Kurumların ilk baştaki yöneticilerinden ayrıca bir de esas kurucuları oluyor, bazen bu ikisi aynı kişi, bazen da farklı kişiler. Mezun olduğum ODTÜ için esas kurucu Kemal Kurdaş hikâyesini. ODTÜ’lü Yıllarım[1]Kemal Kurdaş, ODTÜ’lü Yıllarım, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, 1998. kitabında anlatır. Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA’nın 1993’teki kuruluşundan 2011’de Kanun Hükmünde Kararname ile ciddi bir Akademi vasfını kaybetmesine kadarki hikâyesinde de esas kurucu, kuşkusuz, TÜBA’nın kurucu 10 üyesinden biri ve ikinci başkanı olan Prof. Engin Bermek’tir. Bu yazıda Engin Bermek’in TÜBA’nın 1993-2011 hikâyesini anlattığı “Türkiye’nin Bilim (Akademisi) Sınavı” kitabını tanıtacağım. [2]Türkiye’nin Bilim (Akademisi) Sınavı, Engin Bermek, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 1. Baskı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Mart 2015.
Bir önsöz, altı bölüm ve bir sonsözden oluşan kitabın ilk bölümü “Akademi” kavramını ve dünyada akademilerin tarihçesini, Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyetinde akademi kurma girişimlerini ve TÜBA’nın kuruluşunu anlatıyor. 2. bölüm Bermek’in başkan seçilmesi ve görevdeki ilk aylarını, 3. bölüm “Yeni, Farklı Bir Akademi’ye Doğru” başlığı altında onun döneminde başlatılan projeleri, 4. bölüm “Başlananların Bitirilmesi”ni ele alıyor. 5. bölüm “Akademi Çalışmalarına Tepkilerin Uç Örnekleri ve Son Olaylar” başlığı altında başkanlığının 2. döneminin son yıllarını ele alıyor. Burada anlatılan ilk olay Engin Bey’in evine yapılan bombalı saldırı – yani aslında “uç” sıfatının yetersiz kaldığı olayları anlatıyor. “Akademi İçindeki Gelişmelere Genel Bakış” başlıklı 6. bölümde, TÜBA’nın kurumsal yapı, kavramlar, iç dinamikler ve dışarıyla ilişkiler açısından tarihini okuyoruz.
Akademilerin tarihçesi
Akademi adı ilk önce Eflâtun’un felsefe okulu için kullanılmış. Bizans ve Sasanî imparatorluklarındaki Yeni Platoncu akademilerden sonra, Rönesans İtalyasındaki akademiler geliyor. Bunlar arasında modern Avrupa bilim akademilerinin en eskisi olan (Dei Lincei Akademisi [3]Accademia dei Lincei aristokrat Federico Cesi’nin öncülüğünde 1603’te kurulmuş. İlk üyeleri arasında Galileo Galilei’nin bulunduğu doğa bilimleri ağırlıklı bu akademi Cesi’den sonra kapanmışsa da, 1849’da Papa IX. Pius tarafından Papalık (Pontifica) Lincei Akademisi, sonra Kraliyet Lincei Akademisi ve ardından Ulusal Dei Lincei Akademisi[4]Accademia Nazionale dei Linceiadını alarak, Mussolini’nin kendi kurduğu akademiye bağladığı bir dönem dışında günümüze kadar gelişerek gelmiş. Britanya’nın İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisi[5]Royal Society (1660) ve Fransa’nın Fransız Bilimler Akademisi[6]Académie des sciences (1666) akademileri de doğa bilimleri alanında çalışıyorlar. İlki sürekli etkin kalarak günümüze kadar ulaşmış, ikincisi ise Fransız Devrimi ve sonrasında kesintiye uğramışsa da günümüze kadar gelmiş. Sosyal ve beşerî bilimler alanında Britanya’da Britanya Akademisi[7]The British Academy 1902’de, Fransa’da Fransız Siyasi ve Ahlaki Bilimler Akademisi[8]Académie des sciences morales et politiques 1832’de kurulmuş. Her iki ülkenin ayrıca edebiyat, güzel sanatlar, müzik akademileri var.
18. yüzyılda Alman devletlerinde kurulan çeşitli akademiler arasında iki büyük doğa bilimleri akademisi, Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi[9] Königlich Preußische Gesellschaft der Wissenschaften ve Leopoldina Akademisi, Nazi döneminde ağır hasar gördükten sonra önce Doğu Almanya’da, birleşmeden sonra da yeni Almanya’nın iki büyük akademisi, sırasıyla Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi [10]Berlin-Brandenburgische Akademie der Wissenschaften ve Alman Doğa Bilimleri Akademisi[11]Deutsche Akademie der Naturwissenschaftler – Leopoldina isimleri ile kurulmuş, başka doğa bilimleri akademilerinin de katılmasıyla oluşan Alman Doğa Bilimleri Akademileri Birliği’nin liderliği de Leopoldina’ya verilmiş. Bu köklü akademilerin ve 18. ve 19. yüzyıllarda diğer Avrupa ülkeleri ve Rusya’da kurulan akademilerin kurucuları ve üyeleri Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nın büyük bilim adamları[12]Yanılma payı da bırakarak, 20. yüzyıla kadar, bu akademilerin üyeleri arasında hiç kadın olmadığı varsayımıyla “bilim adamları” ifadesini kullandım. ve düşünürleri. Avrupa’nın ve Amerika’nın köklü akademileri başlangıçta aristokratlar ve devletler tarafından desteklenmiş, sonradan kendi kaynaklarının yanı sıra kamu bütçesinden de desteklenen kurumlar olmuşlar. Tam anlamıyla devlet kurumları değiller. En önemlisi üyelerini liyakate dayanarak seçiyorlar ve akademik konularda yetkilileri ve kamuoyunu bilgilendirirken özerkler.
Osmanlı Devletinde 19. yüzyılda Encümen-i Daniş (1851-61) ve Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye (1861-66) kısa ömürlü olmuş. Meşrutiyet döneminde 1909’da kurulan Tarih-i Osmaniye Encümeni, Cumhuriyetten sonra 1935’te kurulan Türk Tarih Kurumuna evrilmiş. 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ile birlikte bu iki kurum sınırlı alanlarda çalışıyorlar.
Engin Bermek 1950 ve 60’larda akademi kurma önerilerini kısaca gözden geçirdikten sonra Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) 1993’te başbakan yardımcısı Prof. Erdal İnönü’nün “bilim insanı ve karar verici niteliklerinin ikisini de haiz olması sayesinde” gerçekleştiğini belirtiyor. TÜBA’nın 10 kurucu üyesi arasında olan ve 1993-95 arasında TÜBA Konseyinde bulunan Bermek, kuruluş yıllarını anlatarak kitabın ilk bölümünü tamamlıyor.
Genç bilim insanlarına destek programı
Kitapta, sonraki üç bölüm Engin Bermek’in 2000-2008 başkanlık yıllarını, ilk aylardan başlayarak TÜBA’da ele alınan projeleri, bunların gerçekleşme veya gerçekleşememe süreçlerini ele alıyor. TÜBİTAK’ın himayesinde, TÜBİTAK’a ait ofisleri kullanarak işe başlayan TÜBA’nın daha bağımsız, kendi imkânlarına ve mekânlarına sahip bir kuruma dönüşmesi, ilk başkan Prof. Ayhan Çavdar döneminden başlayarak devam eden, Bermek’in başkanlığında tamamlanan bir süreç. İlk öncelik bir Genç Akademi oluşturma fikri olmuş. O yıllarda Avrupa akademileri arasında fildişi kulelerden çıkma, genç araştırmacıları teşvik etme, onların sorunları ile ilgilenme ve akademilere taze katkı arama akımı başlamıştı. Bermek döneminde TÜBA bu yönde adım atan ilk iki akademiden biri oldu (Almanya Brandenburg Akademisi ile aynı tarihlerde, ardından Avusturya ve Hollanda Akademileri geldi). TÜBA Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Programı (GEBİP) 2001-2008 arasında bütün bilim dallarında 1000 kadar başvuru arasından en başarılı 200 genç araştırmacıyı araştırma desteği vererek ödüllendirdi. GEBİP, 2011’de TÜBA’ya hükümetçe el konulmasına kadar yine başarıyla sürdü. 2012 yılında destek verilmedi. 2011’de kurulan Bilim Akademisi ilk iş olarak GEBİP’ten esinlenen BAGEP programını başlattı, bunun üzerine yeni TÜBA yöneticileri de 2013’ten sonra GEBİP programını sürdürdüler.
TÜBA’daki proje kültürü
Engin Bermek TÜBA’da proje kültürünü başlatmayı önemsemişti. Başlatılan projeler sırasıyla bilim politikalarına kaynak olmak üzere bilimde öngörü projesi, kültürel mirasa sahip çıkma girişimi, nüfus ve kalkınma stratejileri, “Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi,” “Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü,” üniversite ders kitaplarının hazırlanması, Süleymaniye Rabi Medresenin restorasyonu, bilim eğitiminin yaygınlaştırılması, Türkiye’nin CERN üyeliği ve Türkiye’de toplumsal davranışların Avrupa ölçeğinde incelenmesi projeleriydi. Kitabın 3. bölümünde anlatılan bu projelere, “Başlanılanların Bitirilmesi” başlıklı 4. bölümde Bermek’in 2. başkanlık döneminde başlanılan açık ders malzemeleri hazırlanması, “Atatürk’ün çocukları” diye anılan Atatürk döneminde doktora için yurt dışına gönderilen genç bilim insanlarının araştırılması, Fuat Sezgin’in İslâm’da Bilim ve Teknik kitabının Türkçe çevirisinin yayınlanması ve İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi müzesi; çevre, kanser ve kök hücre çalışma grupları, “Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi” ve bilim etiği konularında çalışmalar, kitap ve raporlar da ekleniyor. Sosyal bilimlerin TÜBİTAK’ın faaliyet alanına dahil olmadığı 2006’ya kadarki dönemde TÜBA sosyal bilimlerde yurt dışı doktora desteği programını da sürdürdü.
Bu projelerin hepsinden bazı yayınlar, kayıtlar kaldı geriye. Kitabın yayınlandığı 2014 yılına kadar bazı projelerde taraf olan devlet kurumları desteklerini çekmiş, kimi projelerde TÜBA üyelerinin pek azı destek vermiş de olsa birçok kulvarda anlamlı projelere girişilmiş, bazı işler gerçekleştirilmiş, farkındalık yaratılmış oldu.
Akademilerin üyelerinin çoğu kendi araştırmalarının dışında konulara zaman ayırmazlar. Akademilerin daha fazla kamuya hizmet, topluma bilimi tanıtma, gibi konularda açılımları zaten yeni. Kamu kurumlarının, bürokrasi ve politikanın bu tür projeleri kalıcı olarak benimsemeleri de nadirdir. Akademi başkanlarının, yönetim kurullarının kendi disiplinleri dışında geniş bir kültürleri olması, yaratıcı olmaları, yapılabilir projelere girmeleri de kritik bir etkendir. Engin Bermek bu niteliklere sahip olması ve çalışkanlığı ile TÜBA’yı bu projeler üzerinden kurdu; Akademi Konseylerini, çeşitli komisyonlarda çalışan akademi üyelerini ve TÜBA ofisinde çalışanları motive etti, onlardan gelen inisiyatifleri de iyi değerlendirdi. Bermek, kitabında mütevazı ama gerçekçi bir üslupla bütün bu girişimleri, başarılarını, karşılaşılan sorunları ve yapılamayanları anlatıyor.
TÜBA ve bilim etiği
Kitapta TÜBA’nın ilk yıllarından başlayarak bilim etiği konusundaki tartışmalar ve yapılan ya da yapılmaya çalışılan etkinlikler, Türkiye’de yaygın bilim etiği ihlalleri ve bu konuda ilkelerin ortaya konması ile ilgili yakın tarihi ele alınırken konunun en çarpıcı örneği olan Doğramacı-Yazıcı davasıyla ilgili olaylar da anlatılıyor. TÜBA’nın kuruluşundaki yasal düzenleme bu noktada açık bir hüküm taşımasa da kurulan “Bilim Ahlâkı Komitesi” için o dönemin TÜBA Konseyince belirlenen çalışma esasları komiteye, TÜBA üyesi olmayan kişileri de kınama yetkisi vermişti. YÖK’ün kurucu başkanı Prof. İhsan Doğramacı’nın Annenin Kitabı adıyla yayımladığı kitapta Amerikalı Dr. Benjamin Spock’un Baby and Child Care kitabından kapsamlı intihal içerdiği daha önce gazeteci Uğur Mumcu tarafından yazılmıştı. TÜBA “Bilim Ahlâkı Komitesi” 1998’de bu konuda bir rapor hazırlayarak iddianın doğru olduğu sonucuna varmıştı. TÜBA’nın yönetim kurulu olan Konsey de oybirliği ile raporu onaylayarak Prof. Doğramacı’yı kınama kararı almış, ama bir sonraki Konsey toplantısında iki üyenin itirazı üzerine kararı iptal etmişti. Bunun üzerine üç kişiden oluşan “Bilim Ahlâkı Komitesi” bu görevden istifa etmiş, istifa eden üyelerden Prof. Hasan Yazıcı TÜBA’nın desteği olmadan kişisel olarak bu konuda bir mücadele başlatmış, bir gazete yazısıyla olayı kamuoyuna taşımıştı.
Doğramacı’nın açtığı tazminat davası uzun bir süreçten sonra Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin Yazıcı’yı tazminata mahkûm etmesiyle sonuçlandı. Yargıtay bu kararı “bilirkişilerin” şaşılası, tuhaf ve açıkça yanlış bir değerlendirmesine dayandırmıştı. Bilirkişiler halk için yazılmış popüler bir kitapta başka bir kitabın kaynak gösterilmeden aktarılmasının kabul edilebilir olduğunu, yani bilim ahlâkı ilkelerinin sadece akademik dergi ve kitaplar için geçerli olduğunu bildirmişlerdi. Yazıcı, iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. Yıllar sonra, 2014’te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Yargıtay kararının ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna hükmederek söz konusu intihal olayını tescil etmiş oldu.” (s.166, dipnot 28). 1998’de TÜBA içinde cereyan eden ve konseyin kararını geri almasıyla sonuçlanan süreci davacı taraf mahkemeye TÜBA’nın da kendilerini desteklediği şeklinde aktarmıştı. Oysa TÜBA Konseyi sadece ilk önce verdiği kınama kararından vazgeçmişti. Davanın bu safhası 1999’da yeni başkan Engin Bermek ve büyük ölçüde 1998’dekiyle aynı olan, ilk başkan Prof. Ayhan Çavdar’ın da üyeler arasında bulunduğu yeni Konseye denk gelmişti. Hasan Yazıcı yeni başkan ve konseyden, davacının mahkemeye TÜBA Konsey kararı ile ilgili beyanının doğru olmadığını net bir şekilde aktarılmasını talep etti. Engin Bermek bu noktada “1998 yılında alınan kararların İhsan Doğramacı’nın açtığı davada Akademinin intihali desteklediği biçiminde yorumlanamayacağını belirten yanıt, Hasan Yazıcı’yı hiç tatmin etmedi.” (s. 166); “Doğrudan başkanlığa yazı yazan yedi, sekiz üye ise sıkıntılarını dile getirip, Konseyin, Akademi adına bir açıklama yaparak Doğramacı’nın haklı görülmediğini, etik dışı davranışların kınandığını bildirmesini istedi. Ancak Konsey bu konuda yeni bir girişimde bulunmadı.” (s.166, dipnot 29) şeklinde bilgi veriyor. Kanımca Konsey’in açıklanmasında TÜBA Genel Kurulunun Doğramacı’yı destekleme kararı almadığını sadece konuyu gündeminden düşürdüğünü kamuoyuna duyurulmalıydı.
Bu olay bilim ve yayın etiği konusunda kamuoyunda bir farkındalık yarattı. Hâlâ üniversite sistemimizde her düzeyde akademik ahlâk ihlalleri yaygın olarak sürüyor. Birçok yönetici bu olayları görmezden geliyor, hattâ kendileri de yapıyorlar. Yine de tanınmış bir yöneticiyle ilgili olarak kamuoyuna yansıyan bu dava, doğru standartların ne olduğu konusunda bir bilinç oluşturdu. Bilmezden görmezden gelenler de aslında doğru ilkelerin ne olduğunu duymak zorunda kaldılar.
Engin Bey’in belirttiği gibi kişilerin yaptıkları hakkında kınama gibi kararlar vermek Akademi’leri hukuk sistemi karşısında güç durumlarda bırakabilir. Bir akademi elbette akademik dürüstlük, özgürlük ve liyakat konularında çok duyarlı olmalı, ilkeleri ortaya koymalı ve ihlâlleri beyan etmeli. Daha sonra kurulan Bilim Akademisi TÜBA tecrübelerinin ışığında “Akademik Özgürlük, Liyakat ve Dürüstlük Belgesi”yle [13]Belgeye şu adresten ulaşılabilir: https://bilimakademisi.org/bilim-akademisi/akademik-liyakat-ozgurluk-ve-durustluk-belgesi/ ilkelerini koymuş durumda. Yıllık “Akademik Özgürlük Raporları”yla [14]Raporlara şu adresten ulaşılabilir: https://bilimakademisi.org/yillik-akademik-ozgurluk-raporlari/ tipik ve maalesef yaygın ihlâlleri takip etmeye, kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. “Akademik Özgürlük, Etik ve Onur Kurulları”nın çalışma usûllerini, yetkilerini yönergelerle belirliyor. Bu yönergeleri deneyimlerimiz arttıkça güncelliyoruz. Kendi üyelerimiz ve BAGEP Ödülü kazanan genç bilim insanları “Akademik Özgürlük, Liyakat ve Dürüstlük Belgesi”ni imzalıyorlar. Çok nadir de olsa eğer sorunlar olursa Etik ve Onur Kurulları tarafından değerlendiriliyor.
Akademi çalışmalarına tepkilerin uç örnekleri
Kitabın 3. ve 4. bölümlerinde Engin Bermek başkanlığındaki TÜBA’nın birçoğu kalıcı değerler kazandıran çok sayıda projesi anlatıldıktan sonra 5. bölüm “Akademi Çalışmalarına Tepkilerin Uç Örnekleri ve Son Olaylar” başlığıyla başkanlıktaki son dönem ele alınıyor. “Tepkilerin uç örnekleri” kelimeleri olayları, ironik bir şekilde olduğundan daha sıradan gösteriyor: Söz konusu uç örnek, Engin Bey’in İstanbul’daki evine bombalı saldırı yapılması ve oğlunun bu saldırıda ağır yaralanmasıydı. Bu korkunç olayı Engin Bey TÜBA Başkanı olduktan sonra yaşadığı Ankara’daki evinde haber alıp hemen İstanbul’a gitmiş. Kitabın tek duygusal pasajında yaşadıklarını içtenlikle anlattıktan sonra bu saldırının sebebini ve ardından gelen tepkileri, Türkiye’nin politik ve ideolojik kutuplaşma ortamına değinerek, ama bir bilim insanı titizliğiyle, kanıtı olmayan yorumlara kapılmadan, olası etkenler üzerinde durarak anlatıyor. O sıralarda TÜBA’nın “Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi” biraz din eğitimini, daha ziyade tarih ve sosyal bilim derslerindeki resmî ideolojik yorumları ve milli güvenlik derslerini eleştiriyordu.
Bana en akla yakın görünen olasılık bu proje yüzünden aşırı sağ odakların belki devlet kurumları içinden destekle böyle bir terör eylemini gerçekleştirmiş olmaları. Bu olaydan daha sonraki aylarda tarihçi Stefanos Yerasimos’un verdiği “Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Sorunu” konulu TÜBA Konferansı ve bu konferansın Bilim Akademisi Forumu dizisinde yayımlanan metni de konferansı dinlememiş ve kitabı okumamış medya mensupları ve yetkililerce eleştiri konusu oldu. Engin Bey’in kitapta alıntıladığı gibi TÜBA Konferansları ve bunların yayınlandığı TÜBA Forumu kitapçıkları “açıkça beyan edildiği gibi” “tartışmalı olanlar da dahil çeşitli konularda genel kabul gören görüşlere aykırı gelebilecek düşüncelerin özgürce ifade edilmesini sağlayarak tartışmaya açmak, böylece ülkemizin tartışma kültürüne katkıda bulunmak” gibi bir amaç güdüyordu. Tartışmaların bir akademiye yaraşır biçimde bilimsel kanıt ve argümanlarla ele alınması amaçlanıyordu.
Türkiye’deki evrim tartışmaları
2002-2003 yıllarında TÜBA gündeminde yer alan konulardan biri de evrimdi. TÜBA, Ağustos 2002’de Amerikan Bilimler Akademisi (National Academy of Sciences- NAS) tarafından yayımlanmış olan Bilim ve Yaratılışçılık isimli kitabın Türkçe çevirisini basılı olarak [15]Kitaba şu adresten ulaşabilirsiniz: https://nap.nationalacademies.org/catalog/11876/science-evolution-and-creationism ve ayrıca TÜBA web sitesinden yayımladı. Anlaşılır ve sakin bir dille ve bilimsel kanıtlarla yaratılışçı iddiaları çürüten bu kitap aydınlatıcı bir etki yaparken bir taraftan da TÜBA “milletin vergileriyle inanç düşmanlığı yapmak”la suçlandı. Ardından Harun Yahya takma adıyla Adnan Hoca ekibinin, Amerikalı evanjelist yaratılışçılardan aktardıkları, çok pahalı ve gösterişli baskılarla resmî kurumlar ve okullar dahil her yere bedava gönderilen ve buralarda sergilenen kitabı ortalığı istilâ etti. 2006’da TÜBA Akademiler Arası Panel (Inter Academy Panel) üyesi 67 akademi ile birlikte “Evrim Eğitimi” başlıklı bildiriye imza koyarak bilimsel evrim teorisinin okullarda okutulmasını savundu. Engin Bey bu gelişmeleri anlattıktan sonra 2008’de NAS’nin Bilim ve Yaratılışçılık kitabının Science, Evolution and Creationism (“Bilim, Evrim ve Yaratılışçılık”) başlıklı genişletilmiş yeni baskısının Türkçe’ye çevrilmesi girişimini anlatıyor. Bu kitap bilimin sonuçlarını kabul eden bir din anlayışı ile bilimin çelişmeyeceğini belirtiyordu. Böyle bir din anlayışı pek yaygın olmasa da gözlemsel ve deneysel kanıtlara dayanan bulgular yanında tutarlı olabilecek din yorumudur. Bu yaklaşımdaki kitap o dönemdeki TÜBA Konseyinde kabul görmediği için yayımlanmamış.
Bu kitabı ben beğenerek okudum, ilkinden daha da ayrıntılı, açık ve akıcı bir dille evrim teorisini kanıtlarıyla anlatıp yaratılışçı safsataları çürüten bir kitap. Umarım bu kitabın, Bilim Akademisince Türkçe yayımlanması yakında mümkün olur.
Bilim Akademisi’nin kuruluşu
Kitabın son kısımlarında Engin Bey TÜBA’da ikinci ve son döneminin sonunda yeni başkan için yapılan seçimleri, sonraki dönemi ve nihayet 2011’de Kanun Hükmünde Kararnamelerle TÜBA üyelerini hükümet tarafından tayin edilmesi usulünün getirilmesi ile TÜBA’nın Akademi olma niteliğini kaybetmesini anlatıyor. Bu olay üzerine sayın Bermek dahil TÜBA aslî üyelerinin yaklaşık üçte ikisi istifa ettiler (Engin Bey üyelerin yarısı istifa etti yazmış ama 82 aslî üyeden 52’si istifa etmişti).
Bizler Kasım 2011’de bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak, dernek statüsünde Bilim Akademisini kurduk. Engin Bey kitabını Bilim Akademisi için ümitli sözlerle bitiriyor, resmî bir kurum olmadığı için Bilim Akademisinin daha serbest gelişeceğini, bilimi ve akademik özgürlükleri daha iyi savunabileceğini umduğunu yazmış. Gerçekten de Bilim Akademisi 2011’den beri sivil toplumun desteğiyle epeyce yol aldı, bilimsel liyakat, özgürlük ve dürüstlük ilkelerini savundu. Avrupa Akademiler Birliği ALLEA’ya ve Uluslararası Bilim Konseyi ISC’ye tam üye olarak kabul edildi. Şimdiye kadar 400’e yakın genç bilim insanına Engin Bey’in TÜBA’da başlattığı GEBİP programından esinlenen BAGEP ödül programı ile araştırma desteği sağladı. Sarkac.org popüler bilim websitesi, konferanslar ve yayınlarla topluma bilimi tanıtmaya çalışıyor.
Engin Bermek TÜBA Başkanı olarak son dönemini anlattığı bölümde Şerif Mardin’in TÜBA üyeliğine aday gösterilmesini ve sosyal bilimci üyeler dışındaki bazı üyelerin etkisiyle seçilmeyişini de anlatıyor. Bu kanımca yanlış değerlendirme üyelik kararının TÜBA Genel Kurulunda her disiplinden herkesin katıldığı tartışma ortamından kaynaklanmıştı. Mardin’in TÜBA’ya üye seçilmemiş olması kamuoyuna TÜBA’ya hükümet organlarınca üye tayini gibi sahici akademilerde olmayan bir usulü desteklemek için sunuldu. Bilim Akademisinde ise adayların birkaç kademede, önce anonim hakemler ve sonra kendi alanlarındaki Bilim Akademisi üyelerince değerlendirilmeleri usûlünü getirdik. Son aşamada Genel Kurul formel bir oylama yapıyor; istisnaî olarak üyelerden biri gerekçeli bir talep sunarsa adayın bilimsel katkıları Genel Kurulda tartışmaya açılabiliyor.
Engin Bermek’in Türkiye’nin Bilim Akademisi ile Sınavı kitabı Türkiye’nin yakın dönem tarihi, bilim ve akademi kavramları ve siyasi ve ideolojik kutuplaşmaların yıpratıcı etkileri üzerinde çok değerli ve dikkatli bir kayıt ve analiz. Boğaziçi Üniversitesi Yayınevince 2014’te yayımlanan kitabın stokları 2023’te Boğaziçi Üniversitesindeki şimdiki yöneticilerin üniversitenin vakfını “ele geçirmeleri” ve yayınevinin bağlı olduğu BÜTEK A.Ş.’nin tasfiyesi üzerine belirsiz bir durumda kalmıştı. Sayın Bermek stokları satın alma hakkını kullanarak bir miktar kitabı Bilim Akademisine bağışladı. Kitabı www.bilimakademisi.org/dukkan adresinden sipariş edebilirsiniz. Burada özetlediklerimden çok daha fazlasını Engin Bey’in kaleminden ilgi ve ibretle okuyacaksınız.
Ali Alpar
Bilim Akademisi üyesi- Sabancı Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi
Notlar/Kaynaklar
↑1 | Kemal Kurdaş, ODTÜ’lü Yıllarım, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, 1998. |
---|---|
↑2 | Türkiye’nin Bilim (Akademisi) Sınavı, Engin Bermek, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 1. Baskı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Mart 2015. |
↑3 | Accademia dei Lincei |
↑4 | Accademia Nazionale dei Lincei |
↑5 | Royal Society |
↑6 | Académie des sciences |
↑7 | The British Academy |
↑8 | Académie des sciences morales et politiques |
↑9 | Königlich Preußische Gesellschaft der Wissenschaften |
↑10 | Berlin-Brandenburgische Akademie der Wissenschaften |
↑11 | Deutsche Akademie der Naturwissenschaftler – Leopoldina |
↑12 | Yanılma payı da bırakarak, 20. yüzyıla kadar, bu akademilerin üyeleri arasında hiç kadın olmadığı varsayımıyla “bilim adamları” ifadesini kullandım. |
↑13 | Belgeye şu adresten ulaşılabilir: https://bilimakademisi.org/bilim-akademisi/akademik-liyakat-ozgurluk-ve-durustluk-belgesi/ |
↑14 | Raporlara şu adresten ulaşılabilir: https://bilimakademisi.org/yillik-akademik-ozgurluk-raporlari/ |
↑15 | Kitaba şu adresten ulaşabilirsiniz: https://nap.nationalacademies.org/catalog/11876/science-evolution-and-creationism |