Eğitim Reformu Girişimi “2016-17 Eğitim İzleme Raporu”ndan İzlenimler

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitim alanında yaşanan gelişmeleri on yıldır Eğitim İzleme Raporları aracılığıyla izleyerek değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaşıyor. 7 Ekim’de 2016-17 Eğitim İzleme Raporu’nu yayınladı.

Bu kapsamlı raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Eğitim İzleme Raporu 2016-17, altı ana başlıktan oluşuyor: yönetişim ve finansman, öğrenciler ve eğitime erişim, öğretmenler, eğitimin içeriği, eğitim ortamları, eğitimin çıktıları.  Güncel gelişmeler değerlendirilirken kapsayıcı eğitimin gelişmesine duyulan gereksinim vurgulanıyor; eğitimin çocuğun iyi olma halini amaçlayacak şekilde yeniden gözden geçirilmesinin ve bu gözden geçirilmenin şeffaf ve katılımcı olacak yapılmasının öneminin altı çiziliyor.

Çocukların ve öğretmenlerin “iyi olma hali” raporda sıklıkla karşılaştığımız bir kavram ve bireyin yaşamının sosyal, duygusal, fiziksel, zihinsel boyutlarından memnun olması durumunu anlatıyor.

200 sayfalık raporda dikkat çeken bazı unsurları Sarkaç okuyucusu için derledik:

MEB Bütçesi

MEB bütçesi miktar olarak artma eğiliminde fakat 2016’dan 2017’ye merkezi yönetim bütçesine ve gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH)’ya oranı değişmemiş. 

PISA 2015 sonuçlarına göre, öğrenci başına 6 ile 15 yaş arasında yapılan kümülatif eğitim harcaması 50bin doların altında olan ülkelerde, eğitim harcaması ile akademik başarı arasında anlamlı bir ilişki bulunuyor. Türkiye’de, 6 ile 15 yaş arasında öğrenci başına 33bin doların altında harcanıyor.  Öte yandan, sözü edilen PISA raporunda, harcamaları tek başına artırmanın doğrudan başarıyı getirmeyeceğinin, harcamaların hangi politikalar için yapıldığının daha önemli olduğunun altı çiziliyor.

Bütçe artırılırken çocukların iyi olma haline etkisinin artması yönünde harcanması önem taşıyor. “İyi olma hali”nin iyileştirilmesi için ikili öğretimin sonlanması, okul öncesi eğitimin yaygınlaşması, öğretmene yatırım yapılması ve mülteci çocukların eğitimi gibi acil konular önceliklendirilmeli.

Öğrenci başına harcama konusunda yaygın olarak kullanılan gösterge, eğitim alanında yapılan harcamaların toplam öğrenci sayısına bölünmesiyle elde ediliyor. Bu konuda, bölge ve il düzeyinde veri bulunmuyor; dolayısıyla öğrenci başına eğitim harcamasının bölgelere göre nasıl değiştiği analiz edilemiyor.

Öğrenci başına yapılan kamu eğitim harcamalarında okul öncesi eğitimde miktar son üç yıldır değişmemiş. Son yılda ilköğretimdeki öğrenciler için yapılan harcama 50 TL, ortaöğretimdekiler için ise 150 TL artarken İmam Hatip Okullarını da kapsayan Mesleki ve Teknik Liselere devam eden öğrencilere yapılan kamu eğitim harcaması 1500 TL kadar artmış.

Özel Okullar ve Eğitimde Eşitlik

Bütçenin verimli harcanması kadar eşitlikçi harcanması da önem taşıyor. 2014-15 eğitim-öğretim yılından bu yana özel okullara teşvik ödenmesi kamu kaynaklarının eğitim alanında eşitlikçi kullanımı ilkesiyle çelişiyor.

2016-17 verilerine göre, özel okulların tüm okullar içindeki payı, okul öncesinden ortaöğretime dek tüm kademeler dikkate alındığında, %12,8; özel okullara devam eden çocukların payı %7,6’dır.

Son yıllarda özel okulların payında görülen büyük artışta, dershanelerin dönüşümüyle kurulan temel liselerin büyük etkisi oldu. 2016-17 yılına ait verilere göre, Türkiye genelinde 1017 temel lise ve bu kurumlarda öğrenim gören yaklaşık 204bin öğrenci bulunuyor.

Bu durum sınavlara hazırlık amacıyla çalışan özel öğretim kurumlarının önlenemediğini gösteriyor.

Öğrencinin iyi olma hali için ikili öğretimin sonlanması

İkili öğretimin sonlanması öğrencilerin iyi olma haline doğrudan katkıda bulunacak bir adım. İkili öğretim, çocukların eğitim yaşantılarını beslenmeden, ders dışı etkinliklere katılmaya kadar pek çok alanda olumsuz etkiliyor.  

Kalkınma Bakanlığı’nın Orta Vadeli Program (2017-2019)’ında da “eğitimin kalitesinin artırılmasına ve beşeri sermayenin niteliğinin yükseltilmesine” yönelik bir hedef olarak yer alıyor. Bu bölümde temel yatırım alanlarından olan okul ve derslik inşası yatırımları üzerinde duruluyor.

2017 yılında yapı tesisi için ayrılan 4 milyar TL’nin dağılımı rapordaki Grafik 1.3’te gösteriliyor. Buna göre, en fazla yatırım ödeneğinin imam hatip okullarının da içinde bulunduğu mesleki ve teknik eğitime ayrıldığı, ikili öğretimin en yaygın olduğu temel eğitim alanındaki yapı tesisi ödeneğinin daha düşük kaldığı, görülüyor.

Okul Öncesi Okullulaşma

Okul öncesi eğitimin çocukların iyi olma halinde ve başarısında büyük önem taşıdığı biliniyor.

Erken çocukluk eğitiminin kamu tarafından ücretsiz sunulmaması, bu eğitime ağırlıklı olarak varlıklı ailelerin erişmesi ve sunulan hizmetlerin niteliğinin değişken olması riskini doğuruyor.  Okul öncesinde eğitime katılımı etkileyen en önemli değişkenlerin hanehalkının varlık seviyesi, annenin eğitim düzeyi ve annenin istihdam durumu olduğunu ERG ve ACEV ortaklığında yürütülen “Türkiye’de Erken Çocukluk Bakımı ve Okul Öncesi Eğitime Katılım” araştırmasının çıktılarından.

Okul öncesinde okullulaşma oranları artarken, “toplum temelli okul öncesi kurumlar”ın payı da genişliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı 4-6 yaş kurslar ile belediyelerce ve derneklerce açılan kreşleri kapsayan toplum temelli kurumlar ilk kez 2015-16 eğitim-öğretim yılında MEB istatistiklerine dahil edildi. 2015-16’da 692 olan toplum temelli kurumların sayısı, 2016-17’de 1.448’e yükseldi. Tüm öğrenciler arasında bu kurumlara devam edenlerin oranı önceki yıl %1,7 iken, 2016-17’de %3,6’ya çıktı.

İlk-Ortaöğretim Okullulaşma

ERG Eğitim İzleme Raporu’nda okullulaşmaya ilişkin kapsamlı analizler ve veri tabloları yer alıyor.  Okullulaşma dışında okula devam, sınıf tekrarı ve erken ayrılma da eğitime erişimin önemli göstergelerinden. Sağlıklı değerlendirmelerin yapılması için kamuoyuyla paylaşılan veri yetersiz.

Raporda 6-9 yaş arasındaki ilkokul çağındaki çocukların %98’inin okula kayıtlı olduğu belirtiliyor. Bu yaş grubunda yaklaşık 100bin çocuk okulsuz.

Ortaokulda okullulaşma oranları %0.8 yükselmiş ve 2016-2017’de %95.7 olmuş. Kız ve erkek öğrenciler arasında belirgin bir fark yok.  Ortaokulda okullulaşma oranı Hakkari, Bayburt ve Gümüşhane dışındaki tüm illerde %90’ın üzerinde görülüyor.

2016-2017’da ortaöğretimde (lise eşdeğeri) okullulaşma %2.7 yükselerek %82.5 oldu. Ortaoöğretimde okullulaşmada bölgelere göre dağılım farklılık gösteriyor, Kuzeydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki okullulaşma oranları geçtiğimiz yıllardaki gibi diğer bölgelere göre daha düşük.  MEB verileri ortaöğretim için illere göre incelendiğinde Rize ve Bolu’da %100 olan okullulaşma Ağrı’da %52’ye ve Muş’ta %50’ye düşüyor. Okullulaşmanın düşük olduğu bölgelerde kadın/erkek oranları da değişiyor. Güneydoğu Anadolu bölgesinde ortaöğretimde erkeklerin okullulaşma oranı %71 iken kadınlar için bu oran %67.

Eğitimin Kapsayıcılığı – Suriyeli, Roman Çocuklar

Türkiye’de geçici koruma altında bulunan çocukların eğitime erişiminin sağlanması ve aldıkları eğitimin niteliği eğitim sisteminin kapsayıcı olması için önem taşıyor.

 Türkiye’de yaşayan yaklaşık 800bin Suriyeli çocuğun yalnız %58’i okula gidiyor. Okula giden çocukların %60’ı Geçici Eğitim Merkezlerine   ve yalnız %40’ı resmi okullara devam ediyor.

2015 yılı DİSK Türkiye’de çocuk işçiliği gerçeği raporuna göre ise Türkiye’de 6-18 yaş arasında ekonomik faaliyette bulunan 900bin çocuk var. Bu çocukların neredeyse yarısının okula erişimi yok. Roman çocuklar, okula katılımı en düşük olan gruplardan olduğu biliniyor fakat veriler etnik gruplara göre ayrıştırılmadığından kesin sayılar mevcut değil.  Roman çocukların okula devamsızlığının nedenleri arasında yoksulluk, erken yaşta çalışma zorunluluğu, okuldaki diğer öğrenciler, veliler ve okul yönetimi tarafından dışlanma, okuyan rol model eksikliği, erken yaşta evlilik sonucu kız çocuklarının okulu bırakması, göçebe yaşam tarzı ile okula devamın mümkün olmaması gösteriliyor.

Öğretmenler

Akademik başarı ve çocuğun iyi olma hali bakımından kilit role sahip kişiler şüphesiz öğretmenler. Bu iki alandaki zayıf karne ile bölgeler ve okullar arasındaki eşitsizlikler, öğretmenlerle ilgili reform ihtiyacına işaret ediyor. Raporda nitelikli öğretmen ihtiyacı değerlendirilirken “öğretmen ihtiyacı” ve “öğretmen niteliği ve iyi olma hali” olarak iki başlık altında inceleniyor.

Türkiye’de ihtiyaçtan daha fazla öğretmen yetiştirilmesine karşın öğretmen ihtiyacı kapanmıyor. Her yıl en fazla ilk atamanın yapıldığı doğu illerindeki öğretmen açığının kapanmaması dikkat çekiyor.  Doğuda kısa süre kalıp batıya tayin isteyen öğretmenlerin sayısını azaltmak için bu bölgelerde öğretmen olmayı teşvik edecek uygulamaların hayata geçmesi gerekiyor.

2010’dan beri durdurulmuş olan sözleşmeli öğretmenlik uygulaması yeniden 2016’da yeniden başladı.   Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasında öğretmen ilk 4 sene sözleşmeli çalıştıktan sonra kadroya alınıyor ve ilk 6 sene ilk atandığı bölgede bulunma şartı var. Bu uygulama doğu illerindeki açığı kapatmaya yönelik olumlu bir etkisi olması beklense de, sözleşmeli çalışmanın öğretmenin motivasyonu ve başarısı üzerindeki olası olumsuz etkileri dikkate alınmalı.

Öğretmen açığının sağlıklı değerlendirilebilmesi için gerekli bölgelere ve branşlara göre öğretmen açığı verisi paylaşılmıyor. Yeterli veri bulunmadığından değerlendirilemeyen başka bir konu da uzun süreli rapor vb sebeplerle oluşan öğretmen devamsızlığı.

Öğretmen niteliği, nasıl ölçüleceği ve izleneceği konusundaki belirsizlikler nedeniyle üzerinde durulması gereken bir konu olmaya devam ediyor.  Bu konuda tartışma yürütmek için öğretmen nitelİğini tanımlamak ve nasıl ölçüleceğini betimlemek büyük önem taşıyor.  Bu konuda kapsamlı çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var.

Öğretmen niteliğinin yanısıra öğretmenin iyi olma halinin göz önünde tutulması gerekiyor. Çalışmalar öğretmenin iyi olmasının işini nitelikli yapabilmesi ve öğrencileriyle yakın ilişki kurarak onların iyi olma haline katkı sağlayabilmesi için önemli olduğu gösteriyor. Öğretmenin iyi olma hali çalışma koşullarıyla yakından ilişkili.

Öğretmenlerin %63’ü sunulan hizmetiçi eğitimlerin sayıca yetersiz olduğunu ve %74’ü eğitimlerin içerik yönünden zayıf olduğunu belirtiyor.  Başarılı bir hizmetiçi eğitim programının özellikleri olarak şunlar sayılıyor:

İçerik olarak: öğretmenlerin gereksinimlerinin dikkate alınması ve etkin katılımlarıyla hazırlanması, sınıf içinde yaşanan sorunlara karşılık gelmesi, özel bir konuda derinleşmesi, mesleği yürütme biçimleriyle ilgili düşünmeye teşvik etmesi

Süreç bakımından: Düzenli ve devamlı eğitimler sürdürülmesi, ortak çalışmaya dayalı, uygulamalı program yapısı, öğretmenlerin etkin katılımcı olması, eğitimde akranlarına liderlik edebilmelerine ve programda kendi öğrenme süreçlerini kendilerinin yönetebilmelerine olanak tanınması

Eğitimin İçerigi

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre çocuklar ve gençler herhangi türden bir eğitim hakkına değil; yaşamlarını, karakter bütünlüklerini ve saygınlıklarını korumayı, kapsamlı ihtiyaçlarına yanıt üretmeyi, cinsiyet eşitliğini, yurttaşlık ve barış bilincini desteklemeyi ve güçlendirmeyi amaçlayan insan hakları temelli bir eğitim hakkına sahiptir. Yani eğitim hakkı sadece eğitime erişimi değil nitelikli eğitim hakkını da içerir. Nitelikli eğitim öğrenme çıktılarına indirgenemez; insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik eder, daha mutlu bir dünya için daha geniş potansiyeller taşıyan kapsamlı hayat deneyimleri ve öğrenme süreçleri sağlar. (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi, 1948)

ERG raporunda şu önemli noktayı vurguluyor:

“Eğitim sisteminin en önemli sorusu ne için eğitim? Sorusudur.

Eğitimin işgücü için mi, belirli bir ideoloji doğrultusunda hedeflenen nesiller için mi, yoksa çocuğun yüksek yararı için mi yapıldığı aldıkları eğitim ile bir ömür geçiren çocuklar için hayatidir.

Bu sorunun yanıtı verilirken “çocuğun iyi olma hali” ve “eğitimin hiçbir inancın, kimliğin, siyasi düşüncenin ya da ideolojinin açık ya da gizli propaganda aracı haline getirilmemesi” öncelikli olmalıdır.”

Saydamlık ve Katılımcılık

Eğitim alanında, tüm paydaşları ilgilendiren kararlar alınıp uygulanırken saydamlık ve katılımcılık ilkeleri göz ardı ediliyor.

“İlköğretim ve ortaöğretim düzeyinde “güncellenen” öğretim programları Ocak 2017’de kamuoyuyla paylaşıldı ve paydaşların bir aydan daha az sürede görüş ve önerilerini sunabilecekleri belirtildi. Temmuz 2017’de programların son hali yayımlandı. Çocukların hangi konuları öğreneceklerine ve hangi kazanımları edineceklerine ilişkin yol gösterici işlevi olan öğretim programlarının hazırlandığı süreçte saydamlık ve katılımcılık bakımından temel eksikler gözlemlendi. Taslak programların hazırlık süreci kamuoyuna yansımadı; eğitim alanında çalışan pek çok uzmanın, sivil toplum kuruluşunun (STK), akademisyenin sürece ilişkin bilgisi olmadı. Saydamlık, değişikliklerin henüz fikir aşamasındayken tüm paydaşlar tarafından tartışılabilmesini gerektirirdi.”

2017 Güz döneminde uygulanmaya başlanan yeni müfredatta dikkat çeken unsurların bazıları şöyle:

  • -Yeni müfredattaki en önemli değişim “değerler eğitimi”. Tüm sınıf düzeylerinde kazandırılması amaçlanan değerler adalet, dostluk, dürüstlük, özdenetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik şeklinde 10 başlık altında toplanıyor.
  • -Yeni müfredatta 2004 yılında eleştirel düşünmeye yönelik program ve ünite kazanımlarında azaldığı görülüyor.
  • -Toplumsal Cinsiyet rolleri ve kadın haklarının ilkokul eğitim programlarında yeterince ele alınmadığı vurgulanıyor.
  • -Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu tutulması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeye devam ediyor.

Türkiye ve Sınavlar

ERG raporunun son bölümünde eğitimin çıktıları kapsamlı olarak ele alınıyor.  Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu’nun 4. Ve 8. Sınıflara uyguladığı TIMSS ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün 15 yaşındaki örgün eğitime devam eden öğrencilere uyguladığı PISA sınavlarının sonuçları paylaşılıyor.

Burada dikkat çeken birinci konu PISA 2015 sonuçları, Türkiye’deki 15 yaşındaki çocukların temel becerilerden yoksun olduğunu gösteriyor.  Okuma, Matematik ve Fen dallarında Türkiye ortalamaları 2012’ye kadar artarken 2015’te sert bir düşüşle 2003’ün bile altına düşmüş.

İkinci dikkat çeken konu ise PISA sonuçlarının sosyoekonomik düzeye göre önemli farklılık göstermesi. Sosyoekonomik düzey yükseldikçe PISA başarısı da belirgin olarak artıyor.

PISA ve TIMSS, süreklilikleri ve uluslararası geçerlilikleri sayesinde eğitim politikası yapım süreçlerine dayanak oluşturacak kanıtlar elde etmeye elverişli değerlendirme sistemleri olarak görülüyor. TIMSS sonuçlarına göre en temel matematik ve fen düzeyinde olan veya altında kalan öğrenci sayısında 2011’den beri istikrarlı bir azalma var. Yine de bu seviyedeki öğrenci oranları matematik 4. sınıfta %25, 8. sınıfta %38, fen 4. Sınıfa %23 ve fen 8. Sınıfta %36 olarak dikkat çekiyor. TIMSS sonuçlarında da bölgesel farklılıklar göze çarpıyor.