Evrim teorisi bir inanç konusu değildir

Darwin'İn  "Transmutation of species" başlıklı not defterinden çizdiği ilk evrim ağacı (1837-1838 yıllarında).  Not defterinin 36. sayfası. En üstte "Bence" yazıyor.

Son günlerde ülkemizde evrim teorisini karalayabilmek için bu teorinin gerçeği temsil etmediği ve bir inanç gibi savunulduğu görüşleri ileri sürülüyor. Böylece bu tür görüşleri savunanlar, sanki bilimsel düşünceye çok bağlıymışlar gibi davranıp gerçekte ise onun prestijinden yararlanarak insanları aldatma yoluna gidiyorlar. Onlara göre bilimsel teoriler mutlak doğrular değildir ve bu yüzden evrim teorisi de kesin bir gerçekmiş gibi ele alınmamalıdır.

Öncelikle belirtmeliyiz ki, bilimsel teoriler elbette mutlak doğru sayılamazlar. Gerçekten de eğer bir teori mutlak ve artık asla değişmez bir doğru olarak görülüyorsa onun inançtan farkı kalmaz. Fakat bir bilimsel teorinin mutlak bir doğru olmadığını söylemek, teorinin gerçekliği temsil etme yeteneğininin az olduğu anlamına gelmez.

Evrim teorisi için konuşursak, “bu teori mutlak bir doğru değildir” dediğimiz zaman, “evrim teorisi doğru da olabilir, yanlış da olabilir” demiş olmuyoruz. “Evrim teorisi doğrudur ama evrimi açıklayan belki daha iyi bir teori geliştirilebilir” demiş oluyoruz.

Çünkü bizim bugünkü evrim teorimiz değişmeye açık olmakla birlikte, bilimsel bir teoridir. Binlerce gözlem, deney ve ölçmenin sonucunda oluşturuldu ve şimdiye kadar da yanlışlığını gösteren hiçbir kanıta rastlanmadı. Bizim bilimsel teorilerden anladığımız da zaten budur. Gözlemlerle, deneylerle ve ölçmelerle gerçekliği defalarca test edilmiş ve geçerli olduğu her seferinde anlaşılmış teori. (Darwin bile kendi teorisindeki eksiklikleri kastederek, “uzak bir gelecekte, çok daha önemli araştırmalara elverişli açık alanlar görüyorum” dememiş miydi?).

Öte yandan çok önemli olan bir diğer gerçek de şudur ki, bir gün eğer bilimsel bir teori değişiklik geçirirse, yeni teori, daha kapsamlı ve bugün henüz açıklanamamış noktaları da açıklayan veya tamamen başka bir bakış ve yaklaşımla soruna açıklama getiren bir teori olacaktır. (Yeni bir teori özgün bir soruna eski teoriden daha kapsamlı açıklamalar getirirken ya başka doğa olaylarını açıklayan diğer bilimsel teorilerle çelişmemek ya da her şeye başka bir biçimde açıklama getirme yeteneğine ve kapsamına sahip yeni bir genel teorinin parçası olmak zorundadır.)

Dolayısıyla yeni gelişmeler sonucunda, yüzlerce yıllık bilimsel çalışmalarla ortaya koyulmuş saptamaların hepsi çöpe gidecek değildir. 2600 yıllık çabanın ürünü olan mevcut bilimimiz, geçmişteki birçok bilimsel tezi çürüterek veya düzelterek bugünlere geldi ama o tezlere yol açan birçok gözlem saptamalarının, kanıtlamalarının ve tecrübelerin birçoğu bugün de geçerliliğini koruyor ve daha farklı bir bütünsel bakışımızın bir bölümünün dayanaklarını oluşturuyor. Geleceğin daha gelişmiş bilimi de, bugünkü bilimimizin birikimleri üzerinde yükselecek.

Nitekim Darwin (1809-1882)’in evrim teorisinin de evrimin mekanizmasıyla ilgili bazı bölümleri değişti ve bugünkü evrim teorisinin yine evrimin işleyiş mekanizmasıyla ilgili bazı bölümleri hakkında tartışmalar halen sürüyor.

Bilimsel teorilerin mutlak doğrular olmadığı gerçeği, yalnızca evrim teorisi konuşulurken vurgulanınca, nedense (!) bizim aklımıza hemen evrim karşıtlığı geliyor.

Türkiye’deki sorun ne?

Türkiye’deki sorun darvinizmin inanca dönüştürülmesi midir? Eğer evrim teorisini, bilimsel temellerinden ve kanıtlarından ayırarak ve hiç sorgulamadan bir inanç haline getirmiş olanlar varsa, şüphesiz bu böyle bir sorundur. Ama Türkiye’de böyle bir sorun mu yaşanıyor?

Tam tersine Türkiye’de evrim teorisini inanç haline getirmek değil, fakat inancı bilimin yerine geçirmek sorunu yaşanıyor. Uzun bir süreden beri ülkemizde evrim teorisiyle ilgili olarak yaşadığımız asıl sorun budur.

Türkiye’de bilim çevreleri sürekli olarak şunu söylüyor: “Bilimsel değeri olmayan, inançlar dünyasına ait olan şeyler, bilimsel eğitimin konusu olamaz, olmasın, olmamalıdır”.

Liselerde evrim teorisi biyoloji ders programının en sonunda öğretilmeyi beklediği sırada öğretim dönemleri sona erdiğinden, öğrencilerin çoğunluğu evrim teorisiyle karşılaşmadan okullarını bitiriyordu. Bugün artık evrim konusunun ders programından da çıkartılmış olduğunu görüyoruz.

İnsanlar inançları ne olursa olsun evrim teorisini öğrenmeliler. Çünkü canlı organizmaların evrimi teorisi, bütün canlıların ortak bir atadan esas olarak doğal seçilim yoluyla türedikleri teorisi, dünyamızda neden farklı türden canlılar olduğunu açıklayan yegane teori. Bu teorinin benimsenmesi bir inanç sorunu değil. Çünkü canlılar dünyasına ait olgular bu bilimsel teori yoluyla açıklanabiliyor.

Biyolojik evrim olgusunu anlamadan bilim, öncelikle de biyoloji bilimi yapılamaz. Bugün evrim olgusundan hayatın birçok alanında yararlanılıyor. Evrim olgusunu anlamadan, örneğin ilaçlar karşısında evrim geçiren mikroorganizmalar konusu bilinmeden gerekli ilaçlar üretilemeyeceği için, hastalıklarla baş etmekte bile zorlanacağımız apaçık bir gerçek.

Evrim teorisini bir inanç konusu haline getirmemenin yolu, bu teorinin gerektiği düzeyde öğretilmesini ve özgürce tartışılmasını sağlamaktan geçiyor. Evrim teorisi okullarda bilimsel metotlarla öğretilmezse, işte asıl o zaman, gerektiği gibi öğrenilememiş teorinin bir dogma veya katı inanç haline getirilmesi olasılığı doğar.

Bilim inançlardan bağımsız yapılır

Bilim yapmak insanların inançlarının niteliğine bağlı değil. Bilim insanları çalışmalarını yaparken inançları doğrultusunda hareket etmezler. (Örneğin evrim teorisinin oluşumunda önemli bir rolü olan İsveçli botanikçi ve taksonomist C. Linne (1707-1778) dindar bir insandı). Bugün her türden inanca sahip bilim insanları birlikte çalışmalar sürdürebiliyor. Onların ortak olan özellikleri, yaptıkları işe inançlarını karıştırmamaları.

Biyolojik evrim gerçeğini kabul etmekle, dünyamızın güneş etrafında döndüğü gerçeğini kabul etmek arasında bilimsel düşünme yöntemi bakımından bir fark yok. Ama evrim teorisini ve gerçeğini “bilimde mutlak doğru yoktur” düşüncesiyle karalama yoluna gidenler bu tutarsızlıklarının farkında görünmüyorlar.

Türkiye’nin sorunu bilimsel teorileri inanç haline getirmek değil, tam tersine, inançları bilimsel teorilere ve öğretime karıştırmak sorunudur. Türkiye bu sorununu çözümlemedikçe, uygarlık basamaklarından yukarıya çıkma imkanına sahip olamayacaktır.

Osman Bahadır

Bu yazı, biraz farklı bir biçimde Şubat 2013’te Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.

Önceki İçerik11 Eylül Saldırısını “Hatırlamak”: Flaş Bellek
Sonraki İçerikTromboz nedir? Neden oluşur?
Osman Bahadır

İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Denis Diderot (Paris VII) Üniversitesi Bilimler ve Teknikler Tarihi ve Epistemoloji Bölümü’nden DEA derecesi aldı. 1991-1994 yılları arasında 30 sayı aylık Bilim Tarihi dergisini çıkardı. 2004-2011 yılları arasında İTÜ’de Bilim ve Teknoloji Tarihi dersi verdi. Bilim tarihi üzerine 18 kitabı yayınlandı.

Kitaplarından bazıları:  Bilim Cumhuriyetinden Manzaralar (2000), Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme (2001), Matematikte Bir Öncü Kerim Erim (2006), Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi 1861-1961 (2007), Türkiye’de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar (2007), Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim (2012), Bilimde Öncü Kadınlar (2013), Osmanlılardan Cumhuriyete Sekülerleşme (2017), Osmanlılardan Cumhuriyete Elektrik (2020).