8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde 28 Şubat 1909 tarihinde “Ulusal Kadınlar Günü” (National Women’s Day) adıyla kutlanan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadınların hak mücadelelerini ve erkeklerle karşılaştırıldığında yaşadıkları eşitsizliklerin azaltılması taleplerini gündeme getirdikleri önemli bir gündür.

Bu günün anılmaya başlayışının ardında gerçekliği halen tartışılan oldukça trajik bir olay yatıyor. 1955 yılında Fransa’da yayınlanan L’Humanité gazetesinde yer alan bir yazıya göre 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin dokuma işçisi çalışma koşullarının düzeltilmesi isteğiyle greve başlamıştı. Ancak bu greve polis müdahale ederek işçilere saldırmıştı. İşçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve hemen sonrasında fabrikada çıkan yangın esnasında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlar nedeniyle kaçamaması sonucu çoğu kadın, 129 işçi ölmüştü. İşçilerin olaylı geçen cenaze törenine de 10 bini aşkın insan katılmıştı. İşte, başlarda kadınlar gününün kutlanması bu kadar yoğun bir insan kaybıyla sonuçlanan olayları hatırlamak, kadın emekçilerin korumasızlıklarını gözler önüne sermek ve emekçi kadınların hak mücadelelerine destek olmak amacını taşıyordu. Birleşmiş Milletler’in “Kadınlar Günü” tarihçesinde ise 1909’da Amerika’da gerçekleştirilen ilk kutlama 1908’da Amerikalı kadın tekstil işçilerinin çalışma koşullarını protesto ettikleri greve dayandırılıyor.

Amerika dışında bu günün uluslararası olarak “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanılmasına Ağustos 1910’da Alman Sosyalist Partisi öncülerinden Clara Zetkin’in ve Rus sosyalist kadın yazar Alexandra Kollontaï’nin önerisiyle Kopenhag’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda karar verildi. “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adıyla ilk kutlama 1911’de düzenlendi. Bu kutlamada kadınların oy hakkını elde etmeleri, çalışma hakkını ve çalışabilecekleri işler için eğitim hakkını elde etmeleri ve çalışma koşullarındaki ayrımcılığa son verilmesi talepleri dile getirildi. Bu amaçla Almanya, Avusturya, Danimarka ve İsveç’te yapılan toplantılara bir milyondan fazla insan katıldı.

1913 ve 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde ise barış yanlısı kadınlar “Dünya Kadınlar Günü”nü savaş karşıtı taleplerini dile getirmek amacıyla gündeme getirdiler. Bu amaçla Şubat sonu ve Mart başında toplantılar düzenlediler. Çarlık Rusyası’nda geçerli olan Jülyen takvime göre 23 Şubat 1917’de, Miladi takvime göre ise 8 Mart 1917’de Rusya’da kadın işçiler “ekmek ve barış” talepleriyle grev başlattılar. Kadınların eylemleri işçilerin de sokaklara dökülmesi ve olayların dallanıp budaklanmasıyla Rus Devrimi’ne giden yolu açtı. Dört gün sonra Rus Çarı tahtı terk etmiş ve kurulan geçici hükümet kadınlara oy hakkını vermişti. Ardından gelen Bolşevik Devrimi ise bu günü sahiplenecekti. Bu ilk grevi anmak amacıyla da 8 Mart 1921’de Lenin bu günü “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan edecekti.

Birleşmiş Milletler “Dünya Kadınlar Günü”nü ilk olarak “Uluslararası Kadın Yılı” olarak kabul edilen 1975 yılının 8 Mart’ında kutladı. Buna karşın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kendisine bağlı ülkelerde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etmesi için 16 Aralık 1977 tarihine kadar beklemek gerekecekti.

Türkiye’de kadın hareketleri

Türkiye’de kutlanan ilk “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” yasal olmayan bir şekilde 1921’de gerçekleşti. Yasal olarak ise ilk defa kamuya açık bir “Kadınlar Günü” kutlaması 1975 yılında İstanbul Osmanbey’deki Dostlar Tiyatrosu’nda İlerici Kadınlar Derneği (İKD)’nin kuruluş çalışmasını yürüten kadınların girişimiyle gerçekleşti. Bu amaçla derneğin düzenlediği ve 400 ile 500 arasında kadının katıldığı bir toplantıda Kadınlar Günü’nün anlam ve önemi üzerine konuşmalar yapılıp şiirler okundu. Aynı yıl Ankara’da da bir Kadınlar Günü kutlaması yapıldı.

8 Mart’ı kutlarken Türkiye kadınlarının yüz yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan hak mücadelelerini de anmadan geçemeyiz. Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınlar on dokuzuncu yüzyılda dahi kurdukları çeşitli dernekler ve yayınladıkları dergi ve gazetelerle toplumsal yaşamda etkili olmaya ve seslerini duyurmaya başlamışlardı. Osmanlı kadınlarının kurdukları ilk dernekler arasında 1876’da Bosna ve Sırbistan’daki savaş nedeniyle İstanbul’a gelen yaralılara yardım edebilmek için kurulmuş olan Yaralılara Yardım Komitesi ve 1898’de Emine Semiye tarafından Selanik’te kurulan Şefkat-i Nisvan gibi dernekler yer alıyordu. Ancak feminizm kavramını açıkça kabul ederek çalışmalarını yürüten ilk dernek 28 Mayıs 1913’te kurulan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan oldu. Derneğin yayın organı olan Kadınlar Dünyası dergisi ise 1913’ten 1921’e kadar olan süreçte dokuz yıl yayın yaparak Cumhuriyet’ten önce kadınların yayınladığı 40’a yakın kadın dergisi ve gazetesi arasında en uzun ömürlüsü oldu.

Birinci Dünya Savaşı’nda hemşire kadınlar (Osmanlı kadınları) – Harb Mecmuası, no. 14 (Safer 1335 / Teşrîn-i Sânî 1332 [Kasım / Aralık 1916]), s. 215.
Osmanlı kadınları Birinci Dünya Savaşı yıllarında da birçok zorluğa göğüs gerdiler. Açlık, parasızlık, evsizlik, sanayileşmemiş ve kadınların çalışmasına olumsuz bakılan bir toplumda iş bulamama, çocuklarını besleyememe ve okutamama gibi sorunlar kadınların yaşadığı güçlüklerin başında geliyordu. Bu ağır şartlar altında dahi kadınlar devletten yazdıkları şikâyet dilekçeleri ve telgraflarıyla talepte bulundular ve haklarını aradılar. Ayrıca yine savaş yıllarına denk gelen 1914’te Osmanlı kadınları ilk defa üniversite eğitimi almaya başladı. Mütareke dönemine gelindiğinde kadınlar kâtiplikten tezgâhtarlığa, esnaflıktan memurluğa birçok işi yapar hale gelmişti. İstanbul’da belediyede çöpçü olarak çalışan Osmanlı kadınlarını yüzleri açık ve pantolon giyer halde sokaklarda çalışırken görebilmek mümkündü.

Yeni İnci, no. 4 (Eylül 1337 [Eylül 1921]), kapak sayfası.
Cumhuriyet’in ilanından bile önce 15 Haziran 1923’te kadınlar Nezihe Muhiddin’in öncülüğünde oy hakkını ve seçilme hakkını elde edebilmek için Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdular. Ancak bu fırka kısa sürede kapatıldı ve Türk Kadın Birliği adlı bir derneğe dönüştü. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte “devlet feminizmi” denilen süreçte kadınlara daha önce mücadele ettikleri birçok hak verildi. Bunların başında 1926’da Medeni Kanun’un kabulüyle kadınların boşanma hakkıyla mirasta eşitlik haklarını elde edebilmeleri ve 1917 tarihli bir kanunname olan Hukuk-u Aile Kararnamesi’nde dahi devam eden çok eşliliğin kaldırılması ve 1934’te ise oy hakkını elde etmeleri geliyor. Birinci dalga feminizm 1935’te son bulur.

Türkiye’de ikinci dalga feminizm hareketi ise 1980 darbesi sonrasında etkili oldu. Bu dönemde kadınlar artık kadın hakları mücadelesini devletin tekelinden çıkartacak girişimlerde bulundular. Cinselliklerini ilk defa açık bir şekilde gündeme getirirken kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesine yönelik gösteriler yaptılar ve hukuksal girişimlerde bulundular. Aile içinde şiddete maruz kalan kadınların başvurabileceği Mor Çatı gibi sığınma evlerinin kurulması, KA-DER gibi kadınların siyasete katılımlarını destekleyen derneklerin kurulması, üniversitelerde kadın araştırmaları merkezlerinin kurulması ve farklı kadın kimliklerinin feminist hareket içinde yer almaya başlaması bu döneme ait önemli gelişmeler arasında yer aldı.

Bugün halen kadınların önünde çözülmeyi bekleyen birçok sorun duruyor. Bu sorunlar arasında toplumsal eşitsizliklerin giderilmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadınların eğitim hakkından sonuna kadar yararlanabilmeleri, iş yaşamında erkeklerle eşit şartlarda yarışabilmeleri ve hangi din, dil ve ırktan olurlarsa olsunlar kimliklerini özgürce yaşayabilmeleri başı çekiyor. Tarih bize gösteriyor ki kadınların haklarını elde edebilmeleri için hep mücadele etmeleri gerekmiş. Bugün 8 Mart’ı bu mücadeleleri hatırlamaktan alacağımız güçle kutlayalım ve geleceği sağlam temeller üzerinde yaratabilmek için geçmişi de unutmayalım diyorum.

Elif Mahir Metinsoy
İstanbul Kültür Üniversitesi, İİBF, İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi

Kaynakça

  • Ayşegül Yaraman, Resmi Tarihten Kadın Tarihine: Elinin Hamuruyla Özgürlük. İstanbul: Bağlam Yayınları, 2001.
  • Elif Mahir Metinsoy, Mütareke Dönemi İstanbulu’nda Moda ve Kadın, 1918-1923. İstanbul: Libra Kitap, 2014.
  • Elif Mahir Metinsoy, Ottoman Women during World War I: Everyday Experiences, Politics and Conflict. Cambridge; New York, NY: Cambridge University Press, 2017.
  • Leyla Kaplan, Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını. Ankara: AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 1998.
  • Leyla Kırkpınar, “Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın,” 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler içinde, editör Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu, s. 13-28. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1998.
  • Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi. 2. Basım; İstanbul: Metis, 1996.
  • UN Women Watch, https://womenwatch.unwomen.org/international-womens-day-history, erişim tarihi 6 Mart 2019.
  • Vikipedi, “Dünya Kadınlar Günü,” https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Kad%C4%B1nlar_G%C3%BCn%C3%BC, erişim tarihi 6 Mart 2019.
  • Wikipédia, “Journée internationale des femmes,” https://fr.wikipedia.org/wiki/Journ%C3%A9e_internationale_des_femmes, erişim tarihi 6 Mart 2019.
Önceki İçerikBilimsel araştırmaların paylaşımında “FAIR”
Sonraki İçerikEbeveyn-çocuk ilişkisi ve sağlıklı bağlanma
Elif Mahir Metinsoy

Elif Mahir Metinsoy, lisansını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. İlk yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde, ikinci yüksek lisansını ise Strasbourg Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde gerçekleştirdi. Doktora derecesini 2012 yılında Boğaziçi Üniversitesi ve Strasbourg Üniversitesi’nde yazdığı “Poor Ottoman Turkish Women during World War I: Women’s Experiences and Politics in Everyday Life, 1914-1923” başlıklı teziyle aldı. Bu çalışması 2013 yılında Boğaziçi Üniversitesi BAP tarafından “Doktora Tezi Ödülü”ne layık görüldü. Doktora sonrası araştırmalarını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü’nde gerçekleştirdikten sonra 2016-2017 yılları arasında Galatasaray Üniversitesi, Siyaset Bilimi bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2018 yılında BAGEP ödülüne layık görülen yazarın şimdiye kadar yayınladığı kitaplar arasında Mütareke Dönemi İstanbulu’nda Moda ve Kadın, 1918-1923 (İstanbul: Libra Kitap, 2014) ve Ottoman Women during World War I: Everyday Experiences, Politics, and Conflict (New York: Cambridge University Press, 2017) yer almaktadır.

Halen İstanbul Kültür Üniversitesi, İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümünde doktor öğretim üyesidir.