Toplum bilimlerinde yöntem

Medyascope/Bilim Akademisi işbirliğiyle Murat Aksoy’un moderatörlüğünde gerçekleştirilen Bilimsel bilgiye neden güvenmeliyiz?- Toplum bilimlerinde yöntem” başlıklı programdan alıntıdır.

Toplumu bilimsel olarak incelemek dikkate alınacak çok fazla değişken olduğu için daha mı zor?

Her disiplindeki bilimsel çalışmaların kendine has zorlukları var. Sosyal bilimler özellikle zor denildiğinde diğer disiplinler sanki daha kolaymış gibi bir algı oluşabiliyor. Bu zorlukların ötesinde, bizim ana prensipleri doğru yerleştirebilir miyiz düşüncesinden hareket etmemiz lazım.

Yaptığımız çalışma aslında temel olarak ya açıklama ya betimlemeye yönelik bir çıkarım içerir. Bilimlerin tümünde buna benzer bir çaba içerisindeyiz ama sosyal bilimlerde bilhassa bunun farkında olmak ve sürekli bunu kendine hatırlatmak önemli bence. Bir ikinci nokta, sosyal bilimler çalışmalarında gitgide daha fazla ön plana çıkan, izlediğimiz yöntemlerin paylaşılabilir bir şekilde kamuoyuna ve bunu izleyen bilim camiasına anlatılması çok önemli. Fakat ne yaparsak yapalım bütün yaptığımız çalışmaların sonuçlarındaki belirsizliğin ne derece olduğuna dair bizim birtakım çıkarımlarda bulunmamız gerektiğini vurgulamamız lazım. Nihai olarak da, yaptığımız çalışmanın en önemli kısmı aslında yöntemin ne olduğuna dair detayların açık seçik, sarih bir şekilde paylaşılması. Pek çok sosyal bilim çalışmasında birtakım böyle özel alanda kalmış önemli noktalar olduğunu biliyoruz, yani örneğin kişilerle görüşme yapıldığı söylenir, fakat bu görüşmelerin nerede ne ortamda yapıldığı, hangi sorularla yapıldığı, bu soruların hangi sıralarla yöneltildiği, bu görüşülen kişilere nasıl ulaşıldığı gibi yöntem detayları paylaşılmaz. Paylaşılmadığı zaman da aslında en temel iddialarımızdan birini yerine getirmemiş oluyoruz, sosyal bilim çalışmalarının daha çok böyle kişisel yoruma bağlıymış gibi bir intiba bırakılarak  yapılması bence en büyük kısıtlarından biridir. Bunun karşısında daha sistematik ve kamusal alanda paylaşılan yöntemlerle çalışmak, bu prensiple hareket etmek çok önemlidir.

Bir saha araştırmasında tam doğru bir temsiliyeti sağlarken karşılaştığınız zorlukları, uyguladığınız yöntemleri anlatır mısınız? Örneğin 1000 kişi üzerinde yapılan araştırma diyorsunuz, neden 100 değil, 2000 değil de 1000?

İstanbul ya da Türkiye için yapılan bir araştırma için elimizde milyonlarca insan var. Elimizde bu insanların bir listesi prensip olarak var. Adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde örneğin. İşte 1’den başlayıp, İstanbul’da yaşayan 15 küsur milyonuncu kişiye kadar bir listeden insanlara ulaşmak prensip olarak mümkün, ama bu veri bize açık değil. Böyle bir liste olsaydı bunun üzerinden basit rassal bir örneklem çekebilirdik. Böyle olunca da örneklem çekimi biraz daha karmaşıklaşıyor.

İstatistiki olarak bu 1000 rakamının özel bir kıymeti yok, tek önemli olan şey çıkarımlarımızdaki hata payının artı/eksi %2,5-3 civarında olması. Bu genel kabul gören bir kıstastır. Eğer tüm rassal örneklem varsayımlarımız geçerliyse, 1000-1500 civarında bir örneklem için, sadece örneklem büyüklüğünden kaynaklanan hatamız artı/eksi %2,5-3 gibi bir şey olur…

Bu ne demektir? 1500’lük örneklemi çektiğimizde, diyelim ki herhangi bir oranı, mesela referandumdaki önerilere evet diyenlerin oranını %50 bulduk. Biz bu örneklemi çok sayıda, diyelim 1000 defa daha, çeksek tabii ki ayrı kişilerden oluşan örneklemler olacak bunlar ve her örneklemde bu referanduma evet diyenlerin oranı da değişecek. Ama bu değişimlerin bir dağılımını aldığımız zaman şunu bulmayı bekliyoruz: Bu 1000 değişik örneklemin %95’inde, yani 950 tanesinde, aradığımız oran %47,5-%52,5 arasında değişmeli. Söylediğimiz her şey bu tür bir artı/eksi, güven aralığına bağlı olarak söylenebilen şeyler. Bunu söyleyebilmemiz için de örneklemi belli şartlarda seçmemiz lazım. Bu şartların da en başta geleni örneklemin rassal olmasıdır.

Rassal nedir? Rassal örneklem nasıl seçilir?

Rassal rasgele değil, bilhassa rasgele olmadığını vurgulamak lazım. Rassaldan kastımız şu: Mesela hedef kitle İstanbul’daki seçmenler diyelim, hedef kitlenin içerisindeki herkesin sizin örnekleminize dahil olma olasılığının eşit olması lazım. Bunu eşitleyebilmek için de ayrı yöntemler uyguluyoruz. Eğer tüm seçmenlerin isim ve adreslerinin olduğu bir listemiz olsaydı bu listeden rassal seçim yapmak kolay olurdu. Kolay olurdu ama haritada büyük bir dağılım gösterebileceğinden maliyeti de yüksek olurdu. Pratik olarak örneklemimizi çok aşamalı bir şekilde elde ediyoruz. Örneğin ilçelere göre nüfus paylarına bakılıyor. Diyelim Esenler’in, İstanbul’da seçmen nüfus payı neyse o oranda bir görüşme sayısı Esenler’e ayrılıyor. Ondan sonra Esenler’in içerisinde rassal bir seçim yapabilmek için de adrese dayalı nüfus kayıt sistemi içerisinden hane adresi elde etmeye çalışılıyor. Hane adreslerine erişebilsek de hanelerdeki kişilerin kaydına erişemiyoruz. Bir yerleşim yerindeki tüm hane adreslerini birkaç yüzlük bloklar olarak bir araya getirip her bir bloktan rassal olarak belli sayıda hane seçiyoruz. Daha tabii ki kişiye ulaşmadık, haneye gittiğiniz zaman da var sayıyoruz ki her hanede eşit sayıda insan olacak! Biliyoruz bu böyle değil. Bunu da hane büyüklüğüne göre kontrol etmenin değişik istatistiki yöntemleri var tabii. Fakat haneye gittiğiniz zaman esas prensip hanedeki seçmen yaşındaki nüfusu tespit edip yani oradaki görüştüğünüz kişiye sormak: 18 yaş üstünde burda kaç kişi yaşıyor? Ondan sonra o kişilerin arasından da rassal bir şekilde bir kişiyi seçmek.

Burada izlediğimiz yöntem ise şu: Dört kişi varsa diyelim hanede, birden dörde isimler yazılı kâğıtları karıyosunuz ve “Bu kâğıtlardan birini seçin” diyorsunuz. 3 numara seçilirse örneğin ve bu da diyelim Ayşe Hanım ise, onunla görüşüyorsunuz. Bu detay çok önemli, çünkü genelde yapılan rassal olmayan örneklemlerde kapı çalınıyor, kapıyı kim açarsa “Sizinle görüşebilir miyiz?” deniyor. Karşınıza da genelde 65 yaş üstündeki büyükanneniz çıkmıyor, kapıyı gençler açıyor. Gençler açtığı zaman sizin örnekleminize gençlerin dahil olma olasılığı bu sefer yaşlılardan daha çok olmuş oluyor bu da rassallık prensibini bozuyor. Dolayısıyla bu tür çalışmaların bu detayları çok önemli.

Örneğin çoğu zaman hanede değil sokakta yapılan çalışmaları görüyoruz. Sıraselviler’e gittiğiniz zaman “Size iki soru sorabilir miyim?” diye yaklaşan arkadaşlar oluyor. Bu çalışma mesela bu rassallık prensine uymaz, çünkü o saatte orada yürüme ihtimali olan insanlar belli bir yaş grubunda, belli bir sosyal profilde olması beklenebilir. Dolayısıyla onların örnekleme dahil olma olasılığı o zaman yüksek oluyor, bunları bertaraf edecek, herkesin örnekleme dahil olmasını eşit kılacak bu tür detaylar uygulanarak yapılmalı araştırma. Eğer Ayşe Hanım’la görüşemiyorsak Ayşe Hanım’la görüşmeyi beklemeyi tercih ederiz. Ayşe Hanım’ın işi varsa, “Biz bir randevu alıp yarın gelelim” diyoruz. Ya da olmadı Ayşe Hanım ile yarın da görüşemiyorsak “Peki ne zaman gelelim?” diye tekrar tekrar sadece Ayşe Hanım’la görüşmeye çalışıyoruz. Aksi takdirde mesela bir çocuğa bakan Ayşe Hanım profilindeki insanlar örnekleme dahil edilmemiş olacak. Kısaca bu tür rassal araştırmalarda örnekleme erişmek için gerekli olan zaman uzundur.

Genelde piyasa araştırması diyebileceğim araştırmalarda diyorlar ki: “Biz çalışmayı ayın 12’si 13’ünde yaptık. Kaç kişiyle görüştük? 1500 kişiyle görüştük” Yani iki gün içinde o 1500 kişiyle rassal bir şekilde görüşme ihtimali bence sıfır, öyle bir ihtimal yok. O zaman ne oluyor demek ki kimle görüşebilirlerse onlarla görüşmüş oluyorlar. O da rasgele bir örneklem olmuş oluyor. Onun üzerinden yapılacak hiçbir istatistiki çalışmanın bir anlamı yok tabii. Yani bu örneklem istatistiki bir çıkarımda bulunmanıza olanak veren bir örneklem değil. Bizim örneklemlerimizin kısıtları da elbette var ama en azından bu bilebildiğimiz kısıtları bertaraf etmek için özel bir gayret sarf ediyoruz.

Önceki İçerikMeraklısına Bilim: Halkın sağlığını kim koruyacak?
Sonraki İçerikBu Ay Gökyüzü – Mart 2022
Ali Çarkoğlu

Bilim Akademisi üyesi Ali Çarkoğlu halen Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Doktora derecesini State University of New York-Binghamton’da Mayıs 1994’te savunmuştur. Daha önce Boğaziçi Üniversitesi (1994-2002) ve Sabancı Üniversitesi’nde (2002-2010) öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 2008-2009 akademik yılında Hollanda Beşeri ve Sosyal Bilimler Yüksek Araştırmalar Enstitüsü’nde (NIAS) akademi üyesi (fellow) olarak araştırmalar yapmıştır. 

Araştırma alanları davranışsal siyaset bilimi soruları üzerine yoğunlaşmış ve oy verme davranışı, kamuoyu tercihleri ve siyasi partiler üzerine değişik sorulara cevap aramıştır. Koç Üniversitesi Saha Araştırmaları Merkezi’nin kurucu direktörlüğünü yürütmektedir.