Covid-19 sonrası dünya ekonomisi – Daron Acemoğlu

Bilim Akademisi’nin 2016 yılından beri her yıl düzenlediği Yılın Konferansı’nın bu yılki konuğu Daron Acemoğlu’ydu. Bilim Akademisi üyesi Daron Acemoğlu, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Ekonomi Bölümü öğretim üyesi. 18 Aralık 2020 Cuma günü gerçekleşen konferansta Acemoğlu’nun yer verdiği başlıklardan ve değindiği konulardan bazı kısımları aşağıda bulabilirsiniz.

Teknoloji ve Ekonomi

“…Ekonomistler her zaman teknolojiye çok fazla vurguda bulunmuşlardır. Ancak benim son zamanlarda, son 10-15 senede yaptığım araştırmaların bir vurgu noktası da aslında ekonomistlerin teknolojiye olan yaklaşımlarının yeterince zengin ve hatta yeterince doğru olmadığı üzerine. Bunun da iki yönü var ve bu iki yön birbirine çok bağlı. Birincisi teknolojiyi homojen bir yapı olarak görmemek lazım. Teknolojinin birçok değişik yönü var. Özellikle otomasyon teknolojilerinin, insanların direkt olarak üretkenliğini arttıran ya da çalışmanın organizasyonunu değiştirip yeni işler ve yeni görevler yaratan teknolojilerden çok büyük farkları var. Bu ikisini aynı kefeye koymak aslında gayet yanlış sonuçlara yol açabilir. Ayrıca, yine bunun bir sonucu olarak, ekonomistlerin belki de teknoloji konusundaki düşünceleri biraz fazla pozitif. Çünkü her ne kadar teknolojinin büyümenin motoru olduğu doğru olsa da o büyümenin herkese ücret artışı ve sosyal ve ekonomik refah getireceği bir kesinlik değil…”

Yapay zekâyı kim kontrol edecek? 

“…Yakın geçmiş robotlarsa yakın gelecek yapay zekâ. Bazı insanlar şöyle diyebilirler (ve bu çok duyduğum bir şey): robotlarla yapay zekâ çok ayrı şeyler. Gerçekten de doğru. Bunun nedenlerinden biri ise, robotların dediğim gibi tamamen otomasyona yönelik olmaları. Yapay zekâya baktığınız zaman bunu bir platform olarak düşünmeniz lazım. Çok değişik şeyler için kullanılabilir ve o zaman yapay zekânın özellikle insan üretkenliğini arttırıp insanlara çok daha uygun bir şekilde kullanılması mümkün. Örneğin şu anda Zoom’dan binlerce mil öteden bir konuşma yapabilmemin nedeni yapay zekâ gibi teknolojilerin, dijital teknolojilerin çok ilerlemiş olması. Bu insanlar için çok yararlı bir şey.”

“Belki de yapay zekânın geleceği insanların üretkenliğini arttırmak, insanlara olan talebi arttırmak olacak. Ne yazık ki benim yaptığım araştırmalar buna pek destek vermiyor. Şu ana kadar büyük teknoloji şirketlerinin, “Big Tech’’ dediğimiz ya da Amazon, Google, Facebook, Microsoft gibi şirketlerin iş modelleri yapay zekâyı da aynı şekilde otomasyon için kullanmak üzerine kurulu. Bizim gördüğümüz şu ki yapay zekâyı uygulamaya koyan şirketler aslında çalışmaya, iş gücüne olan harcamalarını azaltıyorlar, istihdamı azaltıyorlar. Ve burada benim vurgulamak istediğim şeyi daha net olarak görüyoruz: teknoloji platformlarının çok büyük yararları olabilir bize, ama bunları nasıl kullanacağız?, direksiyonu ne tarafa döndüreceğiz?, hangi yöne doğru ilerleteceğiz?, kim kontrol edecek teknolojinin geleceğini, kim kontrol edecek yapay zekâyı?…”

Dünyada eşitsizliğin otomasyon ile ilişkisi

“…Önce bir eşitsizlik dinamiklerine bakalım. 1985’ten 2010’ların ortalarına kadar hemen hemen her gelişmiş ülkede eşitsizliğin arttığını görüyoruz. ABD bunların lideri. Hem daha eşitsiz bir şekilde başladı 1980’lere, hem de en büyük eşitsizliği yaşadı. Ama İskandinav ülkeleri de dahil olmak üzere her ülkede eşitsizliğin arttığını görüyoruz.” 

“Peki bunun biraz önce söylediğim otomasyon olayıyla alakası ne?. Bunu görmenin de çok basit ama bence etkileyici bir yolu var.  Burada birçok gelişmekte olan ülke için her mesleği alıp bunu düşük ücretli, orta ücretli ve yüksek ücretli meslekler kategorisine koyuyorum ve şunu görüyoruz: her ülkede orta ücretli mesleklerin istihdamı azalıyor.  Niye?. Çünkü orta ücretli meslekler fabrikada çalışan işçiler, ofiste çalışan ve algoritmalar tarafından otomasyona tabi olan mesleklerden bahsediyoruz burada. Yani burada benim otomasyondan bahsettiğim şey bu orta tabaka mesleklerin makinalara ve algoritmalara geçmesi ve görüyorsunuz ki bu her ülkede, İtalya’da, Avusturya’da, Danimarka’da, İngiltere’de, Fransa’da hepsinde aynı şekilde oluyor. Bazılarında bunun yerine daha yüksek ücretli işler ortaya çıkıyor bazılarında daha düşük ücretli işler ortaya çıkıyor ama hepsinde bu orta tabakanın erimesi var.

Şimdi Türkiye’ye yavaş yavaş gelirken diyebilirsiniz ki bu gelişmiş ülkelerin bir problemi, ama değil. Çünkü aslında Hindistan, Türkiye ve Latin Amerika gibi ülkeler için çok daha fazla önemi var bunların, çünkü aynı zamanda otomasyon, daha önceden bu ülkelerden ithal edilen malların da otomasyonu anlamına geliyor.  Ve uluslararası iş bölümünün, iş dağılımının çok değiştiğini görüyoruz. Bunların hepsinin Covid sürecinde daha da arttığını görüyoruz. ABD’ye bakarsanız şirketlerin %75’i biz daha fazla otomasyona gideceğiz ya da gitmeye başladık yanıtını veriyor. Niye?. Çünkü insanların şimdi bir problemi daha var. İşe gelemiyorlar, geldiklerinde hasta oluyorlar, geldiklerinde birbirlerine yaklaşamıyorlar. Şirketlerin makinalara, algoritmalara dönmesi çok normal…”

Toplam Faktör Verimliliği nedir?

“…Şimdi ikinci probleme geçelim: Üretkenlik. Bu kadar otomasyon yapıyoruz ve bunun iş gücüne, iş talebine, işsizliğe ve eşitsizliğe birçok negatif etkisi var. Bari üretkenlik olarak bundan faydalanabiliyor muyuz? Bu soruyu eğer Silikon Vadisi’ndeki insanlara sorarsanız bir çoğu evet der. Derler ki yeni teknolojiler çok radikal, organizasyonları çok değiştiriyorlar bazıları kazanacaklar, çok zeki olan insanlar kazanacaklar o kadar yetenekli olmayan insanlar kaybedecekler ama önemli değil çünkü bu teknolojiler üretkenliğimizi o kadar arttıracaklar ki herkesin refahı daha iyi hale gelecek. Bu neredeyse bir dini görüş gibi herkesin inandığı bir şey ama ekonomistlerin bu konuya olan yaklaşımı biraz daha basit. Önce verilerle bakılması lazım ve ekonomistlerin bu konudaki en basit kavramlarından bir tanesi, toplam faktör verimliliği.

Toplam faktör verimliliği çok basit bir kavram aslında. Şunu söylüyor: gayri safi milli hasılanın büyümesine bakın. Bundan ne kadarı iş gücü artışına ya da eğitim artışına ne kadarı sermaye artışına bağlı onları çıkartın. Geri kalan nedir?. O saf bir verimlilik. Bunu başka türlü de düşünürseniz şöyle bir şey toplam faktör verimliliği: bir ekonominin sermayesi, iş gücü, her şeyi aynı kalsın. Bir tek verimliliği artsın. Ne kadar büyüyecek?. İşte toplam faktör verimliliğinin büyüme oranı bize bunu veriyor. Ekonominin zenginleşmesi için çok önemli bir şey.

ABD ekonomisinin 1940’larda, 50’ler ve 60’larda toplam faktör verimliliğine bakarsak çok yüksek. %3’ün üstünde, bazı on senelerde %1.5-2 ama özellikle  teknolojinin en hızlı ilerlediği dönemde toplam faktör verimliliğinde çok büyük bir düşüş var. Şu anda %0,5. %3 ya da %2 yerine %0,5 artış var. Yani “üretkenlik konusunda teknolojilerden yeterince yararlanamıyoruz” demek, bu problemi olduğundan bile az göstermek demek. Gerçekten o kadar çok yeni teknolojinin girdiği bir dünya ekonomisinde toplam faktör verimliliğinin bu kadar düşük olması çarpıcı bir şey…

“Refah Devleti 3.0” nedir?

“…Peki Kovid sonrası dünyayı nasıl yeniden yapabiliriz o zaman? Bu konuda şunu vurgulamak istiyorum. Birçok gelecek var bize açık. Her şeyi olduğu gibi yapıp geri Kovid öncesi dünyaya dönmeye çalışabiliriz ama bence bu trajik olur. Çünkü dediğim gibi çok problem vardı Kovid öncesinde ve Kovid süresince bunlar daha da kötü hale geldiler. Yanlış dersler çıkarabiliriz. Örneğin Çin’i kopyalamaya kalkabiliriz. Biraz önce dediğim gibi demokrasinin değerini vurgulamamın nedeni Çin’i kopyalama stratejisinin ne kadar kötü olduğunu anlatmaktı. Eğer Türkiye ya da ABD ya da Fransa Çin’i kopyalamaya kalkarsa, benim araştırmalarım aslında (bu ülkelerin) Çin’den de kötü hale geleceklerini gösteriyor. Çünkü Çin’in başarısı baskıdan, demokrasiyi kapatmasından gelmiyor, bürokratik verimlilikten geliyor ve bu bürokratik verimlilik Çin tarihine bakarsanız 2500 sene içinde yavaş yavaş gelişen ve devletin despotik yapısına rağmen gelişebilmiş bir sistem.

ABD ya da Türkiye Çin’i kopyalamaya kalkarsa bu bürokratik verimliliği asla elde edemeyecektir. Sadece baskıyı elde eder. Üçüncü olasılık ise Silikon şirketlerine, Silikon Vadisi’ne, teknoloji şirketlerine daha da fazla sosyal güç, daha da fazla liderlik vermek. Bunun niye kötü olduğunu herhalde anlatmama gerek yok, çünkü hem verimlilik hem eşitsizlik konusundaki negatif etkilerini vurguladım.  Ama aslında daha da kötü, çünkü bence teknoloji şirketlerinin sosyal yapıya olan etkileri demokrasiyi de zayıflatıyor. Bu konuda çok daha fazla konuşmak isterdim çünkü gerçekten bu da benim araştırmalarımın bir parçası ama burada vaktim olmayacak. Onun yerine benim vurgulamak istediğim şu ki bizim önümüzde değişik bir yol var. Kolay bir yol değil ama bence hem olası bir yol hem de biraz önce bahsettiğim üç problemi de bir ölçüde de olsa çözebilecek, üretkenliği arttıracak, eşitsizliği azaltacak ve demokrasiyi kuvvetlendirecek bir yol. Buna ben “Refah Devleti 3.0″ diyorum…”