Türkiye’nin nüfusu 80 milyona ulaştı. Oysa bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan alanın nüfusu 200 yıl öncesine kadar hiç bir zaman 10 milyonu aşmamıştı. Bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte üçü kentlerde oturuyor. Oysa 200 yıl öncesine kadar nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı kırlarda oturuyor ve tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlıyordu. Bu kısa yazıda Roma ve Bizans dönemlerinden günümüze kadar bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan alanın 2000 yıllık öyküsünü sayılarla özetleyeceğim.
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin büyük bir bölümünde Türkiye’nin nüfusu salgın hastalıklar, savaşlar ve göçler nedeniyle dalgalanmalar gösterdi ama hiç bir zaman 10 milyonun üzerine çıkamadı. 540’lı yıllarda başlayan ve tüm Akdeniz bölgesine yayılan Justinyen Vebası 8. yüzyıla kadar Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Daha sonra 1340’larda, Osmanlıların tarih sahnesine çıkmaya başladıkları dönemde, Karadeniz’in kuzeyinden gelerek tüm Orta Doğu ve Avrupa’yı etkisini altına alan ve Batılıların Kara Ölüm adını verdikleri veba salgını da 1830’li yıllara kadar Türkiye ve Doğu Akdeniz’i sık sık ziyaret etti. 20. yüzyıl öncesinde nüfusun artmamasının en önemli nedenlerinden biri de bebek ölümlerinin yüzde 30- 40 dolaylarında seyretmesiydi.
19. yüzyılın ortalarından itibaren, vebanın kaybolması ve bir miktar iktisadi gelişme ile birlikte Türkiye’nin nüfusu toparlanmaya başladı. Kırım’dan, Kafkaslardan ve Balkanlarda Osmanlı Devleti’nden ayrılan bölgelerdeki Müslüman nüfusun Türkiye’ye göç etmeleriyle toplam nüfus 1840’larda 10 milyondan 1914’de 16,5 milyona kadar yükseldi. Ancak Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Türkiye’nin nüfusu büyük bir darbe aldı, yüzde 20 kadar azaldı. 1927 yılında yapılan Cumhuriyet döneminin ilk Sayımında nüfus 13.5 milyondu.
1950 sonrasında hem bebek hem de yetişkin ölümlerinin azalması ile nüfusu hızla artmaya başladı, 1950 yılında 21 milyona, 1980 yılında 44 milyona yükseldi. (Şekil 1) Son dönemde kentleşme ve yükselen eğitim düzeyi ile birlikte doğum oranı düşüyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin nüfusundaki artışlar daha sınırlı olacak.
Son 200 yılda Türkiye’nin nüfusu 7 kat arttı ama dünya nüfusu da yaklaşık o kadar artmış olduğundan Türkiye’nin dünya nüfusu içindeki payı yüzde 1’e çok yakın seyretti.
Türkiye nüfusunun kırlar ve kentler arasındaki dağılımı da bize ilginç bir tablo sunuyor. Yüzyıllar boyunca ve 1950 ye kadar Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu nüfusu 10 binin altında kalan köy ve kasabalarda oturuyor ve tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Kırsal nüfusun bir bölümünü de göçerler oluşturuyordu.
Türkiye nüfusunun kentleşmesi esas olarak 1950 sonrasında hız kazandı. Nüfusu 10 binin üzerinde olan yerleşim merkezlerinde yaşayan toplam nüfus, 1914 ve 1950 yıllarında yaklaşık olarak sadece 4 milyondan 1980 yılında 22 milyona ve bugün 60 milyona yükseldi. Bir başka deyişle, Türkiye nüfusu son iki – üç kuşakta kentleşti. (Şekil 2)
Son olarak da nüfusun Müslümanlaşmasına değineceğim. Bugünkü Türkiye sınırları içindeki alanda Müslümanlara 7. yüzyıldan itibaren rastlanıyor. 19. yüzyıl öncesi için elimizdeki sayısal veriler sınırlı olsa da, 10. yüzyıldan itibaren Orta Asya’dan göç eden Türklerin Anadolu’ya girmesiyle birlikte Müslüman nüfusun oranı yükselmeye başladığını biliyoruz. İlerleyen yüzyıllarda göçler ve din değiştirmeler ile Müslüman nüfusun payı artmaya devam etti. Birinci Dünya Savaşı sırasındaki tehcir politikasıyla Ermeni nüfusun, daha sonra Yunanistan ile imzalanan Mübadele anlaşmasıyla da Rumların payı azaldı. Böylece Müslümanların nüfusun payı 1914 yılında yüzde 80’nin altındayken, 1920’lerde yüzde 97’ye kadar yükseldi. (Şekil 3)
Şevket Pamuk
Bilim Akademisi Üyesi
Boğaziçi Üniversitesi
İleri Okuma: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, 2014, (1820’den günümüze nüfus konusu kitabın 63-80 sayfalarında anlatılıyor)