Lise Meitner’dan esirgenen Nobel Ödülü

1944 Nobel Kimya Ödülü, nükleer fizyonla ilgili çalışmalarından dolayı Otto Hahn’a verildi. Oysa bu alandaki keşiflerde öncü ve belirleyici olan Lise Meitner idi.

Lise Meitner (1878-1968) Avusturya’da doğdu. Viyana Üniversitesi’nde fizik eğitimi gören Meitner, bu üniversiteden fizikte doktora derecesi alan ikinci kadındır. (Meitner lisans eğitimi sırasında ünlü teorik fizikiçi Ludwig Boltzmann’ın da öğrencisi olmuştu). Marie Curie’nin çalışmalarından etkilenen Meitner, radyoaktivite araştırmalarına yönelmişti. Meitner daha sonra Almanya’ya gitti ve orada Berlin Üniversitesi’nde Max Planck’la birlikte çalıştı, onun derslerini hazırlamasına yardımcı oldu. Meitner’in Berlin’deki çalışmaları, Yahudi kökenli olduğu için Nazi yönetimi tarafından Almanya’dan sürüldüğü 1938 yılına kadar devam etti. Bu dönemde Berlin Üniversitesi Kimya Enstitüsü’nde radyoaktif kimya uzmanı olan Otto Hahn ile tanıştı ve onunla   yakın bir dostluk kurarak birlikte çalışmalar yaptı.

Ancak  kadın olduğu için Meitner’in bu enstitüde resmi bir konumu yoktu ve üstelik her zaman aşağılamalarla karşılaşıyordu. 1913’ten itibaren Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde çalıştığı yıllarda enstitünün ön kapısından girip çıkması bile ona yasaktı. 1909 yılında Almanya’da kadınların üniversite eğitimi yapabilmeleri resmen onaylandı. Böylece Meitner, Kimya Enstitüsü laboratuvarlarına girme iznini almıştı. Fakat hala ücret almıyordu ve ailesinden aldığı harçlıkla geçiniyordu.

Meitner 28 Yaşında (1906)

Meitner ve Hahn, 1908 ve 1909 yıllarında önemli makaleler yayınladılar. Makaleler temel olarak, bozunuma uğradıklarında beta parçacıkları salan radyoaktif elementler üzerineydi. Meitner ve Hahn daha sonra Kayser Wilhelm Kimya Enstitüsü’ne geçtiler. Bu enstitünün radyoaktivite bölümü Hahn-Meitner Laboratuvarı olarak anılıyordu. Hahn’ın askerlik yaptığı yıllardaki çalışmasıyla Meitner uzun ömürlü radyoaktif element olan protaktinyumu buldu. Özellikle bu başarısından sonra Meitner’in akademik dünyadaki ilerleyişi hızlandı. Fakat bu başarısından önce daha 1917’de onun için bir fizik bölümü oluşturulmuş ve maaşı da Hahn’ınkine eşit düzeye getirilmişti. Aynı yıl Meitner Laboratuvarı kuruldu ve 1919’da da Meitner enstitüde profesör unvanını elde etti. Meitner, Almanya’da profesör unvanını alan ilk kadın oldu. Fakat daha sonraki yıllarda artan Nazi baskısı karşısında Meitner 1 Ağustos 1938’de İsveç’e sığınmak zorunda kaldı. Meitner Stockholm’da Siegbahn Enstitüsü’nde İsveç Akademisi’nin sağladığı bir kıdemsiz asistan maaşı ile yeni bir zor hayata başlamıştı.

İsveç’teki çalışmaları sırasında Meitner, fizikçi yeğeni (ve ünlü fizikçi Niels Bohr’un damadı) Otto Frisch ile uranyumun bölünme süreci üzerine düşüncelerini geliştirdi ve bu ikili, nükleer fizyonla ilgili ünlü makalelerini 1939 yılında Nature dergisinde birlikte yayınladılar. Bu başarı Meitner’e bilim dünyasında çok yüksek bir prestij sağladı.

Fakat 1944’te Nobel Kimya Ödülü nükleer fizyon buluşundan dolayı tek başına Otto Hahn’a verildi. Hahn’ın radyoaktif kimya deneyleri kuşkusuz buluş için temel bir öneme sahipti. Ancak Meitner ve Frisch’in ortaya koyduğu fiziksel kavramlar, açıklamalar ve deneysel sonuçlar da en az onlar kadar önemliydi. Nükleer fizyonla ilgili keşfinden dolayı Meitner’in Nobel Ödülü alması gerektiği konusunda fizikçiler ve bilim tarihçileri arasında genel bir görüş birliği vardır. Meitner ve Hahn’ın araştırma grubunun önemli bir üyesi olan Fritz Strassmann (1902-1980) da, “Lise Meitner, grubumuzun entelektüel lideriydi” demiştir.

Meitner bu haksızlık karşısındaki düşüncesini şöyle açıklamıştı: “Hahn, elbette Nobel Kimya Ödülü’nü hak ediyor. Buna hiç kuşku yok gerçekten. Ama uranyum fizyonu sürecinin açıklığa kavuşturulmasına Frisch’le birlikte yaptığımız katkının hiç de önemsiz olmadığı kanısındayım. Sürecin nasıl ortaya çıktığına ve bu kadar büyük enerjiyi nasıl yarattığına ilişkin bu katkı, Hahn’ın çok uzak olduğu bir şeydi.”

(Çok ilginçtir ki, Otto Hahn da uranyum fizyonuyla ilgili buluşunu, çeşitli konuşmalarında, sadece kendisinin eseriymiş gibi sunmuştu. Hatta Nobel Ödülü töreninde yaptığı konuşmada da Meitner’ın  katkısının gerçek anlamını ortaya koymadı. Meitner bir arkadaşına onun bu tutumuyla ilgili olarak şunları söylemişti: “Hahn’ın yaptığı söyleşilerde benden tek bir kelimeyle bile söz etmemesi, birlikte 30 yıl yürüttüğümüz çalışmalara hiç değinmemesi hayli ağrıma gitti.”*).

Lise Meitner Nobel Ödülü’nü alamadı ama çalışmalarının takdir edilmemesi durumuyla hiç karşılaşmadı. Çok sayıda bilim ödülüyle onurlandırıldı. Öte yandan Nobel Ödülü’nün açıklanmasından önce Meitner, New Mexico’da Los Alamos’da nükleer bomba tasarımında çalışan fizikçiler ve mühendisler grubuna katılması yönünde davet almıştı. Fakat Meitner bu öneriyi kararlılıkla geri çevirdi.  Meitner, Müttefik Devletler saflarında bu tutumu takınan tek seçkin nükleer fizikçi oldu. Bir gazeteciyle yaptığı söyleşide, “Bu keşfin savaş zamanına rastlamasını talihsizlik olarak görüyorum. Benim bir bombayla hiçbir ilgim olmayacak” diye açıklamada bulunmuştu.

Oysa birçok fizikçi ve mühendis atom bombası projesinde çalışmakta bir sorun görmedi.1945 yılı Ağustos’unda Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarıyla on binlerce insanın ölmesinden sonra bile Los Alamos’taki çalışmalarını sürdürdüler.

Lise Meitner, 1946’da gittiği ABD’de büyük bir ilgi ve saygıyla karşılandı. ABD’ye gidişi Marie Curie’nin ikinci gelişi gibi görüldü. Einstein de onun için, “Almanların Marie Curie’si” demişti. Element 109’a, Meitner’in onuruna meitnerium adı verildi.

Lise Meitner, insan varlığının korunması ve geliştirilmesinde sorumluluk duygusu yüksek bilim insanları arasındaki en parlak simalardan biridir.

Doksanıncı yaş gününden birkaç gün önce İngiltere’de ölen Meitner’in mezar taşında şu sözler yazılıdır:

“Lise Meitner: İnsanlığını hiç yitirmeyen bir fizikçi.”

 

Osman Bahadır

Women in Science, Avrupa Komisyonu Yayını, 2009, Brüksel, Editör: Janez Potocnik.

* William H. Cropper, Büyük Fizikçiler (Galileo’dan Hawking’e Büyük Hayatlar), Oğlak Yayınları, 2005.  (Çevirmen: Nurettin Elhüseyini)

 

 

Ana görsel: Wikimedia

 

Creative Commons Lisansı
Bu yazı Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
 

Önceki İçerikDünya’da bir ilk: Grafen katkılı klarnet
Sonraki İçerikİnsan Embriyolarında CRISPR ile Gen Mutasyonlarının Düzeltilmesi
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).