Son dönemde, ekonomi, teknoloji, kentleşme gibi alanlarda yaşadığı dönüşüm süreci içinde, kutuplaşma sorununun derinleştiği, birlikte yaşam kültürünün zayıfladığı, her kimliğin kendi içinde güven hissederken, farklı kimliklere güven içinde bakmadığı bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Türkiye, ortak değerlerin yaratılmasında, sivil topluma katılımda, farklı insanlara güvenle bakmada zayıf bir “kimlikler ülkesi” görüntüsünde. Bu anlamda, “Değerler Türkiye”sinde değil, “Kimlikler Türkiyesi”nde yaşıyoruz saptamasını yapabiliriz.
Bu genel saptamayı nasıl temellendirebiliriz; Hangi unsurlar Kimlikler Türkiye’sinin ortaya çıkmasına neden oluyor; Toplumsal yaşamın her alanında aynı derecede mi, yoksa farklı derecelerde mi kutuplaşma sorunu yaşanıyor? Bu sorulara yanıt verirken, önemli bir araştırma alanı da, son dönemlerde giderek ilgi uyandıran “Sosyal Uyum” alanıdır. Bir ülkede toplumsal yaşam içinde genel olarak, toplumsal bağlantılılık; sosyal ilişkiler ve ortak fayda anlayışı konuları üzerinde odaklanarak yapılan sosyal uyum araştırmaları, o ülkedeki “birlikte yaşam” ve “toplumsal güven” ilişkileri ya da derecesi için önemli bulguları ortaya koyuyor. Sosyal uyumu yüksek ülkeler aynı zamanda kutuplaşmaya karşı, çatışma derecesi düşük, birlikte yaşam ve toplumsal güven dereceleri yüksek ülkelerdir.
Aysen Ataseven ve Çağla Bakış’ın kaleme aldığı ve ülke genelinde 26 ilde gerçekleştirilen görüşmelerden elde edilen bulgularla hazırlanan rapor Türkiye’de sosyal uyumun orta düzeyde olduğunu gösteriyor.
Araştırma bulgularının kısa bir özeti ise şöyle:
- Türkiye’de, sosyal uyumun en güçlü öğesi, aidiyet duygusundan beslenen ve toplumun geri kalanıyla bağlantıda olma anlamına gelen toplumsal bağlantılılık.Fakat bu toplumsal bağlantılılık, farklı kimlikler arası değil, daha çok, benzer kimlikler içinde oluşmaktadır. Diğer bir deyişle, insanlar, kendilerine benzer olanlarla bağlantıdayken farklı insanlar ya da farklı kimlikler arasındaki bağlantı zayıftır. Bu sorun, sosyal uyumun ve de birlikte yaşamanın, önemli bir boyutunu oluşturan “ortak fayda anlayışı” yaratmada engel teşkil etmektedir.Bu nokta bize kutuplaşma ve toplumsal güven alanlarında yapılan araştırmaların bulgularına paralel nitelikte iki saptama yapmayı olanaklı kılıyor: ülkemizde, toplumsal güvenin temel belirleyicisi olan farklılıklar arası güven derecesi düşükken, benzerlikler içi güven derecesi yüksektir. Bu bağlamda Türkiye, “kimlikler Türkiye’si” niteliğindedir ve toplumsal uyum, istikrar, birlikte yaşama için önemli olan, ortak anlayışı fayda anlayışı, sosyal kurallara uyum ve sivil katılım gibi alanlar yeterince gelişmemiştir.
- Bununla birlikte, Türkiye’de kutuplaşmanın, ağırlıklı olarak siyasal alanda, siyasi aktörler, liderler arasında yaşandığının, aynı derecede toplumsal hayata yansımadığının altını çizmeliyiz.Son dönemde daha da belirginleşen ve “İktidar Taraftarları-Karşıtları” ekseninin, etnik eksenden sonra sosyal uyuma engel ikinci öğe olarak ortaya çıkıyor. Sosyal uyumun önündeki üç temel öğe, Etnik eksen; Siyasal eksen ve Dindarlar-Laikler eksenidir. Önemli olan, siyasal eksenin sosyal uyumun gelişmesinin önünde ikinci güçlü engel olarak görülmesidir. Bu sonuç, hem kutuplaşma sorunun esas olarak siyasal alanda, siyasal aktörler arasında yaşandığı bulgusuyla bağlantılıdır, hem de, toplumsal uyumun ve birlikte yaşamın güçlenmesinde, esas çabanın siyasi aktörler tarafından ve siyasal alan içinde yapılmasının önemini ortaya koymaktadır.
- Türkler-Kürtler (etnik alan), İktidar Taraftarları-Karşıtları (siyasal alan) ve Dindarlar-Laikler (laiklik alanı) arasında düşünülen gerginlikler ve kutuplaşma gündelik hayatta, siyasal alanda yaşandığı gibi yaşanmıyor. Her ne kadar, benzer kimlikler, yaşam tarzları, gruplar içi güven fazla, buna karşın farklılıklar arası “genel güven” az olsa da, farklı kimlik hakları ve özgürlükleri ya da yaşam tarzları sosyal uyumun önündeki temel sorunlar arasında görülmüyor.Örneğin, Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakları ve özgürlükleri temelinde düşünülen Kürt Sorunu (%4) ya da Laiklik (%1), Mülteciler/Suriyeli Göçmenler (%4), Çevre Sorunları (%4), Kent Sorunları (%1) ile birlikte, sosyal uyumun önündeki sorunlarda son sıralarda yer alıyorlar. Bu bağlamda, kutuplaşma sorununu düşünürken, toplumsal yaşam-siyasal alan ayrımını yapmanın ve ikincinin kutuplaşmanın yaşandığı ve derinleştiği temel alan olduğu saptamasını yapmanın önemli olduğunu, sosyal uyum önündeki engellere bakarak söyleyebiliriz.
- Sosyal uyumun önündeki üç temel engel olarak, Güvenlik/Terör (34%), Ekonomi/İşsizlik/Yoksulluk (27%), ve Adalet/Hukukun Üstünlüğü (8%) öne çıkıyor. Güvenlik-Ekonomi temel sorun alanları ve sosyal uyum önündeki temel engellerdir. Bu alanlardan sonra, Hukuk alanı (adalet sorunu) gelmektedir.
Bu genel sonuçlara ek olarak ve bu sonuçları destekler nitelikteki bulguları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;
- Uzun bir dönemdir seçimle gelmiş hükümetin güçlü olduğu ülkemizde, hala, insanlar siyasi aktörlere ve siyasal alana değil, başta Ordu (73%) ve Polis (72%) olmak üzere, Hastanelere (64%), dolayısıyla güvenlik ve sağlık kurumlarına güvenmektedirler;
- Araştırma sonuçları, ülkemizde, sivil katılım ve sosyal kurallara uyumun düşük olduğunu gösteriyor. Bu iki nokta bize, genel güven ve birlikte yaşama inşası için çok önemli olan, ve sivil toplumun güçlenmesiyle oluşan “sosyal sermaye”nin ülkemizde hala zayıf olduğunu söylüyor.
- Türkiye toplumunda benimsenmiş en kapsayıcı kimlik olarak “Türkler” karşımıza çıkıyor. Toplumun %80’i her zaman ve sık sık kendini “Türk” olarak tanımlıyor;
- Bununla birlikte, ülkemizde, kimlikler dinamik ve daha önemlisi geçişken: örneğin, kendi genel kimliklerini “Dindarlık” içinde görenlerin %66’sı kendilerini “Atatürkçüler”içinde, %60’ı ise “Laikler” içinde görüyor. Bu bulgu, aynı zamanda, kutuplaşma sorununun, toplumsal yaşama siyasal yaşamdan çok daha az yansıdığını gösteriyor ve son bir nokta olarak,
- Toplumda, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası “Devletin Yeniden İnşası” (%47) ve Terörle Mücadele (%46) için uygulanan politikalara destek yüksek.
Tüm bu sonuçlar içinde:
- İnsanları, güvenlik ve ekonomi alanlarındaki olumsuz gelişmelerden endişe ve korku temelinde etkilenen; yalnızca kendisine benzer olanlara güven duyan; sivil katılım ve ortak değer yaratma noktasında zayıf olan; bununla birlikte, toplumsal alanda, birlikte yaşamaya ve sosyal uyuma kapalı olmayan;
- Kutuplaşma ve birlikte yaşama sorunlarının hem kaynağı, hem de çözümünün siyasal alan ve siyasi aktörler olduğu bir ülkede yaşadığımızı söyleyebiliriz.
Demokratik, Birlikte Yaşama kültürü yüksek, Ekonomik olarak dinamik ve Toplumsal Güven içinde bir Türkiye için, Kimlikler Türkiye’sinden Değerler Türkiye’sine geçmek zorunda olduğumuz bu noktada, sosyal uyum üzerine yapılan çalışmaları geliştirmeliyiz.
Fuat Keyman
İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi
Türkiye’de sosyal uyum raporunun tamamına erişmek için tıklayın.