Bilim ile dinin çelişmesi gerekmez. Soruyu “Nasıl bir din anlayışı bilim ile bağdaşabilir?” şeklinde soralım.
Bilim, dünya ile ilgili bilgiyi deney ve gözlemlerden edinmektir.
Dünya bilgisinin dünyayı gözleyerek edinileceğini kabul eden bir din anlayışı elbette bilim ile çelişmez. Böyle bir anlayışa sahip birçok dindar bilim insanı vardır. Mesleği bilim olmayan insanlar da sağduyu ile, dünya işlerinde bilim yöntemi ile yani dünyaya bakarak, akıl yoluyla bilgi edinileceğini kabul ettikleri ölçüde bilimin bakış açısını ve sonuçlarını kendi inançları ile bağdaştırabilirler.
İman,kanıt gerektirmez ve deneye tabi değildir. Bilim ise Tanrı’nın varlığını veya yokluğunu, herhangi bir dinin inançlarını elbette deney ve gözlemle sınayamaz. İman konuları bilimin konusu değildir çünkü deney ve gözlem konusu değildir. Bilim, dünyada gözlem ve deneye tabi olmayan iman konularında hiçbir şey söylemez.
Deneye ve gözleme açık olan konularda inanç temelinde, deney yapılmadan kesin bilgi iddia edilirse, deney sonucu o iddiayı yanlış çıkarabilir. Dünyanın düz olduğu, ya da evrenin merkezi olduğu gibi iddialar dine dayanarak savunulmuştur. Bunların gözlemlerle çürütülmesi o yorumları yapanların yanlış olduklarını gösterir. Deney ve gözlemle edinilecek bilgilerin iman konusu olmadığını kabul eden akılcı bir din anlayışı eski zamanlardan beri bütün dinler içinde vardı. Bilimin gelişmesi ile bu akılcı din anlayışı da yaygınlaştı.
Dini veya ideolojik yorum ve önyargılarla, bilimin bulgularına ters düşen iddialar insanların günlük sezgi ve tecrübesinden uzak alanlarda ortaya çıkar. Dünyanın aslında yuvarlak olduğu, evrenin merkezinde olmadığı, kuvvetin hızı değil ivmeyi belirlediği gibi bilgiler günlük algının ötesinde oldukları için uzun zaman bu konularda farklı inançlar geçerli olmuş ama modern bilimin gelişmesi ile anlaşılan doğa yasaları sağduyu sahibi insanlar ve toplumlarda kabul görmüştür.
İnsanlar günlük algılarına ters sonuçları, hele insanın fiziksel evrende ve canlılar arasındaki konumuyla ilgili sonuçları kabul etmekte çok zorlanırlar. Bilim, mikroskop ve teleskoptan başlayarak gitgide günlük algımızdan uzak cephelerde yeni sonuçlar elde ettikçe sonuçları yavaş yavaş kabul görür. Gerçek dünyanın aynı şartlarda farklı gözlemcilere ayni bilgileri vermesi ve bu bilgilerin kullanılabilmesi bilimin yaygınlaşmasının temelini oluşturur. Dünyanın nasıl işlediğini belirleyen doğa yasaları her yerde her zaman aynidir. Bunu da gözlem ve deneylerle biliyoruz. İman edenler bu dünya işleri ile ilgili doğa yasalarını gözlediklerinde, Tanrı’nın doğa yasalarını bir kez koyduktan sonra işleyişine karışmıyor olduğu ayırımını yapmak durumunda kalırlar. Sağduyu ve bilim ile dinin çelişmemesi için bu ayırım da önemlidir. Bu ayırım insanın dünya üzerinde bilgi edinmesine ve iradesine yer bırakır.
Ali Alpar
Bilim Akademisi üyesi
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi