Periyodik tablonun ardındaki kadınlar

Ida Noddack (1896-1976) (KU Leuven, Üniversite arşivleri- Walter and Ida Noddack-Tacke, nr. 51)

Periyodik tabloda yer alan onlarca elementin keşfinin uzun bir tarihi var. Bilim insanları, ilk kez Dimitri Mendeleyev’in 1869’da düzenlediği periyodik tablodan önce ve sonra da çeşitli elementleri keşfettiler ve sınıflandırdılar. Ancak bilim tarihi yazımında yakın zamanlara kadar periyodik tablonun gelişiminde çoğunlukla erkek bilimcilerin adı görünüyordu. Oysa gerçekte kadın bilimcilerin de yeni elementlerin keşfinde ve periyodik tablonun geliştirilmesinde önemli katkıları oldu.

Marie Curie (1867-1934)

Marie Curie, radyoaktivitenin keşfi ile polonyum ve radyum elementlerinin keşfinden dolayı 1903’te ve 1911’de iki Nobel Ödülü almış olması nedeniyle bu kadınların en ünlülerindendir.

Birbirine yakın atom ağırlığı ve kimyasal özellikleri olan elementleri birbirinden ayırt etmek zordur. Mendeleyev’in tablosunu hazırlamasından hemen sonra, Rus kimyacı Julia Lermontova (olasılıkla Mendeleyev’in yönetimi altında), platinyum grubu metallerin (ruthenyum, rodyum, paladyum, osmiyum, iridyum ve platinyum) ayrıştırılması işlemlerinde kullanılacak daha rafine bir yöntem geliştirdi. Onun bu çalışmasının tek belgesi bilindiği kadarıyla, Mendeleyev’in arşivinde bulunuyor. Lermontova, Almanya’da Heidelberg’de Robert Bunsen’ın yönetiminde kimya araştırmaları yapmıştı (Bunsen ile Kirchhoff 1860’da birlikte yeni icat etmiş oldukları spektroskopu kullanarak kaesyum ve rubidyum elementlerini keşfetmişlerdi). Lermontova 1874 tarihinde Almanya’da kimyada doktora derecesi alan ilk kadın oldu.

İzotop kavramını, 1913 yılında İngiliz kimyacı Frederick Soddy ortaya koymuştu. Fakat bu kavram için izotop terimini öneren, fizikçi Margaret Todd oldu.

İzotopların deneysel kanıtları, kısa bir süre sonra, Polonyalı Yahudi bir kimyacı olan Stefanie Horovitz tarafından gösterildi. Horovitz, Viyana’daki Radyum Enstitüsü’nde çalıştığı sırada, kurşun gibi yaygın bir elementin bile atom ağırlığının, onun uranyum ya da toryumun radyoaktif bozunumundan çıkıp çıkmadığına bağlı olarak farklılık gösterebildiğini kanıtladı.

Harriet Brooks (1876-1933) (Wikimedia Commons)

Radyumdan yayılan maddenin doğası nedir? Bir parçacık mı, yoksa bir gaz mı? Kanada McGill Üniversitesi fizik bölümü mezunu Harriet Brooks, bu sorunu, Kanada Montreal Üniversitesi’nde danışmanı olan Ernest Rutherford ile birlikte çözüme kavuşturdu. 1901 yılında Brooks ve Rutherford, bu maddenin ağır bir gaz gibi yayıldığını gösterdiler. Bu, radyoaktif bozunum sırasında yeni bir elementin oluşabildiğinin ilk kanıtıydı.  William Ramsay, daha sonra radon adı verilecek olan bu gazın “helyum grubu elementler”e ait olduğunu ileri sürdü. Günümüzde bu tip gazlar asal gazlar olarak adlandırılıyor.

Rutherford bu araştırmalarından dolayı 1908’de Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. Brooks’un radonun keşfine olan katkısı ilk ve önemli bir adım olmasına rağmen o bu katkısından dolayı ender olarak onurlandırıldı. Bu konudaki ilk makale, Brooks ve Rutherford’un ortak imzalarıyla yayınlanmıştı. Fakat Nature’daki bir sonraki makale sadece Rutherford’un imzasıyla yayınlandı (Brooks’un ona yardımcı olduğu “onurlandırması” ile). Bir kadın olarak Brooks, daimi kadro elde etme ve araştırmalarını düzenli bir şekilde sürdürme konusunda büyük zorluklarla karşılaştı.

Çekirdek fiziğine giriş, yeni elementlerin bulunmasına yol açtı. 1917-1918 yıllarında Berlin’de fizikçi Lise Meitner ve kimyacı Otto Hahn, 91. element olan protaktinyumu keşfettiler. Meitner, 1907’de Berlin Üniversitesi kimya bölümüne, Hahn’ın ücretsiz çalışma arkadaşı olarak kabul edilmişti. Bodrum katında çalışmak zorundaydı çünkü kadınların çok göz önünde olmamaları gerekiyordu. Meitner, ancak Kahn’ın 1913’te bölümden ayrılmasından sonra enstitüde “yardımcı araştırmacı” kadrosuna geçebildi.

71. element renyum, 1925’te Alman kimyacı Ida Noddack ve kocası Walter Noddack ve Otto Berg tarafından keşfedildi. Ida Noddack, bilinmeyen elementleri bulmak için sanayideki işini terk etmiş bir kimya mühendisiydi. 1925’te Ida, ücretsiz konuk araştırmacı olarak Berlin’de kocası Walter’in kimya laboratuvarının şefi olduğu Devlet Fizik ve Teknik Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. Noddacklar, daha sonra rin adı verilecek olan renyumun tartılabilir miktarda üretilebilmesi için büyük bir çaba gösterdiler. Radyoaktif olmayan rin, yeryüzündeki en nadir elementlerden biridir. Ida Noddack, yaşamının büyük bir bölümünde kocasının laboratuvarında konuk araştırmacı olarak çalıştı. Noddack 1934 yılında şimdi bizim fizyon adını verdiğimiz işlemi, atom çekirdeğinin parçalara ayrılabileceğini ileri sürdüğünde fizikçiler tarafından ciddiye alınmamasının bir nedeni de onun bu “düşük” statüsüydü.

Berta Karlik (1904-1990) (Wien Geschichte Wiki)

1943 yılında Berta Karlik ve Traude Bernert, kanser tedavisinde de kullanılan 85. numaralı element astatinin izotoplarını doğal halde keşfetti. Astatin daha önce 1940’ta Dale Corson, Kenneth Ross MacKenzie ve Emilio Segrè tarafından yapay yoldan elde edilmişti. Karlik, bu keşfinden dolayı 1947 yılında Avusturya Bilimler Akademisi’nden Haitinger Kimya Ödülü’nü aldı. Lisa Meitner’ın yakın dostu ve çalışma arkadaşı olan Berta Karlik, 1956 yılında Viyana Üniversitesi’ndeki ilk kadın profesör oldu.

Öncü bilim kadınlarının çoğu, erkek meslektaşlarıyla birlikte çalıştılar. Bu nedenle kadınların katkılarını, erkek çalışma arkadaşlarının katkılarından ayırt etmek zordur. Fakat Marguerite Perey’in durumu bu konuda bir istisnayı oluşturur. Çünkü Fransız fizikçi, 1939’da 87. element olan fransiyumu tek başına keşfetti.

Marguerite Perey (1909-1975) (Wikimedia Commons)

Perey, 1962 yılında Strasbourg Üniversitesi nükleer kimya bölümünün başkanlığını yaptığı sırada, ilk kadın üye olarak Fransız Bilimler Akademisi’ne seçildi, ancak tam üye olarak değil. Kadınların Akademi’ye kabul edilmesine karşı bir kural olmamasına rağmen, Fransız Bilimler Akademisi’ne ilk kadın tam üye ancak 1979’da seçilebildi. Fransiyum, doğada keşfedilmiş olan son elementti. Bugün yeni element keşifleri, parçacık hızlandırıcıları, kalabalık ekipler ve büyük bütçeler gerektiriyor. Kimyasal elementin anlamı da, Mendeleyev’in kararlı ve dönüşmeyen maddesinden, sadece birkaç milisaniye varolabilen izotopik türlere doğru bir değişim geçirdi.

Yeni elementlerin keşfedilmesinde yukarıda ismi geçenlerin dışında başka birçok kadının da çok çeşitli düzeylerde katkıları oldu.

Elementlerin periyodik tablosunun gelişmesine hizmet eden kadın bilimciler, erkeklere göre daha zor koşullarda sürdürdükleri bu çabalarıyla, hem bilime önemli katkılarda bulundular hem de kadınların entelektüel kapasitelerinin erkeklerinkinden aşağı olmadığını defalarca ispatlayarak kadın özgürlüğünün ve eşitliğinin yollarını sağlamlaştırdılar.

Osman Bahadır

Yararlanılan kaynaklar:

Brigitte Van Tiggelen-Annette Lykknes; “Celebrate the women behind the periodic table”, Nature, 28 Ocak 2019, N. 565, p. 559-561.

Alexa Erdogan, Elemental Women of Science, Neurons to Nebulae, Şubat 2017.

Gildo Magalhães Santos, A tale of oblivion: Ida Noddack and the ‘universal abundance’ of matter, Eylül 2014.

 

Önceki İçerikSentetik Biyoloji – Canlıları tasarlamak mümkün mü?
Sonraki İçerikBilimsel araştırmaların paylaşımında “FAIR”
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).