Gelecekteki depremlerde yıkımları nasıl engelleyebiliriz?

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremler gerçekleştiğinden beri bu kadar çok binanın yıkılma nedeninin deprem yönetmeliğine uyulmaması ve gerekli tedbirlerin alınmaması olduğunu konuşuyoruz.  Uzmanlar Türkiye’deki yönetmeliğin son derece iyi hazırlandığını söylüyorlar, dolayısıyla kağıt üzerinde bir sorunumuz yok. Yine de halen sorunlu büyük bir yapı stoğumuz var. Yapı stoğumuzu nasıl deprem dirençli hale getirebileceğimizi, dünyadaki uygulamaları Boğaziçi Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi ve Türkiye Deprem Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Erdik ile konuştuk.

Erdik bu süreçte büyük resmi görmenin ve deprem odaklı bir bakış açısıyla hızla harekete geçmenin önemini vurguladı. Büyük resimde öne çıkan kavramlar şunlar: “hesap verebilirlik”, “güçlendirme” ve “kampanya”.[1]Söyleşi Sarkaç editörleri Defne Üçer Şaylan ve Müsemma Sabancıoğlu tarafından 16 Şubat 2023’te yapıldı ve metinleştirildi. 


Türkiye’de benzer bir depremde böyle bir yıkım yaşanmaması için ne yapılabilir?

Tüm dünyada ve ülkemizde deprem hasarının azaltılmasının dört ana bacağı var:

  1. Deprem riskini belirleme – Her bölgenin jeolojisinin ayrıntılı olarak olarak incelenmesi.
  2. Mevcut deprem riskini arttırmama – Bundan sonra yapılacak her yapının deprem şartnamesine uygun olarak yapılması
  3. Mevcut deprem riskini azaltma – Gerekli deprem performansını sağlayamayan yapıların tespit edilmesi ve güçlendirilmesi
  4. Deprem riskini yabancı piyasalara transfer etme – Deprem sigortası uygulaması.

Türkiye’de deprem riskinin ne olduğunu, nerelerde olduğunu biliyoruz. Hatta örneğin İstanbul’da dünyadaki birçok kentten daha ayrıntılı olarak incelemiş durumdayız. Dördüncü maddedeki deprem sigortası uygulaması da (DASK) Türkiye’nin en başarılı olduğu konulardan birisi. Türkiye’de doğal afete karşı sigortalanma %60’a yakın, sadece deprem bölgesinde bu oran %55 civarında.

Demek ki bizim üzerinde durmamız gereken iki konu var. Mevcut deprem riskini arttırmama ve mevcut deprem riskini azaltma.

Yeni yapıların şartnameye uygun inşasını nasıl sağlayabiliriz?

Türkiye’de ilk deprem şartnamesi 80 yıl önce, 1939 Erzincan Depreminden sonra çıktı. 80 yıldır deprem şartnamesine uyulması için uğraşıyoruz. Tedaviyi uygulayabilmek için önce durumu doğru teşhis etmek gerek. Ben buradaki en büyük sorunun hesap verebilirlik sorunu olduğunu düşünüyorum.

Bir yapı deprem şartnamesine uymadığında kim hesap verecek? Buradaki hesap verebilirlik işi karmaşık. Şimdi görüyoruz ilk aşamada tutuklananlar, sorumlu tutulanlar müteahhitler oluyor fakat müteahhit mahkemeye gittiğinde projeler hatalı idi, yapı denetimi doğru yapılmadı, belediye ruhsat vermeseydi, malzemede bozukluk vardı gibi birçok neden ortaya atıyor ve süreç çok uzuyor. Neticede sorumlu veya suçlunun belirlenmesi zorlaşıyor.

Mevcut sistemde hesap verebilirliğin kontrolü idari oluyor yani hesap verecek kişiyi görevden alıyorsunuz veya hukuki oluyor mahkemeye veriyorsunuz.  Mali sorumluluğu yok bu işin. Bu sorunu çözen ülkeler aynı zamanda “yanlış uygulama sigortası” (Mesleki Sorumluluk Sigortası) uygulaması getiriyor.

Yanlış uygulama sigortası, bugün Türkiye’de tıpta kısmen var. Bu tür bir sigortanın proje yapan mühendislere ve inşaatı yapan müteahhitlere uygulanması çok önemli. Bu tür sigortaların mevcudiyetinde inşa edilen binada herhangi bir sorun olduğunda sigorta firması sorumlu tutulur, depremden kaynaklanan hasar sigorta firması tarafından karşılanır. Sonrasında da projeyi yapan mühendislerin veya binayı yapan müteahhitlerin bir daha sigorta yaptırma imkânı olmaz; ya primleri çok artar veya doğrudan sigorta yapılmaz. Sigorta firması zaten en başta da mühendis ve müteahhitlerin o güne kadarki işlerini inceler ve sigortayı verip vermeme kararı alır.

Bugün Türkiye’deki mevcut uygulamayı şuna benzetebiliriz.  Bir kişinin trafiğe çıkması için ehliyete lüzum yok, sigortaya da lüzum yok, trafiğe çıksın diyoruz. Öyle bir polis ve yargı sistemi kuralım ki yanlış yapanı yakalayalım ve en ağır şekilde cezalandıralım diyoruz.  Böyle bir sistem olmaz, bunların baştan engellenmesi lazım.

Diğer bir konu da üçüncü şahıslara karşı mali mesuliyet sigortası. Bir depremde örneğin bu şekilde sigortalanmış bir otelde kalan kişiler yaralanırsa veya can kaybı olursa bu kişiler sigortadan büyük miktarlarda tazminat alır. Eğer siz otel işletmecisine “bana şu şu şartlarda üçüncü şahıslara karşı mali mesuliyet sigortası getirmezsen işletme ruhsatı alamazsın” derseniz, hiçbir sigorta şirketi o binayı incelemeden o sigortayı yapmaz. Eğer sakıncalı durumlar görülürse otel işletme ruhsatı alamaz. Dünyadaki uygulamalar bunlar.

Bu arada tabii kamu binaları ile kamunun kullandığı özel yapılar yani özel hastaneler, özel okullar, alışveriş merkezleri için de üçüncü şahıslara karşı mesuliyet sigortası yapılmalı. Bu sigortayı alamayan bir kuruluş örneğin bir alışveriş merkezi işletme ruhsatı alamamalı.

Bunlara ek olarak bir de profesyonel mühendislik kavramının getirilmesi önemli. Bugün üniversitede dört yılı tamamlamış bir inşaat mühendisi bir projeye imza atabiliyor, böyle şey olmaz. Dünyada profesyonel mühendislik diye bir şey var; lisans eğitiminden mezun olduktan sonra, imza yetkisi edinmeden önce inşaat mühendisleri güvenilir firmalarda çalışıyor. Bu firmalardan yetkin olduklarını belgeleyen raporlar alıyor ve bir sınava tabii tutuluyor. Ancak o sınavı geçerlerse bu kişilerin imza yetkisi oluyor.

Elbette bu düzenlemelerin getirilmesi birçok insanı zora sokabilir, fakat bu tip sistemler gelmezse şartnamelere uyumun sağlanması zor.

Riskli binalarımızı nasıl dönüştürebiliriz?

Bunun için önce riskli binaların tespit edilmesi ve bu binaların deprem performansının iyileştirilmesi gerekiyor.

Riskli binaların kentsel dönüşüme girmesi yıllardır konuşuluyor.  Kentsel dönüşüm yapılması gerekir fakat bu süreç belli kanunlara tabii olan uzun vadeli bir iş, ayrıca kentsel dönüşüm içinde kentin planlanması ve estetik görünümü de var. Kentsel dönüşüm olsun tabii, fakat bizim bu aşamada deprem bekleyen bölgelerde bu işi deprem odaklı ve kampanya bazlı çözmemiz lazım.

Bir binanın mevcut deprem şartnamesine göre yeniden yapılması sürecinde öncelikle içini boşaltacaksınız, bu arada bina sakinlerine başka yerlerde yaşamaları için kira yardımı yapacaksınız, her bir ailenin kendine göre zorlukları var, çocukların okulları, işler bir düzen var vs. dolayısıyla bu süreç hem kolay değil, hem de, özellikle ada bazında yapılması kentsel dönüşüm uzun vadeli bir çözüm.

Diyelim bir hastaneniz var hastaneye gün içinde 2-3 yaralı geldi bu kişilere estetik dikiş bile yaparsınız; fakat hastaneye aynı gün içinde 1000 yaralı gelirse amacınız kanamayı durdurmak ve yaralıların hayatta kalmasını sağlamaktır. Biz bu ikinci durumdayız.

Elimizde depreme dayanıklı olmayan büyük bir yapı stoğu var ve bu binaları boşaltmadan dışardan güçlendirmek mümkün. Güçlendirme yapıldığında bu estetik olarak tercih edilir olmayabilir, deprem şartnamesine de uymayabilir. Fakat burada önemli olan deprem gerçekleştiğinde binanın ayakta kalması, içinde yaşayan insanların canlı çıkması ve bu hasar gören binaların sigortadan alınan parayla ve/veya devletimizin sağlayacağı kredi olanakları ile yeniden yapılmasıdır.

Binaların dıştan güçlendirilmesi için birçok yöntem var. Bugün bu tür problemlere çok iyi yeni çözümler de bulunabilir, bunu yapabilecek çok yetkin mühendislerimiz var. Örneğin çözüm üretmek için bir yarışma açılabilir, hatta uluslararası bir yarışma bile açılabilir. Problemi “Ben binalarımı içinde yaşayanlar yer değiştirmeden güçlendirmek istiyorum” şeklinde ortaya koyduğunuzda çok değerli çözümler bulunacaktır diye düşünüyorum.

Tabii güçlendirme için özel bir şartname hazırlanması ve bir kampanya ile riskli binalara uygulanması lazım. Binaları dışardan güçlendirmek çok pahalı bir iş değil, güçlendirilmiş binalar yine hasar görebilir fakat can kaybı olmamalıdır.

Benzer bir güçlendirmeyi tarihi ve kültürel varlıklarımız için de düşünebilir miyiz?

Tabii, tarihi ve kültürel varlıklarımızın depreme karşı güçlendirilmesi çok önemli. Yalnız güçlendirmeyi doğru bir şekilde yapmak isterseniz çok hassas davranmanız lazım, örneğin yapıya uygun, özgünlüğü bozmayacak malzeme kullanmanız lazım vs. Bu da uzun ve hassas bir süreç. Bunun başka yolları da var, bugün Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bir tarihi yapıya hariçten istinat uygulayabilirsiniz, yani yapıya dışardan destek uygularsınız. Bu yapının özgünlüğünü bozmaz, çünkü istediğiniz zaman kaldırabilirsiniz. Fakat depremde ayakta kalmasını sağlarsınız. Türkiye’nin tarihi yapılarının hepsine yetişmek zor fakat kritik olanlar bu şekilde hariçten desteklenebilir.


Özetle Mustafa Erdik gelecek depremlerin bugün yaşadığımız gibi büyük felaketlere yol açmaması için bir yol haritası çiziyor. Mevcut bina stoğunu büyük bir kampanya ile hızla ve yeteri kadar güçlendirmek ve gelecekte yapılacak inşaatlar için kendi kendini denetleyen hesap verebilir bir sistem kurmak bugün yaşadığımız felaketin son olmasını sağlayabilir.

Notlar/Kaynaklar

Notlar/Kaynaklar
1 Söyleşi Sarkaç editörleri Defne Üçer Şaylan ve Müsemma Sabancıoğlu tarafından 16 Şubat 2023’te yapıldı ve metinleştirildi.
Önceki İçerikMeraklısına Bilim: Çocuklara depremi ve sonuçlarını nasıl anlatabiliriz?
Sonraki İçerik6 Şubat depremlerinden etkilenen nüfusun özellikleri – 1
Mustafa Erdik

Mustafa Erdik Boğaziçi Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi ve Deprem Vakfı Yönetim Kurulu üyesidir. Lisans derecesini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden aldıktan sonra, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını ABD Rice Üniversitesi’nde tamamladı.

Prof Dr. Mustafa Erdik  TÜBİTAK Bilim Teşvik Ödülü, NATO Zirvesi Bilim Ödülü, Birleşmiş Milletler-Sasakawa Afetlerin Önlenmesi Ödülü, ABD’nde kurulu SSA-EERI-COSMOS mesleki kuruluşları tarafından ortak olarak takdim edilmiş olan Bruce Bolt Madalyası, EAEE tarafından verilmiş Nicholas Ambraseys ödülü ve TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü almıştır.