Osmanlı Türkleri’nin Evrimle Tanışması

Evrime ilk değinmeler

Osmanlı Türklerinde evrim fikrini ilk defa gündeme getiren Ahmed Midhat efendiydi (1844-1912). Ahmed Midhat efendi, kendi çıkardığı Dağarcık adlı derginin ikinci sayısında (1873) yayınlanan “Veladet” (doğuş) başlıklı yazısında, evrimi kendi varoluşu üzerinden açıkladıktan sonra şunları söylüyordu:

“…Her tabakada o kadar hallere girdim ki, tarif değil isimlerini saymış olsam kamus (sözlük) kadar bir kitap olur. Nihayet dördüncü tabakada dahi nice yüz bin inkılaplar gördükten sonra aksamımı toplaya toplaya…meydana geldim.”

Yazılarında Lamarck (1744-1829)’ın adından söz eden Ahmed Midhat efendi, Darwin’in (1809-1882) adından ve doğal seçilim teorisinden söz etmiyor.

İlk Türk romanı Taaşşuk-u Talat ve Fitnat (Talat ve Fitnat’ın aşkı, 1872)’ın ve günümüzde de temel bir başvuru kaynağı olarak kullandığımız Türkçe sözlük Kamus-i Türki’nin (1899) yazarı Şemsettin Sami bey de (1850-1904), 1878’de yayınladığı İnsan adlı kitabında, insanlığın bilinen en eski çağlardan yakın döneme kadar olan evrimini çekingen bir dille anlatmakta ve jeolojik ve arkeolojik kanıtlara dayanarak insanın evrimini açıklamaya çalışıyor. Ancak Şemsettin Sami beyin bu kitabında Darwin’in adına ve doğal seçilim teorisine rastlamıyoruz.

Kapatılmış İkinci Darülfünun’un müdürü Hoca Tahsin efendi (1811-1881) de 1880 veya 1881’de yazdığı fakat ölümünden sonra 1892’de yayımlanan Tarih-i Tekvin yahud Hilkat (varoluşun ve yaratılışın tarihi) adlı eserinde, canlıların evrimi konusuna da değinmektedir.

Hoca Tahsin efendi,

“Tabiatın bağrında değişmez bir şey var mıdır? Bütün türler ve cinsler bir değişim ve daimi olgunlaşma halinde olduğu halde türlerin değişmezliğini iddia edenler, karşılaştırmak için yeterli derecede olmayan kısa bir süre varsaydıklarından dolayı aldanmışlardır”  diyor.

Hoca Tahsin bu sözleriyle gerçekte evrim teorisinin anlaşılmasıyla ilgili en önemli bakış açısını ortaya koymuş oluyor.  Bu sözlerin ardından jeoloji biliminin getirdiği kanıtların önemi üzerinde duruyor.  Darwin’le ilgili olarak da şunları söylüyor:

“Darwin’in bu hususa dair ifadeleri her ne kadar kafi mertebede değilse de, mesleği (izlediği çizgi) varoluşu açıklamasına ve gerçeklik felsefesine uygun olmakla, olgunlaşacağından kesinlikle şüphe duyulmaz.”

Hoca Tahsin efendinin eserinde de doğal seçilim teorisinden söz edilmiyor.

Darwin ve doğal seçilimin literatüre girmesi ve Ali Sedad Bey

Osmanlı Türkleri, doğal seçilim ilkesiyle ilk kez Ali Sedad beyin (1859-1900) 1882’de yayınladığı kitabıyla tanıştı. Ancak ilginçtir ki, Ali Sedad bey kitabında bu ilkeyi savunmak için değil fakat reddetmek için tanıtıyordu.

Ali Sedad bey, ünlü Osmanlı bürokratı ve tarihçisi Cevdet Paşa’nın (1822-1895) oğlu ve ilk Osmanlı kadın romancısı Fatma Aliye (1862-1936) hanımın ağabeyidir. Ali Sedad bey daha çok mantık üzerine yazdığı kitaplarıyla tanınmıştır. Fakat aynı zamanda Osmanlılardaki ilk termodinamik kitabının da yazarıdır. 1882’de yayımlanan Kavaid-i Tahavvülat fi Harekat-i Zerrat (parçacıkların hareketine ilişkin dönüşüm kuralları) adlı 192 sayfalık bu eser, fizik tarihimiz bakımından olduğu kadar biyoloji tarihimiz bakımından da önemli.  Çünkü bu kitabın 6. bölümünde (163. ve 170. sayfalar arasında) yazar evrim teorisini ele alıyor. Ülkemizde Darwin’in evrim teorisini ayrıntılı biçimde ilk kez tanıttıktan sonra eleştirilerine geçiyor ve evrim teorisini reddediyor.

Ali Sedad bey, “Darwin’in bu konuda ortaya koyduğu kanıtların en önemlilerinden söz edeceğiz” dedikten sonra takip eden dört paragrafta doğal seçilim mekanizmasını bilimsel ve çok anlaşılır bir biçimde anlatıyor. Buna göre, canlıların sınırsızca çoğalmasını önleyen en önemli engel, “fıkdan-ı maişet”tir (geçim araçlarının kıtlığı). Bu nedenle, her türün bireyinin, nafakasını temin etmek ve varlığını sürdürebilmek için yürüttüğü bu mücadelede, kuvvetli olan zayıfa galip gelmekte ve bazı faydalı özelliklere sahip olanlar diğerlerinden daha fazla “muammer olmaktadırlar” (yaşamaktadırlar).

Ali Sedad bey “Darwin Mesleğinin (çizgisinin) Muhakemesi” başlıklı paragrafta ise Darwin’in kendi deyimiyle faraziyesine iki büyük itiraz olduğunu, bunlardan birincisinin yeni bir tür oluştuğunun asla görülmemiş olmasını ileri sürüyor. İkinci itirazının ise farklı türler arasındaki geçiş biçimleriyle ilgili olduğunu belirtiyor.

Ali Sedad bey burada ilginç bir retoriğe başvuruyor. Darwin’i destekleyen doğa bilimcilerinin “jeoloji tabakalarındaki bilimsel araştırmaların henüz yeterince yapılamamış olmasından dolayı ileride geçiş biçimlerinin bulunması muhtemel olduğu için, jeoloji biliminin bu aşamasında Darwin’in tezlerine itiraz olunamaz” şeklindeki savunmalarına şöyle cevap veriyor:

“Bu durumda jeolojinin bugünkü halinde Darwin’in mesleği kabul olunur şeylerden değildir diye ifade etmek daha münasiptir.”

Ali Sedad bey, ayrıca Darwin’in hem türlerin oluşumunun çok yavaş gerçekleştiği, hem de geçiş biçimlerinin hızla yok olduğu yönündeki düşüncelerin birbiriyle çeliştiğini ileri sürüyor.

Ali Sedad bey, evrim teorisine olan başlıca itirazlarını belirttikten sonra Darwin’in insanın maymundan geldiğini söylemediğini, gerek insanın gerekse  maymunun, ikisinin de diğer bir türden gelmiş olduğunu söylediğini doğru olarak belirtiyor.  İnsan ve maymun arasında benzerlik değil aykırılık bulunduğunu, kaldı ki bu iki mahluk cismen tamamen aynı olsalar bile, insanın konuşma yeteneğine sahip olması bakımından maymundan ayrıldığını ve bu nedenle Lamarck ve Darwin’in gayretini gütmek isteyenlerin ellerine hiçbir şeyin geçmeyeceğini ileri sürüyor.

Ali Sedad beyin, Darwin’in Türlerin Kökeni kitabının yayımlanmasından 23 yıl sonra, evrim teorisinin esaslarını ve doğal seçilim teorisini Darwinci literatürden izleyerek ilk kez Osmanlı okurlarına açıklamış olması, biyoloji tarihimizin ilginç bir gerçeğidir. Bu aynı zamanda evrim teorisinin ülkemizdeki tarihsel gelişiminin de ironik bir yönünü oluşturmaktadır.

Osman Bahadır

Ana görsel: Kitap kapağı: Ali Sedad Bey, Kavaid-i Tahavvülat fi Harekat-i Zerrat (Parçacıkların Hareketine İlişkin Dönüşüm Kuralları), 1882.

 

Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Önceki İçerikBir Söz – Bir Resim: Beşinci Solvay Konferansı
Sonraki İçerikCahit Arf Portresi
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).