Statükodan vazgeçmek ve değişimlere yelken açmak neden zor?

Shutterstock

Hayatınızda değişiklik yapmak size zor mu geliyor? Ya da bir değişiklik planladığınızda karşınıza çıkacak belirsizliklerden hemen gözünüz mü korkuyor? “Dimyat’a pirince giderken ya eldeki bulgurdan olursam!” diye kara kara düşünüyor musunuz? Merak etmeyin yalnız değilsiniz. Pek çok insan için statükodan yani mevcut durumdan vazgeçmek ve bir değişiklik başlatmak çok zor. Buna psikoloji ve davranışsal ekonomide “statüko yanlılığı” deniyor.

Statüko yanlılığı nedir?

Şu anki durumumuza değer verme ve bu durumu koruma isteğine statüko yanlılığı adını veriyoruz [1][2]. Bu yanlılık günlük hayatta aldığımız pek çok kararı etkiliyor. Araştırmalar, eş seçimi ya da organ bağışlama gibi önemli kararlardan, hangi yemeği yiyeceğimizden hangi ampulü alacağımıza kadar görece basit kararlarda bile statüko neyse onu tercih ettiğimizi gösteriyor. 

Statüko yanlılığına en çarpıcı örneklerden biri organ bağışı konusunda verilebilir. 2003’te basılan bir araştırmaya göre, Fransa, Portekiz ve Belçika gibi ülkelerde organ bağışı oranları çok yüksekken, Almanya, Danimarka ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde epey düşük [3]. Peki bu Avrupa ülkeleri arasındaki fark ne? Aynı araştırmaya göre en kritik fark ülkelerin bazılarında statükonun organ bağışlamak olması. Yani bu ülkelerdeki düzenlemelere göre tüm vatandaşlar organ bağışçısı oluyor. Kişiler organ bağışlamak yükümlülüğünden başvuruda bulunarak kurtuluyorlar. Bağış oranlarının düşük olduğu ülkelerde ise (ki bu ülkelere Türkiye de dahil) statüko, organ bağışı yapmamak yani bağışta bulunmak için başvuruda bulunmak gerekiyor.

Statükoya dair bu fark organ bağışı oranını büyük ölçüde etkiliyor. Aslında kişiler organ bağışı kararında tamamen özgür, fakat statükoyu organ bağışı yapma olarak belirlemek, kişileri birçok hayatı kurtaracak bu davranışa ufacık bir dokunuşla itmiş oluyor.

Statükolar günlük hayatımızda her yerde!

Çevremize biraz daha dikkatlice bakarsak statükoların günlük hayatımızın pek çok farklı yönünü etkilediğini görebiliriz. Ülkemizdeki otomatik bireysel emeklilik uygulaması statüko yanlılığını tasarrufu artırmak için kullanmanın bir örneği. Otomatik bireysel emeklilik sisteminin uygulamaya girmesiyle, çalışanların maaşından belli bir miktar otomatik olarak bu sisteme aktarılıyor. Fakat çalışanlar isterlerse kurumlarına başvurup otomatik bireysel emeklilik sisteminden çıkma hakkına da sahip. Yani bu uygulama  bireysel emeklilik sistemine dahil olmayı bizim için statüko haline getiriyor. 

Başka çarpıcı bir örnek, akıllı telefon aldığımızda çoğu zaman varsayılan arama motorunun Google olması; tabii istersek bunu ayarlardan değiştirebiliyoruz. Fakat statükonun gücünü bilen Google, mobil cihaz üreticilerine kendi arama motorunu varsayılan yapmaları için her yıl milyarlarca dolar ödüyor. Örneğin, Google’ın iPhone, iPad gibi cihazlarda varsayılan olmak için Apple’a ödediği meblağ yıllık 10 milyar doların üzerinde; bu da Apple’ın yıllık net kazancının yaklaşık %20’sini oluşturuyor! Google’ın bu kadar büyük meblağları göz kırpmadan harcamasının sebebi, statüko yanlılığı yüzünden çoğumuzun varsayılanı değiştirmeyeceğini, kendi arama motorunu kullanmaya devam edeceğini bilmesi. Bu da tabii, şirketin reklam gelirlerine çok büyük katkıda bulunuyor.

Peki çoğu zaman statükoyu tercih etmemizin nedeni ne? Başlıca bir neden, değişikliğin getireceği olası olumsuz sonuçların yarattığı belirsizlik ve kaygının, değişikliğin olası olumlu sonuçlarından daha ağır basması. Önemli başka bir neden, statükoyu değiştirmenin zaman ve efor gerektirmesi. Varsayılan arama motorunu değiştirmek gibi görece basit bir kararda bile, mobil cihazımızdan doğru ayarların yerini bulmak için bir efor sarf etmemiz gerekiyor. Organ bağışı ve bireysel emeklilik gibi daha karmaşık seçimlerde ise hem kararın artısını eksisini tartmak ve planlama yapmak için hem de kararı uygulamaya geçirecek adımları tamamlamak için zaman ve emek harcamamız gerekiyor. Statükoda kalmak içinse parmak oynatmamız bile gerekmiyor; bu da hayatımızda değişim yapmayı bizim için güç kılıyor.

Eşlerimizi seçerken de mi statükocuyuz?

Statüko yanlılığı günlük hayattaki kararlarımızı bu kadar etkiliyorsa, eş seçimi gibi önemli bir kararı neden etkilemesin? Romantik ilişkilerimizde şu anki partnerimiz ya da eşimiz bizim için mevcut durumu yani statükoyu oluşturuyor. Dolayısıyla, partnerimizi sevmemiz, ona duygusal bağlılık duymamız bir yana dursun, statükoyu değiştirmenin zorluğundan dolayı da ilişkilerimizi devam ettiriyor olabiliriz. 2018 tarihli makalemizde yer alan bir dizi çalışmamızda, karşımıza başka “kısmet”ler çıksa dahi mevcut ilişkimizi devam ettirmemizin bir nedeninin statüko yanlılığı olduğunu gösterdik [4]. Örneğin, bu çalışmalardan birinde romantik ilişkisi olmayan kadın katılımcılardan erkek katılımcılar tarafından doldurulan profil bilgilerini dikkatlice incelemelerini istedik. Tıpkı kullanımı ülkemizde gitgide yaygınlaşan çevrimiçi eş bulma sitelerinde olduğu gibi, katılımcılar profil bilgilerine bakarak bu kişilerden hangisiyle yüz yüze görüşmek istediklerine karar verdiler. Katılımcılar üç profil arasında seçim yaptıktan sonra çalışmayı yürüten asistan başka bir profili unutmuş gibi davrandı ve unutulan profili katılımcıya verdi. Dolayısıyla, katılımcıdan daha önce gördüğü ve seçtiği profil (statüko) ve henüz hiç görmediği, güya unutulan profil (alternatif) arasında seçim yapmasını istedik. Bulgularımıza göre, çoğu katılımcı kiminle karşılıklı görüşeceğine karar verirken ilk seçimini değiştirmek istemedi. Yani özellikleri ne olursa olsun statüko kimse ondan yana tercihlerini kullandı. Peki bir romantik ilişki arifesinde ya da ilişkimiz sürerken neden statükoyu korumak istiyoruz? Bulgularımıza göre, yeni bir ilişkiye başlamanın getirdiği belirsizlikler, şu anki partnerimizi üzme korkusu ve şu anki partnerimizi etrafımızdaki başka alternatiflere göre daha olumlu görmeye meyilli olmamız ilişkilerimizde statükoyu korumamızı beraberinde getiriyor. 

Statüko yanlılığı kişiden kişiye değişir mi?

Hemen hemen hepimiz günlük hayatımızda statükoyu korumaya meyilli olsak da, bazılarımızda bu eğilim biraz daha güçlü. Diğer bir deyişle, bazılarımız günlük hayattaki değişimlere daha kapalı, bazılarımızsa değişimlere daha açık. Bunun bir nedeni, bazılarımızın açık ve net bir çözüme bir an önce ulaşma arzusunun daha yüksek olması. Buna bilişsel kapalılık deniyor [5]. Bilişsel kapalılığı yüksek kişiler belirsizlikten ve farklı görüşlere başvurmaktan hoşlanmıyor, net kuralları ve hızlı karar almayı seviyorlar. Bilişsel kapalılığı yüksek kişiler aynı zamanda daha statükocu oluyor.

Halen devam eden bir başka araştırmamızdaki bulgularımıza göre, günlük hayattaki değişimlere kapalı olduğu bilinen bilişsel kapalılığı yüksek kişiler ilişkilerine daha çok yatırım yapıyor, daha çok zaman ve efor harcıyor. İlişkiye yapılan yatırım da romantik partnere daha çok bağlı olmayı beraberinde getiriyor. Yani günlük hayatında değişimden hoşlanmayan, statükoyu korumaya meyilli olanlarımız aynı zamanda ilişkilerinde de statükoyu korumaya meyilli, bir başladığı ilişkiden çok da kolay vazgeçemiyor.

Sonuç olarak, konu eş seçimi de olsa organ bağışı da olsa statükodan vazgeçmek ve değişime açık olmak çoğumuz için zor. Belki bazılarımız için daha da zor. Peki değişimin gerekli olduğu durumlarda statükoya olan bu yanlılığımızı bir nebze de olsa nasıl azaltabiliriz? Bunu için kullanabileceğimiz bir yöntem, statükonun dezavantajlarını ve onun yerine geçecek alternatiflerin avantajlarını kendimize sürekli hatırlatmak. Belki böylelikle gerektiğinde hayatımızdaki değişimlere biraz daha cesurca yelken açabiliriz.

Gül Günaydın
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi BAGEP 2019
Cansu Yılmaz
Anadolu Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Kaynaklar
[1] Kahneman, D., Knetsch, J. L. ve Thaler, R. H. (1991). Anomalies: The endowment effect, loss aversion, and status quo bias. The Journal of Economic Perspectives, 5, 193-206.
[2] Eidelman, S. ve Crandall, C. S. (2012). Bias in favor of the status quo. Social and Personality Psychology Compass, 6, 270-281.
[3] Johnson, E. ve Goldstein, D. (2003). Do defaults save lives? Science, 302, 1338-1339.
[4] Gunaydin, G., Selcuk, E., Yilmaz, C. ve Hazan, C. (2018). I have, therefore I love: Status quo preference in mate choice. Personality and Social Psychology Bulletin, 44, 589-600.
[5] Webster, D. M. ve Kruglanski, A. W. (1994). Individual differences in need for cognitive closure. Journal of Personality and Social Psychology, 67, 1049-1062.


Creative Commons LisansıBu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. İçerik kullanım koşulları için tıklayınız.


Önceki İçerikBilimsel yazarlık ve yazarlık etiği hakkında: Fırsatçı dergiler ve yayınevleri
Sonraki İçerikKoronavirüs salgınına karşı alınan ekonomik önlemler
Gül Günaydın

Gül Günaydın lisans derecesini ODTÜ İşletme Bölümünde tamamladı. Doktora çalışmalarına başlamadan önce Fulbright bursuyla California Üniversitesi Berkeley kampüsünde misafir araştırmacı olarak bir sene geçirdi, doktorasını Cornell Üniversitesi’nde sosyal ve kişilik psikolojisi üzerine tamamladı. Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümünde görev yapan Günaydın, halen Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi kadrosunda. Gül Günaydın’ın kişilerarası ilişkileri inceleyen araştırmaları sosyal psikolojinin önde gelen bilimsel dergilerinde yayınlanmıştır. Araştırmaları TÜBİTAK tarafından desteklenen Gül Günaydın, 2016’da Türkiye Bilimler Akademisi tarafından “Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülü”ne, 2019’da Bilim Akademisi tarafından “Genç Bilim İnsanları Ödülü”ne ve TÜBİTAK tarafından “Teşvik Ödülü”ne layık görülmüştür.

Cansu Yılmaz

Lisans ve yüksek lisans derecelerini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden alan Cansu Yılmaz, doktora eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında tamamlamıştır. Şu anda Anadolu Üniversitesi Psikoloji Bölümü kadrosunda yer almaktadır. Araştırmalarında kişilerarası ilişkileri inceleyen Cansu Yılmaz’ın halen yürüttüğü çalışmalar eş seçiminde rol oynayan faktörler ve romantik ilişkilerin esenliğimize etkilerine odaklanmaktadır.