Sorularla Seçim 2023

Son güncelleme: 28 Nisan Cuma

Oy verme kabinine girdiğimizde ne ile karşılaşacağız?

14 Mayıs’ta iki ayrı seçim olacak. Bu seçimde hem Cumhurbaşkanlığı, hem de milletvekili seçimleri için oy kullanacağız ve oy verme kabinine girdiğimizde elimizde iki adet oy pusulası olacak.

  • Cumhurbaşkanlığı için olan oy pusulasında adayların resimleri ve isimleri olacak. Mührü tercih ettiğimiz adayın resminin altında bulunan dairenin içine basacağız.
Cumhurbaşkanlığı seçim pusulasında adayların sıralaması
  • Diğer oy pusulası ise milletvekili seçimi için kullanılacak.
    • Miletvekili seçim pusulası neye benzeyecek? Milletvekili seçimlerindeki oy pusulalarında 24 tane siyasal partinin adları, amblemleri ve başkanlarının adları ile soyadları yazılı olacak, altlarında da mühür basılacak bir daire bulunacak.
      Secim kanununa göre bunların altına kalın bir çizgi çizilir ve çizginin altına o partinin kesinleşen aday listesinde yer alan adayların ad ve soyadları, aldıkları sıra numarasına göre yazılır. Hangi partiler ittifak yapmakta iseler, bunların ittifak yapmakta oldukları belirtilerek oy pusulasında bu partiler yan yana sıralanır. Eğer seçim çevresinde bağımsız aday varsa bu adaylar, birleşik oy pusulasının en sağ tarafındaki siyasi parti sütunundan sonra ve aynı hizada olmak üzere, dikey ve kalın bir çizgi çizildikten sonra yerleştirilir.
Milletvekili seçimlerinde ittifak ve partilerin oy pusulasındaki sıralaması

Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı “Seçmenler için Hukuk Rehberi“nde seçimlerle ilgili birçok bilginin yanında hangi durumlarda oyların geçerli ve geçersiz sayılacağı bilgisini de bulabilirsiniz.

    • Her seçim çevresinde pusula aynı mı olacak? Milletvekili seçimleri için pusulalar o seçim çevresindeki ittifakların niteliklerine göre farklı olacaktır.[1]Resmi gazetede yayınlanan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi Kesin Aday Listeleri,  https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/04/20230419M1-1.pdf
      Bazı seçim çevrelerinde ittifak yapan siyasal partilerden sadece birisinin adı, amblemi ve o parti liderinin adı ve soyadı yazıldıktan sonra ittifak eden partilerin anlaştıkları adayların adları ve soyadları sırasıyla yazılacak; ittifak içindeki diğer partiler ayrıca pusulada kendi ad ve amblemleriyle yer almayacak. İttifakların tek liste halinde seçime gireceği bu seçim çevrelerinde pusulada yer alan partiye oy vermek ittifaka oy vermek anlamına gelecektir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde %50+1 ne demek?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan birisi ülke çapında geçerli oyların yarısından fazlasını alabiliyorsa, %50 ve bir oy (%50+1) dediğimiz kuralı sağlamış oluyor.  Yani %50’nin üzerinde bir tek oy bile fazla olsa seçimi o oyu alan aday kazanıyor. Burada %50+1 demek %51 oy demek değil. Yüz milyon geçerli oy varsa elli milyon oyun üzerine bir tane daha oy olmak demek (yani bir adayın 50.000.001 oy olması demek).

Bu seçimlerde her biri bir partilerarası seçim ittifakını temsil eden üç Cumhurbaşkanı adayı ve bir de kendi siyasal partisini (Memleket Partisi) temsil eden bir Cumhurbaşkanı adayı (Muharrem İnce) var.  İkiden fazla aday olduğunda oylar bölünebilir ve dolayısıyla hiçbir aday ilk turda %50+1’i bulamayabilir.

%50+1 için kaç oy alınması gerekir?

Bu öncelikle katılım oranına bağlı. Yaklaşık 64,2 milyon seçmen yaşında nüfusun yüzde kaçı oyunu kullanacak? Bunu bilmiyoruz. Ancak %85 oy kullanacak olsa bu 54,6 milyon oy yapar. %1 geçersiz oy çıkacak olsa toplam geçerli oy yaklaşık 54 milyon olur. Bu şekilde dört adayın yarıştığı ilk turda 27 milyondan birkaç bin fazla oy alan bir adayın olması gerekir. Dört aday arasında bölünecek oylar ile bu rakama ulaşmak elbette mümkün olsa da bir olasılıkla hiç bir aday bu düzeyde bir destek alamayabilir.

2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  seçimin kazananı toplam 51,2 milyon geçerli oy içerisinde 25,4 milyon oy (%52,6) ile Recep Tayyip Erdoğan olmuştu. Erdoğan 2014 seçimlerinde ise toplam 40,5 milyon geçerli oyun 21 milyonunu (%51,8) alarak kazanmıştı. Sadece dokuz yıl içerisinde seçmen sayısındaki artış ve katılım oranlarındaki farklılaşmaya göre %50+1 kuralına göre seçilmek için gerekli oy sayısında önemli bir farklılaşma olmuştur.

Katılım oranında her %1 puanlık değişim yaklaşık 642 bin oya karşılık geliyor. Seçime katılım %85 değil de %75 olduğunda 48,2 milyon oy kullanılırken geçersiz oylar yine %1 varsayılsa geçerli oy sayısı 47,7 milyonu bulurken seçilmek için gerekli %50+1 kuralı bu kez 23,83 milyon civarına işaret ediyor. Görüldüğü gibi %85’lik bir katılım ile karşılaştırıldığında bu oldukça daha düşük bir oy düzeyidir.

Katılım oranını vurgulamamızın nedeni, her adayın destekçilerinin aynı oranlarla katılmama eğiliminde olmayacakları varsayımından kaynaklanıyor. Elbette her adayın destek kitlesi katılım oranındaki değişimden eşit şekilde etkileniyor olsa bu değişim seçimin kazanma ya da kaybetme dinamikleri üzerine bir etki yapmıyor olurdu. Ancak katılmayan kitlenin büyük çoğunluğunun adaylardan birinin destekçisi olduğu bir durumda, bu adayın karşısındaki taraf için önemli bir avantaj elde edilmiş olunacaktır. Dolayısıyla katılımdaki değişime karşı kendi taraftar kitlesini daha yüksek oranda sandığa götürebilen aday çok büyük bir avantaj elde edecektir.

Peki katılımın bu seçimlerde düşük olmasını beklemeli miyiz?

Katılımın düşük olması %50+1 kuralının geçerli olduğu seçimlerde seçimin sonucunun kolay tahmin edilebilirliğiyle yakından ilişkilidir. Kamuoyunun genel kanaati seçim öncesinde bir adayın kazanacağı yönünde oluşmuşsa, yani adaylar arasındaki farkın yüksek olduğu kanaati kamuoyunda hakimse, o zaman seçmenler oylarının sonuca çok bir etkisi olmayacağı düşüncesiyle sandığa gitmeme eğiliminde olurlar. Seçimin yakın sonuçlanacağı beklentisi ise katılım oranını yükseltecektir. Kanaat ne olursa olsun kendi seçmenini en az fire ile sandığa götürebilen adayın kazanma olasılığı elbette en yüksektir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tur olması ne demek?

Eğer hiçbir aday geçerli oyların yarısından bir fazla oy alarak %50’yi ilk turda geçemezse, ikinci tur seçimlere gidilecek ve en çok oyu alan iki aday ikinci turda yeniden yarışa girecek.

İkinci tur tarihi ilk seçimden sonraki ikinci pazar günü, yani 28 Mayıs 2023 olarak belirlenmiştir. İkinci tura sadece ilk turda en yüksek oy oranlarına sahip iki aday girer ve ikinci turda bu iki adaydan en fazla oyu alan Cumhurbaşkanı seçilir. Sadece iki adayın yarıştığı bu seçimde geçerli oyların fazlasını alan %50+1 kuralını da yerine getirmiş olacaktır. Yani ikinci tur seçimi %50+1 kuralını aday sayısını ilk turdaki en çok oyu alan iki aday ile kısıtlayarak kural gereği sağlamaktadır. Yoksa ikinci turda bu şekilde seçilen aday seçmenin yarısından bir fazlasının oyunu alarak seçilmiş olmak zorunda da değildir.

Öncelikle, ikinci turda kendi adayını göremeyen seçmenler yine seçime katılacaklar mıdır? Katılmadıkları takdirde, ve diğer adayların tercihleri de birinci turdan ikinciye değişmediği durumda, ilk turun en çok oyu alan adayının seçimini onaylamış olacaklardır. Seçime katıldıkları durumda da ilk turda en çok oyu alan iki adaydan hangisine destek verecekleri önemli olacaktır. Bu karar ikinci tura kalamayan adayların ikinci turda kimi destekliyor olduklarına bağlı görülse de sonuç olarak her seçmen kendi kararını sandık başında kendisi verecektir. İkinci tura kalamayan adayların yönlendirmelerine otomatik destek olarak bakmamak gerekir.

Aradaki iki haftalık sürede olağanüstü bir durum olur da adaylardan birisi seçime katılamazsa, o zaman bile kalan adayın bir referandum şeklinde %50’den fazla oyu alması beklenir. Elbette seçime katılamayan adayın seçmenleri bu referandum oylamasına katılmamayı da tercih edebilirler. Bu şekilde seçimdeki tek adayın ilk turdaki seçmenlerinin oylarıyla seçilme şansı elbette artacaktır. İkinci tura kalamamış adayların seçmenlerinin ne oranda olduğu ve onların tercihlerinin ne olacağı da burada belirleyici bir etmen olacaktır. Her durumda biz yine ilk turdaki hesaba geri dönüyoruz yani toplam 64,2 milyon seçmenin ne oranı bu seçime katılacaktır ve bu katılanların geçerli oylarının yarısından bir fazlasını ikinci tura katılabilen tek aday alabilecek midir? Alamadığı takdirde yeniden seçim yapılır.

Seçim barajı nedir? 6 Nisan 2022 tarihli son düzenlemelerde ne değişti?

Seçim barajı 1980 askeri rejimi tarafından 1983 yılında yapılan seçim mevzuatı değişikliğine göre ülke çapında geçerli olarak %10 olarak belirlenmişti ve o dönemden beri de bu şekilde uygulanıyordu. %10 barajı 6 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de yayınlanan kanun değişikliği ile %7’ye indirildi. Seçim barajı şu demek:

Bir parti seçime tek başına giriyorsa ve ülke çapında geçerli oyların %7’sini alamazsa, o zaman milletvekili seçimlerinde Meclis’te hiçbir sandalye alamaz.

 

Ancak aynı parti bir ittifaka dahilse, ittifakın aldığı oyların ülke genelinde geçerli oyların %7’sine ulaşması yeterlidir, %7 barajını aşan ittifaklara dahil partiler Meclis’te sandalyeye sahip olabilir.

Yalnız artık 2018 seçimlerindeki gibi ittifaklara dahil partiler, ittifak oylarının o ittifaka bağlı partiler arasında bölünmesiyle sandalye çıkaramayacaklar; bu seçenek 6 Nisan 2022 tarihli düzenleme ile ortadan kalkmış durumda.[2]6 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de yayınlanan kanunda yapılan değişiklikle “İttifakın aldığı oy toplamı genel barajı geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içerisinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak üçüncü fıkra hükümlerine göre yapılır” kuralı geldi.

Nisan 2022’deki düzenlemeyle milletvekili seçimlerini etkileyen önemli değişiklik nedir?

6 Nisan 2023’den sonra geçerli olan mevzuat değişikliğinin öncesinde il ya da seçim çevresindeki milletvekili dağılımı öncelikle ittifaklar ve bağımsız partilerin aldıkları oylara göre yapılıyordu. Bu aşamada belli bir ittifaka ait sandalye sayısı kesinleşiyordu. Sonraki aşamada partilerin ittifak içindeki oy oranlarına göre her partinin milletvekili sayıları belirleniyordu. Buna “ikili sandalye dağıtma sistemi” adı veriliyor.

Bu şöyle bir durum ortaya çıkartıyordu. Bazı seçim çevrelerinde ittifakın içinde olan bir partinin aldığı oy o seçim çevresinden bağımsız katılmış bir üçüncü partiden az olsa da bağımsız parti sandalye çıkaramazken, ittifak içindeki parti sandalye çıkartabiliyordu. Çünkü ilk önce ittifakın sandalye sayısı belirleniyor, arkasından ittifakın içindeki oy payına göre sandalyeler ittifak partilerine bölüştürülüyordu. Yani ittifak içindeki partiler avantajlı durumdaydılar.

NOT: Alınan oylar ve o bölgedeki milletvekili sayılarına göre parti veya ittifakların kaç milletvekili çıkaracakları 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’na göre D’Hondt yöntemi ile belirleniyor. Bu yöntemi anlatan Çilek Ağacı’nın hazırladığı görseli inceleyebilirsiniz.[3]MADDE 34: Bağımsız adaylar ile [seçim barajını] aşan siyasi partilerin, bir seçim çevresinde elde edecekleri milletvekili sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanır.

Seçime katılmış siyasi partilerin ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır.  Siyasi partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe .. ila o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür.  Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayrım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur.” https://www5.tbmm.gov.tr/genser/2839.pdf

Bir örnek ele alalım. A ve B partisinden oluşan bir ittifak 152 adet oy almış, ittifak içindeki oylar A partisi 100 ve B partisi 52 şeklinde dağılmış olsun.  İttifak dışındaki bir diğer partinin (C partisi) ise 70 adet oyu olsun.  Seçim çevresinde iki sandalye olsun. Bu sandalyelerin eski ve yeni düzenlemeye göre nasıl bölüştürüldüğüne bakalım.

İlk olarak Mart 2022 öncesinde geçerli olan “ikili sandalye dağıtma sistemi”e göre belirleyelim.

Birinci basamakta her iki sandalye de ittifak tarafından alınmış oldu, artık C partisinin sandalye çıkarma şansı yok. İkinci basamakta bu sandalyeleri ittifakı oluşturan A ve B partileri arasında yine aynı yöntemle paylaştırıldığında söz konusu seçim çevresinde ittifakı oluşturan A ve B partileri birer sandalye alıyor, ama C partisi B partisinden daha fazla oy almış olmasına karşın sandalye çıkaramıyordu.

Şimdi yeni düzenlemede ne olduğuna bakalım.

Artık barajı geçen ittifakın oluşturduğu partilerin aldıkları oy sayıları doğrudan ve tek seferde hesaba katılacak.  Yöntemi tekrar uygulayalım.

Bu kez sandalyeleri A ve C partisi alıyor, ittifak içindeki B partisi milletvekili çıkaramıyor. Dolayısıyla yeni düzenlemede ittifak üyesi partiler avantajlarını kaybetmiş durumda.

Son durumda ittifakların nasıl bir fonksiyonu var?

Eğer çok sayıda ve farklı seçmen bloklarından oy alabilen siyasal parti bir araya gelip bir ittifak kurabilirler ve ayrı ayrı seçime girmeyip sadece tek bir ittifak listesinden (aralarında ülke çapında en fazla oy alan tek bir partinin listesinden) aday gösterip seçime girerlerse, o zaman her biri daha fazla adayla Meclis’te temsil edilme olanağı bulabiliyor.

Bunun için bir koşul daha gerekiyor, o da seçmenlerin kendi partileri yerine, bu ittifakı temsil eden partiye oy vermek konusunu kavramış olmaları veya bu konuda ikna edilmiş olmaları. Örneğin, Demokrat, DEVA veya Gelecek Partili bir seçmen oy pusulasında kendi parti logosunu göremeyecek, çünkü bu partilerin adayları Millet İttifakı’nı temsil eden CHP’nin listesinde seçime katılıyorlar. Dolayısıyla, bu seçmenlerin kendi partilerinin adaylarına oy vermek için CHP’nin listesine oy vermeleri gerekiyor.

İttifakların tek bir liste ile seçime girmediği seçim çevrelerinde ittifakın az sayıda oy farkı ile Meclis sandalyesi elde edebilmesi zorlaşıyor. İttifakın listesindeki partilerle ittifak üyesi olup da o çevrede farklı listeyle seçime giren partiler de birbirleriyle yarışmış oluyor. Örneğin, bir çok seçim çevresinde Yeşil Sol Parti ile TİP sanki ittifak yokmuş gibi birbirleriyle de yarışıyor olacaklar. TİP’in oyları ittifak listesine eklendiğinde bir sandalye çıkartabilmesi mümkün iken, ayrı girdiğinde oyları az farkla yetersiz kalıp hem onun hem de Yeşil Sol Parti’nin o sandalyeyi elde edememesi sonucu oluşabilecektir. Bu durumda, ittifakın da, onun içindeki partilerin de gücü azalacaktır diyebiliriz.

Yukarıdaki örnekte B partisi kendi listesiyle girdiğinde yeni sistemde sandalye kazanamıyor, oysa A partisiyle ortak liste ile girmiş olsaydı o zaman A+B partileri toplamda 152 oy alacak ve ikinci sandalye için de 152/2=76 oy ile ikinci sandalyeyi de kazanabileceklerdi. Buradaki örnek elbette hem oy dağılımının nasıl olduğuna hem de toplam sandalye sayısına bağlıdır. Burada hem parti sayısı, hem oy dağılımı, hem de mevcut sandalye sayısı değişmekte olduğundan doğrusal bir gelişme beklentisi oluşturmak mümkün değil. Ancak büyük seçim bölgelerinde düşük oy oranlarıyla dahi tek bir sandalye çıkarmak ittifak üyeliği nedeniyle ülke barajına takılmayan partiler için mümkün görünüyor. Bu partilerin tek sandalye için gerekli oyu az farkla da olsa alamadığı durumda kendi hanelerine yazılan tüm oylar temsil edilemez olacak. Ancak bu durumda boşa çıkan bu oylar ittifaka gitmiş olsaydı bir ek sandalye kazanılabilir miydi? Bu sorunun cevabı da kolay değil, çünkü yine seçim çevresindeki diğer parti ve ittifakların oy oranlarına bağlı. Ancak D’Hondt sisteminin genel kuralı oy oranları büyüdükçe sandalye avantajının arttığı yönündedir.

Milletvekili seçimleri için oy verirken seçmenlerin bilmesi gereken ne var?

Bu seçimde partiler değil, ittifaklar öncelikle yarışıyor. İttifak ayrıca bir simge, lider adı ve ittifak adıyla ve partilerin dışında oy pusulasında yer almıyor. İttifak içinde en fazla oy alacağı düşünülen parti, örneğin Cumhur İttifakında AKP, Millet İttifakından CHP, Emek ve Özgürlük İttifakında Yeşil Sol Parti (YSP) ittifakı temsil eden parti olarak yer alıyor. Bu partilerin listelerinde sadece kendi adayları yok, aynı zamanda o ittifakın diğer siyasal partilerinin gösterdiği adaylar da var. Örneğin HÜDAPAR’a oy vermek isteyen bir seçmen AKP’nin altındaki dairenin içine Evet mührünü basmak zorunda. Aynı tercih Saadet Partisi’ne oy vermek isteyen bir seçmen için CHP’nin altındaki daireye Evet mührünü basmasıyla mümkün oluyor. Onun için seçmen AKP, CHP, YSP’ye oy verdiğinde onun listesinde yer alan diğer siyasal partilerin adaylarına, yani Cumhur veya Millet veya Emek ve Özgürlük ittifakına oy vermiş oluyor.

6 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlülüğe giren seçim yasası değişikliklerinin sonucunda partiler geri plana atıldılar. Bu milletvekilleri seçimlerini öncekilerden ayıran temel unsur da bu: Oylar siyasal partilere değil, onların birleşerek ittifakı temsil eden tek bir partinin listesinden girmeleri nedeniyle, o parti dolayısıyla ittifaka verilmiş olacak.

Diğer bir deyişle partili seçmenler kendi partilerine değil, onların katıldığı ittifakı temsil eden partilerin listelerine oy vermek zorunda bırakılıyorlar.  Partilerarası seçim ittifakları seçmenin tercihine öncelikli olarak sunuluyor. Onun için seçmenin partiler değil seçim ittifakları neyi temsil ediyor diye dikkate alıp bu ittifaklar arasından tercihte bulunması gerekiyor. Bu durumda da adeta sultanizm rejimini temsil eden Cumhur İttifakıyla, güçlendirilmiş parlamenter demokrasiyi temsil eden Millet İttifakı arasında bir tercih öne çıkıyor.

Seçim çevreleri ve sandalye sayıları nasıl belirleniyor?

Türkiye’de 81 il var fakat 87 tane seçim çevresi var. İstanbul ve Ankara’da üçer seçim çevresi, İzmir ve Bursa’da da ikişer seçim çevresi mevcut.

Burada bir adaletsizlik olduğundan bahsetmek gerekir. Bu da yine 1980 rejiminin 1983’te yapılan seçim mevzuatı değişikliği ile getirdiği bir kural. Seçim çevrelerindeki milletvekili sayıları yalnız bölgenin nüfusuna orantılı olacak şekilde belirlenmez. Önce her ile bir tane Meclis sandalyesi, o ilin nüfusundan bağımsız olarak verilir. Toplam 600 sandalye olan Meclis’teki 81 sandalye bu şekilde illere dağıtılır.  Daha sonra geriye kalan 600-81=519 sandalye nüfus payına göre bölüştürülür.

Türkiye’de bazı iller var ki Türkiye’nin seçmen nüfusunun 600’e bölünmesiyle elde ettiğimiz rakam kadar dahi nüfusları yok; yani nüfusa oranlı düşünüldüğünde bir sandalye dahi alamıyorlar. Buna rağmen bu iller bir tane garanti sandalyeyi alıyorlar, bunun üstüne bir sandalyenin gerektirdiği nüfusun diyelim yüzde sekseni kadar olan nüfusları nedeniyle bir de ekstra sandalye alıyorlar. Böylelikle ufak illerin neredeyse tümü için iki adet sandalye var. Bu bir sandalye çıkarmaya yetmeyen nüfusu olmasına karşın iki sandalyesi olan illerin sandalyeleri İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi büyük nüfusu olan illerden geliyor.

1980 rejiminin buradaki amacı meclisteki temsili, büyük illerden küçük illere kaydırmaktı. Yorum yapmak gerekirse, büyük illerdeki siyasi tercihlerin 1970’lerde biraz daha ortanın soluna meyil etmesi dolayısıyla bu düzenleme muhafazakar olan illerin temsil gücünü arttırmak için yapılmıştı. Tabii o zaman henüz Kürt seçmen ayrı bir parti altında değildi ama 1990’lı yıllardan sonra ortaya çıkan bu yeni Kürt parti geleneğiyle, şu anda HDP’nin sahip olduğu sandalyelerin önemli bir kısmı da aslında nüfus olarak hakkı olmayan illerdeki fazla sandalyelerden oluşuyor.  Daha önemlisi Afyon’dan Erzurum’a kadar ve güneydoğu illerini de kapsayan illeri de düşündüğümüzde, Türkiye’nin muhafazakâr illeri diyebileceğimiz bu illerin, Meclis’te toplam 35 ilin nüfuslarına göre sahip olmamaları gereken birer fazla sandalyeye sahip olması anlamına geliyor. Bu da doğal olarak sağ partiler için bir avantaj. İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi illerde nüfuslarına göre olması gerektiğinden toplam olarak 24 sandalye daha az vardır.

Bu seçimde iktidarın veya muhalefetin, Cumhurbaşkanlığı veya Meclis çoğunluğunun ikisini birden alması veya alamaması halinde sistem nasıl işleyecek/ işleyebilecek mi?

Eğer Cumhur İttifakı hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de milletvekili genel seçimlerini kazanarak Meclis’te sandalye çoğunluğuna sahip olursa, mevcut statükonun devam edeceği aşikardır. Ancak bu statükonun gerek ekonomik gerek siyasal olarak hiç bir değişime uğramadan devamı mümkün müdür? Bu sorunun yanıtını da kolay ve doğrusal bir şekilde vermek mümkün değildir. Cumhur İttifakı’nın kazanması durumunda Millet İttifakı’nın kazandığı durumdan farklı da olsa bir takım ekonomik ve siyasal reformlara girişiyor olmalarını bekleriz.

Eğer Millet İttifakı Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili genel seçimlerini kazanır; tek başına veya başka ittifakların da desteğini alarak Meclis’te 360 sandalyeden fazla bir temsil gücü elde edebilirse, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi için anayasa değişikliği yapmak için girişimde bulunulması mümkün olabilecektir. Bu çoğunluğu elde etmek de meclis seçimlerinde Millet İttifakı’nın baskın bir performans göstermesiyle mümkün olabilecektir.

Eğer Cumhurbaşkanlığı’nı bir ittifakın adayı kazanır, Mecliste ise diğer ittifaklar çoğunluğa sahip olurlarsa, icra ve yasamanın uyuşmazlığı ortaya çıkacak demektir. Bu durumda Cumhurbaşkanı’nın kim olduğu büyük önem taşıyacaktır. Eğer Cumhurbaşkanı kültürel fay hatları üzerinden ayrıştırıcı bir dil ve yaklaşım izlerse, yasama ile yürütme, (Anayasa md. 8’e göre yürütme Cumhurbaşkanı’ndan ibarettir), arasında çatışma hatta kavga gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Cumhurbaşkanı’nın yayınlayacağı kanun hükmündeki kararnamelerin Meclis’in çıkartacağı yasalarla iptali söz konusu olabilecek, Cumhurbaşkanı veto ederse ve veto aşılamazsa, çatışma daha da derinleşecek, vetoyu Meclis aşabilirse, yasamanın çıkarttığı yasaları uygulamakta gönülsüz olan bir yürütme (Cumhurbaşkanı) ile yola devam edilecektir. Her iki durumda da hükümetin çalışması istikrarsızlaşacak, zorlaşacak veya felç olacaktır. Diğer bir olasılık da Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i icraya hiç karıştırmadan kendi yoluna devam etmeye çalışmasıdır. Meclis dengelerini değiştirme gayreti içinde olmak da yine akla gelen bir diğer seçenektir. Meclis çoğunluğunu elde tutan taraf da Cumhurbaşkanı’nı kısıtlamak için değişik yöntemler izlemeyi seçebilecektir elbette. Her şart altında istikrardan uzak bir dönem oluşacağı açıktır.

Cumhurbaşkanı/yürütme eğer yasama ile uzlaşma yolunu seçecek olursa, yasa yapımı sürecinde Meclis’teki siyasal partilerin ağırlığı artacak, Türkiye gayriresmi, protokolü, kuralı, ilkesi olmayan, yasama – yürütme işbirliği ve eşgüdümüne dayalı bir koalisyonla yönetilmeye teşebbüs edilecektir. Birbirine hasım olan siyasal lider ve partiler arasında bu tür bir kuralsız koalisyonun çalışması pek zor olacaktır. Siyasal ideoloji olarak birbirine yakın ve koalisyon protokolü ile işbirliğine zorlanan koalisyonları 1990’larda çalıştırmayı becerememiş olmakla suçlanan siyaset erbabının, bu kez protokolü, ilkesi, kuralı olmayan gayriresmi koalisyonu çalıştırmayı becerebilmesi bir nevi siyasal mucize olacaktır. Daha iyimser bir yorumla meclisin içinde yeterli sayıda vekilin karşı ittifakın Cumhurbaşkanıyla işbirliğine gitmeyi seçmesi gibi bir durum da ortaya çıkabilecektir. Bu parti disiplinine aykırı da olsa enformel bir şekilde işleyebilecek ve yasamada ihtiyaç olunan desteği sağlayabilecektir.

Bu tür spekülatif gelişmelerin seçmen tarafından icra ve yasama aynı parti ya da ittifakın kontrolünde olmadığı durumda Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin ne kadar zor işleyebildiğine kanıt olarak değerlendirilmesi beklenir. Bunun da işlerliği zor hatta imkansız olan sistemin de kamuoyu desteğinin zayıflaması ve bir sonraki seçim öncesi parlamenter sisteme geri dönüş için daha büyük bir ittifakın oluşmasına temel hazırlaması beklenir. Kısaca mevcut sistemin devamı ancak Cumhur İttifakı’nın hem Cumhurbaşkanlığını kazanması hem de meclis çoğunluğunu kontrol etmesiyle mümkün olacaktır. Diğer tüm seçeneklerde orta ya da uzun vadede parlamenter sisteme dönüş  seçeneğinin izlenmesi daha olasıdır. Elbette Cumhur İttifakı’nın her iki seçimi de kazandığı durumda da farklı reformlarla mevcut sistemin devamlılığını sağlama gayretinde olmasını da beklemek gerekir.

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Resmi gazetede yayınlanan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi Kesin Aday Listeleri,  https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/04/20230419M1-1.pdf
2 6 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de yayınlanan kanunda yapılan değişiklikle “İttifakın aldığı oy toplamı genel barajı geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içerisinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak üçüncü fıkra hükümlerine göre yapılır” kuralı geldi.
3 MADDE 34: Bağımsız adaylar ile [seçim barajını] aşan siyasi partilerin, bir seçim çevresinde elde edecekleri milletvekili sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanır.

Seçime katılmış siyasi partilerin ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır.  Siyasi partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe .. ila o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür.  Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayrım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur.” https://www5.tbmm.gov.tr/genser/2839.pdf

Önceki İçerikAntakya’nın deprem sonrası kent planlaması için bir strateji önerisi
Sonraki İçerikDeney ile eğitmek: İstanbul Saint-Joseph Lisesi’nde deneysel fizik
Ersin Kalaycıoğlu

Bilim Akademisi üyesi Ersin Kalaycıoğlu, 1977-1982 yılları arasında İstanbul Üniversitesi (İ. Ü) İktisat Fakültesi Siiyaset Bilimi kürsüsünde doktor asistan, 1982 – 1984 yıllarında da İ.Ü Siyasal Bilimler Fakültesi’nde doçent olarak çalıştı. 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’ne geçti ve 1989 yılında profesörlüğe yükseldi. 1991-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. 2002’de Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi oldu. 2004-2007 tarihleri arasında Işık Üniversitesi rektörlüğünü üstlendi.

2007 yılından beri Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesidir.

 

Ali Çarkoğlu

Bilim Akademisi üyesi Ali Çarkoğlu halen Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Doktora derecesini State University of New York-Binghamton’da Mayıs 1994’te savunmuştur. Daha önce Boğaziçi Üniversitesi (1994-2002) ve Sabancı Üniversitesi’nde (2002-2010) öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 2008-2009 akademik yılında Hollanda Beşeri ve Sosyal Bilimler Yüksek Araştırmalar Enstitüsü’nde (NIAS) akademi üyesi (fellow) olarak araştırmalar yapmıştır. 

Araştırma alanları davranışsal siyaset bilimi soruları üzerine yoğunlaşmış ve oy verme davranışı, kamuoyu tercihleri ve siyasi partiler üzerine değişik sorulara cevap aramıştır. Koç Üniversitesi Saha Araştırmaları Merkezi’nin kurucu direktörlüğünü yürütmektedir.