Bilimsel bilgi nedir? Bilimsel bilgiye nasıl ulaşılır?

Shutterstock
Medyascope/Bilim Akademisi işbirliğiyle Murat Aksoy’un moderatörlüğünde 17 Mayıs 2020’de gerçekleştirilen “Bilimsel bilgiye neden güvenmeliyiz?” programından alıntıdır.

Koronavirüs salgını bütün dünyada ve Türkiye’de bilimi gündeme getirdi, çünkü böyle büyük problemler bilime olan ihtiyacı iyice mercek altına alıyor. Aslında doğayı, toplumu, insanları anlamak için her zaman en hakiki, en güvenilir yöntem bilim. Ama insanlar çoğu zaman bunun farkında değiller. Böyle büyük afet, büyük salgın olayları olduğunda ilk önce bir bilinmeyenle karşılaşıyoruz, sonra yavaş yavaş olayı çözmeye ve bu beladan kurtulmaya çalışıyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz? Ne yapmamız gerektiğini, ne yaparsak faydalı olacağını bize söyleyen şey bilim.

Hakikaten de bu son salgında hem Türkiye’de hem bütün dünyada doğal olarak insanların ilgisi, bir çeşit kurtuluş beklentisiyle bilimsel araştırmalara, bilim insanlarına döndü. Politikacıların, karar vericilerin, yöneticilerin de ilgisinin buraya dönmesi lazım. Çünkü kararların doğru bilgi üzerine inşa edilmesi lazım, doğru bilgi de bilimsel bilgidir. Ama bir yandan da çeşitli şartların zorlamasıyla ve bilimin doğru anlaşılıp anlaşılmamasıyla ilgili olarak her zaman bilimsel bulgular hazır olmuyor, iyi anlaşılmıyor, veyahut o ana kadar hazır olan en iyi bilimsel bilgi de her zaman kararlara temel olarak alınmıyor. Bu hepimizin, toplumların önünde duran önemli bir mesele: Bilimin anlaşılması, bilime göre davranmak…

Bilim nedir? Bilim güvenilir, inanılır bilgi edinmeye çalışmaktır. Nereden alacağız bu bilgiyi? Toplumdan, doğadan ve insanlardan. Bunların hepsi üzerinde bilgi edinmek amacımız. Neden? Çünkü doğru bilgi olduğu ölçüde bireyler ve toplum olarak organize halde, toplumun işine yarayacak şekilde davranmaya çalışabiliriz. Önce doğru bilgi gerek. “Doğru bilgi”yle kasıt kanıta dayanan bilgidir. Peki kanıt ne? Kanıt ise, incelediğimiz şeyle doğrudan etkileşimle elde edilir. Mesela doğa bilimlerinde doğayı gözlüyorsunuz. Taş nasıl düşüyor? Bunu anlamak için düşen taşlara bakmanız, onları ölçmeniz lazım. Bunu tek bir kişinin yapmasından öte birçok insanın tekrar tekrar aynı şartlarda aynı deneyi yapması, birbirlerini sınaması, işin sağlamasını yapması ve giderek bir gerçek hakkında bilgiyi kanıtlara dayalı olarak buluşturması gerekiyor.

Böyle baktığımız zaman, bu tecrübeye dayanarak şunu düşünebiliriz: “Ben bundan önce bildiklerime, güvendiğim insanların anlattıklarına dayanarak bundan sonraki davranışlarımı ayarlarım” demek bildiğimiz basit sağduyudur ve bilim de aslında basit sağduyudan temellenir. Davranışlarımı tecrübeye değil de, birilerinin buyruğuna veya körü körüne inanca veya fala ve bunun gibi şeylere dayanan şekilde ayarlarsam sonunda faydalı sonuçlar elde etmem.

Sağduyu, kanıt, tecrübe ve davranışımı bunlara göre temellendireyim tavrı, bilimin temelidir. Ama bilim bundan daha öteye gider ve bunları sistematik hale getirir. Yani bir şeyin doğruluğunu saptayabilmek için neler yapmak lazım olduğunu düşünüp taşınarak çok ayrıntılı, inceltilmiş bir metotla ele alır ilk olarak. İkincisi, bilimin üzerinde çalıştığı şeyler insanların kendi günlük hayatlarında karşılaştıkları durumlardan, gözlemlerden, tecrübelerden de ibaret değildir. Buna güncel örnek koronavirüs. Virüs şimdi bizim günlük hayatımızda, ama çok dolaylı olarak. Yani hasta olarak veya hastalığın varlığından haberdar olarak karşılaştığımız bir şey. Virüsün, gerçek bir nesne olarak, bir yarı canlı cisim olarak ne olduğunu, hangi atomlardan, moleküllerden oluştuğunu, nasıl çalıştığını, insan vücuduna nasıl zararlı olabildiğini, bütün bunları sıradan insanlar olarak günlük hayatımızda, kendi tecrübelerimizle gözleyemeyiz.

Bir büyüğümüz, dedemiz, ninemiz bize dedi ki, “çiğ kıyma yeme miden bozulur.” Bu bir bilgi ama bilimsel bir bilgi mi değil mi, tartışılır. Bilimsel bilgiyi nasıl ayırt edeceğiz, sıradan bir bilgiden?

Bu, günlük bilgiyle bilimsel bilginin kesişimine güzel bir örnek. Diyelim anneannem bana “Çiğ kıyma yersen miden bozulur.” dedi. Ben bunun doğru mu yanlış mı olduğunu nasıl anlar, nasıl davranırım?

Öncelikle bunu bana anneannem dedi, ben anneanneme çok güveniyorum veya ondan korkuyorum diyelim. Beni çiğ kıyma yerken yakalarsa dövebilir! O yüzden çiğ kıyma yemeyebilirim. Bu, çiğ kıyma yemek zararlı mıdır, sorusuna cevap aramak olmaz. Davranışımı bana olacak etkilere, sübjektif durumuma, korkularıma dayanarak belirlemiş olurum. Şimdi biraz daha bilimsel yöne doğru gidelim.

Bir çocuk mesela kıymadan bir parmak alır, yer ve ne olacak diye bakar. Bir şey olmazsa “Bu söylenen doğru değilmiş.” der, bunu yapmaya devam eder. Ama belki üçüncü, beşinci yemeden sonra hakikaten karnı ağrır ve işte o zaman öğrenmiş olur. Şimdi buradan da bu deneyimi tekrarlamaya gidelim.

Bu çocuğun midesi belki de çok dayanıklıdır, sürekli çiğ kıyma yiyor ve hiçbir şey olmuyor ona. O zaman da onun açısından çiğ kıyma yemek zararlı olmaz. Bunu yüz kere tekrarlamış ve bilimsel yöntemle de uyumlu şekilde, ama bir şarta bağlı biçimde görmüş olur. Bu şarta bağlılık bilimin başladığı yerdir.

Bu çocuk çiğ kıyma yemekten zarar görmedi. Sonra bunu kardeşine de öğütledi, ona örnek oldu, kardeşi de onu taklit ederek çiğ kıyma yedi. Bir süre sonra kardeşinin karnı ağrıdı. O zaman çiğ kıyma yemek birinin karnını ağrıtırken, diğerininkini ağrıtmadı. Demek ki şartlara bağlı bir durum var! Bu örnekte kişinin bünyesine bağlı mesela. Peki genel olarak durum nedir sorusuna geliyoruz burada ve iş biraz daha bilimselleşmeye başlıyor.

İnsanların büyük çoğunluğu, mesela yüzde şu kadarı için çiğ kıyma yemek zararlı mıdır sorusu var artık. O zaman ne yapmak lazım? O zaman artık bütün mahallenin çocuklarıyla deney yapmak gerekiyor ve tam da burada günlük hayattan çıkıyor iş.

Çiğ kıyma veya birtakım şeyleri çiğ yemenin zararlı olduğunu insanlar tarih boyunca biliyorlar, tecrübeyle. Tıpkı birtakım bitkilerin de iyi geldiğini deneme yanılma yoluyla, tecrübeyle bilmeleri gibi. Bazılarına iyi gelmeyen çoğunluğa iyi gelebiliyor, bunun arkasında bir istatistik var. Bilim sahneye çıktığı zaman bir, iki, üç kişiye ve bu ortamda ya da öbür ortamda olanı değil, çoğu zaman ve genelde geçerli olanı bulmaya çalışıyorsunuz. Bunun cevabında hâlâ istisnalar olabilir:

Mesela hijyenin bulunması tıp tarihinde nispeten geç olmuş. Doğum veya operasyon esnasında ellerin yıkanmamasından ne kadar çok ölümün olduğunu insanlar 19. yüzyılda anlamışlar. İşte bilim o, çünkü oradaki tecrübe, birçok hastanede birçok insana dayanıyor. Birisi hipotez geliştirerek diyor ki: Bu ölümler belki temizlikle ilgili! Şöyle yaparsam ne olur? Ve deniyor o dediği şeyi. Herkes ellerini sabunlamaya başlıyor ve bir iki kişide değil, ardı sıra gelen yüz hastada artık ölüm olmadığını, ölüm olsa da çok daha az yaşandığını görüyor.

Şimdi demek ki bilim bir şekilde şartlara bağlı. Olay gerçekleştiğinde hangi denekler için hangi şartlarda neler, nelerin kombinasyonları yapılırsa, ne olur? Aynı şartlarda ama farklı deneklerle yine bir farklılık oluyor! Neden bazı deneylerde, çoğunluğa oluyor mesela? Bunu doğru ölçtüm mü, hata mı yapıyorum? Belki hasta sandığım adam üç gün sonra iyileşecek veya iyi sandığım adam eve gittikten beş gün sonra hastalanacak. Bunların takibi de lazım… İş gitgide sistematikleşiyor. Atladığım bir nokta var mı, bu sonuca ulaşırken, şunu da göz ardı ettim mi? Bu işte bir bilimsel yöntem. Nelerde takılmış olabilirim, noktasına geliyoruz. Bilim bunların hepsini sistematik olarak anlamaya çalışıyor.

Burada şu nokta önemli: Bilimde varılan sonuçlar genel geçer şeyler değil. Ancak çok kapsayıcı konularda, mesela dünya yüzeyinde neyi bırakırsam yere düşer? Bu çok genel geçer bir şey. Bunun sebebini anlıyoruz. Ama onun ötesinde virüs var mesela. Virüs insanların hepsinde hastalık yapmıyor. Peki kimde yapıyor, kimler daha fazla buna maruz kalıyor? Bunu anlamak için çok sayıda insanı izlemem lazım. Sebeplerin neler olduğunu, virüse karşı daha duyarlı veya duyarsız olmanın pek çok olası etkenden hangileri öne çıkıyor, anlamam lazım. Bunların hangileri öne çıkıyor, bu etkenlerden bazıları var, bazıları yok belki. Öyle gözlemler, öyle deneyler yapmam lazım. Yani bütün bilimsel önermeler (en temel olanları, en geniş kapsamlılar hariç) genel geçer şeyler değil. Matematik veya mantık önermelerinin aksine. Matematikte bir temel önermeyi, temel lafı doğru olduğunu bildiğiniz veya aksiyom olarak baştan peşin olarak kabul ettiğiniz takdirde, ondan sonra doğru mantık kullanıyorsanız geri kalan şeyler oradan çıkar. Ama bilimde ilk başta koyacağınız, gözlediğiniz şeyin tam ne olduğunu, hangi şartlarda nelerin gerçekleştiğini, bu şartları doğru koymak lazım.

Ali Alpar
Bilim Akademisi üyesi
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi

Önceki İçerikMeraklısına Bilim: İşgücü piyasasında neler oluyor?
Sonraki İçerikMeraklısına Bilim: Bir uzay görevinin planlanması ve Webb Uzay Teleskobu
Ali Alpar

Bilim Akademisi’nin kurucu başkanı Ali Alpar,  ODTÜ Fizik Bölümü’nden 1972’de lisans derecesini aldıktan sonra doktorasını University of Cambridge’de 1977’de tamamladı.

Ali Alpar, sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi, Columbia University, University of Illinois at Urbana-Champaign, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, ODTÜ, Sabancı Üniversitesi’nde çalıştı.  Sabancı Üniversitesi Temel Geliştirme Direktörlüğü (2004-2010), TÜBA Konseyi (1993-1997) üyeliği ve TÜBİTAK Bilim Kurulu (1993-1997) üyeliği, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplarını başlatan yayın kurulu üyeliği, Türk Astronomi Derneği Başkanlığı (1992-1994; 2006-2010), Bilim Akademisi Başkanlığı (2011-2021) yaptı. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi emekli öğretim üyesidir.

Araştırma alanı nötron yıldızları ve pulsarlardır.

Ali Alpar’ın websitesi