Eğitim Reformu Girişimi’nin “2017-18 Eğitim İzleme Raporu”ndan İzlenimler

Eğitim Reformu Girişimi, 2017-18 Eğitim İzleme Raporu'nun kapak sayfasından

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitim alanında yaşanan gelişmeleri 11 yıldır Eğitim İzleme Raporları aracılığıyla izleyerek değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaşıyor.  2017-2018 yılı için olan bu kapsamlı raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Eğitim İzleme Raporu 2017-18, altı ana başlıktan oluşuyor: öğrenciler ve eğitime erişim, eğitim ortamları, öğretmenler, yönetişim ve finansman, eğitimin içeriği ve eğitimin çıktıları. 

ERG’nin 2017-18 İzleme Raporu’nda dikkat çeken konulardan birisi okullulaşmayla birlikte devamsızlık, ders tekrarı ve okuldan erken ayrılma oranlarının mercek altına yatırılmış olması. Bu konular toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çocuk işçiliği ve özellikle dezavantajlı çocukların eğitime erişimi gibi konularla paralel olarak işleniyor.

Aşağıda rapordan alıntılarla paylaştığımız gibi okula kayıtlı çocukların oranı da, okula devam etme oranları da artmaya devam ediyor. Bunlar sevindirici haberler.

Fakat bu oranlar halen kendimizi karşılaştırdığımız ülkelere göre çok geride. Ayrıca özellikle 15 yaş üzerindeki gençlerin durumuna bakıldığında kadın ve erkeklerde eğitimi sürdürme ve iş gücüne katılma oranlarında belirgin farklar var.  

Okul öncesi okullulaşma

Sağlam bir okul öncesi eğitim hem genel eğitim kalitesinin yükselmesi hem de kadınların iş gücüne katılımına katkı sağlaması açısından çok önemli.

2017-2018 yılında okul öncesinde okullulaşma oranları 5 yaşta %66,9’a yükseldi.  MEB 2015-2019 Stratejik Planı’nda 2019 için öngörülen %70 oranına yakın bir değer olması sevindirici fakat Türkiye halen OECD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ortalamasının altında kalmaya devam ediyor.  Bu oranlar bölgesel olarak da önemli farklar gösteriyor.

Lisede okullulaşma

Lisede okullulaşma oranı 2016-17’de %82,5 iken  2017-18’de %83,6’ya çıktı. Kadın ve erkek öğrenciler için oranlar çok farklı değil fakat bölgesel farklılıklar dikkat çekiyor.

Mülteci ve Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Çocukların Okullulaşması

Türkiye’deki Suriyeli çocukların eğitimi 2017-18’de eğitim politikalarının önemli konularından biri olmayı sürdürdü. Ekim 2018 itibarıyla Türkiye’de 1.047.536 Suriyeli çocuk bulunuyor, bu çocukların %61,3ü okula gidiyor. Suriyeli öğrencilerin %16,7’si Geçici Eğitim Merkezleri’nde (GEM) eğitim görüyor.

2014-15’ten bu yana baktığımızda da okullulaşma oranlarındaki artış çok önemli bir başarı.  Yine de Ekim 2018 itibarıyla, hala eğitime erişemeyen 405.906 Suriyeli çocuk var. Türkiye’deki genel okullulaşma oranı ile karşılaştırıldığında ilkokul dışında, okullulaşma oranları çok düşük. Özellikle lise seviyesindeki durumu çocuk işçiliği sorunuyla birlikte değerlendirmek önemli.

Çocuk İşçiliği

Çocuk işçi, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi, genç işçi ise 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi olarak tanımlanıyor.  Yönetmeliğe göre okul çağında olup okula kayıtlı olmayan çocuklar kesinlikle çalıştırılamıyor, okula kayıtlı olan çocuklar ise, çocukların çalıştırılmasını düzenleyen kanun hükümleri uygulanmak şartıyla,okul saatleri dışında çalışabiliyor.  Oysa alanda yapılan çalışmalar, çalışan çocukların mevzuatta belirtilen güvencelere aykırı olarak çalıştırıldığını gösteriyor. Ayrıca başta mevsimlik tarım olmak üzere, 15 yaşından küçük çocukların sanayi, tekstil, mobilya gibi pek çok sektörde çalıştığı görülüyor. Özellikle mevsimlik tarımda, çalışma yaşı 5’e kadar düşüyor. Çocuk işçiliğinin engellenememesi hem okulda devamsızlığa hem de erken ayrılmalara neden oluyor.

Devamsızlık ve Eğitimden Erken Ayrılma

Okullulaşma oranları kadar devamsızlık ve eğitimden erken ayrılma da eğitime erişimin önemli göstergelerinden. Devamsızlık oranı lisede, ilkokul ve ortaokula göre daha büyük bir sorun. En yüksek devamsızlık oranı mesleki ve teknik Anadolu liselerinde bulunuyor.

MEB, 2015-2019 Stratejik Planı’nda devamsızlık, sınıf tekrarı ve okuldan erken ayrılma konusunu öncelikli ele alacağını belirtmiş. Liselerde 20 gün ve üzeri devamsızlık yapan öğrenci oranları %30’un üzerinde.

Eğitim ve öğretimden erken ayrılma oranı, “18-24 yaş aralığındaki kişilerden en fazla
ortaokul mezunu olan ve daha üstü bir eğitim kademesinde kayıtlı olmayanların ilgili çağ
nüfusuna oranı” olarak tanımlanıyor.   Türkiye’de eğitimden erken ayrılma oranı, Avrupa ülkelerinin pek çoğunda olduğu gibi, düşüş gösteriyor. İyileşmeye karşın, Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde eğitimden erken ayrılma oranının en yüksek olduğu ülke.  Aşağıdaki grafikte de görülebileceği gibi Türkiye’de bu oran %32,5, Avrupa’da bizden sonra en yüksek oran Malta’da ve %18,6. Kadınlar ve erkekler arasındaki fark da en yüksek Türkiye’de; 2017’de bu oran kadınlarda %34, erkeklerde %31.

Burada Portekiz’in 2008’den sonraki iyileşmesi dikkat çekiyor.  Portekiz’de bunu sağlayan etmenlerin 2009’da zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, eşzamanlı olarak okullara kaynak aktarılması, okulların gençlerin beceri düzeylerini karşılama kapasitesinin üzerinde durulması ve düşük gelirli ailelelere maddi destek sağlanması olduğu söyleniyor.

Ne İşte Ne Eğitimde Olan Gençler

Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki gençlerin %27,2’si ne öğrenim görüyor ne de bir işte çalışıyor. Bu, OECD üyesi ülkeler içindeki en yüksek oran.  OECD ortalaması %13,4. Bu farkın nedeni genç kadınlarımızın durumu. Bu yaş grubundaki kadınların neredeyse % 40’ı ne çalışıyor ne de okuyor.

15-34 yaş arası bireylerin eğitimi bırakma nedenleri incelendiğinde erkeklerin ve kadınların ayrılma nedenleri farklılık gösteriyor. Kadınların %41’i eğitimini evlilik, ailenin izin vermemesi ve diğer ailevi nedenlerden sonlandırıyor. Erkeklerde bu oran %13.

15 yaş üzerindeki kadın ve erkeklerin eğitimden erken ayrılma ve iş gücüne katılma oranlarındaki önemli farklar toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı farkındalığın okullarda ve okul dışında, çocuklarla, velilerle ve öğretmenlerle yapılan çalışmalarda arttırılmasının önemine işaret ediyor.  Buna karşın ders kitaplarını değerlendiren ve toplumsal cinsiyet eşitliğine odaklanan araştırma sonuçlarına göre yenilenen ders kitapları daha cinsiyetçi bir yaklaşımla hazırlanmış.

Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet

Geçtiğimiz sene ders kitaplarının gözden geçirilmesi ve değerlendirmesi konusunda hem MEB tarafından hem de bağımsız olarak birçok farklı çalışma yapılmış.   Bunlardan birisi de Karşılaştırmalı Eğitim Derneği’nin yürüttüğü “Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması”.  Bu çalışmada 2017-18 eğitim-öğretim yılında güncellenen kitaplarla bir önceki eğitim-öğretim yılında (2016-17) kullanılan ders kitapları arasında bir karşılaştırma yapılıyor. Karşılaştırma liberal değerler üzerinden yapılıyor ve liberal değerler olarak sekülerizm ve toplumsal cinsiyet eşitliğine odaklanılıyor.  Raporda ilgili çalışma sonuçları şu şekilde anlatılmış:

“Araştırma kapsamında 2016 ve 2017 yıllarında basılan kitaplar arasında, ilkokul için
4, ortaokul için 6, lise için 6 kitap seçildiği belirtiliyor. Ders kitaplarının
karşılaştırmalı analizi sonucunda araştırma bulguları, 9. sınıf Tarih, 9. sınıf Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında sekülerizm konusunda, 1. sınıf Türkçe, 5. sınıf
Türkçe ve 9. sınıf Tarih kitaplarında ise toplumsal cinsiyet konularında önemli
değişikliklerin olduğunu gösteriyor. Yeni kitaplardan, toplumsal cinsiyet eşitliğine
ilişkin içeriğin neredeyse tamamen ve seküler öğelerin ise büyük oranda çıkarıldığı
belirtiliyor. 9. sınıf Tarih kitabında toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin içeriğin
neredeyse tamamen çıkarıldığı, toplumsal cinsiyete ilişkin en önemli farklılıkların 1
ve 5. sınıf Türkçe ders kitaplarında olduğu belirtiliyor. Bu kitaplarda metinler ve
görsellerin daha cinsiyetçi bir yaklaşımla hazırlanmış olduğu sonucuna varıldığının
altı çiziliyor.”

Defne Üçer Şaylan

Tüm grafikler ve veriler Eğitim Reformu Girişimi 2017-2018 Eğitim İzleme Raporu‘ndan alınmıştır.