Ülkemizin, uluslararası üne sahip, en seçkin ve üretken mantıkçısı ve felsefecisi, Bilim Akademisinin onursal üyesi Teo Grünberg’i 2025 yılının 13 Nisan akşamı kaybettik. Teo Bey bir çok insan için olduğu gibi benim hayatımda da müstesna bir yere sahipti. Böyle kısa bir yazıda onun başarılarını, matematiksel mantık ve felsefeye katkılarını hakkıyla özetlememin imkânı yok. Merak edenler için Teo Bey’in oğlu, kendisi gibi felsefeci olan değerli meslektaşım Prof. Dr. David Grünberg’in değerlendirme yazısını, onunla yapılan söyleşileri, Teo Bey’in öğrencisi olmuş ve tezini onun yönetiminde yazmış değerli meslektaşım Prof. Dr. Zekiye Kutlusoy’un derlediği Teo Grünberg’e Armağan kitabını öneririm.[1]D. Grünberg, “Teo Grünberg ve Felsefe”, 100 Felsefecimiz, Cilt 1 (der. N. Durmaz ve M. Pilgir) içinde, Nobel Yayınları, 2023, s. 573-582; A. İnam, Teo Grünberg ile söyleşi Kutadgubilig 2011; Tutarsızlığın İz Sürücüsü, (der.) Z. Kutlusoy. İmge Yayınevi, 2013.
Yazımda, bu kaynaklardan da yararlanarak Teo Bey’in kimya mühendisiyken nasıl olup da felsefeye ömrünü adadığından, insan hayatında yetenek kadar, merak, tutku, azim ve tesadüflerin de önemli bir rol oynadığından söz edeceğim. Ama bu yazı aynı zamanda kişisel bir yazı olacak. Zira, esas olarak, beraber yaptığımız çalışmalardan tanıdığım Teo Grünberg’den, onun nasıl bir felsefeci ve insan olduğundan bahsetmek istiyorum.
Teo Bey 1927 yılında İstanbul’da doğmuş, erken sayılabilecek yaşta Fransızca, Almanca ve İngilizce öğrenmiş. Liseyi Şişli Terakki lisesinde okumuş. Fen kolundan mezun olduğu için hiç felsefe dersi alamamış ama mantık dersi almış. Bu ders o kadar ilgisini çekmiş ki kütüphane kütüphane dolaşarak mantık kitapları aramaya başlamış, matematiksel mantığın klasikleşmiş iki kitabını (Alfred Whitehead ile Bertrand Russell’ın Principia Mathematica’sı ile David Hilbert ile Wilhelm Ackermann’ın Grundzüge der theoretischen Logik’ini) böyle keşfedip orijinal dillerinden okumuş ve büyülenmiş. Bununla birlikte, fen dersleri iyi olan her parlak öğrenci gibi, ailesinin de etkisiyle felsefe değil, mühendisliğe yönelmiş ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde kimya mühendisliği okumuş, Cahit Arf ve Ratip Berker gibi hocalardan aldığı derslerle kuvvetli bir matematik temeli oluşturmuş. Mezun olduktan sonra Rahel Hanımla evlenmiş, bir süre mühendislik yapsa da mesleğini sevememiş ve bırakmış. Mantık ve felsefeye olan merak ve tutkusu ağır bastığından tüm boş vaktini bu alanda kendi geliştirmeye ayırmış.
Bir gün Teo Bey’in dayısı, o dönem İstanbul Üniversitesi Felsefe Kürsüsünde öğretim üyesi olan Hüseyin Batuhan’ı evinde ziyarete gitmiş. Çalışma odasındaki kitapları görünce, yeğeni Teo’nun de böyle kitaplar okuduğunu söylemiş. Hüseyin Batuhan büyük bir heyecanla Teo Bey’le tanışmak istemiş. Teo Bey böylece onun sayesinde kendini İstanbul Üniversitesi Felsefe Kürsüsünde bulmuş. Kısa sürede “Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme” başlıklı doktora tezini başarıyla savunmuş. Önce İstanbul Üniversitesinde, daha sonra 1966 yılından itibaren emekli olana dek ODTÜ’de hocalığıyla, araştırmalarıyla efsanevi bir felsefeci olmuş.
Teo Bey, analitik felsefe geleneğinin ülkemizdeki en parlak temsilcilerindendir. Felsefeye tarihsel değil, problem merkezli bir bakış açısıyla yaklaşır. Kavramsal ve mantıksal çözümleme, açık-seçiklik ve titizlik felsefi pratiğinin temel ilkelerini oluşturur. Çalışmaları beş ana grupta toplanabilir: matematiksel ve epistemik mantık; mantık felsefesi; bilim felsefesi ve epistemoloji, analitik ontoloji, dil felsefesi ve özellikle anlam kuramı. Ona göre, bunlar birbirinden ayrılması imkânsız uğraşlardır.
Teo Bey’le felsefi bir ortamda karşılaşıp da keskin ve kıvrak zekâsından etkilenmemek mümkün değildir. Tanıma ayrıcalığına sahip olduğum diğer iki seçkin felsefeci de – biri Ali Karatay, diğeri artık hayatta olmayan Hüseyin Batuhan – Teo Bey’den ne zaman söz etseler onun bir tür dahi olduğunu vurgulamışlardır. Teo Bey’le çalışmaya başlayınca o dehanın kıvılcımlarına şahsen şahit oldum.
Teo Bey’in adını daha 1970’li yıllarda Boğaziçi Üniversitesinde bilim felsefesine meraklı bir mühendislik öğrencisiyken duymuştum, ama kendisiyle ancak 1989 yılında ülkemiz felsefesinin bir başka efsane ismi İoanna Kuçuradi’nin Ankara’da düzenlediği “Bilgi Kavramı” başlıklı konferansta tanıştım. Teo Bey ile tanışıklığımız kısa sürede uzun bir dostluğa ve işbirliğine dönüştü. 90’lı yılların başından itibaren, henüz eposta ortada olmadığı için kâh mektupla, kâh faks yardımıyla yazıştık ve 20. yüzyıl bilim felsefesine damgasını vurmuş ve farklı bilim anlayışlarıyla birbirinin rakibi gibi algılanan Rudolf Carnap ile Thomas Kuhn üzerine ikimizi de mutlu eden ve epey ilgi gören ortak iki makale yayınladık.[2]“Carnap and Kuhn: Arch Enemies or Close Allies?”, The British Journal for the Philosophy of Science, cilt 46,1995, s. 285-307; “Whorfian Variations on Kantian Themes: Kuhn’s Linguistic Turn”, Studies in History and Philosophy of Science, cilt 29, 1998, s. 207-221. Burada zikrettiğim ilk makale Doç. Dr. Ümit Öztürk tarafından Türkçeye çevrilerek 1 no.lu dipnotta künyesini verdiğim Kutlusoy’un derlemesinde (s. 453-479) yayımlanmıştır.
Teo Bey’le çalışırken onun ele aldığı felsefi meseleyi kavrayış ve sezgisinin derinliğini hemen görüyordunuz. Bunu bir örnekle şöyle somutlayabilirim. 20. yüzyılın ikinci yarısında bilim felsefesinde adeta bir devrim yaratmış olan Thomas Kuhn’un 1962 yılında yayımlanan Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabı birçokları tarafından bilime, bilimsel ilerleme ve akla karşı çıkan, bilimi iktidar mücadelesine indirgeyen bir yapıt olarak yorumlanmış, dolayısıyla da şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır. Bu yorumun haksızlığı, Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabında ele aldığı sorunlara geri döndüğü 1980 sonrası makalelerinde açıkça görülür. Oysa, Teo Bey ile çalışırken anladım ki o Kuhn’un ne yapmak istediğini en baştan kavramıştı. Nitekim ilk kez 1982-1984 yılları arasında yayımladığı üç Türkçe makale bunu net bir biçimde ortaya koyuyordu.[3]“Bilimsel Akılcılık Anlayışının Evrimi”, Felsefe ve Felsefi Mantık Yazıları, Yapı Kredi Yayınları, 2005, s. 225-230; “Thomas S. Kuhn ve Bilimsel Akılcılık”, a.g.y, s. 276-296; “Neopozitivizmin Bilim Anlayışının Eleştirisi”, a.g.y., s. 333-343. Teo Bey, Kuhn’un 80 öncesi yayınlarına dayanarak onun bilimsel akılcılığa karşı olmadığını, tersine yeni bir bilimsel akılcılık geliştirdiğini, Bilimsel Devrimlerin Yapısı’nı bu çerçeve içinde yorumlamak gerektiğini büyük bir açıklıkla göstermişti. Bana öyle geliyor ki eğer Teo Bey üç makaleye dağılan bu Kuhn yorumunu, ayrıca uluslararası dergilerde vakit geçirmeden yayınlasaydı Kuhn’un bilim anlayışı üzerine yapılan çalışmalar çok daha erken bir tarihte rayına oturabilirdi.
Teo Bey ile Carnap ve Kuhn üzerine iki makale daha yazmaya giriştik ama o günün akademik koşullarında bir türlü bitiremedik. Bunun için hâlâ hayıflanırım. Yine de yıllar sonra bu konularda üç-dört makale daha yazabildim. Bunların hepsinin temelinde Teo Bey ile yaptığımız çalışmalar vardır.
Teo Bey’in çok önemli bir özelliği de alçak gönüllüğü ve sizinle kurduğu eşit ilişkidir. Aramızdaki büyük yaş ve bilgi farkına rağmen her zaman eşiti gibi davranmış, hiçbir zaman tepeden bakmamış, kendi görüşünü dayatmaya çalışmamıştır. Eleştiriye hep açık olmuş, esas olanın üzerinde çalışılan probleme hakkını vermek, çözene kadar gece gündüz uğraşmak olduğunu daima hissettirmiştir. Kendisine bu açıdan da müteşekkirim. Onunla çalışmanın benim için ufuk açıcı olduğu kadar büyük bir onur olduğunu da bilmem belirtmeye gerek var mı?
Teo Bey son ana kadar derin bir tutku ve azimle çalıştı, üretmeye devam etti. Vefatını öğrenir öğrenmez oğlu David’i aradığımda kısa bir süre önce epey hacimli üç çalışmayı bitirdiklerini söylediğinde hiç şaşırmadım. Anısı hepimize örnek olsun.[4]Editörün notu: Yazının girişinde kullanılan fotoğraf, Teo Grünberg’i hayatının konu edildiği şu videodan alınmıştır. Bu kayıtta Grünberg’in çocukluğuna, gençliğine, meselk hayatına, ailesine dair pek çok fotoğraf kullanılıyor.
Gürol Irzık
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi; Bilim Akademisi Üyesi
Notlar/Kaynaklar
↑1 | D. Grünberg, “Teo Grünberg ve Felsefe”, 100 Felsefecimiz, Cilt 1 (der. N. Durmaz ve M. Pilgir) içinde, Nobel Yayınları, 2023, s. 573-582; A. İnam, Teo Grünberg ile söyleşi Kutadgubilig 2011; Tutarsızlığın İz Sürücüsü, (der.) Z. Kutlusoy. İmge Yayınevi, 2013. |
---|---|
↑2 | “Carnap and Kuhn: Arch Enemies or Close Allies?”, The British Journal for the Philosophy of Science, cilt 46,1995, s. 285-307; “Whorfian Variations on Kantian Themes: Kuhn’s Linguistic Turn”, Studies in History and Philosophy of Science, cilt 29, 1998, s. 207-221. Burada zikrettiğim ilk makale Doç. Dr. Ümit Öztürk tarafından Türkçeye çevrilerek 1 no.lu dipnotta künyesini verdiğim Kutlusoy’un derlemesinde (s. 453-479) yayımlanmıştır. |
↑3 | “Bilimsel Akılcılık Anlayışının Evrimi”, Felsefe ve Felsefi Mantık Yazıları, Yapı Kredi Yayınları, 2005, s. 225-230; “Thomas S. Kuhn ve Bilimsel Akılcılık”, a.g.y, s. 276-296; “Neopozitivizmin Bilim Anlayışının Eleştirisi”, a.g.y., s. 333-343. |
↑4 | Editörün notu: Yazının girişinde kullanılan fotoğraf, Teo Grünberg’i hayatının konu edildiği şu videodan alınmıştır. Bu kayıtta Grünberg’in çocukluğuna, gençliğine, meselk hayatına, ailesine dair pek çok fotoğraf kullanılıyor. |