Keneler: Türkiye’deki durum, riskler ve doğru bilinen yanlışlar

Ixodes ricinus (shutterstock)

Geçtiğimiz haftalarda basında yer alan “İstanbul’da yayılan yeni kene türü 30 çeşit hastalık taşıyor”[1]İstanbul’dan yayılan yeni kene 30 çeşit hastalık taşıyor: İnsana da hayvana da yapışıyor, https://www.sozcu.com.tr/yeni-kene-turu-istanbul-da-tespit-edildi-30-dan-fazla-hastalik-tasiyor-hizla-ulkeye-yayiliyor-p182217, Erişim: 19 Haziran 2025[2]Kene istilası mı var? Yeni bulunan tür hayatımızı nasıl etkileyecek? ‘Diğer türlere göre yayılım hızı daha yüksek’, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kene-istilasi-mi-var-yeni-bulunan-tur-hayatimizi-nasil-etkileyecek-diger-turlere-gore-yayilim-hizi-daha-yuksek-42837387, Erişim: 19 Haziran 2025 benzeri başlıklar taşıyan haberler endişe yarattı. Biz de konunun aslını esasını öğrenmek için KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları (TEH) – Vektörle Bulaşan Hastalıklar Enfeksiyonlar Çalışma Grubu’nun üyeleriyle buluştuk.[3]Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu hakkında haberimiz, https://sarkac.org/2025/03/turkiye-enfeksiyon-hastaliklari-raporu/ Aşağıda yaptığımız söyleşiden derlediğimiz metni sizlerle paylaşıyoruz.

Vakit ayırdıkları için Ayşen Gargılı Keleş, Önder Ergönül, Gürkan Akyıldız, Salar Zarrabi Ahrabi, Mert Ahmet Kuşkucu ve Fatihan Pınarlık’a çok teşekkür ederiz.

Aşağıda ayrıntılarını görebileceğiniz gibi kenelerin taşıdığı bir hastalığın yaygınlaşması için birçok faktör rol oynuyor. Her kene her hastalığı taşımıyor, ve kenelerin taşıdığı bir hastalığın yayılması için bu hastalığa neden olan etkenin (yani virüs ya da bakterinin) ve bu etkeni taşıyabilen kene türünün o bölgede yerleşik olması gerekiyor, bu iki koşul sağlandığında bile bazen salgın oluşmayabiliyor. Yeni kene türlerinin tespit edilmesi önemli fakat bu popülasyonun yerleşik hale gelmesi anlamına gelmiyor. Yani konu oldukça karmaşık.  Uzmanlar kene meselesine panik olmadan, geniş bir perspektiften bakmanın ve tek sağlık yaklaşımıyla, insan sağlığı, hayvan sağlığı ve çevre/ekosistem sağlığını bir bütün olarak ele alarak yaklaşmanın önemini vurguladılar.[4]Tek sağlık yaklaşımını da konuştuğumuz Meraklısına Bilim programı: https://sarkac.org/2022/02/meraklisina-bilim-halkin-sagligini-kim-koruyacak/ Ayrıca bugün Türkiye’de kenelerle ilgili dikkat etmemiz gereken ve öncelik vermemiz gereken konunun Sivas, Yozgat, Tokat, Erzurum, Çorum, Samsun, Kastamonu’da, Kars’a kadar bazı illerimizde görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin oluşturduğu tehlike olduğunu vurgularken, tüm kene popülasyonlarının ve hastalık etkenlerinin standardize edilmiş yöntemlerle sürekli izlenmesinin ve hekimlerin olası tehlikeler, tanı ve tedavi konusunda  bilgilendirilmesinin de önemine işaret ettiler.

Başlamadan metinde sıklıkla geçen iki terimi tanıtalım.
Etken:  Hastalığa neden olan virüs veya bakteri
Konak: Kenelerin tutunduğu, beslenmeyi tercih ettiği canlı türü.

Keneler nasıl canlılar?

Ayşen Gargılı Keleş: Keneler insanlardan ve hayvanlardan kan emen canlılar, ama sivrisinekler gibi birkaç saniye değil, günlerce konak üzerinde kalarak kan emerler. Kenelerin, gelişim formları dediğimiz larva, nimf, erişkin formları var ve çok sayıda da kene türü var. Kene dediğimizde tek tip bir canlı ve onunla mücadele düşünülüyor, fakat böyle bir şey söz konusu değil. Kene dediğimiz grubun içerisinde yer alan türlerin konak tercihleri, yaşam alanları, dayanabildikleri, tercih ettikleri ortamlar birbirinden çok farklı. Dolayısıyla kenelerle de farklılıklar ortaya çıkıyor. Mesela Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına neden olan kenenin mücadelesiyle, Lyme hastalığının kenesiyle yapılacak mücadele, birbirinden tamamen farklı yöntemler içerir. Lyme etkeni taşıyan keneler nispeten şehire ve nemli ormanlık alanlara, KKKA etkeni taşıyan keneler ise kara iklimine adapte olmuş kenelerdir. Bu çok geniş bir konudur özetle, ama temel olarak kenelerin özellikleri aynıdır: Konaklardan kan emerler ve hastalıkları da kan emerek bulaştırırlar.

Keneler larva, nimf ve ergin olmak üzere üç gelişim evresine sahiptirler. Daha önce kan emdikleri konaklardan aldıkları hastalık yapan etkenleri bir sonraki gelişme dönemine taşırlar, hatta bu etkenleri yumurtalarına aktararak yumurtalardan çıkan yeni nesillere geçirirler, kanlarını emdikleri konaklara bu etkenleri vermek yoluyla hastalıkları bulaştırırlar.

“Kenenin tutunduğu konağın yanında dolaşmak ve ona dokunmakla, taşıdığı etken insanlara geçer mi?” sorusu çok soruluyor, bunun net cevabı hayır. Kenelerin şöyle bir özelliği var, tutundukları konağı, kan emme süreleri bitene kadar bırakmazlar. Sizin onu zorla çekerek çıkarmanız gerekir ki ancak o konağı terk etsin. Dolayısıyla üstünde kene olan bir canlı, onun yanında dolaşan ya da ona dokunan, etrafta bulunan kişi ya da başka konaklar için tehlike arz etmez; o zaten konağını bulmuş. Ama bu durum bize şunu söylüyor: O canlının gezindiği yerlerde bir risk var. Yani hayvanlar ya da insanlar kenelerin dolaşımda bulunduğu ya da yayıldığı alanlarda bulunduğunda; piknik, tarımsal faaliyetler, avcılık, ormancılık gibi mesleki nedenlerle veya askeri faaliyetlerde kenelerle karşılaşma ve kenelerin onlara tutunma durumu söz konusu olabilir.

Kenelerin doğada faydası var mı?

Gürkan Akyıldız: Aslında herhangi bir canlı için ekosisteme ya da doğaya faydası ya da zararı var demek çok mantıklı olmaz. Ekosistemdeki yerinden bahsedilebilir. Örneğin, kenelerin kan emerken kullandıkları tükürük salgıları, konaklarının immün sistemlerinin gelişmesine ciddi anlamda yardımcı olurlar. Ayrıca dengeli bir ekosistemde kenelerin doğal konaklarına süreğen bir etken aktarımı yapması sayesinde konaklarının ilgili etkenlere sürekli bağışık olmalarını sağlarlar. Keneler, ekosistemin doğal aşıcıları olarak adlandırılabilir.

Her kene hastalık etkeni taşır mı?

Hyalloma marginatum (Wikimedia commons)

Ayşen Gargılı Keleş: Farklı kene türlerinin farklı hastalıkları bulaştırma potansiyeli var. Her kene türü her hastalığı bulaştırmaz. Her bir kene türünün ayrı ayrı bulaştırabildiği hastalıklar vardır. Ama bir kene türü bütün hastalıklardan sorumludur diye bir şey söz konusu değil. Yine bir örnekten gidelim:  Ülkemizde KKKA hastalığının vektörü Hyalomma marginatum’dur. Bu daha önce yapılmış, onlarca çalışmayla saptandı, kanıtlandı ve bu hastalığın artık vektörünün Hyalomma marginatum olduğunu biliyoruz ki, bu organizma bütün dünyada da zaten hastalık bulaştırma açısından en sorunlu olan vektör grubunun içerisinde. Ama Lyme hastalığının vektörü, Ixodes ricinus cinsidir bizim ülkemizde.

Dolayısıyla hangi hastalığın hangi keneyle ilişkili olduğunu bilmek, o kenelerin yayılış gösterdiği alanları bilmek ve sorumlu oldukları hastalıkları bilmek çok önemli. Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörle Bulaşan Hastalıklar Grubu’nun öncülük ettiği en önemli çalışmalardan birisi de bu. Bu yayılış alanlarını, şimdiye kadar yapılmış çalışmaları da gözden geçirerek, nereler olduğunu, risklerin nerelerde olduğunu saptamak ve mümkünse de çalışma yapılmamış ve henüz bilimsel literatürde boşluk olan yerleri de yeni çalışmalarla doldurmaya çalışmak.

Keneler nasıl yayılır?

Ayşen Gargılı Keleş: Keneler sivrisinekler gibi değil, uçarak bir yerden bir yere gidemiyorlar, hareketleri konağa bağımlı. En hızlı koşuculardan ya da en hızlı yer değiştirenlerden, “Hyalomma” cinsine ait kenelerin gidebilecekleri mesafe bile 500 metredir. Dolayısıyla kendi başlarına kıtalar aşarak bir yerden bir yere gitmeleri mümkün değildir.

Burada konak faktörü işin içine giriyor. Ya üzerinde bulundukları bir konakla seyahat ediyorlar ya da bu konağı taşıyan başka araçlarla. Diyelim ki işte köpeğinizle bir yere seyahat ettiniz, gittiğiniz yerde köpeğin üzerine bir kene tutundu sonra uçağa bindiniz ve kendi ülkenize döndünüz. Bu şekilde keneyi de kendi ülkenize getirmiş oluyorsunuz. Bu kenenin oraya uyum sağlayıp sağlamayacağı, oradaki yerel popülasyonlarla yarışıp yarışamayacağı belli değil, o bir soru işareti. Yeni lokasyonda hemen bir popülasyon oluşması söz konusu değil.

Kenelerin yayılması için ikinci yol da göçmen kuşlar. Dünyanın farklı bölgelerinde değişik göçmen kuş rotaları var. Dolayısıyla bu göçmen kuşların özellikle yerden beslenenleri kenelere maruz kalabiliyorlar. Değişik gelişme dönemlerine özellikle daha genç, yavru (larva ve nimf) diyebileceğiniz dönemlerine maruz kalan kuşlar, keneleri farklı ülkelere götürebiliyorlar. O ülkelerde kuşların üzerinden düşen keneler yaşama, üreme şansı bulurlarsa yerleşik başka bir popülasyon oluşmasına yol açabiliyorlar. Tabii burada kenenin geldiği yerle, vardığı yerin çevre ve iklim şartlarının birbirine benzer olması da çok önemli. Çünkü çok sıcak, kurak iklim seven bir kenenin İsveç’e ulaştığında ya da İngiltere’nin kuzeyine ulaştığında orada pek hayatta kalması, popülasyon oluşturması mümkün değil, çünkü yaşama şartları ona uygun olmaz. Çevre ve iklim şartları uygunsa bile o çevrede kendine uygun konak bulması önemli. Eğer kendi konak tercihine uygun hayvan grubunda konak bulamazsa yine aynı şekilde yaşam şansı kısıtlanıyor, popülasyon oluşturma şansı kısıtlanıyor.

Kenelerin bazıları çok konak spesifik. Mesela KKKA’nın vektörü Hyalomma marginatum, sığırlara spesifik bir kene aslında. İnsanlar tesadüfi konak. Yapılan saha çalışmaları, bu konuda çalışan arkadaşlarımızın verileri ve tabii salgının izlenmesi gösterdi ki bu keneler insanları da tutabiliyor, insanları da konak olarak tercih edebiliyor. Ama esas tercihleri sığırlar.

Kene yeni ulaştığı bölgede kendine uygun konağı, kendine uygun çevreyi, iklim şartlarını belki mikroklimayı bulabiliyorsa o zaman yeni bir popülasyon oluşturabilir.

Kene türlerinin haritalanması nasıl yapılır?

Gürkan Akyıldız: Kene türlerinin haritalanması Türkiye’nin her yerinden kene örneklerinin toplanmasını gerektirir. Bu örnekler hayvanlar üzerinden ve doğadan toplanabilir. Laboratuvara getirilen örneklerin tür analizleri yapılır ve herhangi bir bölgenin kene haritası ortaya çıkartılmış olur. Önemli olan bunun sürekli yapılması gerekir.

Şu anda gündemde tartışılan yeni kene türünü ele alırsak, bir surveyans olmazsa, süre gelen bir çalışma olmazsa bu kenenin yeni olup olmadığını net olarak söyleyebilmemiz mümkün olmaz. Ne yazık ki bugüne kadar Türkiye’de çok kapsamlı sürveyans çalışmaları olmadı. KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar Çalışma grubu olarak bunun için bir girişimde bulunduğumuzu söyleyebiliriz.

Bahsedilen yeni kene türü “Haemaphysalis longicornis” aslında Uzak Doğu menşeili bir kene türü. Çin’de özellikle yaygın görülüyor. Bunun dışında Yeni Zelanda’ya, Avustralya’ya ve Amerika’ya  da yerleşmiş olan bir kene türü. Avrupa’da herhangi bir bildirim yok şimdiye kadar bununla ilgili. Geçtiğimiz Mart ayında bilimsel bir makale yayımlandı.[5]Keskin A., Doi, K. (2025) Discovery of the potentially invasive Asian longhorned tick, Haemaphysalis longicornis Neumann (Acari: Ixodidae) in Türkiye: an unexpected finding through citizen science, Experimental and Applied Acarology, https://link.springer.com/article/10.1007/s10493-025-01015-9 ve Türkiye’de bu kenenin görüldüğü bildirildi. Yayında söylenen şu: İstanbul’da bir vatandaş köpeğinde yoğun kene enfestasyonu gözlüyor ve bilim insanlarıyla iletişime geçip ellerindeki keneleri onlara gönderiyor. Bilim insanları bu keneleri morfolojik olarak ve genetik olarak analiz ettiklerinde  aralarında “Haemaphysalis longicornis” cinsi kene bulunduğunu doğruluyorlar. Buraya kadar bir problem yok. Fakat yerleşik mi? Sorusu çok önemli bir soru. Yerleşmiş olması problem oluşturacak bir durum olabilir ama yerleştiği ile ilgili kesin yayınlanmış bir bilimsel bilgi şu an yok, sadece bazı haberler var. Bu köpeğin ya da köpek sahibinin yurt dışı hikayesi var mı? Bu kenenin bulunduğu endemik bölgelere yakın zamanda seyahat yapıldı mı? Bu bilinmiyor. Bir de lokasyon bilinmiyor, İstanbul’da nerede bu keneye rastlandı? Bu lokasyon paylaşılırsa teyit edilmesi amacıyla birçok bilim insanı çalışma yapabilir. Önemli bir kenenin İstanbul’da görülmüş olması sebebiyle tabi bu yayınlanmaya değer bir makale olarak karşımıza çıktı, fakat bazı eksiklikleri olan bir çalışmaydı bu.

Ayşen Gargılı Keleş: Daha önce de ülkemizde başka keneler ilk kez saptandı diye yayın yapılmıştı, bunların en önemli örneği Amblyoma Variagatum diye bir kenedir. Afrika’da özellikle çok ciddi insan hastalıklarına ve hayvan hastalıklarına vektörlük yapan ve ülkemizde hiç görülmeyen bir kene.  Ama uzun yıllar önce belki 40 yıl önce Türkiye’de bir Amblyoma Variagatum bulunduğunu bildiren yayını olmuştu. Fakat daha sonra bu kenenin ithal edilmiş ya da bir şekilde yurt dışından gelmiş bir hayvanın üzerinde saptandığı ortaya çıkmıştı. Türkiye’de yerleşik bir popülasyon oluşmadığını görmüştük.

Haberlere konu olan makale de zaten “biz böyle bir şeye rastladık ama bununla ilgili popülasyon çalışmasının yapılması gerekir, gerçekten yerleşik bir popülasyon söz konusu mu takip edilmesi gerekir” diye belirtiyor. Fakat medyada yorumlar böyle değil “eyvah yeni bir kene türü çıktı, çok önemli yandık, bittik, mahvolduk!” tarzında haberler görüyoruz. Yayın sahibinin söylemediğini söyleyen yorumcular görüyoruz.

Bu yayın, fauna açısından önemli bir katkıdır. Gürkan hocanın da dediği gibi önemli olan “bu tespit edilen türün yerleşme potansiyeli var mı, yerleşik bir popülasyon oluşturabilecek mi?” sorusunun takibidir.  Bir başka örnek Hyalomma rufipes . Saha çalışması yapan arkadaşlarımız bundan bir 10 – 15 yıl önce Türkiye’de görülmeyen bu türü 10-15 yıldır sürekli olarak konakların üzerinden görmeye başladı

Ama hala bu kene türünün de gerçekten yerleşik bir popülasyon oluşturup oluşturmadığı konusunda ikna olmuş değiliz. Çünkü bu canlıların yerleşik bir popülasyon oluşturup risk oluşturmaya, tehlike oluşturmaya başlaması 10 yıllar alan süreçler gerektiriyor. KKKA hastalığının salgın olarak ortaya çıkmasının öncesinde de belki 15-20 yıllık hazırlayıcı faktörler rol oynamıştı. Ondan sonra salgın ortaya çıktı.

Dolayısıyla ben medyadaki bu konuyla ilgili uzman olmayan kişilerin yorumlarını biraz abartılı buluyorum. Şu anda mevcut olan riskin üzerine eklenen bir risk olduğunu düşünmüyorum.  Zaten bizde onlarca kene türü var ve mevcut olan kenelerin bulaştırma potansiyeli onlarca hastalık için geçerli. Ve şu anda zaten KKKA gibi bir derdimiz var. KKKA’yı bulaştıran kene türü ülkemizde çok yaygın görünüyor. Gündemimizdeki konuların mevcut problemler ve mevcut problemlerin çözümü olması gerektiğini düşünüyorum.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşini ve Türkiye’deki durumunu anlatabilir misiniz?

Önder Ergönül: Havaların ısınmasıyla KKKA vakaları bu yıl da görülmeye başladı.  Mayıs ayından itibaren salgın bölgesinde yeni vakalar çıkmaya başladı. KKKA’nın Türkiye’de ölüm oranı yüzde 5 -10 civarındadır ki bu ölüm oranı başka ülkelere göre düşük. Çünkü Türkiye bu konuda çok deneyimli bir ülke, alanda çalışan uzman arkadaşlarımız bu konuda gayet bilgililer ve insanlar sağlık merkezlerine ulaşabiliyor.  Sağlık Bakanlığı’nın tedavi algoritması ve uyarıları da söz konusu, yıllar içinde gelişti.

Örneğin İspanya’da 2016’dan itibaren görülüyor vakalar, toplasanız 20 tane vakaları var ancak ölüm oranları yüzde 30 civarında. Yüksek bir oran. Avrupa’nın güney ülkelerinde daha çok görülen bir hastalık. Portekiz’de ilk defa geçen yıl görüldü. İtalya’da yok ama Balkan ülkelerinde var.  Fransa’daki durum ilginç. Fransa’nın güney sahillerinde KKKA’ya neden olan virüsü taşıyan keneler var. Kenelerin içinde virüs de saptandı ama henüz insan vakası yok. Bir gün olur düşüncesiyle Fransa Sağlık Bakanlığı yıllardır çalışma yürütüyor, toplantılar yapıyor, eğitimler yapıyor. Hastalığa neden olan etkenin ve onu taşıyan vektörün yanı sıra insanlara da geçirebilmesi, hocalarımızın ifade ettiği gibi iklim çevre koşullarının da buna uygun olması gerekiyor. Dolayısıyla Fransa bekliyor.

Fransa örneğinde gördüğümüz gibi aslında sorun ve çözümlerin çevresel faktörler, bitkiler, hayvanlar ve insanlarla birlikte birlikte ele alınması gerekir. Buna tek sağlık yaklaşımı diyoruz. KKKA, tek sağlık yaklaşımının çok güzel bir örneğidir.

Türkiye’de KKKA’nın asıl görüldüğü yer Kelkit Vadisi denen yerdir, il olarak sayacak olursak Sivas, Yozgat, Tokat, Erzurum, Çorum, Samsun, Kastamonu, hatta Kars’a kadar bazı illerimizde yoğunlaşmış durumdadır. Yani kabaca Ankara’nın doğusu, Karadeniz’in güney kesimleri gibi bölgeler. İstanbul dışında örneğin Aydın çevresinde hayvan ticaretinden kaynaklanan vakalar görülmüş olsa da İstanbul dahil Batıda KKKA vakası yoktur. Ama yıllar içinde çıkar mı? Çıkabilir tabii ki. Nasıl ki Portekiz’de, İspanya’da çıktıysa söz konusu olabilir.

Vücudumuzda kene bulursak ne yapmalıyız?

⁠Kenenin çıkartılması[6]Ergonul O. ve Whitehouse CA. (2007)  Crimean Congo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective. Springer publications. Kitap hakkında: https://www.liebertpub.com/doi/pdf/10.1177/153567600801300308

Önder Ergönül: Kişiler, kene tutunması söz konusu olduğunda bu keneleri kendileri çıkartabilirler. KKKA bulunan bölgelerde yaşayan kişiler buna eğitimliler, ama bölgede olmayan kişilerde de kene tutunması olabiliyor. Örneğin İstanbul’da yaşayanların hemen doktora koştuklarını, oradaki hekim arkadaşların da cerrahi işlemle kene çıkardığına tanık oluyoruz. Bunlar gereksiz girişimler. Kişiler, bir cımbız veya pens yardımıyla rahatlıkla, kenenin deriye tutunduğu yerden hafif bir zorlamayla çıkarabilirler. Kenenin gövdesine olabildiği kadar dokunmamalarını öneriyoruz, çünkü taşınan virüs ya da bakteri gövde kısmında bulunuyor. İçeride kenelerin ağız organelleri kalabilir, onlar daha sonra kendiliğinden çıkacaktır.

Kenenin tutunmasının fark edilmediği durumlar var mı?

Ayşen Gargılı Keleş:  Kenenin tutunduğunu fark etmeyebilirsiniz. Larval dönemdeki keneler, toplu iğnenin ucu büyüklüktedir, toplu iğnenin başı değil ucu kadar! Tutunduklarında da şeffaf bir görüntüleri olur. Dolayısıyla o kan emerek doymadan, kendi rengi de biraz değişmeye başlamadan pek fark edilmeyebilir. Ayak parmağınızın arası, diz arkası gibi yerlere tutunursa gözünüzden kaçabilir. Ama KKKA için aynı durum söz konusu değil, çünkü orada erişkin keneler söz konusu. Hyalomma marginatum erişkininin büyüklüğü serçe parmağınızın tırnağı kadardır. Dolayısıyla o tutunduğu zaman görürsünüz. Hisseder misiniz? Hayır. Tutunduğunu, tutunmaya başladığını hissetmezsiniz. Bağışıklık sistemini etkileyen, sizin hissetmemenizi sağlayan birtakım salgıları var, tükürük salgısıyla birlikte vücuda veriliyor, sivrisinekler gibi. Nasıl sivrisineği de ısırırken değil, ısırdıktan sonra fark ediyorsunuz, kenelerde de durum benzer. Kene vücutta yapışıp kaldığı süre boyunca da o salgıları vermeye devam ediyor ve siz onun orada olduğunu hissetmiyorsunuz. Yani o sırada herhangi bir kaşıntı, onun orada olduğu ile ilgili bir hissiyat yok aslında. Ama görebilirsiniz. Çünkü oldukça iri bir kene.

KKKA nasıl seyrediyor?

Önder Ergönül: Diyelim ki virüs bulaştı, belirtilerin ilk bir haftasında halsizlik, ateş, grip benzeri bir tablo olur. Kişi, ağır bir grip gibi bir şey geçiriyorum gibi de düşünebilir. Doktora başvurulduğunda yapılan kan testlerinde eğer bir haftayı geçmişse kan tablosunda düşüş olarak karşımıza çıkacaktır zaten. Saptanabilen erken dönemde, ilk dört gün içinde mevcut antiviral ilaç verilebilirse bunun yararlı olduğunu görüyoruz. Geçen yıl bütün bölgede yaptığımız çalışmalarda bunu çok net gösterdik ki, ilk dört günde bu ilacı alırsanız, kesinlikle yoğun bakıma gidişi, dolayısıyla ölümü engelliyor, ilaca erken başlanması çok kritik.

Ve adı üstünde birçok yerden kanamayla seyredebilir bu hastalık. Kanamalar başladığında biraz gecikmiş oluyoruz açıkçası. Hastalığın toplam süresi 15 gün kadardır. Hastaların mutlaka hastaneye yatırılarak izlenmesi gerekir. Türkiye’deki nispeten düşük oranlara rağmen ölüm oranı yine de yüksek olan ciddi bir hastalıktır.

Lyme hastalığından bahsettiniz, o nasıl bir hastalık ve nerelerde görülüyor?

Mert Ahmet Kuşkucu: Tüm Türkiye’de, İstanbul’da da, örneğin pikniğe gidilen alanlarda tutulan keneler biraz önce bahsettiklerimizden farklı. Lyme hastalığı buralarda görülebiliyor, bu hastalıkta çok net hedef tahtası şeklinde döküntü, kızarıklık görürüz. Bu hastalıkta iki aşamalı tanı yöntemi kullanılıyor, ilk aşamada tarama testlerini yapıyoruz, olasılığı belirliyoruz, sonra doğrulama testlerini yapıyoruz. Lyme hastalığı bakteriyel bir hastalık yani hastalık etkeni bir bakteri dolayısıyla bu hastalık tespit edildiği takdirde antibiyotikle tedavi edilebiliyor.

Fakat Lyme çok yaygın bir hastalık değil Türkiye’de ve yanlış tanı çok koyuluyor. Bu yanlış tanı konusunu ayrıca ele almak iyi olur.[7]Lyme kandırmacası hakkında, Önder Ergönül ve Aksel Silva’nın açıklamaları, https://www.klimik.org.tr/2018/03/12/lyme-kandirmacasi/

Topraktan fışkıran kene sürüsü videoları ne gösteriyor?

Ayşen Gargılı Keleş: Topraktaki bir yarığın etrafında yüzlerce binlerce kenenin fışkırır gibi çıktığını gösteren videolar da görüyoruz, bunlar beni çok rahatsız ediyor. Aslında sahaya çıkan arkadaşlarımız bu tür videolardan onlarca çekebilir çünkü bu doğada normal bir olay.

Bir tane dişi kenenin 20-30 bin tane yumurta bıraktığını düşünürseniz ve aşağı yukarı birbirine yakın zamanlarda bu yumurtalardan larvaların çıkacağını sonra da zamanı gelince aktifleşeceğini düşünürseniz böyle bir yarıktan kaynar gibi larvaların çıktığını görebilirsiniz. Ama bu “eyvah kene istilası” demek değil. Çünkü bu çıkan larvaların maksimum %10’u hayatta kalacak. Onlar nimf dönemine ulaşabilecek. Bu oranı laboratuvar çalışmalarına dayanarak söylüyorum. Onların da maksimum %10’u hayatta kalacak ve erişkin hale gelecek. Tabii on binlerce kene içinde yine de %10, %10 oldukça fazla bir sayıya geliyor ama şunu söylemeye çalışıyorum. Doğada bir denge var ve bu durum bir şekilde dengeleniyor. Herhangi bir piknik alanı civarında bir fare yuvasının etrafına denk gelirseniz, tesadüfi olarak orada fareden beslenmiş, düşmüş, yumurtlamış bir dişi kenenin larvalarına denk gelirseniz böyle bir video çekimi yapmanız mümkün.  Ama bu o şehri kene istila etti anlamına gelmiyor.

Kene meselesine nasıl yaklaşılmalı?

Fatihan Pınarlık: Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörle Bulaşan Hastalıklar çalışma grubu olarak yakın zamanda yayınladığımız makalede de bahsettiğimiz gibi çözmemiz gereken üç temel sorun var.

Birincisi iş birliğini arttırmamız gerekiyor.

Tek sağlık kavramı insan, hayvan ve çevre/ekosistem sağlığını bütünsel olarak ele alıyor.(Shutterstock)

Türkiye’de farklı coğrafyalarda farklı hastalıklar görüyoruz. Bunun hem bir biyoloji kısmı var hem hastalıklarla ilgili kısmı var hem de bu enfeksiyonun kontrol altına alınması için bizim belli politikalar üretmemiz lazım. Tek sağlık yaklaşımıyla bu süreçte topladığımız verilerin hepsini masaya yatırıp parçaları birleştirebileceğimiz bir ortamın oluşması gerekiyor. İş birliği bunun için çok önemli. Çalışma grubu olarak yazdığımız rapor aslında bu konularda çalışan bilim insanlarını önemli oranda bir araya getirdi.

İkinci bir nokta bizim burada süreklilik sağlamamız lazım. Biz bu sene veri topladık, kontrol ettik fakat bir sonraki sene kontrol edemezsek üçüncü senede çıkan bir şeyde bunun ne zaman olduğunu nasıl geliştiğini ve bununla ilgili ne önlem alınabileceğini bilemiyoruz. O yüzden bir süreklilik olması lazım. Arada kesintiler olmaması lazım. Belli bir grubun sürekli bunu devam ettiriyor olması lazım. Güncellemesi lazım her sene.

Üçüncü bir noktada da standardizasyon olması lazım. Bunu her aşamada görüyoruz aslında. Çünkü topladığımız verileri yaptığımız araştırmaları birbirimizle karşılaştıramıyorsak ya da baktığımız hastalarda tanı yöntemlerimiz tedavi yöntemlerimiz birbirinden çok farklıysa bunları karşılaştırıp bir öneri sunmamız mümkün olmuyor.

Öneri sunabilmemiz için keneleri standart bir şekilde bulabiliyor olmamız lazım. Kenelerin içindeki virüsü standart bir şekilde saptayabiliyor olmamız lazım. Hastalar geldiğinde standart tanı yöntemleri ile Türkiye’nin her yerinde aynı şekilde tanı koymamız lazım ve sonra da aynı şekilde tedavi etmemiz lazım.

Bunun için de aslında ilk iki başlık öne çıkıyor. Hem iş birliği hem de süreklilik lazım ki biz bu konuda standartlarımızı koyalım. Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Grubu olarak kenelerle ilgili çalışmalar için bir standart belirledik.

Yapılması gereken şeyleri 5-6 maddede özetledik. Bunun devamı gelecek, kene ile bulaşan hastalıklar için de bir yayın gelecek. .  Daha sonra tanı ve tedavi için de standartları ortaya koymamız gerekiyor ki bu sorunun çözümünde çok daha kararlı adımlar atalım ve attığımız adımlarda da başarıyı elde edebilelim.

KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar çalışma grubunda hangi alanlarda çalışan araştırmacılar var ve biraz çalışmalarından bahseder misiniz?

Gürkan Akyıldız: Bu grupta biyologlar, veterinerler ve tıp hekimleri bulunuyor.[8]KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar Çalışma Grubu, https://teh.kuiscid.org/calisma-gruplari/vektorle-bulasan-enfeksiyonlar-calisma-grubu/ Çalışma alanlarını vektörler, vektör ekolojisi ve vektör kaynaklı enfeksiyonlar olarak tek çatı altında toplayabiliriz. Çalışmalarımız sürveyans, sistematik derleme ve meta-analiz şeklinde gerçekleştiğinden tamamı devam eden çalışmalar.[9]KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar grubunun haziran başında yayınlanan Türkiye’de kene ile bulaşan hastalıklar hakkındaki inceleme makalesi, https://journals.plos.org/plosntds/article?id=10.1371/journal.pntd.0013092 Bunların dışında Türkiye’de kene ile bulaşan hastalıklar, Kene Chatbot (vücudunda keneye rastladıysan ne yapman gerekiri anlatan bir uygulama), Türkiye’de sivrisinekler ve mücadele önerileri, Türkiye’de Leishmania başlıklı çalışmalarımız devam ediyor.

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 İstanbul’dan yayılan yeni kene 30 çeşit hastalık taşıyor: İnsana da hayvana da yapışıyor, https://www.sozcu.com.tr/yeni-kene-turu-istanbul-da-tespit-edildi-30-dan-fazla-hastalik-tasiyor-hizla-ulkeye-yayiliyor-p182217, Erişim: 19 Haziran 2025
2 Kene istilası mı var? Yeni bulunan tür hayatımızı nasıl etkileyecek? ‘Diğer türlere göre yayılım hızı daha yüksek’, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kene-istilasi-mi-var-yeni-bulunan-tur-hayatimizi-nasil-etkileyecek-diger-turlere-gore-yayilim-hizi-daha-yuksek-42837387, Erişim: 19 Haziran 2025
3 Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu hakkında haberimiz, https://sarkac.org/2025/03/turkiye-enfeksiyon-hastaliklari-raporu/
4 Tek sağlık yaklaşımını da konuştuğumuz Meraklısına Bilim programı: https://sarkac.org/2022/02/meraklisina-bilim-halkin-sagligini-kim-koruyacak/
5 Keskin A., Doi, K. (2025) Discovery of the potentially invasive Asian longhorned tick, Haemaphysalis longicornis Neumann (Acari: Ixodidae) in Türkiye: an unexpected finding through citizen science, Experimental and Applied Acarology, https://link.springer.com/article/10.1007/s10493-025-01015-9
6 Ergonul O. ve Whitehouse CA. (2007)  Crimean Congo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective. Springer publications. Kitap hakkında: https://www.liebertpub.com/doi/pdf/10.1177/153567600801300308
7 Lyme kandırmacası hakkında, Önder Ergönül ve Aksel Silva’nın açıklamaları, https://www.klimik.org.tr/2018/03/12/lyme-kandirmacasi/
8 KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar Çalışma Grubu, https://teh.kuiscid.org/calisma-gruplari/vektorle-bulasan-enfeksiyonlar-calisma-grubu/
9 KUISCID Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Vektörlerle Bulaşan Enfeksiyonlar grubunun haziran başında yayınlanan Türkiye’de kene ile bulaşan hastalıklar hakkındaki inceleme makalesi, https://journals.plos.org/plosntds/article?id=10.1371/journal.pntd.0013092
Önceki İçerikIşık Kirliliğine Faklı Bir Bakış – II: Işık adaleti
Defne Üçer Şaylan

Defne Üçer Şaylan, ODTÜ Fizik Bölümü’nden 1996’da lisans, 1998’de yükseklisans derecelerini aldı. San Diego’daki Kalifornia Üniversitesi’nde yaptığı fizik doktorasını 2004 yılında tamamladı. 2004-2014 yılları arasında Sabancı Üniversitesi’nde Temel Geliştirme Programının koordinasyonunda çalıştı. Çeşitli bilim eğitimi programlarının tasarlanması, oluşturulması, yürütülmesinde yer aldı. 2017’de Bilim Akademisi’nde çalışmaya başladı ve sarkac.org’un kurucu editörlüğünü üstlendi. Bilimin, özellikle toplumsal konularda etkin iletişimiyle ilgileniyor.

Email

 

Müsemma Sabancıoğlu

Müsemma Sabancıoğlu Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümünden 1997’de mezun oldu. Tarih Vakfı, Toplumsal Tarih dergisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarında arşiv araştırmacısı, proje koordinatörü, editör yardımcısı, editör ve yayın koordinatörü olarak çalıştı. 2000-2004 arasında Pervititch haritaları hakkında bir araştırmayı yürüttü, yayınlar yaptı. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisinin ikinci basımında editör olarak görev aldı. 2008-2014 arasında doktora çalışmalarına devam ettiği Georgia State Üniversitesinden tarih alanında yüksek lisans derecesini alarak ayrıldı. Burada geçen zamanında araştırma asistanlığı ve lisans öğrencileri için akademik yazı danışmanlığı yaptı. 2012’den itibaren, çeşitli yayınlarda ağırlıklı olarak kadınların medyadaki temsiline yönelik eleştiri, değerlendirme yazıları yazdı. 2020’de “Şenlik” isimli siteyi kurdu ve yayın yönetmenliğini üstlendi.

Yazıları, Toplumsal Tarih, Tarih ve Toplum, İstanbul, Cumhuriyet, Yapı, Birikim, #tarih, Socrates, 5Harfliler, İST Dergi gibi yayınlarda yer aldı. Bilim Akademisi’nin popüler bilim yayını Sarkaç’ta sosyal bilimler editörü olan Sabancıoğlu, Cumhuriyetin 100. yılı için Sahada: Cumhuriyetin Harcında Bilim ve Kadınlar kitabını yayına hazırladı.