Asya Kaplan sivrisineği ve Sarı humma sivrisineği’nin Türkiye’deki durumu

Şekil 1. Aedes albopictus ergini (Susan Ellis, Bugwood.org, CC-BY)

Türkiye’deki yeni sivrisinekler: Asya kaplan ve sarı humma sivrisinekleri” başlıklı Mayıs 2022 tarihli güncel yazımızı da okuyabilirsiniz.

Asya kaplan sivrisineği (Aedes albopictus) ve Sarıhumma sivrisineği (Aedes aegypti) asıl alanlarından diğer bölgelere yayılabilen sivrisinek türleri olup bu türlerden Asya kaplan sivrisineği en önemli 100 istilacı canlı türü içerisinde üst sırlarda yer alan türlerden biridir. Özellikleri açısından Antarktika ve Kuzey Kutup dairesi hariç olası her bölgede bulunabilecek biyotik potansiyele sahip olan Asya kaplan sivrisineği aslında Güneydoğu Asya kökenlidir. Doğal yayılım alanında zoofilik (hayvanlardan kan emen) özellik sergileyen orman türü olup günün her saatinde aktif olarak kan emme özelliği sergileyen agresif bir türdür. Türün yayılım alanını genişletmesinde zoofilik davranışından antropofilik (insanda kan emen) davranış sergilemeye kayması ve her alanda bulunabilen yapay ve yarı yapay çevreleri yumurtlamak için kullanmaya adapte olması etkili oldu (Scott ve ark. 2000; Powell ve Tabachnic 2013). İnsan popülasyonunun aşırı hareketliliği ve ticaret hacminin artması ise kendi kendine düşük yayılma kabiliyetine sahip olan bu türün hızla yayılmasına aracılık etti ve etmeye devam ediyor.

Aynı durum sarıhumma sivrisineği için de geçerli ve bu tür de Afrika ormanlarından dünyanın pek çok alanına yayılmış durumda. Bu iki tür birbirine çok benziyor fakat ayırt etmesi oldukça kolay. Asya kaplan sivrisineği scutum (baş kısmının gerisinde göğüs bölgesinin üst kısmı) bölgesinde düz çizgiden kolaylıkla ayırt edilebilir (Şekil 1). Sarı humma sivrisineğinin (Aedes aegypti) ise aynı bölgede ortada iki hat halinde ince beyaz çizgisi ve bu orta çizginin yanlarında yer alan iki kavisli beyaz çizgisi var (Şekil 2)

Şekil 2. Aedes aegypti ergini

Yayılma hikayesi

Ae. albopictus, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yarısında Hint Okyanusu’nun batısı ve pasifik okyanusunun doğusundaki adalara kadar yayıldı (Knudsen, 1995). Daha sonraki dönemlerde yayılım hızı ve şekliyle ilgili bilgi olmamasına karşın 1980’lerden günümüze kadar Ae. albopictus dramatik bir şekilde yayılmaya devam etti (Benedict ve ark. 2007). Bu tarihten sonra ilk olarak 1979’da Arnavutluk’ta, (Adhami and Reiter, 1998), 1985’te Teksas’ta, (Sprenger ve Wuithiranyagool, 1986) ve 1986’da Brezilya’da (Forattini, 1986) rapor edildi. Takip eden yıllarda ise, Amerika kıtasının genelinde, Avrupa’da pek çok ülkede, Pasifikteki bazı adalarda ve Avustralya’da yerleşik hale geldiği bildirildi (Gratz, 2004; Paupy ve ark. 2009).

2011 yılında ülkemizde Edirne’de tespit edildi (Öter ve ark. 2013) fakat yerleşik popülasyon varlığı gösterilemedi. 2015 yılında Artvin, Rize ve Trabzon illerinde ise yerleşik popülasyonların varlığı tespit edildi (Akiner ve ark. 2016). 2016 yılından itibaren sürdürülen çalışmalarda türün Doğu-Batı düzleminde Karadeniz sahil boyunca yayılmaya başladığı ve Giresun ilimizde dâhil yerleşik hale geldiği gözlendi. Diğer taraftan ise Bulgar sınırında yer alan İğneada, İstanbul’un hem Avrupa hem Anadolu yakası ve Adalar ile Kocaeli ilinin genelinde yayılış gösterdiği ve halkı ciddi anlamda rahatsız ettiği belirlendi.

Aşırı agresif davranış sergilemesi nedeniyle ev dışı alanlarda hane halklarını günün tümünde dinlenme veya aktivite esnasında rahatsız ettiği bölgede yaşayanlar tarafından belirtiliyor. Özellikle 2017 ve 2018 yıllarında Kocaeli ilimizde gazetelere haberlerine kadar yansıyan bu durum olayın ciddiyetini daha da ortaya koyuyor. Kan emme sonrası aşırı alerjik reaksiyonlar oluşturduğu ve oluşan bu reaksiyonlar sonunda bireylerin bu bölgeleri kaşıması sonucunda gelişen yaraların uzun süre iyileşmediği de gazete haberlerine yansıyor.

Sarıhumma sivrisineği olarak bilinen ve Zika virüsünün ana taşıyıcısı olan Aedes aegypti türü ise ülkemizde ilk olarak 2015 yılında tespit edildi (Akıner ve ark. 2016). Türün Doğu Karadeniz bölgesinde Artvin, Rize ve Trabzon illerinde yayılım gösterdiği gözlemlendi. O tarihten günümüze kadar yapılan araştırmalarda bu illerde yerleşik popülasyonlar oluşturduğu belirlendi ancak yayılım olarak bu üç il ile sınırlı kaldı. Bu üç ilde yayılım alanlarında yapılan gözlemler türün Kaplan sivrisineğinin aksine ev içi ya da kapalı alanlarda kan emme aktivitesi gösterdiği gözlemlendi ve Kaplan sivrisineği kadar agresif bir davranış biçiminde olmadığı tespit edildi.

Her iki tür de ülkemiz için ciddi tehdit unsuru olup Sarı humma, Deng, Zika, Chikungunya, Batı Nil ensefaliti gibi ölümlere ve ciddi kalıcı hasarlara neden olabilecek hastalıkların taşınmasından sorumlu. Turizm potansiyeli yüksek olan ülkemize her bölgeden turist geldiği düşünüldüğünde anılan hastalıkların endemik olduğu bölgelerden gelen turistler riski artırıyor. Ayrıca Aedes aegypti’nin gözlendiği Doğu Karadeniz bölgesinde turist profili daha çok Arap ülkelerinden ve bu ülkeler deng ve sarıhumma gözlenen alanlar. Bu durum riski daha da artıran etmenlerin arasında sayılabilir. Her ne kadar ülkemizde anılan bu hastalıklardan sadece Batı Nil Ensefaliti yerli vaka olarak gözlense de diğer hastalıkların gözlenmeyeceği anlamına gelmiyor. Son haftalarda İstanbul’da gözlenen Batı Nil Ensefaliti vakaları da bu durumun ciddiyetini bir kez daha ortaya koyuyor.

2016 yılından başlamak üzere Sağlık Bakanlığı’yla yürüttüğümüz ortak çalışmada hem larva hem ergin mücadelesi gerçekleştirildi hem de alanda türlerin durumu takip ediliyor (Akıner ve ark. 2018). Ayrıca yürütülmekte olan “İstilacı vektör (hastalık taşıyan) türlerden Aedes aegypti ve Aedes albopictus’un Türkiye’deki yayılım alanlarının ve vektörlük durumlarının araştırılarak kontrol stratejilerinin belirlenmesi” başlıklı Tübitak 1001 projesiyle 2018 yılından itibaren anılan iki türün tüm Türkiye’de olası yayılma alanları, insektisit (öldürücü) direnç durumları ve virüs taşıyıp taşımadığı ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz.

Tübitak projesi kapsamında yapılan çalışmalar ve mücadele çalışmaları sonucunda elde edilen veriler Asya Kaplan sivrisineği’nin bu yayılma hızı ile çok kısa sürede tüm ülkeye yayılacağını ve bazı alanlara ciddi popülasyon yoğunluğuna ulaşacaklarını gösteriyor. İnsektisit direnç durumları incelendiğinde ise ülkemizde kullanılan pyrethroid grubu insektisitlerin mücadelede etkin olduğu belirlendi. Şu ana kadar yapılan arazi ve laboratuvar gözlemleri Asya Kaplan sivrisineğinin ülkemizde Doğu Karadeniz hattında Ordu ilimize kadar, Batı Karadeniz ve Marmara’da Bulgaristan sınırından Sakarya hattına kadar Ege bölgesinde ise Aliağa limanı etrafında yayıldığını gösteriyor. Bu yayılım biçiminde etkili faktörün ülkemizin iklim yapısı ile yurtdışı ile ilgili ticaretin yoğun olduğu sınır kapıları, liman ve havalimanları gibi alanlar olduğunu  ve bu alanlardan iç bölgelere hızla yayılmaya başladığını görüyoruz. Özellikle bu alanlarda yer alan yapay su dolu kaplar ve yarı yapay alanlar bu türün üreme için yumurta bıraktığı alanlar olarak göze çarpıyor. Bu iki türle ilgili bireysel mücadele çalışması zor olsa da alınacak küçük önlemlerle yaşanılan alanı üreme alanı olarak kullanmalarını engellemek popülasyon seviyesini düşürme anlamında etkili olabilir. Bu açıdan kendi ev, bahçe gibi alanlarımızda larva gelişim alanı olabilecek kapların kaldırılması, içi su dolu kapların uzun süre bekletilmemesi, pencerelere sineklik kullanımın yaygınlaşması hane halkını koruma anlamında yeterli destek sağlayacaktır. Ayrıca sinek kovucu (repellent) olarak bilinen ve ticari olarak satılan ürünlerin dışarıda oturulacak ise kullanılması bireysel anlamda kendimizi ve etrafımızdakileri koruma anlamında ve vektör türle insan temasını kesme bağlamında önemli.

Anılan her iki tür de pek çok hastalığın taşıyıcısı vektör türler olması hasebiyle önemli. Bunlar ülkemize giriş yaptıkları anda tespit edildi ve türlerle ilgili çalışmalar devam ediyor. Bu anlamda vatandaşlarımızın hem bireysel çabalarıyla hem de belediyeler eliyle popülasyon seviyeleri düşürülerek rahatsızlık ve risk seviyesi kontrol altına alınabilir.

Mustafa Akıner
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi

Not: Metinde bahsi geçen türler üzerine ülkemizde yapılan çalışmalarla ilgili belirtilen kısa sonuçlar TC. Sağlık Bakanlığı ve TUBİTAK KBAG 117Z116 nolu projeler tarafından desteklenen proje verilerinden derlenmiştir.

Kaynaklar: 

Adhami J, Reiter P (1998) Introduction and establishment of Aedes (Stegomyia) albopictus skuse (Diptera: Culicidae) in Albania. J Am Mosq Control Assoc 14: 340–343.

Akıner MM, Demirci B, Bedir H, Öztürk M, Demirtaş R, Doğan AF, Gökdemir A, Topluoğlu S, Altuğ Ü, Kurtcebe ZÖ, Irmak H. (2018) Surveillance and control of invasive Aedes species in the Eastern Black Sea area of Turkey. Turk Hij Den Biyol Derg, 75(3): 225-238

Benedict MQ, Levine RS, Hawley WA, Lounibos LP (2007) Spread of the tiger: global risk of invasion by the mosquito Aedes albopictus. Vector Borne Zoonotic Dis 7: 76–85.

Forattini OP (1986) Identification of Aedes (Stegomyia) albopictus (Skuse) in Brazil. Rev Saude Publica 20: 244–245.

Gratz NG (2004) Critical review of the vector status of Aedes albopictus. Med Vet Entomol 18: 215–227.

Knudsen AB (1995) Global distribution and continuing spread of Aedes albopictus. Parassitologia 37, 91–97.

Paupy C, Delatte H, Bagny L, Corbel V, Fontenille D (2009) Aedes albopictus, an arbovirus vector: From the darkness to the light. Microbes Infect 11: 1177–1185.

Powell, J. R. & Tabachnick, W. J. (2013) History of domestication and spread of Aedes aegypti—a review. Mem. Inst. Oswaldo Cruz 108 (Suppl. 1), 11–17.

Scott, T. W. et al. (2000) Longitudinal studies of Aedes aegypti (Diptera: Culicidae) in Thailand and Puerto Rico: blood feeding frequency. J. Med. Entomol. 37, 89–101.

Sprenger D, Wuithiranyagool T (1986) The discovery and distribution of Aedes albopictus in Harris County, Texas. J Am Mosq Control Assoc 2: 217–219.