümü.

Rus Devrimi’nin ilk yıllarında ülke bilimde gerilemişti. İç savaşın sona ermesiyle birlikte, 1922’den itibaren bilimsel çalışmalar tekrar ilerlemeye başladı.

1918-1919 yıllarında Rusya’da bilimsel hayat adeta felce uğramış gibiydi. Bilimsel kurumların birçoğu kapanmış ve hatta bazıları tahrip edilmişti. İç savaş sırasında merkezi bölgelerdeki üniversiteler, laboratuvarlar, hastaneler vb. aylarca kapalı kalmış, bazıları tahrip ve yağma edilmiş, bilim insanlarının, öğretmenlerin birçoğu başka ülkelere veya Rusya’nın uzak yörelerine kaçmıştı. Ayrıca bilim ve eğitim kurumlarının binalarının siyasi örgütlere tahsis edilmesi, bilimsel kitap, malzeme vb.’nin sağlanmasında karşılaşılan büyük güçlükler ve Avrupa ile her türlü ilişkinin kesilmiş olması, sistematik bilimsel faaliyeti yok olma noktasına getirmişti. Bu yıllarda çok miktarda bilim ve eğitim materyali de kaybolmuştu. Kırım’da bulunan, Rusya’nın en mükemmel hayvanat ve botanik bahçelerinin tamamen tahrip olması, bilimsel faaliyetlerdeki düşüşün temellerini açıklıyor olması bakımından önemli bir örnektir.

Bilimdeki gerilemenin bir başka nedeni de, Sovyet yönetiminin sorumluları ile yeni yönetimi benimsemeyen bilim insanları arasındaki ilişki konusudur. Gerçekte bilim, yeni ülke için hayati önemdeydi ve Sovyet yöneticileri de bu gerçeğin bilincindeydi. Fakat bazı ideolojik ve dogmatik yaklaşımlar, bilim insanlarının büyük bir bölümüyle yönetimin ilişkilerini zora sokmuştu. Fen bilimleriyle ilgili kurumlar nispeten daha iyi durumda olmakla birlikte, tarih, ekonomi gibi sosyal bilimler fakültelerinin çoğunun durumu, hem politik bakımdan uyumlu hem de bilimsel yeterliliği olan öğretim üyesi arandığı ve yeterli sayıda bulunamadığı için kötüleşmişti. Hukuk fakülteleri, burjuva hukukunu esas aldıkları gerekçesiyle tamamen kapatılmışlardı.

Devrimi izleyen ilk beş yıldaki durum için şu saptamayı yapabiliriz: Üniversiteler ve araştırma faaliyetleri gerilemiş, fakat bilimsel bilginin toplumsallaştırılmasında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Özellikle işçi üniversiteleri fakir çocukların ve halkın eğitilmesinde yararlı olmuş ama bilimde kısa sürede yeni uzman kadroları yetiştirme bakımından doğal olarak yetersiz kalmıştı.

1921-1922’de, iç savaşın sona ermiş olması nedeniyle ülkenin durumu biraz rahatladığında, yönetim de bazı hatalı davranışlarını terk etmiş, bilimsel liyakat ilkesini politik liyakat ilkesine tercih etmeye başlamış, Moskova’da ve St.Petersburg’da bilim insanları için yurtlar açarak durumlarını iyileştirici önlemler almış, tüm ülkedeki bilimsel yaşamı yükseltmek için çeşitli teşvik edici önlemlere yönelmiştir. Örneğin ünlü fizyolojist Pavlov (1849-1936)’un çalışmalarını kolaylaştırıcı imkanlar yaratılmıştı. 1921 yılında Lenin’in çıkardığı özel bir kararname ile fizyolog Pavlov için Koltuşi Biyoloji İstasyonu kuruldu. Özellikle mekanik, uygulamalı fizik ve uçak teknolojisi alanlarında araştırma yapan kurumlara büyük miktarlarda devlet destekleri sağlandı.

1925 yılına girildiğinde Sovyetler Birliği’nde bilim ve eğitim hayatı nispeten doğal mecrasına yönelmiş ve Bilimler Akademisi de çalışmalarına başlamış durumdaydı. Bu arada birçok bilimsel kurum yeniden kurulmuş veya canlandırılmıştı. Kadınlar bilimsel araştırma ve eğitim faaliyetlerine aktif ve yaygın olarak katıldılar.

Bununla birlikte, devrimin ilk yıllarında görülen, bilime dogmatik ve ideolojik olarak yaklaşma tutumlarının ortadan kalkmış olduğunu söyleyemeyiz. Daha sonraki yıllarda ve uzun süre devam edecek bir “proleter bilimi” yaratma çabalarının ülke gündemini etkilediğini belirtmeliyiz. Bilime politika karıştırılmasının en yıkıcı örneklerini Stalin döneminde büyük bir otorite kazanan Trofim Lisenko (1898-1976) olayında görebiliyoruz. Canlı organizmalardaki kalıtımın çevresel faktörlerle değiştiğini ileri süren Lisenko’nun etkisi altında Sovyet biyolojisinin gelişimi bir kuşak boyunca engellenmiş oldu.

Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında fizyoloji, kimya, doğa tarihi, iktisadi coğrafya ve psikoloji alanlarına daha fazla bilimsel ilgi görülüyordu. Bu yıllardaki en büyük bilimsel gelişme, yeniden iktisadi inşa çalışmalarının itici ve besleyici gücünden de destek alan iktisadi coğrafya araştırmaları alanında olmuştu.

Sovyetler Birliği’nde 20. yüzyılın ikinci yarısında özellikle matematikte, fizikte ve uzay teknolojisi çalışmalarında devletin doğrudan katkısıyla büyük ilerlemeler kaydedildi. 4 Ekim 1957’de Sputnik 1’in uzaya gönderilmesiyle uzay çağı başladı.

Osman Bahadır

Önceki İçerikMikrodesenli Biyomalzemeler ve Yepyeni bir Kanser Tarama Sistemi
Sonraki İçerikSiyasal Sistem ve Rejim Nedir?
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).