İş hayatının pek çok değişik alanında olduğu gibi akademik dünyada da ciddi bir rekabet ortamı vardır. Bu rekabetin temelinde aslında önemli bir bilimsel problemi başkalarından önce çözüme kavuşturmak, toplumsal sorunlara çare bulmak gibi nispeten “ulvi” amaçlar yatar veya geçmişte durum böyleydi.
Günümüzün maddiyata bağımlı dünyasında, bu “ulvi” amaçların yanında başka etkenler devreye girdi. Artık araştırma demek çoğunlukla önemli boyutlara varabilen maddi kaynaklara bağımlı olmak anlamına geliyor. Uygulamaya çabuk dönebilecek araştırmalar için bile bu kaynaklar kısıtlıyken, daha temel/soyut çalışmalar için destek bulmak gittikçe zorlaşıyor.
Bilim insanları için artık “önde gelen” olarak tabir edilen üniversitelerimizde iş bulmak oldukça zor, işe girdikten sonra bu işin sürekliliğini sağlamak ve/veya üst kademelere yükselmek de yine rekabeti perçinliyor.
Buraya kadar sadece anlamlı olarak tanımlanabilecek bir rekabetin varlığından bahsettik. Peki rekabette öne çıkabilmek için ne yapmak gerekiyor?
İş bulmak, proje almak, yükseltilmek, ödüller almak gibi adımlar için akademisyenlerin en çok ihtiyacı olan, yaptıkları akademik yayınların, yani araştırma sonuçlarının evrensel anlamda kabul görmesi. Yayınlar bu kadar önemli hale gelince, yayın sayısını arttırmak ve etkisi yüksek olduğu düşünülen mecralar yayın yapmak için de pek çok yola başvuruluyor.
Eğer bir ortamda rekabet varsa, bazı insanların da kendilerine öncelik sağlamak için, etik olmayan yollara başvurması kaçınılmazdır diyebiliriz. Nitekim her türlü bilgiye elektronik olarak ulaşma imkânları arttıkça, bu yanlış davranışların sayılarının çok arttığını gözlüyoruz. Güzel olan bir nokta ise bu vakalar yakalandıkça, bütün bilim dünyasında yayılıyor. Hiç olmazsa bu durumları gören genç bilim insanlarımızın bunlardan ders çıkardıklarını ümit ediyorum.
Sarkaç sayfalarındaki yazılarda ve Bilim Akademisi web sitesindeki Bilim Etiği sekmesindeki dokümanlarda, bilimsel yazarlık etiğine uymayan davranışların neler olduğu örnekleri ile anlatılıyor. Bazı ilginç vakalar da bu yazıların arasında.
Örneğin “haksız yazarlık” diye bir şey var: Bir araştırmada aktif rol almamış kimselerin makalede isimlerinin geçmesi anlamına geliyor. Araştırmanın yapıldığı enstitünün idarecilerinin o enstütüde çıkan her makalede adının olması veya bir dizi hastada yapılan bilimsel çalışmalarda o hastaları klinikte takip eden veya tedavisine katılan doktorların (araştırmalarda doğrudan bir katkısı olmadığı halde) yazar olarak bulunması buna örnek. “Hayalet yazarlık” da sık görülen bir etik ihlali. Bir araştırmada aktif rolü olan bir araştırmacının isminin makaleye konmaması buna örnek. Aslında bu, araştırmacının haberi ya da rızası olmadan ürettiği şeylerin başkası tarafından kullanılması demek.
Ama şimdiye kadar hiç duymadığım ve hatta aklıma bile gelmemiş olan bir yolsuzlukla ilgili yeni bir yazı yayınlandı [1] .
Hakemler önyargılı
Makalenizi bir dergiye kabul ettirmek için, derginin seçeceği, ismi gizli hakemlerin onay vermesi gerekir. Bu hakemler aynı alanda çalışan bilim insanlarıdır ve bu işi gönüllü olarak yaparlar. Son yıllarda dergi ve makale sayısındaki müthiş artışlar nedeniyle editörlerin “iyi” hakem bulmak konusunda sıkıntı çektiklerini duyuyoruz. Sonuç olarak bazı makalelerin üstünkörü okunduğu veya editörler ve hakemlerin de kısmen işlerini kolaylaştırmak için makalelere bazı önyargılarla yaklaştığı bir gerçek.
Bu önyargıların arasında makaleyi yazan kişilerin geldiği ülkeler ve kurumların isimleri öne çıkıyor. Son zamanlarda ülkemizde bundan şikâyet eden çok bilim insanı duydum.
Hayali yazarlık
İspanya’da bir yazar, makalelerinin basımını kolaylaştırmak için yazar listesine bir isim koyuyor. Bu isim Museo Nacional de Ciencias Naturales gibi önemli bir kuruluşta çalışıyor gibi gösterilmiş. “Gibi” çünkü bu isimde bir kişi aslında yok. Bu kişi diğer yazarlar tarafından uydurulmuş hayali bir yazar.
2012-13 yıllarında Portekizli bir araştırmacının makaleleri geri çekiliyor [2] . Makalelerde California Institute of Technology’den olduğu iddia edilen ama gerçek hayatta var olmayan yazarlar mevcut.
İsveç’te Karolinska Institute’den Lars Andersson isimli araştırmacı makaleler yayınlıyor ama o enstitüde kimse Lars Andersson’u tanımıyor [3] .
Çok daha ilginç bir vaka İran kökenli. Yüksek etki faktörlü bir dergiye bir makale geliyor ve makalenin iletişimden sorumlu yazarı oldukça ünlü bir Hollandalı ekonomist. Yalnız yazarın e-posta adresi enstitüye ait değil. Hakem raporları geri geldikten sonra yazarların yenilediği makalede, bu sefer iletişimden sorumlu yazar olarak İranlı bir araştırmacının adı geçiyor, üç yeni İranlı yazar listesine eklenmiş ve Hollandalı yazarın adı ise listede yok. Bu yazarla temasa geçildiğinde, sadece o sene içerisinde kendinin haberi olmayan üç makalede yazar olduğunu anlatıyor.
Hikayeden çıkarılacak ders: Eğer sahanızda biraz biliniyorsanız lütfen veri tabanlarını sık sık kontrol edin, haberiniz olmadan bazı makaleler yazmış olabilirsiniz.
Ersin Yurtsever
Bilim Akademisi üyesi
Koç Üniversitesi Kimya Bölümü
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.
Kaynaklar:
[1] Mario Biagioli, Plagiarizing Names?, Trends in Chemistry, Mart 2019, https://retractionwatch.com/2016/04/07/author-appeared-to-use-phony-caltech-co-authors-up-to-8-retractions/
[2] Author appeared to use phony Caltech co-authors, up to 8 retractions https://retractionwatch.com/2016/04/07/author-appeared-to-use-phony-caltech-co-authors-up-to-8-retractions/
[3] Author who lied to journals about his identity slated to have four articles on vaccines retracted https://retractionwatch.com/2018/05/27/author-who-lied-to-journals-about-his-identity-slated-to-have-four-articles-on-vaccines-retracted/